Ana SayfaSIYASETTANKLAR GEVER’E ULAŞIRKEN KÜRT ULUSAL HAREKETİNİN POZİSYONU! / SİNAN ÇİFTYÜREK

TANKLAR GEVER’E ULAŞIRKEN KÜRT ULUSAL HAREKETİNİN POZİSYONU! / SİNAN ÇİFTYÜREK

Tank ve TOMA’lar eşliğinde yıkılarak boşaltma sırası Gever, Nusaybin, Şırnak’a geldi! Bunun için onlarca tank Gever, Nusaybin başta olmak üzere operasyon yapılacak kentlere hareket etti! Sokağa çıkma yasaklarının duyurulmasıyla birlikte kentlerde göçler de hızlandı.

Kentlerimiz öyle ki ulusal özgürlük mücadelesinin on yıllardır ağır yükünü omuzlamış kentlerimiz bir bir sıraya konulmuşçasına yakılıp yıkılarak boşaltılıyor. Varto, Silvan ile başladı Silopi, Derik ile sürdü ve Cizre, Sur üzerinden olabildiğince ağırlaştı. Şimdi sıra Gever ve Nusaybin, Şırnak’a geldi! Dedik ya kentlerin yıkılıp boşaltılması adeta sıraya konulmuşlar!

Burada insanın aklına ister istemez şu soru takılıyor: Devlet, kendi gücünü bölmemek için kentlerdeki operasyonları sıraya koymuş olabilir. Bu devlet açısından anlaşılır bir durum çünkü hem gücünü bölmek istemiyor hem önemlisi bir önceki kentte barikat/hendek kaldırma sürecinde edindiği deneyim ile bir sonraki kentte yönelmek istiyor! İyi de silahlı özerklik ilan edip kentlerde barikat kuran PKK neden buna karşı pratik adımlar geliştirmiyor ya da neden bu durumu hesaplamıyor? Neden barikatlar eşliğinde silahlı özerkliği, örneğin Silvan’dan Gever’e, Amed’ten Van’a, Şırnak’a kadar aynı anda ilan ederek devletin gücünü bölmeyi denemedi de parçalı silahlı özerlik ilanlarında halen ısrar ediyor! Buna gücü mü yetmiyor olabilir! Eğer yetmiyorsa o zaman neden halkı canından bezdiren, amiyane tabirle halkın evinin başına yıkılmasına neden olan kentlerde silahlı özerkliği ilan etti? Sorular, sorular!

 

Sivil siyaset, devlet terörü ile PKK’nin silahlı şiddeti arasında sıkıştı nefes alamıyor!

Ne oldu ya da neden kentlerde barikat eşliğinde silahlı özerklik ilan edildi? PKK’e yakın partiler;

*Kürdistan’ın il,  ilçe ve nahiyeler toplamında 100 belediyeyi yıllardan beri yönetiyorken yanı kent yerel yönetimleri zaten elerindeyken;

*Türkiye Meclisi’nde bulundurduğu altmış vekille üçüncü büyük Meclis grubuna yanı HDP ile Mecliste güçlü siyasal temsile sahip iken;

*Kandil’den KCK veya Amed’ten DTK, HDP halka sokağa, meydanlara “çıkın” çağrısı yaptığında yüz binler çağrıya yanıt verip sokağa akıyor iken;

*Türk rejimi ve AKP hükümeti, sivil siyasetten, kırılgan da olsa çatışmasız siyasal iklimden, “Kürtlere, bölücülere yarıyor” diyerek büyük rahatsız duyduğu bu zeminden kurtulmak isteğiyle ortamı açıkça terörize etme arayışındayken;

*TC devleti; bağımsızlıkta kararlı davranan Güney Kürdistan ile statüyü/özerk yönetimi sağlama alma mücadelesindeki Rojava’nın, Kuzey Kürdistan üzerindeki çok yönlü etkilerini ancak ördüğü fiziki duvarlarla engelleme çaresizliği içerisindeyken;

*Üstüne üstlük, Güney ve Rojava’nın aksine Doğu ve Kuzey Kürdistan ne bölgesel ne de küresel siyaset denkleminde yer almazken ve önemlisi daha önce de altını çizerek belirttiğim gibi silahlı mücadeleyle Kuzey Kürdistan’ın bugün denkleme alınmasının mümkün olmadığı, ancak ve ancak sivil siyaset yoluyla denkleme alınma yolunun açılabileceği ortadayken;

*Türk devleti zaten Güney ve Rojava’nın hesabını Kuzey özelde de Kuzey’in sınır kentleri üzerinden sormanın arayışındayken …….

Kuzey Kürdistan kentlerinde bugün silahlı özerklik ilan etmek; siyasetin, silahlı siyasetin en ucuna savrulmak demektir. Böyle bir adımla PKK tam da devletin istediği ya da özel bir çabayla itmeye çalıştığı yere PKK kendisi adım atarak devletin sivil siyaset alanını terörize edip çapraz ateş altına almanın altın fırsatını kendi eliyle vermiş oldu. Kentlerde silahlı özerklik ilan edilişinin ilk günlerinde, “Türkiye, Rusya’nın Kafkasya Siyasetini Kürdistan’da mı İzlemek İstiyor” başlıklı makalede belirttiğim tehlike yaşanmış oldu.

Ruslar, Çeçen savaşçılarını en uca iterek başkent Gronzny’i yerle bir ederken dünyanın kılıp kıpırdamamıştı ve üstelik Ruslar bunu yaparken Batı müttefiki değil karşıt cephelerde yer almaktaydı. Türkiye ise Silvan, Cizre ve Sur’u yerle bir ederken, AB ve ABD müttefiki olmanın yanı sıra NATO’nun Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki sadık karakol gücünü temsil ediyor ki bu durum TC’nin uluslar arası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını da önemli bir engelidir.

Uluslar arası Ceza Mahkemesi (Lahey) meselesine gelince iki somut örnek üzerinden gidelim; Sırplar ve Ruslar!  Sırpların Bosna’da giriştiği katliam, soykırım ilan edilip Lahey’e taşınırken, Rusların daha beterini Kuzey Kafkasya özelde de Çeçenistan başkent Grozny’de yaptıkları halde neden Rusya savaş suçlusu olarak Lahey’e götürülemedi? Yanıtı gayet açık; Rusya’nın en zayıf anında bile BM Güvenlik Konseyi daimi 5 üyesinden biri olarak kararı veto etme hakkının bulunmasıdır. Türkiye elbette Rusya değil ama Sırbistan olmadığı da açık! ABD, Fransa, İngiltere, NATO üyesi Türkiye’yi Lahey’e taşır mı? Bugünkü koşularda mümkün değil olsaydı Roboski davasında taşınırdı! Üstüne üstlük AB mülteci krizi nedeniyle Türkiye’de olup bitenlere gözünü-kulağını kapatmışken.

 

Kılınan iki rekat namaz kurbağayı ürkütmeye değdi mi?

Daha önce de yazdım devlet ve AKP hükümeti halkımıza zaten savaş açacaktı özellikle 7 Haziran sonrası bunun için bahane arıyordu. Devlet aranan bahaneyi, kentlerde hendeklerin kazılması eşliğinde ilan edilen silahlı özerklikte buldu. Silahlı özerklik,  sivil siyaset karşısında sıkışan rejim ve hükümete büyük manevra alanı sağladı. Nedir bu manevra alanı?

Birincisi; siyaset, elbette sivil demokratik siyaset tepeden tırnağa terörize edildi ki bu devletin bilinçli olarak varmak istediği bir hedefti. Kürdistan’da sivil demokratik siyaset; tanklar, TOMA’lar eşliğinde geliştirilen devlet terörü ile PKK’nin silahlı mücadelesi arasında sıkıştı nefes almakta zorlanıyor. Tüm çağrılara rağmen kitlelerin sokağa, meydanlara çıkmaya mesafeli durmasının temelinde bu yatıyor.

İkincisi; Meclisin üçüncü büyük grubunu temsil eden HDP’nin Meclisteki varlığını anlamsızlaştırdı. Öyle ya madem Kürdistan’da kent merkezli silahlı özerklik ilan etmiş ve bunun için fiilen savaşıyorsunuz o zaman HDP’nin Kürtleri temsilen ne işi var mecliste? Madem silahlı özerklik ilanı yapılmış o zaman ne diye HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına fırsat veriliyor kendileri Meclisten çekilsinler Amed merkezli Kürdistan meclisini ilan ederek oranın üyesini olsunlar.

Üçüncüsü; devlet ve AKP’nin birden fazla nedenle bitirmiş oldukları “çözüm” sürecini PKK’de kentlerde silahlı özerklik ilan etmekle tescil ettiyse o zaman “çözüm” sürecinin ürünü olarak kurulmuş olan HDP’nin de misyonu bitmiş ya da daraltılan siyasal mücadele alanında nefes alamaz hale getirilmiş demektir.

Dördüncüsü ve önemlisi; PKK olup bitenlerin ardından artık yeni görüşme-müzakere masasına doğrudan özerkliğin kendisini getirmeyi hedefliyor ancak silahlı özerklikle devlet en azından bugün masaya dönmeyecek. Eğer bütün bu çabalar yanı bir dizi kentin yerle bir olmasına neden olan silahlı özerklik mücadelesi, devleti kesilen görüşmelere yeniden çekmeı hedefiyle sınırlı ise o zaman sormazlar mı, kıldığınız iki rekat namaz kurbağayı ürkütmeye değdi mi?

Sonuçları Silvan, Varto, Sur ve Cizre’de ortadayken ve küçük bir çabayla Kürt halkının özelde de HDP’ye oy veren kitlenin çoğunluğu hatta DTK, HDP, DBP yöneticilerinin çoğu hendek, barikat siyasetini doğru bulmazken bunda ısrar ederek kent çatışmalarını Gever, Nusaybin ve başka kentlere taşımak ya süreci hiç ama hiç doğru okumamak demektir ya da Rusya, İran gibi kırılgan desteklere gereğinden fazla misyon yüklemek demektir. Her ikisi de yanıltıcıdır.

 

Sonuç olarak; Ülkemizde ki insan ve kent manzaralarını görüp izlemek, insanın tahammül sınırlarını aşıyorken;

Yaşlılarımız dün ancak bir beyaz bez parçası sallayarak hastaneye gidebiliyor ya da evini terk edebiliyorken; bugün ise haritan silinecek şekilde yakılıp yıkılmış evinin yerinde ya ölü bedenlerle ya da yıkıntılar arasında ev eşyalarından “acaba bir paça eşyamı çıkarabilir miyim” telaşındayken;

Onlarca belki yüzlerce gerilla, genç, öğrenci, sivil insanımız yakılıp yıkılan kentlerimizle birlikte dehşet verici şekilde katledilmişken aynı durum şimdi Nusaybin, Gever’de yarın şimdiden bilmediğimiz bilmem hangi kentimizde tekrarlanacağı aşikârken;

Dün Varto, Şırnak’ta kadın ve erkek insanlarımızın çıplak bedenleri teşhir edilirken bugün kentlerimizin yıkıntıları arasında “teslim olduğu” iddia edilen savaşçılar çıplak olarak duvar diplerine dizilmiş teşhir ediliyorken;

Türk hükümeti ve devleti halkımızla ve önemlisi hepimizin siyasal aklıyla alay edercesine önce yakıp yıktığı kentlerimizde şimdi “zarar tespit etme” çalışmalarını yapıyorken…..

Halen parti ve örgütlerimiz ortak iş yapma, bu saldırılar karşısında birlikte bir şeyler yapma iradesini ortaya koyamıyorlar!  Çünkü partilerimiz birbirine güvenmiyorlar. Çünkü partilerimiz halkın ulusal çıkarlarını parti çıkarlarının başına koyamıyorlar. Çünkü büyük olan küçük parti refleksiyle davranmayı, küçük olan ise salt eleştiri yapma ile sınırlı siyaseti tarzını aşamıyor!  Elbette siyaset güven üzerine inşa edilmez ama asgari bir güven bağı da gereklidir fakat özelimizde parti ve hareketlerimiz arasında ciddi bir güven erozyonu sürüyor öyle ki aralarında söz ve kelimeler bile anlam kaybına uğramış durumdalar. Bu durumun hızla aşılması gerekiyor ve aşılması için de herkese ama herkese sorumluluk düşüyor.

Ulusal ittifak aranırken şunu da not edelim:

TC devleti kurulup çok partili sisteme geçildiğinden bu yana devlet, Kürdistan meselesinde ilk kez bir partiye (AKP’ye) bu kadar bağlı hale geldiğini, ilk kez bir parti (AKP) devlet ile Kürt halkı arasında bu düzeyde vazgeçilemeyen köprü halini aldığını, yoksa AKP’nin bu rolü olmasaydı devletin (Ordunun) çoktan ABD ile anlaşarak AKP/Erdoğan’ı aşmanın yollarını bulmuş olabileceğini de belirtelim. 14.3.2016

[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights