Ana SayfaGIŞTÎİSMAİL BEŞİKÇİ: TC KÜRDLERİN YOKLUĞU ÜZERİNE KURULMUŞTUR / SOSYALİST MEZOPOTAMYA-1 

İSMAİL BEŞİKÇİ: TC KÜRDLERİN YOKLUĞU ÜZERİNE KURULMUŞTUR / SOSYALİST MEZOPOTAMYA-1 

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme taşınan “Lozan’ın Güncellenmesi” konusu biz Kürtler Kürdistanlılar açısından büyük önem taşımakta. Böyle bir şey mümkün müdür değil midir? Böyle bir güncelleme olursa Kürtlere ve Kürdistan’a etkisi ne olacaktır. Bu konuda İsmail Beşikçi Hocanın düşüncelerinin bize yol gösterici, ufuk açıcı olacağını düşünüyorum.

 

Röportaj: ALİ GÖKKAYA / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

 

Değerli İsmail Hocam; Kürtler açısından Sevr ve Lozan’ın önemi ve her ikisi arasındaki temel fark nedir? Buna kısaca değinir misiniz?

Sevr ve Lozan arasında önemli bir fark Kürdistan ve Ermenistan’la ilgilidir. Sevr’de Kürdistan ve Ermenistan’la ilgili hükümler vardır. Lozan’da yoktur.

Lozan Antlaşması; çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu bakiyesinden yeni bir ulus devlet yapılanmasının yaratılmasının tapu senedi ortaya çıkarılırken, aynı zamanda, başta Kürtler olmak üzere birçoklarının da tapusuz bırakılmasının kendisi değil midir? 

Türkiye Cumhuriyeti, Kürdlerin yokluğu üzerine kurulmuştur. Sadece Kürdlerin değil, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Süryanilerin, Çerkeslerin, Lazların, Ezidi Kürdlerin, Alevilerin vs. yokluğu üzerine kurulmuştur. Bu Kürdleri ve öbür halkları tapusuz bırakmak anlamına gelmektedir. Hıristiyan halklar, Yahudiler soykırımlarla, sürgünlerle bitirilmiştir. Kürdler, öbür Müslüman halklar Türklüğe asimile edilerek, Aleviler, Müslümanlığa asimile edilerek bitirilecektir.  Böylece, bu sınırlar içinde yaşayan herkes Türk olmuş olacaktır, Türkleşmiş olacaktır. Türklüğün, Türk olmanın en önemli koşulunun Müslüman olmak, Hanefi olmak olduğu bilinmektedir.

Erdoğan’ın 7 Aralık 2017 tarihinde Yunanistan ziyareti sırasında “Lozan Güncellensin” açıklaması ile 29 Eylül 2016 tarihinde Türkiye’de yaptığı açıklama olan “Lozan’ı bize zafer diye yutturmaya çalışıyorlar, bunun neresi zafer?” sözleri birbiriyle çelişen şeylerdir. 29 Eylül tarihli açıklaması Kemalizm ve Cumhuriyetin kurucu ideolojisiyle hesaplaşması sayılırken, son girişim, her yönden sıkışmışlıktan ötürü Kemalizm’e sarılma/sığınma sayılabilinir mi?

Bu şekilde bir değerlendirme yapılabilir. 2019 seçimleri yaklaşmaktadır. Cumhurbaşkanı, AKP, %50+1’i bulmanın gittikçe güçleşmekte olduğunun farkına varmış olabilir. Bu durumda da Kemalizm eleştirilerinden vazgeçmek, cepheyi biraz daha genişletmek gereği ortaya çıkmış olabilir. AKP, Cumhurbaşkanı her şeyden önce pragmatisttir. Düşüncelerdeki, tutumlarındaki ani değişmeler bu durumda önemli değildir. Gün geçtikçe artan sıkışmayı bu şekilde atlatma hesabı yapılmaktadır.

Erdoğan’ın Lozan’ın güncellenmesi konusunu ortaya attığında bunun Kürtler açısından da bir karşılığı olabileceğini aklına getirmediği açıktır. Ancak; Erdoğan’ın dile getirdiği biçimiyle “Siyaset hukukunda anlaşmaların güncellenmesi diye bir şart var” ise 94 yıldır Kürtlerin neden tapusuz bırakıldığının da gündeme taşımanın yolunu açmaz mı?

Lozan Konferansı’nın gerçek adı, Yakın Doğu İşleri İle İlgili Lozan Konferansı’dır. Bu antlaşmanın altında sekiz devletin imzası vardır. İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya çağırıcı devletlerdir. Çağırılan devletler, bir tarafta Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, ABD, bir tarafta da Türkiye’dir.

ABD’nin konferansa gözlemci olarak katıldığı anlaşılmaktadır. Anlaşmada da imzası yoktur. Sovyetler Birliği boğazlar konusu görüşülürken, Bulgaristan Batı Trakya konusu, Boğazlar konusu görüşülürken çağrılmışlardır. Belçika ve Portekiz, iskân sorunları görüşülürken çağrılmışlardır.

Konferansa çağırıcı olan iki devlet İngiltere ve Fransa’dır. Bunlar Osmanlı’nın Yakındoğu’daki ve Ortadoğu’daki toprakları paylaşılırken büyük pay alan devletlerdir.  İngiltere’ye, Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin mandaları kurulmuştur. Fransa’ya bağlı olarak Suriye ve Lübnan mandaları kurulmuştur. Manda kavramını sömürge olarak değerlendirmek mümkündür.

Burada çok önemli bir sorun var. Büyük Britanya, Irak’tan 1932’de çekildi. Fransa Suriye’de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çekildi. Bugün her ikisi de bağımsız devlet. Yakındoğu İşleri İle İlgili Lozan Antlaşması’nda, Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın adları, imzaları var, Irak’ın ve Suriye’nin değil.  Ayrıca, İran’ın da bu antlaşmada yer almadığı görülmektedir.

Bu durumda bu antlaşmayı nasıl güncelleyeceksiniz? Bugün bunu güncellemeye kalksanız, elbette Irak ve Suriye ile de görüşmek gerekecek. Bu görüşmede elbette, İran’ın da yer alması gerekecek… Hâlbuki onların bu anlaşmada imzaları yoktur. Bu durumda güncelleme nasıl olacak? Kanımca böyle bir güncelleme olmaz.

Yakındoğu İşleri İle İlgili Lozan Antlaşması’nın çok önemli bir özelliliği de Kürdler konusunun, Kürdistan konusunun görüşülmüş olmasıdır. Bu antlaşma, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesini, parçalanmasını, paylaşılmasını uluslararası garanti altına alan bir antlaşmadır. Ama Kürdlerin temsil edilmediği, temsil edilmemesi için çok önemli çabalar harcanan bir antlaşmadır. Bugün bu antlaşmanın yerine, Kürdlerin de temsil edildiği, başta, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin, daha sonra, ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya Federasyonu, Ürdün, Suudi Arabistan, Lübnan gibi devletlerin de katıldığı Ortadoğu Konferansı üzerinde düşünmek gerekir.

 Erdoğan tarafından Lozan’ın Güncellenmesi konusu gündeme getirilmesiyle birlikte 11 Aralık 2017 tarihli Özgürlükçü Demokrasi Gazete’si tarafından da PKK Önderi Abdullah Öcalan’ın 3 Temmuz 2009 yılında İmralı Adasında avukat görüşmesi esnasında yapmış olduğu “Toplumsal Lozan” açıklaması da yeniden gündeme getirildi. Toplumsal Lozan neyi ifade eder?

Kürd sorunu nedir, Kürdistan sorunu nedir? Bu konuya bakmak gerekir. Sorun kısaca şudur. Kürd sorunu, Kürdistan sorunu, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gasp edilmesidir. Sorunun özü budur. Sorun budur. Lozan’ın ‘toplumsal’ olmaması değildir. Bunu gerçekleştirenler, dönemin iki emperyal gücü,  Büyük Britanya ve Fransa ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devletidir. Bu dört güç, birbirleriyle işbirliği, güç birliği içinde bu süreci gerçekleştirmişledir. Sorun budur. Bu bakımdan, ‘Toplumsal Lozan’ karşılığı olmayan bir kavramdır.

1920’lerde, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, bir statüko kurulmuş ama bu süreç Kürdlere, Kürdistan’a bir statü vermemiştir. Sömürge bir statüdür. Çok alt düzeyde de olsa, sömürge bir statüdür. Kürdistan sömürge bile değildir. Bu ilişkilerin de irdelenmesi gerekir.

Bu, Milletler Cemiyeti’nin uluslararası barışı kurmaya çalıştığı bir dönemdir. Zaten Milletler Cemiyeti’nin kuruluşunun temel amaçlarından biri de budur. Bu aynı zamanda,  Sovyetler Birliği’nde Lenin, Stalin, Troçki gibi liderlerin, ABD’de Başkan Wilson’ın, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı’nın en çok konuşulduğu, bu ilkenin yaşama geçirilmesi için önemli çabalar harcandığı bir dönemdir. Böyle bir dönemde, Kürdlerin, Kürdistan’ın başına lanetli çorabın geçirildiğinin vurgulanması önemlidir.

İşte bu çerçevede, PKK’nin/KCK’nin bir düşüncesini daha gündeme getirmek gerekir. PKK/KCK, ‘devlet kötüdür, baskı aracıdır. Bağımsız Kürdistan’a karşıyız’ demektedir. Örneğin, ‘Irak’ın Birliği’nden yanayız’ demektedir. Bu sözün, bu tutumun da irdelenmesi gerekir.

Yakından incelediğimiz zaman neyi görüyoruz? Bağımsız Kürd devletine karşı olanlar, devlet istemeyenler, bunun; Kürdler için yararlı olmadığını söyleyenler, aslında, Irak, Suriye, Türkiye, İran gibi devletlerdir. Bu devletlerin politikalarını, tutumlarını destekleyen devletler olarak, Büyük Britanya, Fransa, Almanya, Sovyetler Birliği/Rusya Federasyonu, ABD gibi devletler, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, İslam Konferansı, İslam İşbirliği Örgütü gibi uluslararası kurumlardır. Kürdlere, Kürdistan’a müşterek baskı uygulayan devletler, ‘devlet kutsaldır, egemenliğimizden taviz vermeyiz’ diyerek,  Kürdleri, Kürdistan’ı statüsüz bırakmaya sürdürmektedirler. PKK’de ‘devlet kötüdür, bağımsız Kürdistan’a karşıyız, demokratik özerklik istiyoruz, Ortadoğu’yu demokratikleştireceğiz, sorunu böyle çözeceğiz…’ diyerek bu devletlerin yanında yer almakta, bunların politikalarına, uygulamalarına destek vermektedir.

Aynı tarihteki açıklama da Öcalan’ın “Sevr tehlikesine karşı Lozan’ı güncelleyelim” demekte. Acaba bahse konu“Sevr tehlikesi” kimin için tehlike, sömürgeleştirilmiş Kürdistan için mi, Kürdistan’ı sömürgeleştirenler için mi?  

Bu elbette, Kürdistan’ı sömürgeleştirenler için tehlikedir. PKK/KCK gibi örgütler, Kürdlerin, Kürdistan’ın ulusal çıkarlarından çok, Kürdlere, baskı yapan devletlerin ulusal çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. ‘Irak’ın birliğinden yanayım, Irak’ın, Suriye’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğünden yanayım…” diyerek, Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmüşlüğünü, parçalanmışlığını, paylaşılmışlığını sorun yapmamaktadır, bunu sorun görmemektedir.

Son sorum; Tutuklu olduğu Edirne Cezaevinden HDP kongresine HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş 20.10. 2017 tarihinde gönderdiği “Cumhuriyet’in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur” mesajının temel kaynağının 3 Temmuz tarihli Öcalan’ın “Lozan’ın güncellenmesinde hem Kürtler hem de Türkler kazanacaktır. Lozan’ın güncellenmesi demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, demokratik vatandır” içerikli açıklamasına dayanmakta olduğu görülmektedir. Lozan’ın güncellenmesiyle ilişkilendirilerek dile getirilen bu yaklaşıma ilişkin değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz hocam?  

HDP’nin, Kürdlerin / Kürdistan’ın ulusal çıkarlarına daha çok vurgu yapması gerekir. Kürd sorununun, Kürdistan sorununun temel niteliğiyle ilgili bir bilincin oluşturulması için çalışması gerekir. Kürd, Kürdistan bilincini, Kürd dil bilincini vatan olarak oluşturmak kaçınılmaz olmalıdır.

Bize ayırdığınız zamandan ötürü çok teşekkür ederim.

[email protected]

Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 1 / Mart 2018

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights