Ana SayfaGIŞTÎCUMHUR İTTİFAKI; “DÜZ OVADA DA KÜRDE SİYASET YASAK” DİYOR

CUMHUR İTTİFAKI; “DÜZ OVADA DA KÜRDE SİYASET YASAK” DİYOR

Yazıya kayyım karşıtı sivil direnişin 23 gününde bazı tespitlerle başlayalım.

Bir; Yerlerine kayyım atanarak görevden alınan Eşbakanları ziyaret edenlerin bile tehdit edildiği; sivil direnişe katılımı düşürmek için her yolun denendiği; Van’da kayyım karşıtı sivil eyleme AKP’li vekili bile isyan ettiren polisin orantısız güç kullandığı koşullarda… Halkımız, özellikle beyaz tülbentli analar iradesini gasp eden sivil darbeye karşı sivil, meşru direnişin 23. gününde de ilk günkü kararlılık ve heyecanla mücadele davam ediyor.

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

İki; Halkımız, analarımız; siyasi irade gaspçılarının, hırsızların haksız hukuksuzluğuna olan büyük öfkesine rağmen üzüntüsünü açığa vurup kayyım ve sahiplerini sevindirmeden, irade gaspını zılgıtlar eşliğinde gülümseyerek karşılıyor! Çünkü yas tutup gaspçı Firavunları sevindirtmek istemiyor, haklı öfkesini zılgıtlarla sokağa taşıyor!

Üç; İlginçtir Kürtlerin seçilmiş iradesine Kayyım atayanlar, Kayyım kavramından ilk kez rahatsız olmaya başladılar çünkü haksız-hukuksuz irade gaspı kararını alanlar, Kürdistan halklarının sonra en geniş Türkiye halklarının ve uluslararası kamuoyunun vicdanında mahkum edildikçe kendilerini savunamıyorlar!

Dört; Önemli bir kare daha gördük; 31 Martta seçilen Eşbaşkanların ilk icraatlarından biri halkın evi olan belediyelerin etrafındaki polis bariyerleri ve kontrol noktalarını kaldırıp halka açmak olmuştu! Kayyımların ilk icraatları ise ‪Belediyeler etrafını polis bariyer ve kontrol noktalarıyla çevirip halka kapatmak oldu! Diğer icatlarını ise biliyorsunuz!

Beş; Meşru, sivil oturma eylemine kitle desteği elbette zayıf (bunun nedenleri ayrı bir yazı konusu) ama bundan kalkarak halkın çoğunluğunun kayyımları onayladığı sonucu çıkarılamaz. Tam tersine halkın iradesine haksız-hukuksuz kayyım atanmasına tepki HDP kitlesini aşarak genel olarak Kürdistan ve Türkiye’de oldukça yüksek!Örneğin 1 Eylül Dünya Barış gününde; Amed halkı İradesini gasp eden AKP’ye ve atadığı kayyıma olan haklı öfkesini Barış mitingine taşıdı! Miting öncekilere göre oldukça kalabalık ve canlıydı! Farklı anket araştırmaları, Kürdistan’da Kayyım atanmasına tepkinin dörtte üç olduğunu; Türkiye genelinde Erdoğan’a olan desteğin %10 düştüğünü açıkladılar.

Altı; Eşbakanların görevden alınıp kayyım atanması halkımızın iradesine kabul edilemez bir saldırıdır. Ama eğer süreç iyi yönetilirse, Kürt siyasetinin genişleyen yeni kitle damarıyla buluşmasına kapı açacağı gibi, tersinden de Kürdistan’da uzun süredir devletin tek sivil dayanağı olan AKP’yi ise büzüşüp etkisizleştirilebilinir.

Yedi; İlk gündem itibaren “irade bizim dava bizim” şiarıyla direnişin ve davanın sahibi olarak politik pratik tutum alan Partiya Komunîst a Kurdistan (KKP) ve gençlik örgütümüz Ciwanên Komunîstên Kurdistan (CKK) sivil demokratik direnişi sürdürüyor ve halkımızı, Kürdistan parti ve hareketlerini de aktif tutumla direnişin bir parçası olmaya çağırıyor.

I – Cumhur İttifakının, Kürt halkının iradesine kayyım atamasının altında sivil siyaseti tümüyle etkisizleştirmek bulunuyor.

TC Devleti ilk kez, Kürt sivil demokratik siyasetinden, 7 Haziran 2015 genel seçim sonuçlarının açıklanmasıyla ciddi irkilmişti. Çünkü Iğdır’dan Urfa’ya haritanın Kürdistan rengini aldığını ürkerek izlemiş ve o günden itibaren Kürt sivil siyasetinin önünün kesilip etkisizleştirilmesi devlet planı olarak devreye sokulmuştu.

*Devletin, PKK’nin kentlerde hendek kazması için her türlü zorlayıcı, tahrik edici plan ve pratiğinin ardından gelen kent barikat savaşı ve savaşın sonuçlarından biri olarak sivil kitle hareketinin ciddi geriletilmesi gerçekleşti ama sivil dinamik zayıflatılmış olsa da rolünü oynamaya devam etti. Ve devlet de saldırılarına ara vermeden sürdürdü.

Devlet, Kürt sivil siyasetin etkisizleştirilmesi için yapılanlarla yetinmedi, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde yaşanan malum katliamlar-cinayetler serisiyle sokak terörize edilerek kitlelere “sokaktan uzak durun” mesajı verildi. Yetmedi 2016’da 94 belediye Eşbaşkanları görevden alınarak kayyım atandı. 31 Mart’ta halkımız iradesini büyük oranda kayyımlardan özgürleştirerek kazandığı belediyelere hiçbir hukuki, kanuni gerekçe olmadan üç büyük kent Eşbaşkanlarının yine görevden alındı….

Bu gelişmelerle şu netçe açığa çıkmış oluyor: Türk Devletinin derdi Kürtlerin sivil veya silahlı siyaset yapması değil. O, Kürdün siyaset yapmasına karşı. Dün “Dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapın” dediler. Sivil siyaset güçlenince bu kez siyasi soykırım olarak Kürt siyaset kadrosu tutuklama-cezaevi ve kayyımlarla hedef alındı. Yani Kürt siyasetinde hangi tarzı güçlüyse O hedefe konuluyor.

*7 Haziran seçim sonuçlarına göre HDP TBMM’de 3. Büyük Grup, AKP iktidar çoğunluğunu kaybetmiş ve tam da bu süreçte devlet merkezli terör saldırıları başlıyor. Şimdi AKP’ye muhalif parti kurma arayışında olan Başbakan Davutoğlu “Ankara terör saldırısı sonrası oylarımızda yükseliş var” diyor ve 1 Kasım’da AKP yine iktidar!

*Cumhur İttifakı liderleri peş peşe “Ağustos, Türk milletinin zafer ayıdır. Zaferler yenilensin” diyerek Ağustos’ta Fırat Doğusu’nu işgal ederek yeni bir Ağustos zaferi hedeflediler. Bunun gerçekleşmeyeceği görülünce içeriye dönüp zaten önceden karar vermiş oldukları halkın iradesine kayyım atadılar. Rojava’da elde edemediği “zaferi” içerde elde etmek! Bu Pirus zaferiyle hedef yine Kürt sivil siyasetinin etkisizleştirilmesi bulunuyor.

*HDP belediyeciliğinde uygulanan eşbaşkanlık sistemi, erkek egemen zihniyetin temsilcisi Cumhur İttifakı iktidarının kayyım atamalarında diğer bir faktör olarak öne çıkıyor. Çünkü eşbaşkanlık sistemi, cinsiyet eşitliğini yerel yönetimlere taşıyor.

*“Terör örgütüyle ilişki, yardım” hepsi hikaye! Diyarbakır, Mardin valilikleri 1 Nisan’dan itibaren kayyım talebinde bulunmuşlar. Belirttiğimiz siyasi nedenlerin yanı sıra Belediyedeki israf-şatafat-yolsuzluklar ortaya çıkmasın diye 31 Mart’tan 1 gün sonra 01.04.2019 tarih ve 8195 yazısı ile 07.08.2019 tarih ve 18901 sayılı” başvurusuyla Mızraklı’nın görevden alınması talep ediliyor. Soylu’nun talebi 18.08.2019’da yani 4,5 ay sonra onaylamasının nedeni İstanbul’da iptal edilen seçimlerde Kürdün desteğini alma hesabı bulunuyor. Özetle Cumhur İttifakının Kürt halkının iradesine Kayyım atamasında hangi taşı kaldırırsan altında Kürt sivil siyasetinin etkisizleştirilmesi siyaseti yatar. 

II – Kendi yasalarını çiğneyen uygulamaların adı faşizmdir.

Kürt partileri, özelde HDP devletin belirlediği yasa ve hükümler çerçevesinde seçime katılıyor. Adaylarını, YSK’nın aday belirleme kıstaslarına uygun belirliyor ve denetimden geçip seçime katılma hakkı kazanıyorlar. Seçim propagandası yine YSK’nın belirlediği çerçevede sürdürülüyor. Seçim yapılıyor, sonuçları açıklanıyor, HDP adayları kazanıyor. Ama bir gün sonra Diyarbakır, Mardin, Van’a kayyım atanması için Valiler İçişleri Bakanına başvuruyor! Yani Kürt belediye başkan adaylarının seçilmesi yasalara uygun mu değil mi? Seçim sonrası icraatları yasalara uygun mu değil mi? Bunlardan bağımsız, Cumhur İttifakı iktidarı zaten peşinen “Kürdün sandık iradesini tanımayacağız” diye kararını vermiş!

Çünkü devlet 2015 Haziran seçimlerinden sonra stratejisini Kürt sivil siyasetinin tasfiyesi üzerine kurmuş! Ancak buna rağmen Kürtler hem Kürdistan’da siyasi aktör olmaya hem de ayrıca Türkiye siyasetinde anahtar rol üstlenmeye başlamaları, Cumhur İttifakını liderlerini çileden çıkartıyor. Dolayısıyla önceden başlattıkları oyunu sürdürüyorlar;

Kürt seçiyor, AKP kayyım atıyor, Kürt tekrar seçiyor, AKP tekrar kayyım atıyor… Öyle ki “Ben devletim yasalara uygun seçime katılıp seçsen de beğenmezsem tanımam” diyor!

Özetle Cumhur İttifakı, Kürt halkına “Senin seçme-seçilme hakkını tanımıyorum. Ben zorbayım var mı diyeceğin” dercesine kendi yasalarını çiğneyerek faşist uygulamalarını sürdürüyor!

Yerel seçim yapmak, kaybetmek, kaybedilen belediyeye kayyım atamak; yeniden yerel seçim yapmak, yeniden kaybetmek, yeniden kayyım atamak… Bu çaresizlik ve tükenmişliktir. “Ben demokrasiyle de demokrasisiz de yönetemiyorum” demektir. Mehmet Bekaroğlu, alınan kararla ilgili olarak, “Bunun anlamı sadece demokrasinin iptal eğilmesi değil, aynı zamanda halkın meşru siyasetten umudu kesmesinin istenmesidir” demesi yerinde.

Cumhur İttifakı, bu uygulamalarıyla Kürtleri sivil siyasetten soğutup uzaklaştırmaya zorluyor ama Kürtler, Devletin korktuğu sivil silahı asla bırakmayacak, tersine daha güçlendirecek!

III – AKP temel referanslarını ayaklar altına aldı

AKP; Millet iradesini çiğneyip üç Belediye Eşbaşkanını görevden almakla baş aşağı gidişini hızlandırdı! Çünkü AKP 17 yıldır;

“Yeter söz milletin, askeri ve sivil darbelere hayır” diyordu! Şimdi AKP bu iki temel referansını çiğneyerek kendini bitiriyor ki azgınlaşan saldırılarının altında da bu tükeniş yatıyor. “Millet iradesi kutsalımız, AKP askeri-sivil darbelerin mağduru partidir, sandıkla gelen sandıkla gider” diyerek temel referanslarını halkımızın özgürlük mücadelesinin karşıtlığı üzerinden Kürdistan’a gömen AKP hızla siyasi ömrünü tamamlamaya doğru koşuyor. Çünkü AKP, son yıllarda Kürdistan’da peş peşe sandıkla geleni devlet eliyle kayyımlara teslim ediyor!

Erdoğan, Ahmet Türk ve Selçuk Mızraklı ile görüşen İmamoğlu’na tepki göstererek, “inşallah en kısa sürede gerçek yüzleri ortaya çıktığında milletten gereken cevabı alacaklar” der ama Kürtlerden 31 Mart ve 23 Haziran’da, sandıktan hak ettiği cevabı aldı alırken yanıtı iradeyi tanımak yerine sivil darbeyle çiğneyerek üç Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımızı görevden aldı. Yani Erdoğan, “yeter söz milletin” ve “askeri, sivil darbelere hayır” referanslarını ayaklar altına alarak kendisiyle birlikte demokrasi, temel hak ve özgürlükleri de bitiriyor.

AKP yazarı Abdulkadir Selvi bile “Kayyım atanan Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyeleri seçimden önce zaten kayyımlar tarafından yönetiliyordu. Kayyımlar önemli hizmetler götürdüler. Peki seçime gidildiğinde ne oldu? Diyarbakır’da 62.9’la, Van’da 53.8’le, Mardin’de 56.2’yle HDP kazandı. Devlet kayyım atıyor da ne oluyor? Halk yine HDP’yi seçiyor. Seçimle gelenler kayyımla, kayyımla gelenler seçimle gidiyor. Bu durum demokrasi standardımızı düşüyor. Kayyım atayacaktınız, o zaman seçime ne gerek vardı anlayışını doğuruyor” demek zorunda kalıyor. (Kayyım Kararının altında ne var yazısı)

Kısacası AKP’nin “Beraber yürüdük biz bu yollarda Beraber ıslandık yağan yağmurda Durmak yok yola devam Adalet kalkınma tek görevimiz”… Yürüyüşü 2010’dan beri geriliyordu. Artık AKP’lilerin “Beraber tükettik bu süreci Beraber sonumuzu hazırladık Beraber katlanacağız sonuca” demelerine az kaldı!

Devlet de, AKP’nin Kürdistan’da geride bırakacağı siyasi boşluğun farkında bu boşluğu dolduracak parti arayışında! CHP, Babacan partisine bu gözle de bakılsın.

IV – AKP, kaybettikçe saldırganlaşıyor!

Diyarbakır kayyım atanmasıyla AKP iktidarı fiilen OHAL uygulamasını da başlatmış oldu. Diyarbakır sokak-caddeleri acayip zırhlı (Akrep-Kirpi-TOMA) polis araçlarıyla ve eli tetikte polislerle dolup taşıyordu. Eee halk iradesini tanımazsan, sivil darbeye sarılırsan silahtan başka dayanak kalmaz elinde.

Cumhur İttifakı Kürtlerden, İstanbul’a/Türkiye siyasetine demokrasi desteğinin intikamını alıyor! AKP/MHP; Kürt iradesine Kayyım; İmamoğlu’na tehdit; Kaftancıoğluna ceza; aydınlara baskı ve KHK… Yani kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen herkesten 31 Mart-23 Haziranın intikamını alıyor.

Öylesine saldırganlaşıyorlar ki tek adam rejimi belediyelerde de işbaşı yaptı! Kayyım M.E. Bilmez’in Van belediye meclisini feshetmesi, Mardin Kayyımı ise HDP’li Belediye Meclis üyelerini girişteki kontrol noktasından belediyeye almaması sadece bazıları! Çünkü Mecliste HDP’nin 44 üyesine karşı AKP 27 üye ile azınlıkta olunca Kayyım Vali kendi başkanlığında ve çoğunluğu birim amirlerinden oluşan 7 üyelik Encümen ile kenti yönetmeye yöneliyor!

Sonuç ve çağrı;

a – Halkımız, halklarımız başta üç kentte sonra giderek diğer Kürdistan kentlerine ve Türkiye metropollerine yayılan sivil direnişi; “irademiz gasp edilemez. Kayyımı tanımıyoruz, tanımayacağız” şiarı altında sonuç alınıncaya kadar yani seçilmiş Eşbaşkanlarımız görevlerinin başına dönünceye kadar sürdürme kararlılığında. Mücadelenin sekli değişebilir ama kendisi devam etmelidir.  Bu süreçte dört parçadan halkımızı-siyasetimizi SEVİNCİMİZ VE YASIMIZ BİRDİR duygu ve duruşuyla kayyımlara HAYIR demeye çağırıyoruz.

b – Cumhur İttifakı iktidarının; Kürdistan’da bizzat kendi kanun-yasa-hukukunu tanımayan icraatları karşısında, öncelikle tüm siyasal parti ve hareketlerimizin ortak hareket etmesini tarihi önemde bir adım olarak görüyor ve çağrıda bulunuyoruz. Bu haksız-hukuksuz irade gaspı karşısında, sokakta, mecliste… her alanda yasal-meşru demokratik eylemlilikte birlikte yürümemizin tarihi önemde olacağının altını çiziyor ve bu yürüyüşümüzün hepimizin hedefi olan kalıcı ulusal ittifakın zeminini oluşturacağına inanıyoruz.

c – Türkiye halklarına çağrımız, halkımızın haklı ve meşru mücadelesine omuz verin! Kürt halkı özgürlük ve demokrasi mücadelesinde üzerine düşeni yaptı, bugün Türkiye halklarının, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesine omuz verme günü!

d – Uluslar arası kurum ve kamuoyuna çağrımız; Amed-Mêrdîn-Wan halkının haksız-hukuksuz gaspedilen iradesine sessiz kalmayın. “Türkiye büyük Pazar” diyen sermayenin bencil emperyal çıkarlarının köleleri olmadan tutum alın. 11.09.2019[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights