I – Yazı başlığındaki sözler faciadan sağ kurtulabilen az sayıda insandan biri olan Bangladeşli mülteciye ait. Basına konuşan Bangladeşli 32 yaşındaki genç adam, “gemide 950 civarında insan vardı, 200’ü kadın 50’si çocuktu. Geminin en altındaki mahzende kilit altındaydılar. Kafesteki fareler gibi can verdiler. Ben ve güvertedeki diğerleri kurtulabildik” diyor.
21. yüzyıl dünyasında “insanım” diyebilenin tüylerini diken diken eden bir açıklama! Ancak Afrikalı için yeni değil geçmiş tarihte hiç de yabancısı olmadığı uygulamalara yeniden maruz kalmakta Afrikalı. Geçmişte beyaz adam hayvan avlar gibi oyun ve tuzaklarla genç, dinamik Afrikalıları yakalayıp bağlar, gemilere doldurur ve yeni keşfedilen Amerika başta olmak üzere Batıya işgücü olarak götürürken yaşlı ya da hasta olanları “iç gücü” değeri yoktur gerekçesiyle götürmezlerdi.
Yüz yıllarca devam eden klasik sömürgecilik döneminden kalma gemi mahzenleri, zincirlenmiş ya da üzerleri kilitlenmiş siyahi insanların okyanusları aşan uzun çileli yolculuklarının farklı bir versiyonu tekrarlanıyor!
Birincisini Batılı beyaz adam yapıyordu. Köle tacirleri batıdaki beyaz adamın işgücü ihtiyacını karşılamak için gemi dolusu zincirlenmiş ya da üzeri kilitlenmiş siyah adamı taşıyordu Batı “medeniyetindeki” köle pazarlarına!
İkincisinde ise günümüzün adam tacirleri, can güvenliği ve açlık nedeniyle bir an evvel Avrupa’ya varmak isteyenlerin duygu ve istemlerini para karşılığı istismar ediyorlar. Öyle ki kırık dökük gemilere balık istifi doldurup, görünmesin diye de gemi mahzenlerine kilitlediği göçmen kitlesini göz göre göre ölüme sürüklüyor üstelik ölüme götürdüklerinden para da alarak!
II – Afrikalı neden ülkesinden kaçıyor? Neden maddi ve önemlisi manevi değerlerini gönüllü geride bırakarak canını kurtarmak için Avrupa’ya gitmek istiyor? Çünkü Afrikalı aç ve savaş tehdidi altında. Çünkü Afrikalının ülkesinde savaş var, Afrikalı açlık tehdidi altında, Afrikalı çocuklar ve kadınlar ya öldürüyor ya tacize, tecavüze uğruyor ya da açlıktan kırılma ile yüz yüze. Bütün bunların müsebbibi kim, kimler? Yanıtını uzun bir alıntıyla verelim:
“Büyük Sahra ve Doğu limanları aracılığıyla, VII-XX yüzyıl arasında Arap dünyasına gönderilen kölelere (ki yaklaşık 14 milyon kişi), XV-XIX yy’lar arasında Amerika’ya gönderilenler (yolda ölenler dışında 15-20 milyon kişi) eklendi. Amerika’ya gönderilen bu köleler “üçgen ticareti” adı verilen bu ticaretin öğelerinden birini oluşturdular.
Avrupa’dan getirilen mallar (dokuma, silah, hırdavat, inci, alkol), Afrika’da zenci köleyle değiş tokuş ediliyor; köleler, içlerinden birçoğunun ölümüne yol açan son derece kötü koşullar içindeki yolculukla Atlas okyanusunu aşarak Kuzey Amerika kıyılarına, Antil dağlarına, Orta Amerika’ya ya da Brezilya’ya getiriliyor, oralarda Avrupa’da para eden tropikal ürünlerle (özellikle şeker) değiş tokuş ediliyor ve bu ürünlerde Avrupa’ya götürülüyorlar.
Amerika’ya köle ticareti niye yoğun? Büyük tarım işletmelerinin temel gücünü köleler oluşturuyordu, çünkü bugünkü gibi tarımda makineleşme yoktu!
Derken beyaz adam köle olarak çalıştırdığı bu siyah adamların ülkelerini istilaya başlar, 17. yy sonlarına doğru dev yelkenli gemileri, acayip silah, giysileri ve ellerinde İncil’i eksik etmeyen misyonerleriyle Afrika’nın sömürgeleştirilmesi başlar. …
20. yy sonlarında ise, Afrika kendi içinde büyük katliamlara, dahası soykırımlara da ev sahipliği yaptı. Aşağıda rakamların diliyle çıplak göreceğimiz gibi büyük trajediler yaşandı/yaşanıyor halen.
2000 yılı itibariyle dünyadaki açlık problemlerinin %44’ü Afrika’da yaşanıyor, trendin böyle devamı halinde 2015’te bu oran%73’e çıkacak….”
Sahra çölünün güneyindeki kriz 600 milyon insanı ilgilendiriyor. Nüfusun yaklaşık yarısı günde 1 dolardan az bir gelirle geçiniyor.
Ulusal bağımsızlık sonrası Afrika 20. yüzyılın en büyük en korkunç iç savaşlarına tanıklık etti. Özellikle 20.yy ikinci yarısının sonlarından bu yana kısa aralar verip sonra yeniden devam eden toplam 33 tane iç savaş yaşandı. Örneğin 1996 yılında 14 Afrika devleti doğrudan silahlı çatışmalarda yer almıştı.
Sadece 1979-1989 arasındaki 10 yılda büyük güçlerin Afrika’ya gönderdiği silah değeri 60 milyar dolar! Silah alımındaki esas artış Afrika ve Güney Asya’da yaşanıyor. Yani dünyanın sırasıyla ilk iki yoksul coğrafyasında!
2000’li yıllarda Afrika’da doğrudan savaştan, kanlı iç çatışmalardan etkilenen insan sayısı 100 milyondur. 10 milyon insan ise kendi ülkelerinde/topraklarında mülteci durumuna düştüler. Ki bu mültecilerin %90’ı kadın ve çocuklardır.” (Afrika…! Gönülden de gözden de uzak tutulan Afrika S. Çiftyürek yazısından)
III – İşte Afrikalının ülkesinde kaçış nedenlerinin özeti. Buna son yıllarda Libya başta olmak üzere Kuzey Afrika’daki çatışmalarda eklenince, Akdeniz gerçekten de göçmen mezarlığına dönüşmeye başladı. Akdeniz artık neredeyse her gün can alıyor öyle ki yaşanan faciaları takip etmekte zorlanıyor insan.
Önceleri 5’er, 10 boğuldular kimseden çıt çıkmadı! Sonra 50’er, 100’er boğuldular, basının ancak kuytu köşelerine haber konusu olabildiler! Derken 300’er, 400’er, 700’er boğuldular yanı “kaçak göçmen” faciasının en büyükleri yaşanmaya başlandı ki ancak basının manşetine konu olabildiler! Ancak o zaman “Avrupa’nın en kara günü” denilerek basın manşetine taşınabildi. Ancak o zaman AB üyesi ülke bakanları bir zahmet toplanabildi. Ancak şimdi AB liderleri:
“Dayanışma, insan haklarına saygı ve herkesin onuruna saygı değerleri üzerine inşa edilen bir birlik için kabul edilemez”; “Avrupa daha fazlasını yapabilir ve yapmalıdır da. Sorumluluktan kaçan ülkelerin sayısı bir utanç ve başarısızlığın itirafıdır”; “İnsanlığa bağlı olan bu kıta cevap aramalıdır”, Nihayet Uluslararası Göç Örgütü Direktörü Lacy Swing “AB ve dünya güçleri yavaş çekimde gerçekleşen bu trajediyi daha fazla kenarda oturarak izleyemez” dedi.
AB madem bu değerlere bağlıdır o halde neden “bu insanlar ülkelerinden kitlesel olarak ölümü göze alarak kaçıyorlar” sorusuna yanıt aramıyor da daha fazla güvenlik duvarlarını örmeye odaklanıyor? Kısacası ekmek ve can güvenliği umuduyla çıktıkları yolculukta kitlesel ölümler geldikten sonradır ki bu açıklamalar gelebildi. Hanı derler ya “insanlığınız, değerleriniz” batsın!
IV – Afrika’nın yoksulluğunun ve süren kanlı savaşların ana nedenlerini yukarıda özetledik ki belirtilen nedenler çözümleri de bünyesinde barındırıyor. Çözüm;
İlk adım bir insanlık trajedisine dönüşen denizlerdeki özellikle Akdeniz’deki kitlesel boğulma facialarının önlenmesidir. Uzaya gitmekle övünen Batılılar denizdeki kurtarmaları isterse ölümsüz başarabilir. “İnsanlıktan”, “uygarlıktan”, “demokrasiden” bolca söz eden AB’nin özellikle ve öncelikle kitlesel boğulmaları önlemesi lazım.
İkincisi; emperyalist Batı’nın Asya’dan, Afrika’dan ekonomik, askeri ve kültürel olarak elini çekmesi lazım. Afrika’nın birçok ülkesinde devam eden iç savaşlar milyonlarca insanı, can güvenliği ve açlıkla yüz yüze getirmiştir. Afrika’da, son yıllarda da Libya başta olmak üzere Kuzey Afrika’da artan göç dalgasının esas nedeni emperyalist batının tetiklediği bölgesel savaşlardır. Libya’daki rejimi yıkarak tam bir kaosa sürükleyen Batı Avrupa, böylece göç dalgasını da kendi eliyle tetiklemiş oldu. Bu gerçeklik Avrupa’yı önümüzdeki yıllarda daha büyük göç dalgasıyla karşı karşıya getirebilir. Getirebilir çünkü can güvenlikleri ciddi tehdit altında olmazsa, açlıkla burun buruna gelmezlerse ölümü göze alıp infaz gemilerine binmezler.
Üçüncü adım üretilen zenginliklerin paylaşımdadır. Avrupa bencilliği aşarak paylaşmayı öğrenmelidir unutmamalı ki, Avrupa zenginliği sadece Avrupalıların ürünü değil. Yüzyıllara dayanan klasik sömürgecilik ve son yüz yıla yakındır uygulanan yeni sömürgecilik politikalarıyla Avrupa; Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını talan edip sömürerek zenginliğine zenginlik kattı. Bu halen devam ediyor. Geçmişte işgücüne, değerli madenlerine ve enerji kaynaklarına el koyan emperyalist güçler bugün ise Afrika’nın yeni keşfedilen bakir tarım potansiyeline el attılar. Dün Afrika’nın zenginlik kaynakları talan edilerek Avrupa kıtasına taşınırken, 21. Yüz yılda ise bir yandan Afrika’dan tarımsal amaçlı toprak kiralama ve hatta satın almalar gerçekleştirilirken diğer yandan Libya’ya askeri müdahale ile görüldüğü gibi savaş yoluyla enerji kaynaklarına ucuz yoldan el koyabilme hesabı yapılmaktadır.” 22-04-2015