Ana SayfaGIŞTÎNEDEN VE NASIL BİR KOMÜNİST PARTİSİ?

NEDEN VE NASIL BİR KOMÜNİST PARTİSİ?

Komünizmin teorisyenleri F. Engels ve K. Marx kendilerinden önce var olan, denenen, toplumların tarihsel paylaşım, bilgi ve pratik deneylerinden hareketle toplumluları filozofik, tarihsel, sosyolojik, ekonomik açıdan inceleyerek ve içerisinde bulunduğu 19.yy’ın, 1800’lerin olgularından hareketle komünist toplum teorisini geliştirdiler.

Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 9

Kendilerinden önce var olan taa Antik çağ öncesi ve sonrasını, kutsal kitapların bakış açılarını, klasik 17 yy. iktisatçılarını da inceleyerek komünizm teorisine vardılar. Fiche ve Hegel’in teorilerini incelediler, bütün dünyada ve Doğudaki kurtuluş ve paylaşımcı hareketleri incelediler…

Özellikle ekonomik alanda kendilerinden önce var olan kapitalistlerin teorisyenleri kabul edilen A. Simith’i ve Ricardo’yu inceleyerek Kapital’ i ve Anti Dühring’i yazdılar. Bu kitaplarında kapitalizmi eleştirerek ekonominin nasıl bir ekonomi olmasını belirttiler. Olgulardan hareketle pozitivist değerlendirme gerekir ama yetmez, mademki yanlışlar ve kötülükler var ve de insanlığın normal hali bu olamaz; öyleyse var olan dünyayı değiştirmek gerekir demişlerdir. Yani basitleştirirsek, zenginler sınıfı kapitalistler var, yoksul var, aç var, dünyamızdaki bu kadar bolluğun yanında, herkese yetecek bir bolluk var, insanlığın bu hali insanın normal hali olamaz çünkü insanlık topluca ve dayanışmacı olarak yaşar… Haller böyle olunca, öyle ise var olan sistemin eşitsizliğini, kötülüklerini olgulardan hareketle saymak yerine sistemi değiştirmek gerekir demişlerdir. Daha da uzatma gereği duyarsam, bütün bu eşitsizlikleri, bütün bu sınıf farklarını, bütün bu bolluğun yanında bütün bu açlığı, bu yoksulluğu pozitivistler olgulardan hareketle istatistiklerinizde siz de kabul ediyorsunuz; öyleyse yeni bir eşitlikçi sistem gerekmiyor mu diyerek antikapitalist yolu önermişlerdir.

Marx’ın önerdiği şuydu; rant ve sömürü yaratmak yerine herkesten yeteneğine göre herkese ihtiyacına göre öngörmüştü. Yani yeteneğin kadar çalış ihtiyacın kadar tüket. Yazmaya, çizmeye de ve boş vakit geçirmeye de zaman ayır. Kültüre de zaman ayır. Ben kendim günde 8 saat çalışıyorum bıktım ‘gel teskere gel(!)’ diye kepi yerlere vuruyorum. Böyle bir yaşam olabilir mi? Emekli olabilsem de zamanım olsa da bolca yazabilsem diye kendi kendime sesleniyorum.

Şimdi Engel’sin ve Marx’ın bu düşünceleri kötü olabilir mi? Yaşanmış bazı sapmalar, ilgisi olmayan bazı pratikler bu “herkesten yeteneğine göre iş, herkese ihtiyacı kadar” nasıl kötü olabilir. Batsın senin Mersedes’in, batsın senin aşırı mülkiyetin! Şu kısa ömürde insan ne ister? İyi bir can sağlığı, anlaştığın can yoldaşı, bir de bıkkınlık vermeyen yeteneğine göre iş. A be beyhude! Daha sen ne istersin? Bu egoistlik, narsislik ne?  Rant için kapitaliste çalış emekli olmadan öl. Tekrar batsın böylesi yaşam!

Günümüzde de aynı devasa bir bolluk olmasına rağmen insan yaşamı açlık, yoksulluk ve zorluklarla dolu. Neden? Çünkü ihtiyaca göre tüketim ve yeteneğe göre iş yok, rant var rant! Ki, işte bu nedenledir insanlığın normal hali olmayan bu durum. Fransa’ da çalışanların % 39,7’si kendi mesleğinin işini yapmıyor çünkü kapitalist işe göre işçi alıyor, insana, çalışana göre iş vermiyor. Oysa çalışanın yeteneğine göre olması gerekirdi. Kapitalist sistem en çok rant sağlayanı tercih ediyor ve “day day!” Kişinin yeteneğine göre iş vermiyor, işe göre işçi alıyor sonra da “kalifiye elaman bulamıyoruz.” diyor.

Engels ve Marx ekonomiye kendinden önceki A. Simith ve Ricardo gibi bakmıyorlardı.

Şöyle ki;

Değer; Marx’a göre şöyle idi; Marx bütün olgu ve verilerden hareketle neden böyle sorularına yanıt arayarak öyleyse şöyle olmalı öngörüsünde bulunuyordu ve de işin özüne girerek değer, şu, bu kavramlardan hareketle kapitalist olmayan, bölüşümcü, paylaşımcı ve kendin için çalışarak emeğinde işinde özgürleşmesini vb öngörüyordu.  Yani kapitalist ekonomi ve onun sosyolojisini eleştirirken emeğin özgürleşmesinden hareketle bireyin özgürleşmesini ön görüyordu. Kapital’de belirtildiği gibi değer kavramından hareketle kârın kapitalist toplumda bir artı değer olduğunu ileri sürüyordu ve de artı değere gerek olmadığını analiz ediliyordu.

Dünyada her şey bol ve de herkese yeter öyle ise demokratik ve hakkaniyetli bir demokratik planlama ve işleyişin olmasının gerekliliği verilerden hareketle belirtilmek isteniyordu.

Liberal yalanlı kapitalistler şimdi günümüzde, 2020, bağır bağır bağırarak “aman dikkat ekonomiye devlet müdahale etsin!” Sanki devletin ekonomiye 1990 önceleri müdahalelerini görmedik. 500 yıldır müdahale ediyorsunuz da ne oldu? Ekonomiye devletin müdahalesini öneriyorsunuz ama kimin için, yine kapitalistler için. Fransa’da devlet bu kapitalistler kulübüne milyarlarca para veriyor devletin müdahalesi adı altında, bu kapitalistler de har vurup harman savuruyorlar ve işten işçi çıkarıyorlar. Devletin müdahalesi yine işe yaramadı işçiler ve işsizler için. Devlet kapitalist büyük şirketlere para veriyor işçi işten çıkarma diye ama onlar da bildiğini yapıyorlar, Fransa ekonomi bakanının kararına rağmen.(1) Finans analiz kuruluşu Alpha Value’nun yayınladığı rapora göre “2020 yılı Covid krizinde 97 büyük kapitaliste devlet 31 milyar avro ödemiş. Buna rağmen büyük devler, Danon gibiler ha bire işçi çıkarıyor”.

Ben de bütün bu çığırından çıkmışlık karşısında, sapma ve bürokratik sosyalist diye kendi kendilerini niteleyen yıkılmış bürokratik devletlere rağmen, hakkaniyetli demokratik bir planlama öneriyorum. Kapitalist toplumdaki işyerlerinde demokrasi hiç yoktur. Demokrasi üretim alanlarında başlar. Demokratik olmayan bir üretim alanı düşünmek insanın normal hali olamaz. Üretim alanlarında demokrasi yoksa orada ne özgürlük ne de hakkaniyetçi bir durum vardır.

Değer kavramı; Marx, David Ricardo tarafından geliştirilen değer çalışma fikrini ele alır: Bir mülkün değeri, onu üretmek için gereken doğrudan ve dolaylı çalışmanın miktarına bağlıdır. Ricardo işi bir meta olarak görüyordu; Marx “çalışmanın değeri” terimini uygunsuz olarak görür, çünkü iş değişimin her hangi bir değerinin kaynağıdır. İş tüm zenginliğin kaynağı değildir. Doğa, kullanım değerlerinin ki bunlar aynı, gerçek zenginlik kaynağıdır.

Marx’a göre ücretler işin değerini değil, çalışanın iş gücünün (Arbeitskraft) kirasını temsil eder.

Yarar:

Marx, iş değerini endüstriyeller arasında tek tip bir değer oranıyla uyumlu hale getirmek için, Adam Simith tarafından getirilen sermaye bölümünü radikalleştirdi. Bu ücret, değişken sermaye ödemek için gerekli payı ayırır, dahası, sabit sermaye: Gayri menkul (arazi, bina), üretim araçları (makineler), ham madde veya ara ürünler… Marx’a göre, sadece iş sermayenin artmasına önem verir, dolayısı ile değişken terim. Bu ayrışma, tek tip bir oranıyla uyumlu olabilecek bir değer iş konseptinin temelini oluşturur. (Bkn. Marx’taki dönüşüm sorunu).

Bu aşağıdaki tabloyu da kar kökenini açıklamak için önerir: Yeni oluşturulan değerden, işçinin maaşı sadece kendi hayatta kalmak için gerekli kısmını temsil eder, geri kalanı tarafından cebe eklenen katma değer oluşturan kapitaliste gider.

C+V    C         V         R         S=rV   p=            C+V+ S

                                                           S/(C+V)

X         1000   500     500     0,6      300=               1300

                                                              30

Ve       1000   750     250     0,6      150=               1150

  15% 

[C+V= Sermaye toplamı, C= Sabit sermaye, V = Sermaye değişkeni, R= Sermaye kazançları oranı, S=rV= Artı değer,    p=  Kar oranı, C+V+S= Toplam değer].

                                            S/(c+v)

Bu tabloda görüleceği gibi kapitalistlerin aksine artı değerin olduğu yerde özgürleşmiş bir işten söz edilemez. Özgürleşmiş bir işte insan da özgür olur. Marxist teori daha doğrusu özellikle Kapital ve Anti Duhring sağcı ve muhafazakârların aklına yatmaz çünkü onlar her şeyi alınıp satılan ve artı değer getirisi olarak algılıyorlar.

Buradan şuraya varmak istedim; böyle işleyen bir ekonomik sistemi istediğiniz kadar reforme edin, zira kapitalizm reforme edilemez. İstediğiniz kadar regülasyon (düzenleme) yapınız devlet müdahalesi ile, artı değer (plus value) ortadan kaldırılmadıkça, işi bir meta olarak gördükçe kapitalizm meletini ne şekle sokarsanız sokun hiçbir sonuç alamazsınız…

Dünya Bankası’nın verilerine göre son 50 yıldır dünya üzerinde büyük bir gelir artışı olmasına rağmen günümüz ekonomilerinin en önemli problemlerinden biri olmaya devam etmektedir bu yoksulluk, açlık ve eşitsizlik durumu. Dünya nüfusunun % 46’sı yani 2.800.000.000 insan günlük 2 ABD dolarının altında yaşıyor. İstatistikleri vererek çoğaltmak mümkün… Bu sürdürülemez kapitalizme karşı bir şeyler yapıp örgütlü bir şekilde karşı çıkılmalıdır. Bu örgütlülük de adı komünist partisi olsun ya da olmasın bir paylaşımcı komünist, antikapitalist programla olur çünkü ancak işin özgürleşmesini ve yaratılan değerlerin demokratik, hakkaniyetçi paylaşımını savunan ve böyle bir programa sahip olan partiler yapabilirler.

Nasıl bir komünist parti?

Yaşayan deneyimler bize göstermiştir ki iş’in özgürleşmesi ve insanın emansipasyona (ben emansipasyon’u toplam özgürlükler olarak anlıyorum) varması için hayatın her alanında demokrasinin ve özgürlüğün, şeffaflığın, açıklığın, kendi kendini rızalık temelinde demokratik bir biçimde denetleyen bir yapılanma olması gün ışığı gibi ortadadır. Eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının ayrılıklara yol açmaması şeklinde işletilmesi gerekmektedir, farklılığın ve çoğulculuğun parti içinde ve toplum katında olmasının öneminin gerekliliğine önem verilmelidir. Çoğulculuğu TC devletinin icazetçi bir çoğulculuğu olarak anlamamak gerekmektedir. Bir partide azınlık çoğunluk ilişkisini rızalık temelinde yürütmek ve azınlık haklarını da korumak, azınlığın öneri ve düşüncelerini çoğunluğun düşünceleri, öneri ve görüşleri ile harmanlaştırmak… Komünist partinin, diğer ilerici hareketlerin ya da başka partilerin nüanse edilecek bir ilerlemeci yanı dahi varsa, bunlarla işbirliği yapıp bunlarla ne yapabilirim diyerek iş birliği ve mücadele deneyimleri oluşturmak… Sosyalizmi ta başından hemen şimdi çoğulculuk olarak ele almak; sapmış, yoldan çıkmış, emansipasyonist Marxist teoriyle ilişkisi olmayan tekçi ve bürokratik devletlerin pratiğini eleştirmek. Tek parti hayatın her alanına müdahale ediyor ve parti araç iken amaçlaşıyor. Kabul edilecek bir durum değil.

Bir halk deyişinde olduğu gibi “insan çeşit çeşit, yer damar damar” ben komünist partisinin nasıl olması gerektiğini böyle anlıyorum ama bir Çin de başka şekilde anlıyor, çoğulculuktan yoksun tek partili bir hayat ki AKP tekçiliğinden ne farkı var ki?

Toplum bilimleri fen bilimleri gibi değildir 2+2=4. Hayatı teoriye tıpkının aynısı uyarlamak mümkün değildir ama emansipasyon teorisi olgulardan hareketle bu melet kapitalizmin karşısında bir gerçek paylaşımcılığın gerekliliğini biz açlara, yoksullara üstüne basa basa pratikte de mümkün olacağını göstermektedir diye düşünüyorum.

Dipnotlar ve yararlanılan eserler

[1]Journal d’Alsace, 1 Aralık 2020

Kapital, K. Marx

Anti Duhring, F. Engels

Adam Smith ve Ricardo’nun düşüncelerinin Fransızca özetinden.

21. yy’a özgü bazı iktisatçıların özet görüşlerinden yararlandım. “Kapitalizm liberalizmle olmuyor, öyleyse bir régularisation (düzenleme) devlet tarafından yapılması gerekir ” diyorlar bazı ekonomistler. Ve de giderek liberalizm eleştirileri çoğalmaya başladı.

PDF Sayfalara ulaşmak için resimlerin üzerine tıklayın

SAYI: 9
SAYI: 8
SAYI: 7
SAYI: 6
SAYI: 5
SAYI: 4
SAYI: 3
SAYI: 2
SAYI: 1
- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights