Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Miras Komitesi’nin, 10-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında düzenlenen 40. Oturumu, Türkiye başkanlığında İstanbul Kongre Merkezi’nde toplanmış bulunuyor.
Halkımız, halkımızla dayanışma içerisinde bulunan Türkiye ve Dünya halkları, yurtsever, ilerici, demokratlar, sosyalistler; UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin İstanbul’da gerçekleştirilmeye başlanan 40. Oturumunun, Kürdistan’ın kadim kentlerini, tarihi kültürel değerleriyle birlikte yakıp yıkan devlet/hükümetin ev sahipliğinde (başkanlığında) toplanmış olmasını protesto etmelidir.
I – UNESCO’nun gayesi BM Anayasasında zikredildiği gibi; “adalete, ırk, cins, dil ve din ayrımı yapmaksızın herkes için insan hakları ve temel hürriyetlere cihanşümul saygıyı sağlamak, bunun için eğitim, bilim ve kültür yoluyla devletler arasındaki işbirliğini geliştirmek ve bu yoldan barışın ve güvenliğin korunmasına katkıda bulunmaktır.” O halde on yıllardan beri Kuzey Kürdistan’da Kürtler ve diğer halklar, sırf ayrı halklar olup ayrı diller ve kültürlere sahip oldukları için tarihte eşine az rastlanır bir ırkçı ayrımcılığa, baskı ve katliamlara uğratılırken, UNESCO neredeydi?
Özel olarak bir yıldan fazla süreden beri başta Dünya kültür mirası kabul edilen tarihi Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri olmak üzere Kürdistan’ın birçok kenti içerisindeki tarihi cami, kilise, sinagog, surlar, hanlar gibi kültürel değerleriyle birlikte yerle bir edilirken; halkımız çocuk cesetlerini buzdolaplarında saklamaya mecbur edilirken, cesetlerini günlerce sokak ortasında kaldırmaya bile izin verilmezken, UNESCO Kültür Komitesi ne yaptı? Neden olanlara en azından yazılı-sözlü bir tepki vermedi? Neden Dünya tarihi kültürel mirası olarak korumayana aldığı Sur’un yıkımını seyretmekle yetindi?
Tam da İstanbul’da toplandığı tarihte halen Diyarbakır Lice başta olmak üzere kimi ilçelerinde günlerdir uygulanan sokağa çıkma yasakları eşliğinde dağlar, ovalar, yerleşim yerleri tüm maddi ve manevi kültürel değerleriyle yakılıp tahrip edilirken neden AKP hükümetine “ne yapıyorsunuz” deme cesaretini gösteremedi? Ve şimdi UNESCO Kültür Komitesi hangi yüzle onca yıkımın sorumlusu rejim ve hükümetin başkanlığında toplanıyor?
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin uygulanmasından sorumlu olan Dünya Miras Komitesi, eğer gerçekten insanlığın ortak mirası kabul edilen kültürel ve doğal varlıkların korunmasına ilişkin hususları düzenleyip sahip çıkıyorsa, şimdi Sur kenti başta olmak üzere Kürdistan’da yaşananlara ne diyor ya da diyecek?
II – Dünya Mirasları, kültürel ve doğal varlıklardan oluşuyor ve bunlar da en yoğun olarak bir dizi medeniyetin beşiği kadim Mezopotamya ile elbette Kürdistan’da bulunuyor. Sur kenti antik çağdan beri medeniyet ve kültür merkezi olup bu merkezde tüm dinlerin ve hatta alt mezheplerinin cami, kilise, sinagog gibi sayısız inanç merkezleri bulunuyor. Bilindiği gibi tam da bu özelliğinden dolayı Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınmıştı. İşte Türk devleti, tank ve tomalarıyla bu kültürel değerleri “terörle mücadele ediyorum” gerekçesiyle ciddi zarar vermenin ötesinde yakıp yıktı ama UNESCO’dan çıt yok! Çünkü UNESCO üye devletler tarafından finanse edildiğinden hükümetlerin politikalarını eleştiremiyor!
Zülfi Livaneli, 1996’dan beri yürüttüğü Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) iyi niyet elçiliği görevinden; “UNESCO’nun hükümetler arası bir kuruluş olduğunu, devletler tarafından finanse edildiği için hükümet politikalarını eleştiremez konuma düştüğünü”; “insan hakları ihlallerine, düşünce ve basın özgürlüğüne saldırıların artığı” süreçte UNESCO’nun sessiz kaldığını; önemlisi Diyarbakır Sur’da “tarih hazinesi yok edilirken İstanbul’da Dünya Kültür Mirasını Koruma konuşmaları yapmanın ikiyüzlülük anlamına geldiğini” belirterek istifa etmişti. Özellikle Sur başta olmak üzere Kürdistan kentlerinin dehşet saçan görüntülerle yakılıp yıkıldığı, basın ve düşünce özgürlüğü üzerinde polis devleti terörünün estirildiği süreçte yani Mayıs 2016’da istifa etmesi anlamlı olup demokratik bir tutum olarak desteklenmişti.
Kürdistan, Türkiye ve Dünya kamuoyunu, ilerici devrimci siyaset ve aydın vicdanına sahip olan herkesi şu an benzer bir tutumla UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 40. Oturumunu protesto etmeye çağırıyoruz.
III – SUR başta olmak üzere Kürdistan kentlerinde tarihi kültürel yıkım ile Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğü üzerindeki ağır baskıların devam ettiği süreçte; UNESCO Genel Direktörü İrina Bokova, 40.Oturumun açılışında, “dünyanın herhangi bir yerinde bir kültür mirası yok edildiğinde tüm insanlığın acı çektiğinin” altını çizerken; “tüm kültürlerin hak ve onur açısından eşit olduğunu” belirtirken; önemlisi “dünya mirasının ve kültürel çeşitliliğin saldırı altında olduğu”nun altını çizerken … Kürdistan ve Türkiye özelinde yaşananlara hiç değinmemesi nedeniyle yüzü kızardı mı acaba? Kentlerimizdeki özelde de Sur’da ki kültürel mirasın tanklarla yıkılmasını ve de Hasankeyf başta olmak üzere barajlar altında bırakılan tarihi kültürel mirasları bir an olsun hatırladı mı?
Ev sahibi olarak Türk Başbakan Binali Yıldırım, 40. Oturum’da; “Bir yandan dünyanın birçok yerinde devam eden savaşlar, medeniyetlerin bize bıraktığı bu tarihi, doğal, kültürel değerleri bir bir yok ediyor, bir yandan da medeniyet ve gelişme adına geçmişimize yönelik eserleri kendi elimizle yok etmeye devam ediyoruz. İşte bu noktada UNESCO’ya çok daha büyük görev, çok daha büyük sorumluluklar düşüyor. … İstanbul’da gerçekleştirilen bu komite toplantısında UNESCO’nun gelecek yıllardaki rolü ve tarihi, doğal, kültürel değerleri korumaya yönelik alacağı kararların ülkemiz ve bütün dünya ülkeleri için çok önem ve anlam ifade ettiğini düşünüyorum” diyerek Komite’ye yaptığı çağrının muhatabının en başta başında bulunduğu Türk hükümeti ve temsil ettiği devlet olduğunu farkında olsun veya olmasın açıkça belirtiyor. Bu durumda UNESCO Dünya Miras Komitesi’nden ve katılımcılardan birilerini “bu söylediklerin son bir yıldan beri senin ülkende yaşandı halen de yaşanmaya devam ediyor” deme demokratik tutumu ve aydın onurunu gösterme cesaret ve sorumluluğunu almaya çağırıyoruz.
IV – Bir halk için cehaletin en büyük nedenlerinden biri ana dilinde eğitim öğretim yapamamak ve özgürce kültürünü yaşayamamak olarak bilinir. UNESCO’nun faaliyetleri arasında ise “cehaleti ortadan kaldırmak ve eğitim sistemini geliştirmek” bulunuyorsa o halde halklar ve inançlar hapishanesi olan Türkiye devletine neden en ufak uyarıda bulunmuyor? Kültürel, tarihi değerlerin savaşlarda yıkılarak tahrip edilmesi ve cehaletin yaygınlaşması sadece son yıllarda öne çıkan IŞİD, El Kaide, Boko Haram gibi İslami örgütlerle sınırlandırılırsa bu hiçbir şeyi izah etmez. Etmez çünkü en büyük tarihi ve kültürel yıkımı ister devletlerarası savaşlarda olsun, ister iç savaşlarda olsun, ister Amerika kıtasının Beyaz adamca işgali ve isterse Asya, Afrika sömürgeleştirmelerinde olsun doğrudan devletlerin kendileri yapmışlardır. Bunları görüp tutum almayan UNESCO yapısıyla ve egemenlerin perspektiflerini aşmayan pratiğiyle sorunludur. Bu UNESCO, parçası olduğu BM gibi, egemen devletlerin ve sınıfların kurumudur mazlum halklar ve sınıflar lehine karar beklenmemelidir. Çünkü parayı veren düdüğü çalıyor parayı ise yakıp yıkmanın baş sorumlusu devletler veriyor! 11.07.2016