Ana SayfaNIVÎSKARÊNAsimilasyona devam!

Asimilasyona devam!

 

870 bin öğretmene karşın 20 öğretmen!

Asimilasyona devam! / S. Çiftyürek

 

Yeni eğitim öğretim yılı başlarken başta Kürt halkı olmak üzere baskı altındaki halklara dönük asimilasyon ve zoraki entegrasyon da tüm derinliğiyle sürüyor.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2013-2014 öğretim yılında resmi kurumlarda toplam 789 244 öğretmen görev yapmış. Buna bu yıl atanacak yeni 80 bin öğretmen de eklenince, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da Türk diliyle eğitim yapacak toplam öğretmen sayısı 900 bine yaklaşıyor. Buna karşın Kürt diliyle eğitim yapacak öğretmen ataması sadece 20 hatta “15-20” arası ile sınırlı. 900 bine karşı 20 öğretmen, dağın fare bile doğurmadığının göstergesi! Bu arada atama bekleyen bir kaç bin Kürtçe öğretmen için de tam bir hayal kırıklığı.

Her şey bir yana tek başına bu rakamlar bile, halkımızın üzerinde asimilasyonun doludizgin devam ettiğini gösterir. Erdoğan istediği kadar “asimilasyon bitti entegrasyona devam” desin; yeni başbakan Davutoğlu istediği kadar, “inkâr ve asimilasyona son verdik” diye açıklasın, bunlar demagojik propagandalardır. Anaokuldan üniversiteye milyonlarca Kürdistanlı öğrenci anadili yerine yabancı dil olarak Türkçe ile eğitim öğretim görmeye devam ediyorsa, bunun adı asimilasyondur. Milyonlarca Kürt öğrenciye, Kürt diliyle eğitim verecek sadece 20 Kürtçe öğretmen atanacak olması; dilde ırkçı-şoven tek tipleştirme hedefinin yanı sıra, Kürt halkıyla ve atama bekleyen Kürtçe öğretmenlerle de dalga geçmektir.

Genel kuraldır; eğer özel tedbirler alınmazsa ve her alanda eşitlik dengesi sağlanamazsa entegrasyon, daima egemen olan ulus dili ve kültüründen yana işler. Bugünkü Türk devlet ve rejim yapısında devam eden entegrasyon da Türk dili ve kültürünün tüm baskı altındaki halklar üzerinde egemenlik kurmasına hizmet eder, ediyor da!

Belirttiğimiz rakamlar, rejimin ve AKP hükümetinin izlediği, “tek kimlik çok kültürlülük” politikalarıyla birleşince tablo netleşiyor.

Netleşen tablo; “Türkiyelileşme” adı altında tek kimlik olarak Türk kimliği etrafında herkesin asimilasyona tabi tutulmasıdır ki bunun varacağı yer; okullarda kaldırılmış olsa da “ne mutlu Türküm diyene” söyleminin farklı biçimler altında sürdürülmesi olacaktır.

Netleşen tablo; Türk devlet ve hükümetinin, Kürdistan meselesi bir yana Kürt meselesini bile çözme yönelişlerinin olmadığının kanıtı.

Netleşen tablo; Davutoğlu hükümetinin, “şurada 2015 seçimlerine ne kaldı ki hele 2015 seçim sonuçlarını bekleyelim, Allah’ın izniyle anayasal çoğunluğu sağlarsak kimse bizi tutamaz, meseleyi çözeriz” diyerek çözümü ertele-oyala politikalarının eğitim alanında da sürdürülmekte olduğudur.

Şu söylenenlere bakalım;

*Büyük gürültüyle çıkarılan “Çözüm Süreci Çerçeve Yasası” ile övüneceksin;
*Hükümet programını mecliste okurken (Davutoğlu); “AK Parti hükümetleri, iktidara geldiği ilk günden itibaren ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verdikleri”ni iddia edeceksin;

*“Çözüm süreci kişilerden bağımsız bir politika haline geldiği”ninpropagandasını yapacaksın;

*Devlet ve hükümet yetkilileri olarak, sabah akşam “Kürt sorununa barışçıl çözüm” aradığınızı söyleyeceksiniz;

*Hatta öyle ki, “çözüm süreci”,  “doğrudan Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında yürütülecek” diyerek çözüm meselesinin üzerinde nasıl da önemle durduğunuzu kamuoyuyla paylaşacaksınız;

*Yetmedi, “Hükümetin, Davutoğlu başkanlığında ilk toplantısını yaparak yol haritasını görüştü” diyerek artık geriye dönüşün olmayacağının mesajını vereceksiniz;

*Yetmedi, “Hükümet-HDP-İmralı-Kandil arasındaki son 1 hafta içinde tam 6 görüşme” yapılarak çözüme nasıl da önem verdiğinizi kamuoyuna propaganda edeceksiniz;

*Bütün bunlardan hareketle Öcalan da, “Tarihi gelişmelerin eşiğindeyiz. Otuz yıllık savaş demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasındadır” mesajını kamuoyuyla paylaşacak;

*“Siyasi irade ve İmralı’nın, 2015 yılında çözüm sürecinin üçüncü aşamasının da tamamlanması ve PKK’nin Türkiye’de silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin” amaçlandığı açıklanacak!.. Yani “bu kez esahten meseleyi çözüyoruz” mesajının farklı cephelerden en yetkili ağızlardan dile getirilecek!..

Bütün bunlar söylenecek ama pratikte 20 Kürtçe öğretmen atanacak! Burada çözüm iradesi ve yaklaşımı gören var mı?

Bütün bunların söylendiği bir süreçte, ulusal özgürlük davasının çözümü yönünde ciddi adımların atılacağı, en azından Türk dili dışında da anadilde eğitim-öğretimin hayata geçirileceği beklentisi yaratılmışken, çıka çıka Kürt dili ile eğitim yapacak 20 öğretmen atanmasının bakanlığın gündeminde olduğu açığa çıktı! Tekrar olsa da belirteyim, dağ fare bile doğurmadı!

Türk rejim ve hükümetleri; meselenin çözümünü değil oyalama-erteleme zaman kazanma politikasını izliyorlar iddiamız, birçok somut adım üzerinde olduğu gibi burada da iddia olmaktan çıkarak somutlaşır!

900 bin öğretmene karşı sadece 20 öğretmen! Başka söze ve veriye gerek yok her şey çok açık! Şimdi asimilasyon var mı yok mu? Az çok vicdanı olan herkes bu soruya yanıt versin! Elbette en çok da AKP hükümetinin “en demokratı” olup “Kürtçe medeniyet dili değildir” diyen Bülent Arınç yanıt vermeli. Asimilasyon devam ediyor mu yoksa bitti mi?

Uzatmadan atama bekleyen Kürtçe öğretmenlerin tepkilerini buraya aktaralım:

Kürtçe öğretmen adaylarından Kenan Eren; “15-20 Kürtçe öğretmeni atayacağız ne demek oluyor? Bu Kürtçe öğretmenleri ile dalga geçmektir, Kürt dilini önemsememektir. Zaten okullarda bilinçli şekilde öğrencilere Kürtçe dersini de seçtirmiyorlar. Böylelikle Kürtçeyi öğrenmek isteyen kişi sayısını az gösterip Kürt dilini itibarsızlaştırmak istiyorlar” şeklinde tepkisini ortaya koyarken; Ali Rıza Bingöl ise “25 milyon Kürt, 1500 Kürtçe Öğretmeni ve Kürtçeyi seçen binlerce çocuk. Bu verilere rağmen 20 tane Öğretmen atamasının yapılacak olması, Kürtlere ve Kürtçeye bir hakarettir. Bu, ahmaklık sınırlarını zorlayan bir şey olur. Bu sebeple Kürtleri küçümseyen böylesi uygulamalardan bir an önce vazgeçilmeli” dedikten sonra, “Bu topraklarda Kürtler sembolik değil ki sembolik bir atama olsun” sözleriyle de Bakan Avcı’nın yaklaşımını eleştirdi.

Eğitim-öğretimin başka ağır sorunları da bulunuyor, özetlemek gerekirse;

Eğitim – öğretim müfredatının gerici içerikle dolu olmasının yanı sıra, ilkokuldan üniversiteye kadar sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirme ve özelleştirme politikaları diğer önemli sorunların başında gelir.

Bu yönelim elbette yeni değil yeni olan, eğitim alanında ki özel sektör payının artırılması hedefidir. Yeni olan, eğitimin tamamıyla sermayenin, işverenlerin doğrudan ihtiyaçlarına göre planlanmasıdır. Zaten uygulamaya konulan “Ulusal İstihdam Stratejisi” başta olmak üzere daha önce hükümetçe açıklanan bir dizi yasa ile eğitimde özel okullaşma payının büyütülmesi ve sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi planlandı.

Genelde ekonomik, sosyal alanda, özelde de sanayi üretiminde, “katılıkların esnetilmesi” ve “kamu-özel sektör işbirliğinin geliştirilmesi” adı altında eğitim alanı başta olmak üzere kimi sektörlerin özel sektöre doğrudan devredilmesi öngörülüyor.

Bütün bunlarla ekonomi, eğitim ve sağlık alanlarında adım adım kamusal alan payının küçültülmesi ile paralel özel sektör büyütülüyor.

Yeni eğitim öğretim yılına girilirken, anadil eğitiminden yoksun olmak halkımız ve çocuklarımız için acıların ve kültürel soykırımların en büyüğüdür. Türk rejimi Kürt diliyle eğitim ve öğretimini en büyük ve zorunlu kamu hizmeti olarak kabul edip hayata geçirmedikçe, ne Kürt meselesinin çözümünü ne de “Kürtlerin varlığını kabul ettik, inkar ve asimilasyon bitti” laflarını ağzına almamalıdır.

Anadilde eğitim-öğretim için, Kürt siyaseti ortak ya da paralel bir tutumla siyasal kampanyaları geliştirmelidir. 09-09-2014

[email protected]

 

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights