Ana SayfaGIŞTÎSURİYE, “ARAP BAHARI” TORBA YASASINA YERLEŞTİRİLEMEZ!

SURİYE, “ARAP BAHARI” TORBA YASASINA YERLEŞTİRİLEMEZ!

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

18 Aralık 2010’da baş gösteren Arap başkaldırısı çok kısa sürede Ocak 2011’de Suriye’ye sıçradı ve Suriye, 9 yıldan beri Ortadoğu yakın tarihinin en kanlı savaşına sahne oldu, halen devam ediyor.

Suriye de ilk gösteriler 28 Ocak tarihinde başladı. Görece küçük olan gösteriler 15 Mart’ta Şam ve Halep’te yaşanan kitlesel gösteriler ile büyüyerek Suriye’nin diğer şehirlerine yayıldı. 18 Mart’ta Suriye Hükümeti göstericilere karşı şiddet uygulayınca, süreç silahlı çatışmaya evirildi.

I – Suriye’de yaşananlar üzerine farklı hatta karşıt tespit ve analizler bulunmakta. Başından beri gerek genel de “Arap Baharı” ve özelde Mısır-Tunus üzerine yazdığım (“Bir iki üç daha fazla Tunus Ancak…”, “Tunus, Kahire, Diyarbakır”…vb.) birden fazla makale ile gerekse esas Suriye ve Rojava Kürdistan’ında yaşanan gelişmeler üzerine bugüne kadar yazdığım bir dizi makale ile daha yakından takip ettim, ediyorum. Vardığım sonuç şudur;

“Arap Baharı”, Suriye’de iç savaşı tetikleyen olmasına rağmen, Suriye’de yaşananlar “Arap Baharı” torba yasası içerisine yerleştirilemez çünkü olgular-süreçler farklı, bu nedenle Mısır-Tunus’ta yaşananlarla aynı kategoride ele alınamaz. Bu makalenin konusu Suriye’nin farklılıklarını irdelemek.

II – “Arap Baharı” ile Mısır, Tunus, Libya, Kuzey Yemen, Bahreyn’de ne oldu? Bu ayrıntılı bir analiz konusu olup bu yazının konusu değil. Burada esas Mısır, Tunus ve Suriye üzerine kısa karşılaştırmalar yaparak belli sonuçlara varacağız.

“Arap Baharı” ile üç ülkede on yılların dikta rejimlerini deviren başkaldırılar sonucu devrimler oldu. Her üçünde de yılların diktatörlükleri (Hüsnü Mübarek, Zeynel Abidin Bin Ali, Muammer Kaddafi) ile birlikte iktidarları da yıkıldı. Elbette yıkılan iktidar ya da rejimlerin nitelikleri ayrı bir tartışma konusu çünkü Kaddafi ile Mübarek, Zeynel Abidin Bin Ali’nin iktidarları aynı kefeye koymamak gerekir. Suriye BAAS rejimi ise yıkılmadığı gibi başında ki diktatör yaşanan kanlı iç savaşa rağmen halen iktidarın başında. Neden, nasıl oldu da Esad ve rejimi halen ayakta?

III – Suriye’yi, Mısır-Tunus’tan ayıran belli başlı yönler

Mısır ve Tunus’ta belirli farklılıklarla birbirine yakın gelişmeler yaşandı. Başkaldırının niteliği ve bileşenleri yine belli farklılıklarla oldukça yakındı.

Her ikisinde de diktatörlükleri deviren ve devrime yol açan başkaldırılar da; devrimin en örgütlü en geniş kitle desteğine sahip dinamiği, Siyasal İslam özelde de İhvanı Müslim (Müslüman Kardeşler) idi. Ancak yanı sıra Tunus’ta daha belirgin olmak kaydıyla her ikisinde de başkaldırı ve devrim sürecinde farklı siyasal yapılarıyla sosyalistler, devrimciler, sendikalar, anarşist gruplar, aydınlar, kadın dernekleri, hatta zayıf da olsa LGBTİ+ler başkaldırılar da aktif yer aldılar, rengini, taleplerini meydanlara taşıdılar. Suriye’de ilerici, demokrat muhalefetin duruşu Mısır ve Tunus’un aksine BAAS rejiminin yanında saf almış olmasıdır ki en önemli farklardan biri budur.

IV – Suriye ve Libya rejimleri bir birine yakındı, adları farklı olsa da her ikisinde de küçük burjuva sosyalizminin uygulamaları vardı. Dolayısıyla hem muhalefet bileşenleri hem de başkaldırının niteliğine bakıldığında ikisi de Mısır ve Tunus’tan ayrılıyorlardı.

Suriye özeline baktığımızda, BAAS parti iktidarı vardı. Ne demek BAAS? Uzun bir alıntı aktaracağım.

“Ortadoğu Arap ülkelerinde faaliyet gösteren, bu bölgedeki Arap devletlerini bir tek Arap milleti halinde birleştirmeyi ve sosyalist fikirleri yaymayı gaye edinen siyasi parti. Tam adı; Hizb el-Ba’s el-Arabi el-İştiraki= Arap Sosyalist Baas Partisi veya Arap Sosyalist Diriliş Partisi olan Baas Partisi 1953 senesinde Michel (Mişel) Eflak ve Ekrem Havrani tarafından kurulmuştur.

Annesi Yahudi, babası Fransız olan Michel Eflak ve Salah el-Bitar 1943 senesinde Şam’da Arap Diriliş Partisini kurdular. Daha sonra da Ekrem Havrani tarafından Arap Sosyalist Partisi kuruldu. 1953 senesinde bu iki parti birleşerek Arap Sosyalist Baas Partisi teşekkül etti. Kısa bir müddet içinde Ürdün, Irak, Libya, Suriye ve Aden gibi ülkelerde teşkilatlanan Baas partisi…”

Peki, BAAS nasıl bir sosyalizm savunuyordu?

BAAS Sosyalizmi; “Baas’ın kuruluş ideolojisi olan Pan-Arabizmin iki destekleyici yan unsuru sosyalizm ve sekülarizmdi. Baas’ın sosyalizmi elbette Marksizm-Leninizm’den çok farklıydı, nitekim 1958’de Suriye ve Mısır’ın birleşmesinin ardındaki sebeplerden biri de Baas’ın yükselen Suriye Komünist Partisi’nin etkisini kırmak istemesi olacaktı.
Baas sosyalizmi, toplumsal eşitsizliğin azaltılması, özel mülkiyetin sınırlandırılması, yerli ve yabancı büyük özel firmaların kamulaştırılmasını öngörüyordu. Özel teşebbüs ve miras hakkının ise korunacağı belirtiliyordu.
Baas’ın sekülerliği (biraz zorlayarak laikliği de diyebiliriz) de o dönem itibariyle bir ilke işaret ediyordu. Baas öncesi Arap milliyetçi akımlarının İslami bir niteliği vardı, Baas ise inancı ne olursa olsun herkesin eşit olacağı laik bir Arap toplumu kurmayı hedefliyordu. Ancak İslam’a önem vermekten de geri durmuyordu; Baas’a göre İslam “Arap ulusal kültürünün temel ve ayrılmaz bir parçasıydı”…

İşte ana hatlarıyla Suriye’yi, Mısır ve Tunus’tan ayıran belli başlı özgün yönler bunlar olup pratik uygulamaya baktığımızda ise şunları görmekteyiz;

a – Suriye rejimi, özetlediğimiz küçük burjuva sosyalizm savunusu gereği; ülkede ki işletmelerde işçi çalıştırma sayısının üst sınırını 20 işçi olarak belirlemişti. Amaç, mülkiyette tekelleşmeyi engellemekti. Dolayısıyla 20 işçiden fazla işçi çalıştıran fabrika, işletme tespit edildiğinde sahibi rejim tarafından ağır cezalara çarpıtılıyordu, hatta Şam’a gittiğimizde bize “şu meydanda 20 işçiden fazla işçi çalıştırdığı ya da ekmek stoku yaptığı gerekçesiyle birçok işletme sahibi halka teşhir edilerek idam edildiler” diye yoldaşlarımız bilgi verirlerdi.

b  – Bizde nasıl ki okullarda “Türküm, doğruyum, çalışkanım” Öğrenci Andı okutuluyorduysa, Suriye’de de SSCB yıkılana kadar, sabah sınıflara girmeden öğrencilere sosyalizme sadakat ve sosyalizmi savunup kuracaklarına ilişkin ant okuturlardı.

c – BAAS rejimi özellikle sosyalist sistemin varlığı koşullarında sosyalizm adına bunları uygulayınca; süreçte başta Suriye Komünist Partisi olmak üzere tüm ilerici, demokratik güçler, sınırlı sendikalar, kitle örgütleri vb. BAAS rejimi iktidarının birer aparatı haline getirildiler ya da geldiler. Örneğin, Suriye Komünist Partisi, on yıllardır BAAS iktidarının küçük ortağı olup bir iki tane bakanlığı daima vardır.

d – Suriye rejimi bu niteliğiyle, Ortadoğu’da uzun yıllar tüm ilerici, devrimci, komünist muhalif parti ve hareketlerin barındıkları bir üs niteliğinde olmuştu. Türkiye ve Kürdistan devrimci yapıları da gerek 12 Mart gerekse esas 12 Eylül diktatörlükleri sürecinde uzun yıllar Suriye’de konumlanmışlardı.

V – Suriye’de gösteriler 28 Ocak’ta başlayıp kısa sürede silahlı çatışmaya dönüştüğünde iç siyasi saflaşma ise ana hatlarıyla şudur;

a – Bir yandan; Suriye BAAS rejimi ve yıllardır birlikte hareket eden iktidarın küçük ortağı Suriye Komünist Partisi başta olmak üzere ilerici, demokratlar, sendikalar, Alevilerin, Hıristiyanlar ve genel de seküler, laik kesim…

Diğer yandan; İhvanı Müslim (Müslüman Kardeşler), Suriye Ulusal Konseyi, Suriye Yüksek Devrim Konseyi, Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu, Suriye Devrim Genel Komisyonu gibi siyasi oluşumlar. Yanı sıra sahada esas belirleyici olan muhalif askeri yapılanmalar. Örneğin;

El-Nusra Cephesi, Fetah el-İslam, Ahrar el-Şeham, Şükür el-İslam, Özgür Suriye Ordusu ve DAİŞ! Dikkat edilirse silahlı yapıların hepsi kelle kesen katı Şeriatçı örgütlenmeler olup içlerinde “demokrat, laik” geçinen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ise ne olduğu malum; Türkiye’nin mayın eşekleri!

b – Esad’a muhalif siyasi oluşumlardan,Suriye Ulusal Konseyi, demokrat-laik iddiadaki yapı (ki Esad rejim ile diyalogunu hiç kopartmadı) her biri yaklaşık olarak nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Hıristiyan ve Alevilerden destek almaya uğraştı ancak rejimden kopartma da başarılı olamadı ve süreçte etkisizleşti.

2011’in Eylül ayında kurulan 13 sol eğilimli siyasi parti, üç Kürt partisi ve bağımsız siyasi ve gençlik eylemcilerinden oluşan demokratik yapılanma olarak; Ulusal Eşgüdüm Komitesi ise BAAS rejimine doğrudan cephe almadan diyalogdan yana olan hareketti ve oda süreçte adı anılmaz oldu çünkü rejim ve aparatları nedeniyle kendine alan açamadı.

Suriye Yüksek Devrim Konseyi; daha çok ordudan ayrılanların kurduğu Türkiye’ye kaçmış General Mustafa Ahmed El Şeyh’in ilan ettiği yapılanma Özgür Suriye Ordusu’nun yerini almaya odaklanmıştı ve başarılı olmadı etkisizleşti.

Merkezi İstanbul’da bulunan, Suriye Devrim Genel Komisyonu zaten Türkiye’nin yönlendirdiği bir diğer hareket olup süreçte etsizleşen bir yapılanma.

Demem o ki, Suriye’de rejime muhalif olanlar içerisinde; Suriye Ulusal Konseyi ile Ulusal Eşgüdüm Komitesi dışında demokrat, laik özellikler taşıyan muhalefet yoktu. Bu iki muhalif hareket de zaten Esad rejimine başından beri hem cepheden tutum almayıp diyalog içinde olan ve hem de Cihadist muhalefetten uzak duran hatta düşman gören yapıdaydılar. 

Geriye esas siyasi ve askeri yapısıyla Kürt muhalefeti kalır ki, Kürt muhalefetinin de Suriye BAAS rejimi ile başından beri diyalog içerisinde olduğu biliniyor. Rojava Kürdistan’ında yaşananlar ayrı irdeleme konusu.

 

VI – 9 yıllık Suriye iç savaşı nereye evirildi?

Bir; muhalifler yani bilumum Cihadistler ve ÖSO’cular yıllardır savaşıyorlar ama BAAS rejimini deviremediler. Tersine Esad rejimi Rusya, İran ve Hizbullah desteğiyle toparlandı ve giderek Cihadist muhalifleri İdlib’e sıkıştırmayı başardı ve şimdi İdlib’e de operasyonun eli kulağında.

ÖSO’cular ise daha çok Kuzey’de Türkiye denetiminde ki Şehba, Efrin’de Türkiye emrinde mayın temizleyici eşek işlevi görmekte olup şimdi aynı işlevi Fırat’ın doğusunda da yapmaya hazırlanıyorlar. Yani Suriye’de, gerici-kelle kesen Cihadist güçlerin etkinliğinde de olsa bir devrim olmadı, iktidarı devirmeyi hedefleyen bir başkaldırı yaşandı ancak devrimle sonuçlanmadan adım adım rejim güçlerince geriletip İdlib’e sıkıştırıldı şimdi oradan da son hamleyle çıkarılma planları yapılıyor Rusya-Suriye tarafından.

Gerici devrimler de olabilir ya da başta devrim kavşakta olur sonra gericileşebilir. Suriye’de yaşanan bu ikisi de değil. Dolayısıyla Esad iktidarının ezdiği bir devrim yoktur, yaşanmadı!

İki; Esad BAAS rejiminin tarihi, 1982 Hama-Humus’ta kısa sürede 40 bin kişiyi katletmesi başta olmak üzer Sünni Arap halkı ile Kürt halkına karşı katliamlar tarihidir! Dolayısıyla Suriye’deki iç savaşta iki taraftan birini desteklemememizin esas nedeni de budur! Desteklediğimiz ve kimi yanlış ile eksikliklerine rağmen Rojava’daki Kürt ulusal özgürlük mücadelesidir.

Üç; Libya’da yaşananlar da ayrı bir değerlendirmeyi gerektiriyor ve yazının uzaması nedeniyle da üzerinde durmayacağız.

Dört; Suriye’nin geleceği meselesi, artık Cihadist muhalifler meselesi olmaktan çıktı çünkü İdlib hariç büyük oranda çözüldüğünden Rojava Kürdistan’ının geleceği ile bağlantılı hale gelmiştir. Suriye’ye barış ve istikrar da gelebilir daha kanlı ve geniş bir savaşın yaşanma ihtimali de olabilir. Hangisinin yaşanacağı BAAS rejiminin, Rojava Kürdistan’ına yaklaşımı ve ABD ile Rusya’nın başını çektiği blokların politikaları belirleyecektir.

Sonuç; Suriye “Arap Baharı” ile yaşanmış ve rejimince yıkılmış bir devrim yaşanmamıştır. Esad rejimi, devrim yapmak isteyen Cihadistleri 9 yıllık süreçte bastırmış-geriletmiş ve İdlib gibi küçük bir alana sıkıştırmıştır. 24.02.2019

[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights