Ana SayfaNIVÎSKARÊNAKP iktidarının niteliği

AKP iktidarının niteliği


AKP iktidarının niteliği/adı üzerinde ki tartışmalar!

  1. ÇİFTYÜREK

 

Günler hatta aylardır AKP iktidarının yapısı ve adı tartışılıyor. Öyle ki adeta rejime isim arayan yazılar yazılmaya başlandı. Önce Gezi direnişi eylemleri ve ardından asıl olarak Cemaat-AKP kavgasının da tetiklemesiyle, AKP hükümeti son haftalarda HSYK, internet, MİT yasası gibi rejim ve tepesindeki despotu güçlendiren adımlar attı, atıyor. Bu adımlarla birlikte hükümete, özellikle Erdoğan’a dönük adlandırma tartışmaları da boyutlandı. Tartışmanın başını da sosyalistler değil, düne kadar AKP’yi destekleyen liberal yazar, aydın ve siyasetçiler çekiyor.

Tartışmalarda, önemli belirleme ve tespitler yapılıyor ancak yer yer çubuk tersine bükülüyor. Örneğin: “köprüden önce son çıkış”, “fırtınalı bir döneme girerken”, “çarpmaya hazır olun”, “sistem kendi ağırlığıyla çökme alar mı veriyor”, “hepimizin altında kalabileceği büyük bir sarsıntı” hatta öyle ki; memleket pimi çekilmiş bomba gibi”, “Türkiye mozaiği dağılıyor”, “siyaset, yargı, ekonomi, demokrasi çoktan bertaraf oldu” vb. belirlemeler gerçekliği yansıtmakla birlikte panik yüklü abartılı değerlendirmeleri de içeriyor.

Dolaysıyla, AKP iktidarının başlangıç yıllarını daha çok “muhafazakar demokrat” diye adlandıranlar son aylar, özellikle de son günlerde peş peşe çıkartılan yeni yasalar üzerine hızla tutum değiştirerek; “parti devleti”, “muhaberat rejimi”, “yeni vesayet rejimi”, “polis devleti”, “dini cumhuriyet”, “sivil dikta”, “İslami otoriterlik”… demeyi tercih ediyorlar. Devrimci hareket ise ağırlıkla “faşizm” demeyi sürdürüyor.

Faşizm adlandırması hariç tutulursa diğer tüm isimlendirmelerde kapı, daha önce uzun bir yazıyla üzerinde durup adlandırdığım Doğu despotizmine açılır ya da orada buluşulur. Bu nedenle bence mevcut iktidarın adı ve niteliği belli, bu Doğu despotizmidir. Öyle ki Doğu despotizminin faşizme şapka çıkartan onlarca örneği var. Enfal katliamlarını gerçeklştiren Saddam BAAS rejiminden, Suriye BAAS rejimine ve Kafkasya’yı yerli halklardan arındıran Ruslardan tarihi Pers despotizmine, Dersim’de taş üstüne taş bırakmayan Kemalist dikatörlükten, Kamboçya’daki Pol Pot rejimine varana kadar faşizme şapka çıkartan Doğu despotizminin sayısız örneği var. Demek istediğim yukarıda Erdoğan ve iktidarına ilişkin basından aktardığım adlandırmalardan hangisini kullanırsanız kullanın özü Doğu despotizmine çıkar.

İktidar yapılanmasında özerk yerel birimlere dayalı federal yapı yerine katı merkezileştirilmiş siyasi otoriteyi, bireyin özgürlüğüne karşılık itaat kavramını, eşitliğe karşı hiyerarşiyi koyduğunuz zaman ulaşacağınız rejmin özü Doğu desptizmi olur.

Aralık 2013 başında yazdığım makalede beş şık altında Erdoğan ile Putin kıyaslaması üzerinden AKP iktidarını, “Doğu despotizminin neoliberal otoriterlikle harmanlanması” olarak adlandırmış ve devamla; “Erdoğan’ın hedeflediği Doğu despotizmine dayalı dikta rejimini, Rus Putinizminin İslam versiyonu olarak da adlandırabiliriz” demiştim. (“Doğu Despotik İklimde Putinizmin İslam Versiyonu Erdoğan” 12-12-2013, Newroz Gazetesi)

Kapitalizm öncesi toplumların temel birimi olan Cemaat’in üç ayrı modeli üzerinde durulur. “Antik, Alman ve Asya tarzı. Alman tarzında Cemaat gerçek anlamda bir birlik değil, daha fazlasıyla bir biraraya geliştir. Gerçek iktidar özerk yapılardır. Devlet ancak bu özerk yapıların federatif birliğinin ürünüdür ve dolasıyla federal yapıdayken”;

“Doğu tarzında hükümdar tüm zenginliklerin ve bütün gücün toplandığı ve oradan dağıtıldığı merkezdir. Tüm zenginlikleri elinde toplayan hükümdarın ülkeyi yönetmede bellibaşlı üç temel idare bölümü vardı. Maliye idaresi; buna ülke içi yağma da diyebiliriz. Savaş idaresi; buna….”

“Piramidin tepesindeki despot bazen tanrının yeryüzündeki temsilcisi, bazen halife ve bazen de Cemaat’in babası’dır…”

“ATÜT’ün (Asya Tipi Üretim Tarzı) bir diğer özelliği, kamu hizmetlerini yöneten ve hatta kamu yatırımlarını gerçekleştiren bir otoriter devlet/despot yapısının varlığıdır.” (Ulusal Soruna Somut Ve Tarihsel Yaklaşım, S. Çiftyürek Gün Yayıncılık İkinci baskı 2004, sy; 111, 112,113, )

I – Dikkat ederseniz, sadece Erdoğan değil, Mustafa Kemal’den İnönü’ye, Menderes’ten Demirel, Ecevit, Özal ve Erdoğan’a uzanan Cumhuriyet tarihinde; hep “ulu önder”, “milli şef”, “baba”, “karaoğlan”, “büyük usta” ya da “devlet baba” gibi sıfat ve adlandırmalarla kapı hep güçlü lider, güçlü devlet ve ona tabi hatta onun kulu, kölesi tebaaya açılır. Görüldüğü gibi piramidin tepesindeki despot; “baba”, “usta”, “önder”, “şef”, “kahraman”, “başbuğ” gibi farklı adlar alabiliyor ama toplumsal yaşamdaki karşılığı değişmiyor: O daima büyük kurtarıcıdır!

Aynı yere varıyoruz: Doğu despotizmine özgü güçlü ve merkezileştirilmiş rejim/iktidar ve buna tabi zayıf bireye! AB yolunda birey lehine kimi adımlar kağıt üzerinde atıldı ancak toplumda Doğu despotizmin derinden işleyen genetik kodlarının etkisiyle canlı hayatta fazla bir etkisi olmadı. Zaten Erdoğan ve başında bulunduğu hükümet de; hem zihniyet olarak hem de tarihsel, kültürel gelenek yani taşıdığı Milli Görüş kültürü gereği Brüksel merkezli AB ile değil Doğu despotizmiyle dolasıyla Şanghay altısıyla daha barışık oldu hep. AB’ye ise, ne zaman ki siyaseten sıkışmış/sıkıştırılmış olması nedeniyle uluslararası özellikle de Batı desteğine ihtiyaç duymuşsa; ne zaman ki sermayenin küreselleşme trendinin gereklerine uygun hareket etmek zorunda kalmışsa, o zaman AB kapısını çalmış ve lafta “AB gereklerini yerine getireceğiz” demiştir.

Bilindiği gibi Doğu despotizminde esas olan devlettir, millet/halk devlet için vardır ve önemlisi devlet (iktidar) asla halka güvenmez. Doğu despotizminde tüm iktidar gücü devletin elinde dahası çoğunlukla devletin tepesinde ki despotun elinde merkezileşir. Erdoğan’ın “kararı millet verir” söylemi propaganda gereğidir. O halka değil kendi kurduğu, kurmak istediği polis devletine güvenmek istiyor ve bunu hedefliyor. Erdoğan’a dönük her eleştirinin “hain” damgası yemesi de yine aynı kültürün gereğidir.

 

II – Aktardığım alıntı da görüleceği gibi, Doğu despotizminde, siyasi iktidarın tepesindeki despot aynı zamanda ülkedeki tüm zenginliklerin de toplandığı merkezdir ve ilginçtir dün olduğu gibi bugün de despotun tepesinde bulunduğu iktidara bağlı “Maliye idaresi, ülke içi yağma”nın aracı olarak kullanılır. 17 Aralık 2013’te iç ve uluslarası siyasi iktidar hesaplaşması sonucu ancak krizle açığa vurulan rüşvet ve yolsuzluklar bir kez daha gösterdi ki, “maliye idaresi” ülke kaynaklarının yağmalanmasının aracı olarak kullanılıyor. İktidarın tepesindeki despot ve ekibi ülke maliyesini yağmalarken, halka da “sosyal yardım” adı altında Osmanlı’daki ulufe benzeri şeyler dağıtılır.

TOKİ’de tipik bir ATÜT uygulaması olarak karşımıza çıkar. Kapitalist Batı’da da benzer uygulamalar var. Her kapitalist ülkede emlak piyasası; hem kapitalizm krizinin aşılmak istendiği ama hem de büyük kriz nedeni olduğu TOKİ benzeri uygulamalar var, fakat bizde TOKİ üzerinden oluşturulan büyük çaplı algı operasyanu ile “devlet baba bize yardım ediyor”, “büyük usta olmasa bunlar olmazdı” şeklinde yine devlet ve özelde de rejimin tepesindeki despota ve iktidarına maledilmekte.

III – Doğu despotizminde gücün toplandığı hükümdar misali iktidar gücü Erdoğan’da toplandığı, toplanmak istendiği görülür. Malum Erdoğan iktidar olduğu günden itibaren geçmiş hükümetlerin darbe ile devrilmesinden çıkardığı derslerin yanı sıra devlet kurumunun tepeden tırnağa katı merkezi yapısı nedeniyle de başta MİT olmak üzere tüm askeri, istihbarat ve emniyet güçlerini kendisinin merkezinde olduğu iktidar altında merkezileştirmek istemiştir. 17 Aralık sonrası gelişmeler ise sadece iktidarın tüm unsurlarıyla merkezileştirilmesinde kapsamın genişletilmesi ve sürecin hızlandırmasına neden olmuştur, yoksa zaten bu yönde adımlar atılıyordu.

HSYK, MİT yasası ve özellikle Başbakan’a bağlı “Milli İstihbarat Koordinasyon Komitesi”, sosyal medyayı sansür altına alan internet yasası, yazılı-görsel basına “alo Fatih” müdahaleleri ve diğer kimi adımlar; yargıyı yürütmeye bağlayan, lafızda birey birey diyen ama fiiliyatta her adımda devlet ve rejimin tepesindeki despotu güçlendiren dahası “bekasını” esas alan otoriterleşme/despotlaşma adımlarıdır.

İşte Doğu despotizminin siyaset zemini ve işte Erdoğan’ın da tıpkı Mustafa Kemal gibi siyaset kumaşında kendini bulduğu Doğu despotizmi kodları üzerinden şekillenen gerici, otoriter dikta rejimleri. Tam da Doğu despotizmi iklimi nedeniyledir ki;gözetlenen-fişlenen Erdoğan ve ekibinden, gözetleyen, fişleyen dahası öğrenci evlerinde kim kiminle kalıyor noktasına kadar işi vardıran bir Erdoğan’a ulaşıldı.

IV- AKP iktidarına, klasik manada bir hükümeti aşan yani hükümet olmanın yanı sıra “bir rejimdir” diyebilir miyiz? Hali hazırda buna ulaşıldı diyemeyiz ama yönelim budur, ulaşır mı ulaşmaz mı ayrı bir tartışma konusu.

Kendi rejimini kurma hedefi, önce Gezi isyanıyla darbe yedi, sonra Cemaat-AKP kavgası farklı açılardan Erdoğan’ın karizmasını çizerek darbe vurdu ki halen kesin sonuçlanmayan bir hesaplaşmanın neye yolaçacağını da kesin olarak kestirmek zor.

Ancak biliyoruz ki AKP, hükümet oluşunun üzerinden birinci dönemi geride bırakır bırakmaz daha o zamandan giderek kendi rejimini kurmayı, Ortadoğu’da emperyal hedeflerle birlikte planladığını belirtelim. Geçen zaman diliminde yer yer devlete kendi rengini verdiği yani hükümeti aşan adımlar geliştirdiğini belirtmiştik, ancak bölgede emperyalist yöneliminde yarı yolda kalması en azından şimdilik kalmış olması, kendi rejimini kurma hedefini de ciddi etkilemektedir, çünkü bölgesel büzülme, içine kapanma beraberinde içerde de rejimini kurma üzerinde etkili olmuştur. Atılan HYSK, internet, MİT yasası gibi adımlar kendi rejimini kurma hedefleri olmakla birlikte şimdilik ağırlıkla, saldırılar karşısında kendini korumak, savunmak amacını taşıyor. ÇünküErdoğan ve ekibi, “iktidardan düşersek yüce divana götürürler bizi” türünden korkuyla kendini sağlama alma arayışında.

Şayet bu seçimlerde burnu ciddi olarak sürtülmezse yani yerel seçimlerde istediği desteği halktan alarak Cumhurbaşkanı seçilirse, Erdoğan o zaman kendi rejimini kurma yönünde yeni, güçlü adımlar atabilir.

Sonuç olarak; toplumun kendisi Doğu despotizmi üreten iklimi barındırdığından Erdoğan ile kavgalı Cemaat örgütlenmesi, Erdoğan’dan daha beter despot, otoriter! Üzerinde düşünülmesi gereken budur! 25- 02- 2014

[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights