Ana SayfaKURDISTANGÜNDEMİMİZDEKİ KONU: ULUSAL BİRLİK!

GÜNDEMİMİZDEKİ KONU: ULUSAL BİRLİK!

Ulusal ittifak, belki de ilk kez bu düzeyde Kürdistan siyasetinin gündemine girdi. Öyle ki atsa atamıyor, tutsa tutamıyor misali parti ve hareketlerimiz, ulusal birlik basıncı altına alınıyor. Ulusal birliği tetikleyen lehte veriler olduğu gibi çelmeleyecek olan engeller de var. Kürt siyaseti iki alanda da görev ve sorumluluklarla yüz yüze.

Sinan Çiftyürek / Yeni Yaşam Gazetesi

Halk iki adım önde

I – Bir musibet bin nasihatten iyi oldu Kürdistan’da Ulusal Birlik rüzgârı demesek bile esintisinin olduğu kesin. Bu büyük fırsat ve belki de on yıllardır Kürt siyasetine ilk kez böylesine dayatıcı olarak geliyor. Bir musibet bin nasihatten iyi oldu. Yani önce Kerkük’ten Kobanê’ye DAİŞ belası; sonra Rojava merkezli ama hedefinde Kandil’den Musul-Şengal-Qamışlo-Kobanî-Êfrînİdlib-Akdeniz’e uzanan M4 karayolunun kontrolü bulunan işgalin yarattığı siyasal iklimde; halkımız, sanatçımız, aydınımızdan yükselen ses, “gün ulusal birlik günü”!

Almanya’da Kürt sanatçıları adına Perwer; “Artık tüm tarafların kenetlenmesi gerekiyor. Dünyadaki tüm halklar gibi birleşerek, yaşanan zorluklara birlikte karşı çıkmaları gerekiyor. Ulusal kongrenin yapılması gerekiyor.

Tüm taraflar fark gözetmeksizin ulusallık çatısı altında birleşmelidir.” KKP’yi ziyaret eden ve sebebi ziyaretlerinin Ulusal Birlik olduğunu açıklayan iki değerli Seydamız; “Her kim ki bugün Ulusal Birlik’ten uzak durursa özellikle de zarar veren tutumlara girerse mutlaka halk tarafından dışlanıp siyaseten hesap sorulmalı.

Bugün, Ulusal Birlik kurulamazsa yarın çok geç olacak ve hepimiz kaybederiz. Aman aman bu hassasiyetimizi tüm partilerimize iletin” çağrıları. Yani halkımız, aydınımız; partilerimize “birleşin, iç iktidar kavgasını özgür veya bağımsız Kürdistan sonrasına bırakın” diyor. Öyle ki bugün mikrofonu bir Kürt kentinin sokak-meydan-kahvelerinde halka tutarsanız, söyleyecekleri ilk şey “Kürtlerin birlik olma günü”!

Halkımız, ulusal birlik meselesinde, partilerimizden iki adım önde olduğunu; Kobanî kuşatmasında, 25 Eylül bağımsızlık referandumunda, Kerkük ve Rojava kentlerinin işgalinde gösterdi. Ulusal demokratik kazanımların korunmasında parti-parça kimliğini sormadan, parti üstü gözlükle desteklediğini gördük. Halklarımız, şîn û şahîya me yeke ya da “Rojava Rojhilat e… Kurdistan Yek Welate” bilinç ve tutumuyla davrandı, davranıyor ve siyaset üzerinde de bu yönde basınç oluşturuyor.

Birleşme zemini

II – Ulusal birliği dayatan diğer gelişme, Rojava ile Güney Kürdistan parçalarının coğrafik geleceklerinin gittikçe daha fazla örtüşmesi. İki parçanın mevcut kazanımlarını korumaları ve Güney’in bağımsızlık, Rojava’nın federatif yapıya resmiyet kazandırması, bugün sıkı ittifak kurma ve yarın birleşmelerini gerektiriyor. Çünkü parçalardan biri olmadan diğeri ayakta durmakta zorlanıyor, zorlanır.

İki parçanın örtüşen geleceği süreçte tek parça olarak birleşmelerini dayatacak, bugünden atılacak her adımla bu stratejik hedef gözetilmeli. İki Kürdistan parçası arasındaki sınırın çoktandır Kürtlerce korunduğu biliniyor. Gelişmeler sınırda, Kürdistan Yönetimi ile Rojava Özerk Yönetimi’nin ittifakına dayanan ortak denetimini dayatıyor. Bu süreçte Kek Mesut ile Rojava Özerk Yönetimi yöneticilerinin karşılıklı açıklamaları birlik iklimini daha da güçlendirmişken sınır, ayrılığa değil birleşmeye hizmet etmeli ve aşılmalı. Kısacası ilk kez Güney Kürdistan ile Rojava siyaseti arasında böylesine olumlu zemini oluştu, ulusal ittifak lehine değerlendirilmeli.

Sömürgeci devletler

III – Kürt halkı dünya halklarının sevgilisi oldu… Kürt ulusal demokratik hareketi ilk kez bu düzeyde uluslararasılaştı; ilk kez bu genişlikte dünya halklarınca tanınıp dayanışma gösterildi ve kendi hükümetleri üzerinde Kürtler lehine baskı oluşturuldu vb. Bu gelişmelerin yaşandığı aynı süreçte başka ilkler de gerçekleşti. Örneğin ilk kez dört sömürgeci devlet, Kürt halkının kazanımları karşısında sömürgeci dayanışmayı böylesine geliştiriyor. İran ve Türkiye; Irak, Suriye devletlerini Kürtlere karşı ayakta tutabilmek için Güney ve Rojava Kürdistanı’na doğrudan askeri, siyasi ve ekonomik müdahaleyi sürdürüyor.

Dört sömürgeci devletin yanı sıra statükocu Rusya ile Çin ve de Arap devletlerinin de Kürt kazanımlarına karşı sömürgecilerle ortak hareket ettiklerini görüyoruz. Şunun da altını çizmemiz gerekiyor; yüz yıl önce belirlenen bölge statükosu sömürgeci devletlerden yana işlemeye devam ediyor. Bunun Kürt ulusal özgürlük mücadelesine yansıması, artan küresel destek ve dayanışmaya karşı bölgesel desteğin yok denecek kadar zayıf oluşudur.

Bölge devletleri, sömürgeci rejimlerden yana, halk hareketleri ise egemen ulus şovenizminin basıncından halen özgürleşemedi. Kürt siyaseti her adımda bu durumu da göz önünde bulundurmalıdır. Mesele şudur; sömürgeciler özelde Türkiye, siyaseten Kürt halkı karşısında kaybettiler. Türkiye siyaseten kaybettiğini askeri olarak kazanmak istiyor ama askeri zaferin de ABD ile Rus kıskacında nefes alamadığı için daha çok saldırganlaşıyor. Ve özerklik, bağımsızlık, federasyon yolunda parçalarda ulusal kazanımlar genişleyip güçlendikçe dörtlü sömürgeci kıskacın bunlarla paralel ağırlaştırıldığını görmekteyiz. Önce Kerkük sonra Êfrîn, Serêkanîye, Girê Spî’nin başına getirilenler bunun tipik örneği.

Küresel hesaplar

IV – Ortadoğu-Suriye-Kürdistan’da savaş yakında son bulmayacak ve Rojava sorunları ağırlaşabilir. 21. yüzyılın savaşlarında tarafların, cephelerin çizgilerinin net ve kalıcı olmamasını en net Rojava Kürdistanı’nda ve Suriye’de görüyoruz. Dünyanın en derin savaş uzmanının bile; kim, kiminle müttefik; kim, kiminle düşman; kim, kiminle savaşıyor; kim, kiminle barış masasında; kim, nereyi kontrol ediyor; kim çekiliyor, kim geri dönüyor? Bu soruların yanıtlarını vermesi zor!

Ayrıca İdlib veya Rojava’da yaşanan sorunların yanı sıra, başta Rusya ile ABD’nin askeri-siyasi varlığı ve küreselbölgesel hesapları; yani ABD emperyalizminin Avrasya üzerinde küresel egemenlik kurma stratejisi ile Rus emperyalizminin statüko savunusu; özetlediğimiz 21. yy. postmodern savaşların karakteri; İran ve Türkiye’nin bağımsız Kürdistan devletinin doğumunu engellemek için savaş dâhil izledikleri politikalar… Nedeniyle bölgede süren uzun postmodern savaşın esas nedenleri. Kürdistan coğrafyası 25 yıldır süren bu savaşın merkezinde yer alıyor. Bu nedenle her taşın altından Kürt/Kürdistan meselesi çıkıyor. Siyasi ve askeri olarak Kürtsüz denklem kurulamıyor. Bu durum Kürt siyasetine lehte ve aleyhte veriler sunuyor.

Halkımız, 25 Eylül 2017 bağımsızlık referandumu ile ayrılma kararı alıp Bağdat’ın kuyruğuna ve Rojava Özerk Yönetimi ilanı ile de Şam’ın kuyruğuna bastığında tepkinin Bağdat, Şam’dan önce Ankara-Tahran-Moskova-Pekin’den gelmesi statüko savunucularının dayanışmasıdır. Savaşın daha uzun yıllar sürecek olması ve statükocuların aktif dayanışmaları kalıcı Ulusal İttifak’ın yaratılmasını zorunlu kılıyor.

Ne yapacağız?

Birincisi; Yerel seçim ittifakı ile umut yarattık devam edip sonuca ulaşmaktan başka alternatifimiz yok. Yerel seçim ittifakı ile partiler arasındaki kırk yıllık Soğuk Savaş duvarını yıkamadık ama önemli taşları indirdik. Kucaklaşmak için aradaki buzları kırdık. Şimdi kalıcı ULUSAL BİRLİK yolunda duvarı tümüyle yıkmalıyız. Bunun için Ulusal Birliği birçok cepheden ele alıp karar verelim. İleri gidemiyorsak mevcut iş-eylem birliği kapasitemizi koruyalım ki gelecekte kalıcı birliğe taşıyan köprü işlevi görebilsin.

İkincisi; Ulusal Birliği, parçalarda ve parçalar üstü ele alıp sonuç almak istiyorsak, tartışma ve görüşmelerde geriye bakmamalıyız. Geride, geçmişte yaşananları birlik masasına taşımamalıyız; çünkü eski defterleri açmak kör kuyu. Geçmiş bakışlı değil bugün ve geleceği gündemine alıp çözüm arayan bir hat üzerinde yürümeliyiz. Dil ve üslubun da hedefe uygun disipline edilmesi gerekir. Üçüncüsü; Ulusal sembol ve değerler konusunda farklı yaklaşımlar; TEVDEM ile ENKS meselesi; müzakere süreçlerinde muhatap adresi…. Gibi önceden görüşülüp az-çok aşmamız gereken konular var. Şu da var: Kuzeyli parti ve hareketlerin güçlerindeki orantısız dengesizlik! Bunun irade dışı sorun ürettiğine yerel seçim pratiğinde şahit olduk.

Dördüncüsü; Bilelim ki kendini dayatan Ulusal İttifak’ı ele alırken partilerimiz, başta da kitlesel gücü olan partilerimiz; “doğru, iyi olanları ben yaptım yanlış, kötü olanları ise X, Y partisi yaptı” benmerkezciliği aşmadan da yol alamayız. Ulusal İttifak’ta; partilerimizin hedefinde parti iktidarı değil de halkların ulusal iktidarı varsa o zaman egemenlik yarışından en azından bugün en azından Ulusal Birlik lehine birkaç adım geri atmalıdırlar! Kaldı ki Kürdistan, tüm partilerimizin halka demokratik hizmet vermeleri için yeterli genişliktedir.

Beşincisi; Partilerimiz Ulusal İttifak’ı, günlük-anlık çıkar ve sıkışmışlıklarına malzeme yapmamalı. Erken, prematüre doğumdan kaçınmalı. Zeminsiz “başardık, gerçekleştirdik” deyip sonra “olmadı, başaramadık” deme şansımız yok. Zira birlik umudu bu kez de kırılırsa parti, halk hepimiz bu yıkımın altında kalırız. Bu nedenle hangi parti, örgüt, şahsiyet ulusal ittifaka zarar verirse halk tarafından dışlanmalı ve halka “dışlayın” çağrısı yapmalı.

Altıncısı; Parçalar üstü Ulusal Kongre’nin ön adımlarından biri, Güney Kürdistan ile Rojava Kürdistanı Özerk Yönetimi’nin her bakımdan yakınlaşıp dayanışma içerisinde bulunmaları; bölgesel ve uluslararası diplomatik faaliyetlerini bugün ortaklaştırmasalar bile en azından paralel ve dayanışma içinde yürütmeleri tarihi öneme sahiptir.

Cephe, kongre, meclis

Ulusal Birlik derken neyi hedefliyoruz? Cephe mi, Kongre mi, Meclis mi yoksa başka bir araç mı? Parti ve hareketlerimizin bu ve benzeri seçeneklerden biri üzerinde ortaklaştıklarını varsayalım. O zaman da ortaklaşma sağlanan Cephe, Kongre veya Meclis’in yapısı, işleyişi, bileşenleri vb. nasıl olacak? Modeli tartışırken; 1980 öncesi, sonrası Güç Birliği, Cephe gibi kendi deneyimlerimiz var. Yakında ise 2005’te kurulan ve 7 yıl faaliyet sürdüren TEVKURD pratiği var.

2013 yılında parçalar üstü Ulusal Kongre deneyimi oldu. Uzun süredir faaliyet yürüten DTK pratiği var. Ayrıca GAM (Endonezya); LTLE (Srilanka); MILE (Filipinler); ANC (Güney Afrika) FARC (Kolombiya); FKÖ (Filistin), FMLN (El Salvador), ETA, İRA… Modelleri var ama TEVKURD, DTK gibi Kürdistan modelleri dahil hiçbir model aynen uygulanamaz. Önemlisi hangisine karar kılınırsa kılınsın; bileşenleri salt parti-örgütler mi oluşacak yoksa halkın seçilmiş temsilcileri de bileşen olacak mı? İkisi de olacak? Temsil oranlarını kim, nasıl belirleyecek? Eğer Ulusal Birlik, halkın ulusal iktidarlaşmasını hedefliyorsa o zaman halk bileşen olmak zorunda.

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights