Ana SayfaGIŞTÎKAPİTALİZMİN NEOLİBERAL EVRESİ VE YAKIN GELECEĞİMİZ

KAPİTALİZMİN NEOLİBERAL EVRESİ VE YAKIN GELECEĞİMİZ

Yazının ana konusu özü itibariyle dün olduğu gibi bugün de insanlığa, halklara ve doğaya karşı hep pervasızca bir saldırı içinde olan kapitalizm ve neoliberal politikalarıdır. Neoliberalizm bugün sahip olduğu teknolojik araç ve donanımla insanlık ve doğaya daha fazla tahakküm kuracak hale gelmiştir. 

Nusrettin Maçin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Kapitalizm başından beri sürekli daha fazla sömürü ve birikim hedefiyle emekçileri, küçük mülk sahiplerini mülksüzleştirerek işçiler ve işsizler ordusu ile paralel eşitsizliği büyüttü. Bugün bu toplumsal eşitsizlik dünyada en üst seviyeye ulaşmış durumdadır. Öyle ki toplumsal eşitsizliğin uygarlık krizine evrilmesi kapitalizmin karakterinde olmakla birlikte neoliberalizmle derinleşmiştir. Neoliberalizm son 40 yıldır siyasi ve ekonomik olarak küresel düzeyde dünyaya hakim olma yolunda ilerlemekle birlikte dünyanın tümüne hakim olduğunu söylemek de mümkün değildir.

Neoliberalizm her ülkede farklı tarihsel süreçlerde ve kendi günceliğinde başlasa da sermaye ve kar oranlarının arttırılması amacı değişmedi. Yapılmak istenen, ekonomik faaliyetin tamamının toplumun kontrolünden çıkarıp kendi vahşi piyasa kurallarına göre şekillendirirken; aynı süreçte toplumsal yapıyı parçalayarak insan doğasıyla bağdaşması imkansız ekonomik, sosyal yıkımlara yol açmıştır.

Neoliberal politikaların başlangıç düdüğünün İngiltere ve ABD’den başlamış olması normal, çünkü hem kapitalizmin en gelişmiş olduğu ülkeler hem de reel sosyalizmin bürokratikleştiğini ve cazibesinin fazla kalmadığını da ilk gören ülkelerdi.

İngiltere (Thatcher) ve Amerika’da (Reagan aracılığıyla) neoliberal politikalara kansız geçiş oldu ama aynı durumu gelişmekte olan ülkeler için söylemek doğru olmaz. Ve bu sürece Şili de çok kanlı geçilirken Türkiye’de 1980’de askeri darbeyle ancak toplumsal muhalefeti ciddi anlamda etkisizleştirme politikasından sonra neoliberal politikaların önündeki engeller kaldırıldı ve kamusal alanlarda özelleştirmelere başlandı. Bu ekonomik politikaların sonucu olarak Türkiye’de azınlık bir sermaye grubu katmanlı büyüme seviyelerini yakalamış oldu. Bu durum azınlık bir burjuva sınıfı uluslararası sermayenin bir bileşeni ve dünyanın ekonomik pazarında daha fazla sözü geçen bir güç haline getirdi. Ve elbette bu azınlık sermaye grubunun kesin denetimi altına giren bir iktidar/iktidarlar gerçekliği ile karşı karşıya gelmiş olduk.

Bu süreçte neoliberal politikaların uygulanmasında ülkeler arası niceliksel bazı farklılıklar gösterse de siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar genelde benzerlik gösterir. Siyasi süreçlerde bu anlamda dünya genelinde bir paralellik durumu söz konusudur.

Daha yakından Türkiye’de bu sürece nasıl gelindiğine bakalım; 1980’lerde Türkiye’de gerçekleşen askeri darbenin arkasında ABD’nin olduğu tartışma götürmez bir gerçeklik. 1980 sonrasında Kürt hareketi dışında toplumsal muhalefet tasfiye edildi. Turgut Özal önce bürokrat olarak sonra ANAP genel başkanı olarak kurduğu hükümet aracılığıyla neoliberalizmi askerlerin süngü desteği ile topluma özellikle tüm kamusal alana zorla uygulandı. ANAP’ın bıraktığı yerde Demirel, Ecevit, Erbakan hükümetleri aynı politikaları uyguladılar. Derken bu görevi AKP devraldı. AKP ise bu süreçte tamamen yandaş bir sermaye oluşturmakta kural tanımaz oldu.

Bu neoliberal politikalar farklı ülkelerde farklı yöntem ve araçlarla uygulamaya konulsa da doğurdukları sonuçların birbirinden çok farklı olmadığını söyleyebiliriz. Bu süreci en iyi tanımlayanlardan biri olan Pierre Dardot ve Christian Laval şöyle diyorlar; “Bunun sonucunda çalışma hayatını, davranışları ve hatta ruhları ele geçiren yeni bir normlar sistemi ortaya çıktı. Bu yeni sistem genelleşmiş bir rekabetin işlemesini sağlıyor, insanın kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkisini, kendini aşma ve sınırsız performans mantığına göre düzenliyor. Bu rekabet normu her birimizde beynin doğal bir ürünü gibi kendiliğinden doğmuyor, biyolojik bir şey değil, istemli bir politikanın sonucudur. Sermayenin sınırsız birikimi, devletin son derece aktif yardımı sayesinde gitgide daha buyurgan ve hızlı şekilde toplumların dönüşümünü, toplumsal ilişkileri ve öznellikleri idare ediyor.”*

Bu normlar sistemini toplumda hâkim hale getiren kurumlar, etkinlikler, yaşam alanları ve ilgilerini yeniden şekillendiren neoliberalizmin temel dayatmalarının başında, sermaye birikimin ritmine ve amaçlarına göre kitleleri yeniden yönlendiren genel bir normatif mantığın, kültürün tahakkümün altına almalarıdır.

Bu vahşi “normlar sistemi”nin dünyada genel anlamda hegemonik bir hal almasından dolayı yirmi altı ailenin geliri dünya nüfusunun yarısından fazla olmasına rağmen, bu uygarlık krizini ciddi sorgulayan ve bununla mücadele eden güçlü bir toplumsal muhalefetin olamamasından dolayı sisteminin pervasızlaşmasına ve uygarlık krizinin derinleşmesine yol açtı. Taksim Gezi vb. başkaldırılar oldu ama neoliberalist uygulamaları durdurmaya güçleri yetmedi. Son bir yıldan beri Şili, Fransa, Lübnan, Irak, İran’a… uzanan küresel işçi emek hareketinin neoliberalizm karşıtı başkaldırışlarını izlerken Covid-19 ile kesintiye uğradı ama şimdi yeniden kaldığı yerden devam edeceğinin işaretleri geliyor. George Flloyd isyanında neoliberal politikaların etkisinin de olduğunu belirtelim.

Ancak bu direnişler sistemin politikalarına bariyer olabilecek güçte değillerdi. Ki komünist hareketin de sistemin varlığına karşı tehdit oluşturabilecek bir siyasi özne olmaktan uzak olduğunu belirtelim. Bunun birçok nedeni elbette ki var ama bizim konumuz Komünist hareketin eleştirisi olmadığı için burada toplumsal muhalefetin zayıflığında Komünist hareketin de sorumluluğu olduğunu vurgulamakla yetindik. Şunu da ekleyelim en başta neoliberalizmin topluma dayattığı bu rekabetçi yarış ve hakim kılınan bu bireyci normlar sistemine karşı Komünist hareket tarafından yeterince bilince çıkarılamadığını ve alternatif yaratmadaki yetersizliğini birinci neden sayarsak, ikinci temel sebebi ise reel sosyalizmin yıkılmasından sonra dünya solu cesaretli bir irade ile öz eleştirisini veremedi. Bugün hala üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen ne geçmişin öz eleştirisini ne de yeniye dair ciddi ve kapsayıcı bir ideolojik politik üretimden bahsetmek mümkün değildir. Bugün uygarlığın krizi kadar Komünist hareketinde krizi söz konusudur. Zaten Komünist hareket bu denli zayıf olmamış olsaydı uygarlığın krizi de bu denli derin olamazdı.

Kapitalizm, neoliberalizm ile birlikte her şeyin finansallaşması sürecine evrildiği,  finans sermayenin, sanayi sermayesi üzerinde hakimiyet kurma anlamına gelen üretim ve hizmet sektörünün finansal piyasaların denetimine girmesidir. Neoliberalizmin temel amacı küresel düzeyde sermaye hareketliliğinin önündeki tüm engelleri kaldırarak karlılığı en yüksek orana çıkarmaktı. Bu anlamda neoliberalizmin merkez üssünün ABD ve İngiltere olması, doğası ile çelişik bir durum değildir. Tam da bu evrenin örgütlenmesinde finansal sermayenin aşırı birikimine sahip olan bu iki emperyal gücün nesnel olarak her yönüyle yeterli düzeyde elverişli imkanlara sahip olan ve aynı zamanda reel sosyalizme karşı emperyalizmin stratejik duruşlarını temsil etmiş olmalarıdır. Neoliberalizmin bu kırk yıllık süre zarfında dünyanın birçok ülkesinde hızla egemen hale gelmesinde belirleyici olan temel unsurlar ya da nedenleri maddeler halinde sıralarsak:

1- Reel sosyalizmin yıkılması yani soğuk savaş döneminin bitmesiyle, sermaye dolaşımının önündeki en önemli engelleyici faktörün ortadan kalkmış olmasıdır.

2- ABD ve İngiltere gibi ekonomisi en güçlü olan iki ülkenin ikinci dünya savaşından sonra birlikte stratejik ortaklık içine girmiş olmalarıdır.

3- Uluslararası iktisadi, siyasi, ticari, finans ve entelektüel mülkiyet gibi kurumların çok yönlü inşa edilmesidir.

Bu ortak girişimin en önemli adımlarından biri 2. dünya savaşının bitmesinden hemen sonra Temmuz 1944’te ABD’nin Bretton Woods beldesinde toplanan Birleşmiş Milletler para ve finans konferansında, Bretton Woods Anlaşması adıyla “Uluslararası Para Anlaşması”nın imzalanmasıdır. Bu konferans ile Washington Uzlaşması denilen (WU) kurum inşa edildi ve aynı zamanda da IMF ve Dünya bankasının temelleri atılmış oldu. Daha sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Dünya Entelektüel Mülkiyet Örgütü  (WPO) vb. uluslararası faaliyet gösteren kurumlar üzerinden yürütülen neoliberal politikalar otuz, kırk yıl gibi çok kısa süre zarfında egemen bir sistem haline geldi.

Uluslararası alanda bu denli etkili olan kurumlar hangi yöntemleri kullanarak, amaçlarını gerçekleştirmekteydiler? Bu örgütlerin kuruluş amaçları herkes tarafından bilinmektedir, biz burada konumuzla alakalı olan kısımlarının anlaşılması için özet halinde değineceğiz.

IMF’nin yöntemi, ülkelere belirli koşullar altında kredi vererek, uluslararası alanda parasal işbirliğini geliştirmek, ticaretin yaygınlaşmasını sağlamak çok taraflı ödemeler sisteminin önünü açmak; özelikle küreselleşme süreciyle birlikte ülke ekonomilerinin dışa açık hale gelmelerini yönlendirmek. Bu ülkelerle yapılan anlaşmalara (stand-by) anlaşması denilmektedir. Ülkeler gerçekleştirecekleri reformları, niyet mektupları aracılığıyla IMF’ye taahhüt etmektedirler.

Yine 1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de neoliberal küresel düzenin kurumsal yapısının temel taşlarından biri niteliğindedir. Ali Mert Taşçıer DTÖ’nün   işlevi; “Bazı önemli alanlarda az gelişmiş ülkelerin hareket alanını kısıtlayıcı yeni denetim mekanizmalarının gündeme gelmesinde önemli bir rol üstlenmiş, liberalleşme eğilimini mal ticaretinin ötesinde hizmet ticaretine ve dış ticaretle ilgili olarak fikri mülkiyet hakları ve yatırım alanlarına doğru genişletme açısından etkili bir güç olarak belirmiştir. “Sorunun biraz daha iyi anlaşılması açısından başka bir örnek;

Washington Uzlaşması (WU) denilen bu kurumun faaliyetlerini özetlersek; IMF, Dünya Bankası ve ABD Hazine Bakanlığı gibi merkezi Washington’da bulunan üç kurumun ülkelere tavsiye ettiği iktisat politikalarıdır. Buna daha sonra faklı uluslararası kurumlar da dahil olmuştur. Ancak izlenen politikaların başarısız olmasından dolayı revize edilmeye gidilmiş ve 2000’li yıllarda Post Washington Uzlaşması (PWU)  olarak yeni sürecin temel iktisadi politikaları belirlenmiştir. Yakın geleceğimizin büyük fotoğrafını, neoliberal sürecin toplum üzerinde yaratığı siyasi, ekonomik, sosyal ve normsal alandaki yıkıcı ve tahripkar politikalar da bunu görmek mümkündür.

Dün Şili ve Türkiye’de bu politikanın hayata geçirilmesi için nasıl ki pervasızca faşizmi halklara dayattılar ise bu son 25 yılda dünya genelinde ve özelde de Ortadoğu’da  süren bu savaş tarzı, bize yakın geleceğimize ilişkin önemli veriler sunmaktadır. Bunları sıralarsak

1- Dünyada genelleşmiş bir ekonomik savaş başta Çin ve ABD arasında kızışırken daha sonra Rusya ve ABD’nin başını çektiği Ortadoğu’daki süren savaş geçmişteki savaşlardan tamamen farklılık göstermektedir.

2- Daha önceki Dünya savaşlarının her biri 4-5 yıl sürerken, Ortadoğu’da 20-25 yıldır Irak, Suriye ve Kürdistan’da yürütülen dar bir alandaki savaş sonuçlanmadığı gibi savaşın kazanan tarafının da halen belirsiz olmasıdır.

3- Dünyada küresel sermayenin amacı ve hedefinde, sermaye ve metanın “özgür” dolaşımı varken ulus devletler son beş yılda başta ABD ve İngiltere olmak üzere ülkeler içe kapanmacı, ulusalcı siyasi, ekonomik ve askeri projelere ve savunma bütçelerine ağırlık verildi.

4- İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması ulusalcı kesim ile küreselci kesim arasındaki egemen sınıfların kendi arasındaki mücadelenin politik sonuçları olarak değerlendirmek lazım.

5- Yine başta ABD ve Çin arasındaki gümrük vergilerinin artışı ve bazı ürünlere kota getirilmeleri de küresel sermayenin neoliberal politikalarına ters düşen bu ulusalcı politikalara karşı küresel sermaye tarafından yeni bir saldırı hamlesinin Koronavirüs ile başlatılmış olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

6- Bu son pandemi ile birlikte, Ortadoğu’da var olan kaosa yeni bir kaotik gelişme daha eklenmiş oldu. Bu gelişmeler de öyle görünüyor ki küresel düzeyde uluslararası sermaye ülke devlet politikalarını aşan, dünyanın geneline yayan ve her kesimi ilgilendiren ve etkileyen yakın dönem politikaların kaos politikası olacağı bilinmeli. Bu politika halklarımız nezdinde bilince çıkarılıp teşhir edilmeli ve yeni dönemin muhalefet bileşenlerinin ortak mücadele hattını örgütlemek dünden daha fazla bir zorunluluk ve yaşamsal olduğu kadar tarihi bir sorumluluktur da.

Bu Koronavirüs bitebilir ama yeni kaos politikaları için başka bir plan devreye girecektir. Görünen o ki “yeniyi” inşa edene kadar dünya halklarımız bu kaos politikalarının bedelini siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarla yüklü yaşayacağız. Bu sürecin üstesinden sadece yerel ve ülkesel düzeyde örgütlü olmakla sürece cevap olmaya yeterli değildir. Başta Komünist hareket olmak üzere tüm muhalif kesimlerin tüm toplumsal kesimlerin müşterek paydalarında bir araya gelerek yerelden ülkeye, ülkeden küresel düzeye kadar en geniş devrimci demokratik birlik oluşturulmalıdır.

Bu tarihsel süreç, toplumsal mücadeleler açısından zor ve karmaşık olduğu kadar, bir o kadar da toplumların büyük nüfusunu oluşturan ezilenler cephesinin sorunlarının çözümünü de ortaklaştıran bir sürece evrilmiş olacaktır. Bu sürecin mimarları ulus üstü küresel sermaye güçleridir. Ve aynı zamanda ülkesel olarak ABD ve İngiltere gibi korumacı politikalar izleyen devletler ile çok çetin bir kavganın daha yeni başlamış olduğunu söyleyebiliriz.

Dolayısıyla ABD’deki son ırkçı saldırı ve ona karşı gelişen kitlesel başkaldırı son olmayacak ve onun gibi toplumsal olayların yakın tarihlerde İngiltere, Türkiye, Şili ve daha birçok ülkede bu tür ayaklanmaların baş göstermesi kaçınılmaz olacaktır.  Yani yakın gelecek kaos ve bunalım dönemi olacaktır. Bu gelişmenin kendisi küresel çapta olduğundan dolayı bu sürede uzun süreceğine dair epeyce veriler mevcuttur.

Bu süreci daha az bir bedelle üstesinde gelebilmesi için sosyalist, devrimci, demokratik güçler daha fazla müşterek taleplerde birlik içinde demokrasi ve özgürlükler mücadelesini büyütmeli. Demokrasi, özgürlükler ve sosyalizm mücadelesinde en geniş kesimlerin mücadele birliği sağlanmalıdır.

* Dünyanın yeni aklı Neoliberal toplum üzerine deneme pierre Dardot, Christian Laval.

12.06.2020

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights