Ana SayfaNIVÎSKARÊNDevlet ve demokrasi- 2

Devlet ve demokrasi- 2

DEMOKRASİNİN DAYANDIĞI İLKELER

1- Seçimlerin belirli periyotlarla yapılması, gizli oy, açık tasnifin uygulanması.

2- Bireyin hiçbir kısıtlama ve etki altında kalmadan özgürce seçme ve seçilme hakkını kullanarak yasama ve yürütme erkinin belirlemesinde aktif rol oynaması.

3- Siyasal iktidarı sınırlayan ve anayasa tarafından güvence altına alınan insan hak ve özgürlüklerine gerekli özenin gösterilmesidir.

Kişi hak ve özgürlükleri, yukarıda açıkladığımız gibi bireysel ve kolektif haklar ile iktisadi ve sosyal haklardan oluşur. Devlet, bu hak ve özgürlükleri korumayı teminat altına almıştır. Tabi ki devletin bu aşamaya gelmesi için uzun bir tarihi süreç içerisinde emekçilerin kanlı mücadelesinin sonucundan evrilmesiyle varılmıştır, ama nihai hedef bu değildir, daha emekçilerin ulaşacak hedefleri vardır. Bu hedef ancak sınıfların ortadan kalktığı, sömüren-sömürülen, yöneten-yönetilenin olmadığı, devletin sönükleşerek ortadan kalkacağı zaman varılacaktır. Demokrasinin temel ilkeleri bunlardır ve siyasal iktidar bu ilkelerle sınırlandırılmıştır.

İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ DEYİNCE NE ANLIYORUZ?

İnsan hak ve özgürlükleri; yaşam hakkı ve düşünce özgürlüğü gibi iki temel hakkı içinde barındırır. Düşünce özgürlüğü, herkesin düşüncelerini özgürce açıklama, yazma ve yayma haklarını içerir. Şiddete başvurmayan hiçbir düşünce yasaklanamaz, yayınlanmasına engel olunamaz. Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü ile bire bir bağlantılıdır. Bu bakımdan özgür basın demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biridir, hatta ilkidir. Özgür basının olmadığı yerde düşünce özgürlüğünden bahsedilemez. Bu özgürlükler, sağlanamadan, sağlam zeminlere oturtulmadan ve korunmaya alınmadan, sadece seçimle oluşturulan bir parlamento göstermelik bir demokrasiden öteye bir anlam taşımaz. Seçim ve parlamento, bir ülkede serbestçe yapılacak bir “fikir tartışmasının” sonuçlarını iktidara yansıtmak için vardır. Çağdaş özgürlükçü bir demokrasi için bu kadarı da yeterli değildir. Çağdaş özgürlükçü bir demokrasi için başka bir temel ilkede laikliktir. Demokrasi ancak laik bir zeminde serpilip gelişir.

LAİKLİK NEDİR?

En kısa tanımı ile laiklik, din ve devlet ayrılığı demektir. Biraz daha açarsak, devletin her türlü inanca, dine, etnik unsura, cinsiyete ve cinsel tercihe karşı eşit mesafede durması, yansız ve tarafsız olmasıdır. Tanımdan da anlaşılacağı gibi savunulan otoriter bir laiklik değil, herkesin kendisini ifade ettiği demokratik laiklik anlayışıdır. Bireylerin her türlü inanç ve fikirlerinde özgür olmaları ilkesine dayanan demokrasilerde, devletin din özgürlüğünü sağlamada yükümlü olduğu bir gerçektir. Devletin istemediği düşün ve inançları sistemin dışında tutması gibi bir lüksü yoktur. Devlet adamlarının, politikacıların, dini inançlarından ve siyasi düşüncelerinden ötürü toplumun her hangi bir kesimine ayrıcalık tanımaması gerekir. Ayrıcalık tanındığı yerde herkesin rahatsız olduğu otoriter laiklik anlayışı oluşur ki kuruluşundan itibaren Türkiye’nin yaşadığı laiklik anlayışı budur. Türkiye laikleşmeye çalışırken hızla faşizme kaydığı bir gerçektir. Bu ülkede laiklikle faşizm eş anlamlı iki kelime haline gelmiştir, bu çelişki mutlaka aşılmalı, demokratik bir laiklik anlayışına tez elden varılmalıdır.

Özellikle eğitimde demokratik laiklik ilkesinin uygulanması çok önemlidir. Nüfusun %20’sini oluşturan Alevi toplumunun muzdarip olduğu “Zorunlu Din Eğitimi” ancak bu ilkenin layıkıyla uygulanmasıyla giderilir. Yine anadilde eğitim hakkı bu ilkenin uygulanması ile giderilmesi mümkündür. Özetle; demokrasiyle laiklik, laiklikle eğitim, çağdaş devlette etle tırnak gibi birbirine bağlıdır. Bu içiçelik, başta vicdan özgürlüğünün korunması olmak üzere bir ilke sorunu olup, asla dinsizlik demek değildir. Bir toplumda siyasal katılmada ancak bu temeller üzerinde amacına ulaşabilir.

SİYASAL SİSTEME KATILMA/KATILMAMA

Bütün ergin yurttaşların cinsiyetine, toplumsal statülerine ve ekonomik durumlarına bakılmaksızın, eşit ve özgür iradeleriyle toplum yönetimine katılma anlayışına dayanır. Ne var ki, çağdaş demokrasilerde uygulanan bu ideal anlayışa tam olarak uygun davranıldığı söylenemez. Birey özgür iradesini kullanmada sayısız engelle karşılaşmaktadır. Bunlardan ilki bireylerin özgürce bilgiye ulaşmasını sağlayacak ortamın sağlanamaması, yani bilgi manipüle edilerek, basının özgürce yayın yapmasının engellenmesidir. Oysa toplum ancak özgür basın tarafından bilgilendirilip, bilinçlendirilir. İkinci ise, toplumsal beklentinin bireysel özgürlüğün önüne geçtiği ortamlardır. Bireysel özgürlüklerin gelişmediği ve kısıtlandığı alanlarda feodal ve cemaat baskısının yoğun uygulandığı kırsal ve varoşlarda, ailevi ve dini baskının yoğun olduğu yerlerde bireyler özgür iradeleriyle tercihlerini yapamazlar. “Ben bilmem eşim bilir”, “Ben bilmem Şeyhim bilir” sıkça duyduğumuz sözlerden bazılarıdır. Bireysel özgürlüğün, toplumsal ortam tarafından baskılandığı alanlarda bu sözler duyulmaya devam edecektir.

Çağımızda temsili demokrasilerin en önemli sorunu halkın siyasetle ilgilenmemesi ve giderek de sistemde soğuyarak sistemin dışına itilmesidir. Bununda başlıca nedeni sistemin içeriğinden soyutlanması ve giderek biçimselleşmeye başlamasında yatar. Özellikle Türkiye gibi lider sultasının hâkim olduğu, parti içi demokrasinin işlemediği ülkelerde biçimsellik daha da belirginleşmektedir. Seçimden seçime tercih yapması için halkın önüne konulan atanmış vekillerin üzerinde halkın herhangi bir denetim ve yaptırım gücü yoktur. Varlığı lidere bağlı olan vekilde, halka karşı bir sorumluluk duymamaktadır. Ülkenin, milletin genel çıkarları perdesi altında, liderin, genel olarak da egemen sınıfın çıkarlarını temsil etmektedir. Dolayısıyla halk sistemin dışına itilirken, parlamento da biçimsel olmanın ötesine geçememektedir. Böylece burjuva demokrasinin has kurumu olan temsili demokrasi kurumu hızla yıpranmaktadır. Parlamentoya özgür iradesini yansıtmayan seçmen, hızla sistemde soğumaktadır ve seçimlere ilgi duymamaya başlamıştır. Buna paralel olarak siyaset kurumu da güven erozyonuna uğramış, siyasetçilere güvenilmez olmuşlardır. Siyasetçi, yalan söyleyen, sözüne güvenilmeyen, rüşvet alan, iltimas geçen kişilerle özdeşleştirilmiştir. Toplumun, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel sorunlarına çözüm getirmeyen bu sistemin aşılması gerekir. Alternatifi de tarihte zaman zaman denenen doğrudan demokraside görünmektedir.

DEMOKRASİ BİR DENETİM SİSTEMİDİR

Demokrasi aynı zamanda erklerin birbirinin alanına müdahale etmeden, ama birbirlerini denetledikleri bir yönetim biçimidir. Denetim iki koldan yapılır. 1-Devletin bir erki olan yargı yoluyla, 2- Sivil toplum kuruluşları eliyle.

Sivil toplum kuruluşları, çağdaş demokrasilerde, seçimi tek seçenek olmaktan çıkarmış, siyasal iktidara katılmanın imkânını yaratmıştır. Baskı grupları dediğimiz sivil toplum kuruluşları ile kamuoyu, siyasal hayata katılmada, belirlemede ve yönlendirmede çok etken rol oynayan faktörler olmuşlardır. Meşruluğunu yasallardan ve dayandığı kitle tabanından alan bu sivil özerk kuruluşlar, iktidarı hedeflemeden, ama baskı uygulayarak istedikleri doğrultusunda iktidarı etkilemeye çalışırlar.

Dördüncü erkte denilen kamuoyu ise siyasi iktidarı en fazla etkileyen, denetleyen ve yönlendiren faktörlerin başında gelir. Siyasal iktidarlar, çağımızda kamuoyundan gelen istek ve baskılar karşısında çok duyarlıdırlar. Kimi zaman yoğunlaşan baskılara ister istemez boyun eğdikleri görülmektedir. Kimi zamanda baskı uygulayarak onu etkisine almaya çalışmaktadır. Özgürlükçü demokrasilerde, herkesin habere ve bilgiye ulaşma hakkı kısıtlanamayacağı gibi, açıklık ve şeffaflıkta demokrasinin en önemli unsurudur. Bu unsurlar ancak bağımsız medya tarafından sağlanır. Ama ya medya bağımsız değilse?

Kamuoyunun oluşmasında, medya denilen basın ve yayının yanında son zamanlarda sosyal medya (internet) yayıncılığının da katılmasıyla çok önemli bir rol oynamaktadır. Medya bu rolünü layıkıyla oynayabilmesi için bağımsız olması gerekir. Günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi, büyük çıkar gruplarının, sermaye çevrelerinin, dahası mafyaların medyaya el atarak onu egemenlikleri altına aldığı, kimi zaman ulusal ve tarihsel en önemli konuları çarpıttıkları, kamuoyunu ters doğrultuda saptırmaya çalıştıkları gerçeğini de unutmamalıdır. Çünkü günümüzde medyanın ardından büyük sermaye grupları var, yani sistemin temel direği. Sermayenin de kitabında kâr, insani değerlerin, kişilik haklarının önünde gelir. Medya bu gücüyle dördüncü kuvvet olma yerine “Tek Kuvvet” olmaya çalışmaktadır. Medyadaki bu güçlenmeyi yakından izleyen politikacıların da bu güçten kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmak isteyişleri ve iki gücün uzlaştıkları noktalarda işbirliğine gidişlerini gösteren işaretler vardır ki, otoriterleşmenin yolu da buradan geçer. Unutmamalıyız ki diktatörler, bağımlı medyanın eseridir.

Basın ve yayının ticarileşmesi ve giderek tekelleşmesi sonucunda özgürlüğünü büyük oranda yitirmiştir ve halkın sorunlarını gündeme taşımada da yetersiz kalmaktadır. Bundan böyle kamuoyunun oluşmasında “sosyal medya” tek alternatif güç olarak görünmektedir. İnternet bu haliyle doğrudan demokrasiyi temsil etmekte ve binlerce insanı bir anda organize ederek sokaklara dökebilmektedir. Türkiye bunu 2013 Haziran’ında “Gezi Olayları”nda yaşayarak gördü. Siyasal iktidarın korktuğu da halkın elinde oluşan ve hızla ulaşılan bu muazzam güçtür. Bu güç Mısır gibi bir Ortadoğu ülkesinde milyonlarca insanı sokaklara döktürüp iktidarı devirmişse, denetim altına alınmazsa maazallah Türkiye gibi bir ülkede kim bilir neler yapmaya muktedir. Gezi olaylarını bir daha yaşamak istemeyen siyasal iktidar hemen harekete geçerek ve kendi yasalarını da çiğneyerek sosyal medyayı denetim altına almakta ve almaktadır. Çıkardığı son internet yasasıyla “Sosyal Medya”ya sansür uygulayarak vatandaşın tüm faaliyet alanlarını denetim altına almıştır. Vatandaşın neyi izleyip neyi okuması gerektiğini kendisi karar vermek istemektedir. Hiçbir yasal dayanağa dayanmadan yapılan fişlemeler ve dinlemeler neden yapılıyor? Kimi güvenlik nedeniyle yapılsa da büyük çoğunluğu başka amaçlar için yapıldığı herkesin malumudur. Çünkü devlet vatandaşına güvenmemektedir. Güvensizlik burjuva demokrasilerinin en büyük sorunu haline gelmiştir.

Sonuç: Devlet egemen sınıfın baskı aracı ise, temsili demokrasilerde onun sert mizacını yumuşatan kurumudur. Özgürlükçü sosyal demokrasi, burjuva demokrasinin ulaştığı son aşamadır. Tüm olumlu yönlerine rağmen, özgürlükçü sosyal demokraside bir devlet yönetim biçimidir. Her devlet biçimi gibi, özgürlükçü sosyal demokraside örgütlü sistemli zoru içerir. (*1) Sorun örgütlü zorun hangi amaçla ve kime karşı uygulandığıdır. Yani, demokrasinin sınıfsal içeriğidir. Devlet varsa şu veya bu düzeyde özgürlükler kısıtlanmış demektir. Çünkü devletin olduğu yerde en başta yöneten ve yönetilen, sömürenle sömürülen var demektir. Özetle devlet ile özgürlükler özünde bağdaşmaz kavramlardır. Özgürlükleri genişletip, devleti daha yaşanır hale getirmek elbette çok önemlidir ve yapılmalıdır da, ama yeterli değildir. O halde yapılacak iş, devletin miadının doldurduğunu kabul etmek ve onun ortadan kalkmasını sağlamaktır. Bunu da ancak sosyalist toplum insanlığa armağan edecektir.

*1- S.Çiftyürek, Aydınlanma ve Örgüt.

*2- S. Çiftyürek, Kapitalizmim Tarihsel/fiziksel sınırları.

*3- S. Tanilli, Yaratıcı Aklın Sentezi.

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights