Ana SayfaÇAND HUNERİNSANIN KADERİ COĞRAFYASIDIR… “BASKÊN ŞIKESTΔ FİLMİNİN YÖNETMENİ İLE SÖYLEŞİ

İNSANIN KADERİ COĞRAFYASIDIR… “BASKÊN ŞIKESTΔ FİLMİNİN YÖNETMENİ İLE SÖYLEŞİ

Kısa Metrajlı ilk filmi olan “Baskên Şikestî” ile farklı bir metaforik anlatım oluşturarak yaşadığı coğrafyanın atmosferini yansıtan, Kürt Sineması’nın kısa film alanında çalışmalarını sürdüren Mêrdîn’li genç yönetmen Kadir Eman ile genel olarak sinema anlayışı ve filmde kurduğu anlatım üzerine konuştuk.

Röportaj: Rûmet Onur Kaya

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?  

1991 yılında Mardin’in Kızıltepe (Qoser) ilçesinde doğmuşum. Dünyaya geldiğim zamanlarda Körfez Savaşı ceyran ediyormuş. Babam halen bu savaşa ait televizyondan hatırladıklarını anlatır durur. Ve ben bu tatsız hatıraları içinde bu yaşıma kadar büyüyüp gelmişim… Sinemaya nasıl başladım? Bu da benim için Körfez Savaşı kadar eski bir hatıra sanki. Hatırladığım şey şu, oldum olası sinema filmleri izlemek benim için aşırı büyüleyici bir etkinlikti…   Ortaokul ve lisede aynı sırayı paylaştığımız Halil İbrahim Çevik ile öğretmen ders anlatırken, sınav olurken veyahut derse katılmamız gerekirken bizim durmadan sinemadan konuştuğumuz ve neler yapabileceğimizi düşündüğümüz zamanlarla başlayan bir sinema serüveni benimkisi. Bir gün ansızın İbrahim’in evinin bahçesinde ve mahallenin her yerine kurduğu “Qoser” setinin içinde buldum kendimi. Kamera arkasında çalıştım, sesler aldım, ışık kurdum vs. tüm bunlar 2017 senesinde “Baskên Şikestî” (Kırık Kanatlar) filminin çekilmesine kadar gelen sürecin kısa özeti…

Kısa filminiz “Baskên Şikestî”de, güvercin tutkusu olan bir gencin düşlerini ve hayatını anlatıyorsunuz. Filmin düşünce ve yazım aşaması nasıl şekillendi, Hikayeyi oluştururken nelerden yararlandınız?    

Robin, on beş yaşında güvercinlerle zaman geçirmeyi seven bir gençtir. Babası olan İsmail Amcada evde keklik besliyor ve keklik avcılığı yapıyordur. Çocuğunun gittikçe kendisine benzediğini fark eden İsmail amca, buna şiddetle karşı çıkar ve bu durum baba-oğul çatışmasına döner. Bu sırada babanın içinde gizlediği pek çok şey, oğulda açığa çıkar. Normalde her baba gizliden gizliye oğlunun kendisine benzemesini ister. Ancak burada tam tersi söz konusu. Çünkü Robin aslında babasından daha özgür biridir. Güvercin metaforu gibi. Keklik ise tutsak ve kafesin dışına çıkamayan babası gibidir… Benim babam şofördü ama ben araba sürmeye hiç ilgi duymadım, bilmiyorum.

Keklik her zaman tutsak ve kafestedir. Tıpkı Robin’in babası İsmail Amca gibi… Ayrıca keklik öyle bir türdür ki, adeta kendi türündeki diğer kekliklerin yakalanmasını istermiş gibi sesler çıkarır.

Minimal bir konu seçimi yapmak istiyordum. Sık sık görüştüğümüz, kendisi çağdaş bir sanatçı olan Mehmet Ali Boran, bize hep gerçek yaşanmış hikayelerden söz ederdi. Bu senaryonun fikir kısmını ondan almıştık. Hikayenin gelişim sürecini de Velit Ataklı ile birlikte yaptık. Çünkü onun babası zamanında keklik avcılığı yapıyordu, ayrıca onun babası da besleyip büyüttüğü ve çok sevdiği horozunu kesip ona yedirince, çok üzüldüğünü söyler dururdu. Senaryonun daha iyi hale gelmesi konusunda desteklerini esirgemeyen Eser Bozan ve Roza Erizin hocalarımıza da teşekkürlerimi sunuyorum.

Film senaryosunu 3 ayda tamamladık. Eski Mardin’de bağlı bir köyde başladığımız film çekimlerini 3 ayda tamamladık.  Bu süre zarfında bizi en çok zorlayan şey hava şartları idi. Normalde filmde sıcak renkler var ama çekimlerden önce kar yağdığı için pek fark edilmiyor. Ama yine de bu senaryonun soğuk ve kış şartlarına daha iyi uyum sağlayacağını düşündük.

Çocuk gülüşlerinin yerine acıların büyüdüğü bir coğrafyada ve dünya’da yaşıyoruz maalesef. Hayaller, bazen insanın en yakınından bile engellenmeye çalışılabiliyor veya baskılanabiliyor. Bu durumdan da en çok kadınların ve çocukların hayatları etkileniyor ve özgür bir şekilde yaşamak istemelerinin önüne set kuruyorlar. Filminizde hayallerin önüne set konulan bir gencin günlük yaşamı üzerinden bir anlatım var. Bu anlatımı oluşturmanızda sizin günlük yaşamınızdan ve bilinçaltınızda kalanların etkisi oldu mu?

Bugün başta yaşadığımız coğrafya olmak üzere dünyanın pek çok yerinde savaş ortamı devam ediyor. Bu durum sadece savaş cephelerindekileri etkilemiyor elbette… Öyle ki bundan en büyük zararı siviller görüyor. Tıpkı İsmail Amca ile oğlu Robin’e yansıdığı gibi… Bir çocuğu sevdiği nesnelerden ve hayallerden ne kadar uzak tutmaya çalışırsanız aslında bir o kadar da teşvik etmiş oluyorsunuz. Çünkü yasaklar arzuyu doğurur. Ben umutluyum. Kafamızı nereye çevirirsek, orada bir iz bırakan hikâyelerimiz var. Bu son sürece dair de kaygılarım var elbet, ama umudumu yine diri tutuyorum. Yaşanan tecrübeler var, diyelim bir süreç dondu ya da ertelendi, eninde sonunda çözüleceğini herkes biliyor artık. O yüzden barışa kendimi biraz daha yakın hissediyorum.

Rüyalar gerçeğin yansımasıdır ve o yansımadan yeni bir gerçekçilik doğar, şeklinde kabul gören bir düşünce var. Sinema düşünsel ve pratik anlamda emek verenler bilir ve bu gerçeklik “Rüya görmeyen film çekemez” sözü ile özetlenebilir. Sizin filminizde rüyaların ve anıların etkisi zihinsel kurgularda belirleyici oluyor mu?    

Kimileri rüya görmeyen insanların akıl hastası olduğunu söyler… Kimisi rüya görmeyen film çekemez der… Bu durum herkesçe farklı yorumlanabilir. Bende çocuk yaşta oyuncak oynamayan film çekemez diyorum. (Gülüşmeler) Çünkü bir yandan düşsel dünyanın da güçlü olması gerektiğini düşünüyorum. Gelişmemiş bir hayal gücü veyahut rüyasında; boşluklarda gezinmeyi, koşmayı, düşünmeyi, ağlamayı, durmayı, hazır ola girmeyi! sevişmeyi, bağırmayı, hoplamayı, zıplamayı deneyimleyememiş kişi ve kişilerin hayal gücü tabi ki zayıf olacaktır. Rüya görememek nasıl bir duygu bilmiyorum ama bire bir rüyalarımdan etkilenerek nasıl bir tecrübe kazandığımı da bilmiyorum. Ve böyle bir tecrübemi de hatırlamıyorum. Türkiye Sinemasının en önemli sorunu desem ne dersiniz?  İyi bir hikayeniz yoksa, iyi görsel sunmak zorundasınız derler.. Bana göre kesinlikle senaryo diyebilirim. Pek çok iyi senaryonun temelinde hikayeyi seyirciye doğru aktaramama sorunu var. Bu da doğrudan oyunculuğu ve filminin dramasını etkiliyor.

Bir başka konu; Türkiye’de ki kısa film festivalleri, pek çok ulusal ve uluslararası ödül almış film yapımcılara destek olmalı. Onları desteklemeli ve sonraki üretimine yardımcı olmalarına katkı sağlamalıdır.

Sinema, bildiğiniz üzere bir atmosfer yaratma işidir. İlk filminiz “Baskên Şikestî” de, şehrin görüntüsü ve ailenin yaşamı, kısa metrajlı bir film olmasına rağmen başarılı bir şekilde aktarılmış. Filminizde baştan sona kadar yaşadığımız coğrafyanın ve toprağın kokusunu içimize çekiyoruz. Keklik ve güvercin metaforları ile kurulan anlatım, günlük yaşamı yansıtan filmin hayallerle kurduğu bağ ve sonrasındaki yaşananlar… Hikayeyi bir sonuca bağlamadan seyirciyi sonuca ilişkin düşündürme fikri yaygın bir şekilde olmasa da sinemada da var olan anlatım biçimlerinden biri. Böyle bir anlatımı tercih etmenizde özellikle sizi etkileyen etmenler var mı?

Teknik senaryoyu oluştururken, babayı çok gizli yerlere saklamaya çalıştık… Çocuğu biraz daha açık alanlarda, yükseklerde ve evin damlarında göstermeye çalıştık.

Andrey  Tarkovski, Theodoros Angelopoulus, İngmar Bergman, Yasujirō Ozu, Robert Bresson, Satyajit Ray’dir. Sinema anlayışını yeni dalga, İtalyan yeni gerçekçilik, devrim sonrası İran Sineması ile ve özellikle Asgar Ferhadî ve Abbas Kiarostami ile ilişkilendirmek mümkündür. Yerli sinemacılardan Tolga Karaçelik, Emin Alper, Nuri Bilge Ceylan takip edilmesi gereken yönetmenlerdir. Edebiyatçılardan ise Çehov ve Dostoyevski’dir. Bazıları film yapar, bazıları ise sinema. Bu kişiler de sinema yapıyor. Ben de sinema yapmayı seviyorum, film değil. Bir film çektiğimde Fransız da İspanyol da Arjantinli de beni anlasın istiyorum. Tabii bunu Kürtçe yapmak istiyorum. Kürtçe benim anadilim ve bende annemin tarafındayım.

Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle, etkileşimin artması ve birçok sebepten kaynaklı sinemaya olan ilgili her geçen gün artıyor. Bağımsız sinema kurumları, Üniversite Toplulukları ya da bireysel işler yapan genç sinemacılar yetişiyor. Siz sinemanın kısa film alanında emek veren ve çalışmalar yapan bir genç sinemacı olarak sinemaya ilgisi olan gençlere neler söylemek istersiniz?

Bana göre film çekmek isteyen olursa onu engelleyecek bir şey olamaz. Bir yerlerden başlamak gerekiyor. Bunun için çok okumak, çok izlemek çok yazmak gerek… Sinema bize iyi gelecek.

Son olarak biraz klasik olacak ama. Birçok kısa film projesinde çalıştınız. İlk kısa filminiz birçok film festivalinde gösterilip ödüller aldı ve sinema seyircisi tarafından beğenildi. Son zamanlarda üzerinde çalıştığınız ya da yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeler var mı? Biraz bilgi verebilir misiniz?

Şu an üzerinde düşündüğümüz ve tartışmalar yaptığımız senaryolar var. Özellikle son iki yıldır bölgemizde yaşanan şiddet olaylarına dikkat çekmek, farkındalık oluşturmak ve bunun üzerinden toplumsal mesaj verecek fikirler üzerinde çalışıyorum. “Baskên Şikestî” de olduğu gibi filmlerimin Kürtçe düşünülüp senaryosunun Kürtçe yazılmasını ve filmin Kürtçe olmasına özen göstereceğim.

Önümüzdeki süreçlerde yeni projelerimizin netleşeceğini ve en kısa zamanda tekrar birlikte olacağımızı umuyorum. Hayat kısa ama sanat uzun solukludur. Herkese teşekkür ederim.

http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/kadireman

20 Aralık 2017 / SîneNûçe

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights