Ana SayfaSIYASETUNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI! / SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI! / SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

Tescilli katiller ne yaparlarsa yapsınlar; onların zulmü karşısında, “Bitmedi daha sürüyor o kavga/ ve sürecek/ Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” ısrarıyla elinizden geleni ardınıza koymayacağız…

 

UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI!

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

“Günler ağır. 

Günler ölüm haberleriyle geliyor. 

En güzel dünyaları 

yaktık ellerimizle 

ve gözümüzde kaybettik ağlamayı: 

bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp 

gözyaşlarımız gittiler 

ve bundan dolayı 

biz unuttuk bağışlamayı.”[1]

Pierre Assouline’in, “Batıl inançla güçlendirilmişse, alışkanlıklar beklenmedik rotalar çizer”;[2] Jean Paul Sartre’ın, “İnsanlık düzeni, bir düzensizliktir henüz; haksızdır, geçicidir, ölünür orada”; Samuel Beckett’in, “Böyle bir dünyada insan gülmeye cesaret bile edemiyor artık. Sadece tebessüme imkân var,” sözleriyle betimlenebilecek Ankara -garı- katliamını; dehşet, hüzün ve ille de affetmeyen öfkeyle lanetlerken; Bertolt Brecht’in, “Kalkın ey insanlar, dik durun, haykırın tüm gücünüzle, bitsin bu kanlı oyun,” haykırışındaki kararlılıkla, minnetle eğiliyoruz anıları önünde Onların/ Ölümsüzlerin…

* * * * *

Evet, öfkeliyiz! Nasıl olmayalım? Ankara’da katliam oldu; Ankara’yı kana buladılar!

Tarih: 10 Ekim 2015… Saat: 10.04… Yer: Ankara Tren Garı’ydı…

Katliamın nedeni: İnsanların “Savaşa Hayır Barış Evet” demek için bir araya gelmiş olmasıydı…

Faili (Kim (mi) Yaptı?): Tarihe “Katliam”, “Kitle Kırımı” olarak kaydedilecek  Ankara Barış Mitingi’ne saldırının faili katil devletti.

Bu katliam da Roboskî, Reyhanlı, Soma, Diyarbakır, Suruç vd’leri gibi AKP iktidaarı döneminde gerçekleştirildi…

Yeni evli bir çifti, baba ile 9 yaşındaki oğlunu, 80’lerinde bir teyzeyi, bıyıkları ağarmış bir işçiyi, bebesi bir yaşını yeni doldurmuş bir avukatı, üniversite öğrencisi genç kadınları, erkekleri ve biz(ler)e Behçet Aysan’ın, “giderken kazağını unutma/ ölüler de üşür ölüler de/ son konuşmamız bu/ güz geldi,/ düştü yaprak,” dizelerini terennüm ettiren İsmail Kızılçay yoldaşımızı katlettiler.

“Devletin saldırısı,”[3] diyen Selahattin Demirtaş haklı; zaten bunu bilmeyen mi var!

Resmi rakamlara göre ölü sayısı 95, yaralı sayısı ise 256’dır. Demirtaş’ın açıklamasına göre ölenlerin sayısı 128’i bulmuştur.[4]

* * * * *

Faşizm/ faşistler yine en iyi bildiği şeyi yaptı! Faşizm/ faşistlerin en iyi bildikleri şey katliamdır…

Daha birkaç gün önce Rize’de miting yapan mafya babası Sedat Peker, “Oluk oluk kan akıtacağız” minvalinde konuşmamış mıydı? Ve de, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemenin vatanseverliğin kendilerine yüklediği bir misyon olduğunu ifade etmemiş” miydi?[5]

“Quis custodiet ipsos custodes/ Bekçilere kim bekçilik edecek?” sorusunun her daim gündemde olduğu coğrafyamızda; devlete göre, “Casus a nullo praestantur/ Olaydan kimse sorumlu değil”ken; gar önündeki pankartlardan birisinde, “Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı” yazıyordu!

O pankartı taşıyan gencecik çocuklara kıydılar; Ankara’yı kana buladılar! Tıpkı 5 Haziran 2015’de Diyarbakır’da, 19 Temmuz 2015’de Suruç’da yaptıkları gibi!

* * * * *

George Orwell’ın, “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçekleri söyleyenlerden o kadar nefret eder,” sözünün altını çizerek ekleyelim: Bu bombalar Ümit Kardaş’ın “Kutsal zorba devlet”[6] dediği şiddet tekeline, Hobbes’un “Leviathan” diye betimlediğine aittir.

Suruç’tan sonra şimdi de Ankara… 7 Kasım 2015 seçimlerinden 48 saat önce Diyarbakır’daki HDP mitingini kana bulayan saldırı ve 19 Temmuz 2015 Suruç’unda 33 gencecik insanın bedenlerini paramparça eden bombalar gibi bunlar da Saray’ın saltanatı sürsün; miadını doldurmuş iktidarları devam etsin diye atılmıştır.

Bu bombalar “Bir güvenlik zafiyeti yoktu,” diyen İçişleri Bakanı’nın zihniyetince, tüm insanlığa atılmıştır!

Kimse IŞİD bahanesine sarılmasın. Yıllar boyu kim(ler) besleyip kolladı IŞİD’i? Ondan vazgeçtik, AKP’nin devleti, “terör örgütü” dediği her oluşuma, DHKP-C’ye, PKK’ye, hatta “Fethullahçı terör örgütü”ne operasyon üzerine operasyon düzenlerken, siz güvenlik güçlerinin IŞİD’e kaç operasyonunu gördünüz? Tabii bir de şu var, kim, hangi güvenlik gücü kovuşturacak IŞİD’i? Onu eğitip donatan askerler mi, Cizre’de halkın üzerine “Yaşasın IŞİD!” diye haykırarak ateş açan çevik kuvvetler mi?

Demirtaş’ın verdiği ilk tepkide, “Saldırı, Diyarbakır ve Suruç’un tıpatıp benzeri ve devamı… Görüntüleri izleyin, polis patlamanın olduğu yere gaz atıyor. Patlamanın ardından olay yerine ilk olarak ambulans değil, çevik kuvvet ekipleri geliyor. (İktidara hitaben) Senin emrindeki polislerin cenazeleri taşıyanlar gaz atıyor. Diyarbakır’da da benzerini yaptılar… İstihbaratın imkânlarının bu kadar güçlü olduğu bir devlette bunun bilgisinin olmaması mümkün mü?” diye haykırması haksız mı?

Devlet olmayı sadece etrafa korku salmak olarak anlayanlar, üç kişi bir araya gelse anında TOMA’yı harekete geçirenler… Koca bir yürüyüşün güven içinde gerçekleşmesini sağlayamadılar!

* * * * *

‘Die Junge Welt’ yazarı Dr. Nick Brauns’un, “Erdoğan gerilim üzerine bir stratejiyi dayandırıyor. Bir korku ortamında kendini ulusal bir kurtarıcı olarak sunmak istiyor. Bugün Erdoğan’ın sürekli ateşe benzin döktüğü bir durumla ilişki içindeyiz”;[7] Murat Belge’nin, “Kıyamete doğru”[8] diye betimledikleri güzergâhta Ankara katliamının gerçekleşmiş olmasında “şaşırtıcı” bir şey de yoktu aslında…

Örneğin Demokratik Toplum Kongresi Eş Genel Başkanı Hatip Dicle’nin, “Bu tür katliamların amacı tüm diktatörlerin dünyada gerçekleştirdikleri gibi halkı, demokratik çevreleri sindirmek amacıyla yapılmıştır. Faillerin kim olduğu bizce malumdur”;[9] Demirtaş’ın, “Bu saldırı… devlet tarafından halka karşı gerçekleştirilmiştir,”[10] dedikleri tabloda unutulmaması gereken, Selçuk Kozağaçlı’nın, “Devlet içerisinde çete olmaz, kapitalist devlet zaten bu işler için oluşturulmuş oligarşik bir çetedir!” saptamasıdır…

Coğrafyamızda daha önce sayısız katliam gerçekleştiren katiller sürüsü, son olarak Ankara’da “işbaşında”ydı; son birkaç ayda Diyarbakır’da başlayıp Suruç, Varto, Silvan, Yüksekova, Cizre, Hani ve diğer birçok il ve ilçede uygulanan katliamlar zinciri, Ankara’da doruk noktasına ulaşmış ve Maximillian Popp ile Christoph Reuter’ın, “Türkiye iç savaşa mı?”[11] sorusuna yol açmıştır!

Evet “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” açıklaması eşliğinde hızla daha da karanlık bir döneme doğru gidiliyorken, asla unutulmasın/ unutturulmasın: Ankara’daki katliam sivil halka karşı bir savaş suçudur; insanlığa karşı suçtur. Çünkü bu katliam savaşta ısrar edenler tarafından, savaşa karşı barış eylemine katılanlara karşı yapılmıştır! Ve şimdiden ilan edelim – “dostlar alışverişte görsün” nev’inden bir soruşturmadan sonra, unutuluşa terk edilecektir.

Bunun böyle olmuş olmasının, binlerce tarihi kanıtı vardır; çok uzağa gitmeden Ayşe Hür’ün, “Gerçek failleri yıllar sonra ortaya çıkan ama faillerin cezasızlık geleneğinden yararlanan bazı örnek olaylar aktaracağım,” notuyla eklediği üzere:

“Tüm Cumhuriyet tarihi boyunca kamu görevlilerinin, siyasilerin ‘sorumsuzluğu’ konusunda geniş bir külliyata sahibiz. Sadece son yıllarda Roboskî, Reyhanlı, Soma, Ermenek, Diyarbakır, Suruç ve daha nice katliamın ne failleri, ne sorumlularını öğrenebildik. Bakalım bu sefer farklı olacak mı? Bakalım bu olayın gerçek failleri ortaya çıkarılabilecek mi?… Mesela 1. Mardin-Başyurt, Açıkyol ve Pınarcık katliamları… 2. Güçlükonak-Çevrimli Katliamı… 3. Midyat-Tinate Katliamı… 4. Başbağlar Katliamı”[12] gibi!

* * * * *

Üç-dört ay içinde Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarının yaşatıldığı bir kesitte, diyeceklerimizi toparlarsak: 34 ölüsüyle Roboskî, 54 ölüsüyle Reyhanlı, 18 ölüsüyle Ermenek, 301 ölüsüyle Soma, 33 ölüsüyle Suruç, ve 128 ölüsüyle Ankara… Sorumlusu kim bunların?

Bu katliam(lar)ın faturasını kim, nasıl ödeyecek? (Lütfen verecekseniz bu sorunun yanıtını verin; zırvalarla uğraş(tır)mayın artık![13])

Elbette eşkıya(lar) dünyaya hükümdar ol(a)mayacak!

“Yel kayadan ne götürür?” Kürt atasözünü anımsayarak; “Nil desperandum/ Hiçbir şeyde ümitsizliğe düşmemeli” diyerek; M. Gandhi’nin, “İnsanlığa karşı umudunuzu kaybetmemelisiniz. İnsanlık bir okyanustur, içindeki bir kaç kirli damla okyanusu da kirli yapmaz,” sözüne kulak vererek; hep birlikte haykıralım Edip Cansever’in dizelerini, bizden koparılan yoldaşlarımız için: “Güç iştir çünkü/ bir tarihi insan gibi yaşamak/ bir hayatı insan gibi/ tamamlamak güç iştir.”

İşte tam da bu nedenle unutmayın/ unutturmayın: “Yalnızca sevgi ve ölüm her şeyi değiştirebilir,” diye haykırır Halil Cibran…

Unutmayın/ unutturmayın: “Mori licet, cui vivere non placet/ Yaşamayı sevmeyen, ölmesini bilir”…

Unutmayın/ unutturmayın: “Tehlikeleri yenmek için tehlikeleri göze almak gerekir,” gerçeğinin altını ısrarla çizer Benjamin Franklin…

Unutmayın/ unutturmayın: “Homo totiens moritur, quotiens amittit suos/ İnsan kaç kere yakınlarını kaybederse, kendi de o kadar ölür”…

Nihayet asla unutmayın/ unutturmayın: “Diktatörler öldürüldüklerinde çok geç kalınmıştır, olayın tek özrü budur,” der E. M. Cioran…

Yüzden fazla dostumuzu, yoldaşımızı, kardeşimizi yitirdik; elbette iyi değiliz, elbette iyi olmayacağız; elbette unutmayıp unutturmayacak, elbette hesabını soracağız!

Boyun eğmeyecek, teslim olmayacağız!

Hayır; “Nihil lacrima citius arescit/ Gözyaşından daha çabuk kuruyan bir şey yok” uyarısını “es” geçmeyecek ve gözyaşlarına teslim olmadan, sığınmadan öfkeleneceğiz!

Varsın gözümüzde artık bir damla yaş kalmasın; bu kez failimiz hep meçhul kalmasın diye öfkeleneceğiz; öfkemizi toplumsallaştırarak kralın çıplak olduğunu haykıracağız!

Kâğıttan kaplan olduklarını, güçlü görüntülerinin altındaki çaresizliği ilan edeceğiz; büyülerini bozacağız!

  1. İ. Lenin’in, “Yoldaşlar! Sağlam durun, birlik olun ve kendinizden emin olun. Düşmana korkusuzca saldırın. Zafer bizim olacak!”; İbrahim Kaypakkaya’nın, “Bırakın yakınmayı, olan oldu yoldaşlar.  Yeniden dizin safları, yarın yine kavga var!”; Emiliano Zapata’nın, “Halka adalet yoksa, hükümetle barış olmasın,” uyarıları eşliğinde yine haykırmaya devam edeceğiz: Sizin saltanatınızı da, sırça saraylarınızı da tüm zulüm düzenleri gibi tarihin çöplüğüne göndereceğiz.

Tescilli katiller ne yaparlarsa yapsınlar; onların zulmü karşısında, “Bitmedi daha sürüyor o kavga/ ve sürecek/ Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” ısrarıyla elinizden geleni ardınıza koymayacağız…

Özgen Seçkin’ce, “Karanlığı yaratanlar/ Kovulur elbet kovulur/ Bıçak darbesi yaralar/ Sarılır elbet sarılır./ Bir barış güzellenmişse/ O diyar hedeflenmişse/ Bu halklar kenetlenmişse/ Varılır elbet varılır,” diyerek; Hitler’ler/ Mussolini’ler ile “barış” yapmasının mümkün olmadığını unutmayıp/ unutturmayacağız

Şahit ol Ankara garı!

 

12 Ekim 2015 11:48:55, Ankara.

 

N O T L A R

[1] Nâzım Hikmet.

[2] Pierre Assouline, Lutetia, Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Yapı Kredi Yay., 2007, s.64.

[3] Mahmut Lıcalı, “Devletin Saldırısı”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2015, s.9.

[4] HDP, Ankara Garı önünde meydana gelen patlamada hayatını kaybettiğini öne sürdüğü 120 kişinin ismini açıkladı: “Abdülkadir Uyan, Abdullah Erol, Abdulselam Çetin, Ahmet Elhadi/Alkhadi, Ali Kitapçı, Ali Deniz, Ali Deniz Uzatmaz, Ayşe Deniz, Azize Onat, Başak Sidar Çevik, Berna Koç, Bilgehan Karlı, Bilgen Parlak, Binali Korkmaz, Canberk Bakış,Derici Erbasan, Dicle Deli, Dilan Sarıkaya, Dilaver Karharman, Ebru Mavi, Ekin Aslan, Elif Kanlıoğlu, Emin Aydemir,Emine Ercan, Emir Ercan, Emre Karataş, Ercan Adsız, Eren Akın, Erol Ekici, Fatma Esen, Fatma Karabulut, Fatma Eşe, Fatma Karakurt, Fevzi Sert, Feyat Deniz, Gökhan Akman, Gökhan Gökbölü, Gökmen Dalmaç, Gözde Aslan, Gülbahar Aydeniz, Gülbahar Aydın , Gülhan Elmascan, Güney Doğan, Hacı Kıvrak, Hacı Mehmet Şah, Hakan Dursun Akalın, İbrahim Atılgan, İdil Güney, İhsan Deniz, İsmail Kızılçay, İzzettin Çevik, Kasım Otur, Kemal Tayfun Benol, Kenan Mak, Korkmaz Tetik, Kubilay Ankara, Kübra Meltem Mollaoğlu, Leyla Çiçek, Mehmet Ali Kılıç, Muhammed Zakir Karabulut, Meryem Bulut, Mesut Mak, Metin Peşman, Metin Kürklü, Muhammet Demir, Murat Orçun Çalış, Necla Duran, Nevzat Sayan,Nilgün Çevik, Nizamettin Bağcı, Nurgül Çevik, Onur Tan, Orhan Altıntaş, Osman Ervasa, Osman Turan Bozacı, Özver Gökhan Arpaçay, Ramazan Çelik, Ramazan Çalışkan, Ramazan Tunç, Resul Yanar, Rıdvan Akgül, Sarıgül Tüylü, Selim Örs, Serdar Gül, Sevgi Öztekin, Seyhan Yaylagül Yıldız, Sezen Vurmaz Babatürk, Şebnem Yurtman, Şirin Kılıçalp, Tekin Aslan, Umut Tan, Uygar Coşkun, Vahdet Öyke, Vahdettin Uzgan, Vedat Erkan, M. Veysel Atılgan, Yılmaz Elmascan, Yunus Derice, Ziya Saygın, Aycan Kaya, Orhan Işıktaş, Ramazan Çalış, Nevzat Özbilgin, Cemal Avşar, Mehmet Teyfik Dalgıç,Nurullah Erdoğan, Abdülbari Şenci, Bedriye Batur, Filiz Fatma Batur, Sevim Şinik, Hasan Baykara, Niyazi Büyüksütçü, Ümit Seylan, Gazi Güray/Güral, Ahmet Katurlu, Serdar Ben, Mehmet Hayta, Adil Gür, Sabri Elmas, Erhan Avcı.” (“HDP, Saldırıda Ölen 120 Kişinin İsmini Açıkladı”, Radikal, 11 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/hdp-saldirida-olen-120-kisinin-ismini-acikladi-1449648)

[5] Muhammet Kaçar, “… ‘Organize Suç Örgütü Lideri’, ‘Teröre Lanet’ Mitingi Yaptı!”, Radikal, 10 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/organize_suc_orgutu_lideri_terore_lanet_mitingi_yapti-1448933

[6] Ümit Kardaş, “Kutsal Zorba Devlet”, Taraf, 10 Ekim 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/kutsal-zorba-devlet/

[7] Burak Soyer, “Nick Brauns: Ortadoğu ve Türkiye Uzmanı Brauns: Erdoğan Ateşe Benzin Döküyor”, Birgün, 26 Ağustos 2015, s.10.

[8] Murat Belge, “Kıyamete Doğru…”, Taraf, 6 Ekim 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/kiyamete-dogru/

[9] “Hatip Dicle: Faillerin Kim Olduğu Bizce Malumdur”, Milliyet, 11 Ekim 2015… http://www.milliyet.com.tr/hatip-dicle-faillerin-kim-oldugu/siyaset/detay/2130292/default.htm

[10] “Demirtaş: Taziye Sahibi Devlet Değil Halkımızdır”, Radikal, 10 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/demirtas_saldiri_devlet_tarafindan_halka_yapildi-1449229

[11] Maximillian Popp-Christoph Reuter, “Tayyip Erdoğan’ın Tehlikeli Oyunu: Türkiye İç Savaşa mı?”, Birgün, 10 Ağustos 2015, s.12.

[12] Ayşe Hür, “Yakın Tarihimizden Katliamlar ve İtiraflar”, Radikal, 11 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/yakin_tarihimizden_katliamlar_ve_itiraflar-1449380

[13] “1 Kasım oy verme günüdür, hiçbir kötü kastın tertibi karşısında da, 1 Kasım’da oy verileceği gerçeği değiştirilemeyecektir! Hatırlayalım, dün (10 Ekim 2015-yn.) sabah barış diye halay çekenlerin arkasında patlayan bombanın görüntüsünü; ‘inadına barış’, ‘inadına halay’ sesine, ‘inadına seçim’ -evet- çığlığını ekleyelim”! (Tarhan Erdem, “1 Kasım Yemini: İnadına Seçim”, Radikal, 11 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/yazarlar/tarhan_erdem/1_kasim_yemini_inadina_secim-1449208)

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights