Ana SayfaGIŞTÎ15-16 HAZİRANI HATIRLAMAK VE HATIRLATMAK!

15-16 HAZİRANI HATIRLAMAK VE HATIRLATMAK!

Mustafa Korkmaz / Sosyalist Mezopotamya, Sayı: 10, Temmuz 2021

Objektif olarak araştırılsa, sendika yöneticilerinin birçoğu, temsilcilerinden başkanlarına 15-16 Haziran nedir, 1970 15-16 Haziranında neler oldu, bu tarih size neyi hatırlatıyor diye sorulsa, çıkacak olan sonuç şaşırtıcı ve hayal kırıklığı olurdu. Eminim ki %90’ı ne olduğunu bilmez. Neden diyecek olursanız toplumun, işçilerin ve sendikal alanda faaliyet gösterenlerin hafızası silinmiştir. Sermaye silmiştir. Hatırlamazlar, bilmezler. Sınıf bilinçli işçiler hariç bir şeyler hatırlayacaklarını zannetmiyorum. Acı olan da yenilgi de budur.

İçinde yaşadığımız iletişim çağında sermayenin en önemli, bilinçli ve dikkatlice yaptığı işlerden bir tanesi de toplumsal hafızayı, özellikle işçi sınıfın hafızasını silmektir. Onun için nerde geçmişe dönük bir anma, kutlama, hesap sorma gibi bir eylem olsa engellenir, müdahale edilir ve saldırılır.

BİRAZ TARİHÇE

15-16 Haziran’ı anlayabilmek ve kavrayabilmek için biraz gerilere gitmek gerekiyor. Çünkü her şey neden sonuç ilişkisine bağlıdır. Son yüz elli yılda toplumsal ilerleme, bilimsel ve kapitalist gelişmede kaydedilen hızlı değişimlere paralel olarak, işçi sınıfındaki bilinç, örgütlülük ve kapitalizme karşı mücadelede hızla artmıştır. Bunun sonucu olarak iki dünya savaşı, iki ekonomik kriz, Rusya’da Bolşevik devrimi devamında demokratik halk devrimleri, devasa bir sosyalist blok, ulusal kurtuluş mücadeleleri, dönemsel olarak faşizmlerin yenilgisi ve tüm dünyada yükselen anti emperyalist, anti kapitalist mücadelenin zirve yapması.

Ayrıca 1960’lar; Türkiye’nin hızla sanayileştiği, köyden kente göçün arttığı, toplumun nicel olarak proleterleştiği bir dönemdi. Ağır çalışma koşulları altında ezilen Türkiye işçi sınıfı 1963 Kavel direnişiyle bu gidişe dur demeye başladı. Bu dönemde hızla gelişip yayılan ve güçlenen sınıf mücadelesi, DİSK’in kurulmasıyla daha da ivme kazandı. İşçi sınıfındaki bu uyanışın ve mücadelenin öncülüğünü DİSK ve buna bağlı olarak Metal-İş ve Maden-İş sendikaları yapıyordu.

DİSK ve bileşeni sendikalar işbirlikçi sendikal anlayışa karşı çıkıyor ve mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını savunuyordu. Bu yıllarda işçiler uyanıyor, bir sınıf olduklarının farkına varıyor ve hakları için örgütleniyorlardı. DİSK’in her geçen gün büyümesi sermaye sınıfını, o dönemin hükümetini ve işbirlikçi sendikacılığı savunan Türk-İş bürokratlarını korkutuyordu.

Gelişen sınıf mücadelesi karşısında korku ve telaşa kapılan, sermaye ve iktidarda olan Adalet Partisi ve CHP’nin de katkılarıyla DİSK’i yok etmek ve işçi sınıfının sendikal birliğini ezmek için meclise bir yasa tasarısı sundu. Yasa meclisten hemen geçti.

Yasa tasarısı 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nda şu değişiklikler getiriliyordu: 

1 – Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir. 

2 – İşçi federasyonlarının faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.

3 – İşçi konfederasyonu kurulabilmesi için daha önce sözü edilen sendika ve federasyonların sendikalı işçilerin üçte birini üye yapması gerekir.

4 – Sendika üyeliğinden ayrılabilmek için tek tek noter karşısına çıkmak gerekir. 

5 – Sendika kurmak için en az üç yıl işyerinde çalışmak gerekir. 

6 – Uluslararası işçi kuruluşlarına ancak en fazla işçiyi barındıran konfederasyon üye olabilir. 

7 – Mecliste yapılan görüşmelerde 4 ret oyuna karşılık 230 oyla yasa kabul edildi. 

Bu maddelerin hepsi DİSK’te bütünleşen işçilerin mücadeleci anlayışını ve gücünü kırmak ve sendikal harekette Türk-İş diktası getirmek için getirilmişti. Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk’ün “Çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” açıklaması bunun en net ifadesi oldu. Patronlar da bu yasa değişikliğinin arkasındaydı.

NELER YAPILDI

Örgütlü örgütsüz bütün işçiler seferberlik ilan edilmişçesine kendiliğinden direnişe katılım sağladılar. Amasız fakatsız ve niçin demeden eylemlere katılıp direnişe güç verdiler. Halk desteği arkalarındaydı, çünkü dertlerini kıt olanaklarla iyi anlatmışlardı.

Kocaeli, Gebze ve Anadolu yakasındaki işçiler, Avrupa yakasındaki işçilerle birleşmişlerdi. İşyeri komitelerinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştı. Dayanışma kaçınılmazdı. İşçilerin gücü birliğinden geliyordu. En güçlü orduların bile işçi ordusu karşısında çaresiz kaldığı görülmüştür.

İŞYERLERİNDE KOMİTELER KURULDU

Bütün başarılı direniş ve eylemlerde görüldüğü gibi 15-16 Haziran’a kadın eli değmiştir.

14 Haziranda işçi temsilcilerini toplayan DİSK direnme kararı aldı. İşçiler öfkeliydiler ve kendilerini ve sendikalarını ezdirmemeye karalıydılar. İşyerlerinde Anayasal Direniş Komiteleri kurdular. Komiteler aracılığıyla hızla örgütlenen işçiler 15 Haziranda eylemlere başladılar. Yüzlerce fabrikada üretim durdu ve bacalar tütmez oldu. Değişik kollardan kent meydanlarına ve valiliğe doğru yürüyüşe geçen 75 bin işçi DİSK’i kapattırmayacaklarını haykırıyorlardı.

16 Haziranda direniş ve eylemler daha da büyüdü. 168 fabrikada üretim durdu. İşçiler, İstanbul, Gebze ve Kocaeli’nde sokaklara dökülmüş ve hayatı durdurmuşlardı. Yollar asker, polis, barikat ve tanklarla kapatılmıştı.

1961 görece demokratik olan anayasası ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kalkmasıyla işçi sınıfı, devlet güdümlü ve sendika yöneticilerinin bir dönem maaşlarını ABD’den aldıkları TÜRK-İŞ’e karşı da başkaldırıydı aynı zamanda.

Dünyadaki bu kadar hızlı değişimden Türkiye işçi sınıfının etkilenmemesi mümkün değildir. Hem de sosyalist ülkelere Komşu olması, emperyalizme bağımlı olması, yeni gelişen kapitalizmin baskı ve sömürüde sınır tanımaması, sosyalizmle tanışmış sosyalist ülke işçilerinin yaşamlarındaki değişiklikler ve yüzyıllık sömürü ve öfke birikiminin sonucudur 15-16 Haziran. Umut arayış ve değişim isteklerinin sonucudur 15-16 Haziran.

NE OLDU

15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişinin 51. yılı.

15-16 Haziran büyük işçi direnişi, yaşadığımız topraklarda işçi sınıfı mücadelesinin zirve yaptığı noktalardan biridir. Bu direnişe katılan işçiler, bu şanlı mücadeleden alınlarının akıyla çıkmakla kalmamış, gelecekteki işçi kuşaklarına zengin deneyimler bırakmışlardır.

Kadın erkek mücadeleyi birlikte gerçekleştirdiler.

Türk-İş yasanın arkasında olduğunu açıklasa da Türk-İş üyesi işçilerin eyleme katılımları DİSK üyesi işçilerden daha fazla olduğu görüldü.

İşçi sınıfının şu an bile sahip olduğu ve korunan hakları var ise, bunu 15-16 Haziran direnişine borçludur.

15-16 Haziran direnişinde işçiler birçok kentte kitlesel gösterilerle eyleme destek vermişlerdir.

Örgütlü örgütsüz, sendikalı sendikasız üniversite gençliği ve halk eyleme destek vermiştir.

İşçi sınıfı şehitler verdi ama onları asla unutmadı.

5000’den fazla öncü işçi işten atıldı.

Yasa geri çekildi. Çok kindar ve kuyruk acısı olan sermaye işçilerin elde ettikleri hakları ancak 12 Eylül’de geri aldı.

15-16 Haziran büyük işçi direnişi, sermaye ve patronlarına nasırlı ellerin yumruğunu hissettirdiği bir gündür.

AYRICA

“İşçi sınıfının mücadele tarihinde yıldızların parladığı ve proletaryanın göğün fethine çıktığı anlar vardır. Şanlı 15-16 Haziran 1970, işçi ayaklanması işte böyle bir andır”.

“15-16 Haziran başkaldırısı; işçi sınıfının, devrimci gençliğin ve tüm emekçi kesimlerin kabına sığmayan bir canlılık ve hareketlilik içinde olduğu bir dönemde-devrimci bir dönemde ortaya çıkmıştı”.

“15-16 Haziran başkaldırısı, hem sınıfsal bileşimi hem de hedefleri ve mücadele biçimleri ile tipik bir proleter karaktere sahipti. Hareketi başlatan da onu bir ayaklanmaya dönüştüren de bizzat işçi sınıfının kendisiydi” diyor Yusuf Erdem yoldaş ben de imzamı atıyorum.

                                                                                               Mustafa KORKMAZ

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights