Ana SayfaNIVÎSKARÊNKürt tarihinde tırşıkçılık ve Çaldıran Savaşı öyküsü

Kürt tarihinde tırşıkçılık ve Çaldıran Savaşı öyküsü

Mehmet Uçar / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız 

“Eger kurmê darê ne ji darê bûya, dar nediket.” 

(“Ağacın kurdu ağaçtan olmasa ağaç çürümez.”) 

  1. İRAN SAFEVİ DEVLETİ 

Şeyh Safiuddin Erdebil’in soyundan gelen Şah İsmail, 1501 yılında Akkoyunlu Devletini yıkarak, o devletin “mirasçısı olarak” Tebriz’de tahta oturmuştur.  Büyük dedesi olan Şeyh Safiuddin Erbil’in adından esinlenerek İran Safevi Devletini kurmuştur. 

Şah İsmail, Şiiliği Safevi Devletinin resmi dini olarak ilan etti. 

Şah İsmail, Akkoyunlular Devletinin hükümdarı Uzun Hasan’ın yeğenidir. Dedesi Cüneyd, Uzun Hasan’ın kız kardeşi Hadice Begüm ile evlendi, Şah İsmail, Hadice’nin torunudur. Hadice’den Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar doğdu. Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm ile evlenmiş ve o evlilikten Şah İsmail doğmuştur. 

  1. AKKOYUNLU DEVLETİ 

14. Yüzyılda Oğuz Türkmenlerinin kurduğu devlettir. 

        İran’ın Horasan bölgesinden Fırat Nehrine, Kafkasya dağlarından Umman Denizine kadar olan topraklarda egemen olmuştur. O yüzyılda Azerbaycan, Harput, Palu, Elaziz, Malatya ve Diyarbakır yöresine kadar fetihler yaparak sınırlarını genişlettiler. Kuzeyde Trabzon İmparatorluğunun topraklarını yağmaladılar. Trabzon İmparatoru saldırılardan korunmak düşüncesiyle kızını Kutlu Beg’e verdi. Kutlu Beg’in mezarı Bayburt’un Sünür Köyündedir. 

Kutlu Beg’in oğlu Karayuluk Osman, talan ve yağmacılığı ile bilinen Timur’un Kürdistan ve Anadolu’ya girmesine yardımcı olmuştur. Timur, yardım etme karşılığında Malatya bölgesini; 1402 Ankara/Çubuk ovası savaşındaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini bahşiş olarak Karayuluk Osman’a vermiştir. Karayuluk Osman 1403 yılında Diyarbakır’da hükümdarlığını ilan etti. 1435 yılında Karakoyunlular ile yaptığı savaşta öldürüldü. 

Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethederken, Uzun Hasan da aynı yıl Diyarbakır’ı fethedip egemenliği altındaki devletinin sınırlarını genişletir. Başkenti Diyarbakır’dan Tebriz’e taşır. 

Akkoyunlular, o dönemin fikriyatı çerçevesinde; bilim, sanat ve kültürde önemli aşamalar kaydettiler, birçok medrese ve camiler yaptılar.  

Şah Haydar ile oğlu Şah İsmail’in Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunu olmaları onların hedefledikleri saltanat ve yaşam güvencesine ulaşmalarına yetmemiştir. Moğol baskıları karşısında tutunamayıp saraylarını terk eden ulemalar gelip bu topraklara sığınmışlardı.  

Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup, Şah Haydar’ın ölümünden sonra Osmanlı Padişahı Sultan Beyazıd’a bir mektup göndererek Kızılbaş mürşidi Şeyh Haydar müritlerini “din ve devlet düşmanı” olarak tanımlar. Mektubunda daha da ileri giderek bu “din ve devlet düşmanı” Kızılbaş sapkınlarının yok edilmesinin cümle Müslümanları sevindireceğini… Söyler. Sultan Beyazıd sevinir ve Sultan Yakup’u bu yaklaşımından dolayı kutlar. 

Sultan Yakup’tan sonra tahta oturan Sultan Elvend de babasının izinden gider, bir mektubu o yazar,  Osmanlı padişahı Sultan Beyazıd’a gönderir. Yazdığı mektupta, Kızılbaşları def etmek (yok etmek) için hazır olduğunu yazar. 

Akkoyunlu Devleti, 1502 yılında şimdiki Azerbaycan toprağı olan Nahçıvan’da İran Safevi hükümdarı Şah İsmail ile yaptıkları savaşı kaybedip tarih sahnesinden silindi. 

  1. HORASAN’A SÜRÜLEN İLK KÜRT ALEVİ KAFİLESİ 

İran Safevi Devleti hükümdarı Şah İsmail, doğudan gelen Türkmen boylarının baskılarını önlemek amacıyla, Dersim, Malatya, Maraş bölgesinde yaşayan Alevi Kürt aşiretlerinden topladığı kişileri götürüp Horasan’ın doğusuna yerleştirmiştir. Göç ettirilen ya da göçertilen bu “toplama” askeri güç, Türkmen akınlarına karşı “tampon” görevi yapacaktı. Zaman içinde aynı uygulama dönem dönem tekrarlanmıştır. 

Şah İsmail’in Safevi devletini kurması ve Kürdistan ile Anadolu yaşayan Türkmen Aleviler ve Kürt Alevilerin Şah İsmail yanlısı olması; giderek bu hareketin önemli ölçüde gelişmesi Osman Padişahı 2. Selim’i rahatsız ve tedirgin etmişti. Osmanlı’nın kendilerine “Kızılbaş” adını verdiği Türk ve Kürt Alevilerin İran’a gitmelerini ve geçişlerini yasakladı. Bir kısım “Kızılbaş” Mora’ya (Yunanistan’a) sürgün edildi. Katliamlar yapıldı, Kızılbaş olarak tanınanlar kılıçtan geçirildi. 

1502 yılında Şah İsmail, ordusuyla Erzincan’a girdi. O tarihte Erzincan bölgesi henüz Osmanlı devletinin toprağı değildi. Erzincan yöresi Akkoyunlu devletinin denetimi ve egemenliği altındaydı.  

Şah İsmail’in Erzincan’a girmesine Trabzon Sancakbeyi şehzade Selim’i (Yavuz Sultan Selim) fena öfkelendirmişti. 1507 ve 1508’de iki kez Erzincan’ı fethetmek istedi. Hazine mallarına ve silahlara el koydu. 

Yavuz Sultan Selim, babası 2. Beyazıd’ın yeteri kadar sert davranmadığını bahane ederek O’nu tahttan indirir, yerine kendisi tahta geçer. Bununla yetinmeyip, “isyan ettikleri” bahanesiyle öz kardeşleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet’i idam ettirir. Asıl konu taht kavgasıdır. 

Yavuz Sultan Selim’in ilk işi Osmanlı Şeyhülislam’ı İbn-i Kemal’e bir katliam fetvasını yazdırmak oldu. Padişahın emri ile hazırlanan fetva ile Kızılbaşların katledilmeleri yasallık kazanacak ve yapılacak katliam haklı gösterilecekti… 

Ünlü Kürt “Tırşıkçı” İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim’e başvurur ve kendisine biat ettiğini, emrinde olduğunu söyler. Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi’nin bu tavrını memnuniyetle karşılar. Konya Beylerbeyi Hüsrev Paşa emir vererek orduyu hazırlamasını söyler. Ordu, İdris-i Bitlisi’nin desteğiyle Diyarbakır ve Mardin’i Safevilerden alıp Osmanlı topraklarına katar.  

Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi’nin girişimi, öncülüğü yardım ve desteğiyle Kürt Aşiretlerinin desteğini almak ister. (Tırşıkçı, Kürtler arasında şöyle tarif edilir: Varlıklıların sofra artıklarıyla geçinen, bir parça ekmeği onurundan ve gururundan daha yüksek tutan, kişiliksiz, silik ve kendi köklerine çıkarı için ihanet eden, çıkarı uğruna kırk takla atan, özünden kopmuş, gözünü kırpmadan kardeşini avcıya öldürten keklik soyu…)  

Yavuz Sultan Selim, bütün Kürt aşiret ve beyliklerine mektup yazarak kendisinin yanında Safevilere karşı savaşmalarını ister. İdris-i Bitlisi aşiret ve beylikleri dolaşıp, Yavuz Sultan Selim’in yanında Safevilere karşı savaşmalarına ikna eder. Yavuz, hazırladığı muazzam orduya İdris-i Bitlisi öncülüğündeki Kürt aşiretlerinden oluşan askeri gücü de katarak, Şah İsmail’le savaşmak üzere Çaldıran’a hareket eder. Amasya’dan başlayarak, doğuya doğru yol alır, yolda önüne gelen bütün Türkmen ve Kürt Alevileri kılıçtan geçirir. Yazılı kaynaklar, 40 000 kişinin o katliamda kılıçtan geçirildiği belirtir. 

1514 yılında Çaldıran ovasında yapılan savaşta İran Safevi hükümdarı Şah İsmail ağır bir yenilgiye uğratılır. Böylece hemen hemen bütün Kürt illeri Osmanlı devletinin toprağı olur. 

Yavuz Sultan Selim, bu yardımlarından dolayı İdris-i Bitlisi’ye ödül olarak Osmanlı devletinde üstün bir paye olan “Kazasker” rütbesini verir, bol miktarda parayla taltif eder. Sarayda ağırlar. Kendisinden edebi eserler yazmasını ister; o da verilen emre uyarak ısmarlama kitaplar yazar. 

4. ÇALDIRAN SAVAŞININ SONUÇLARI 

Gerek Osmanlı devleti gerekse İran Safevi devleti sınırlarını genişletmek, egemenliklerini pekiştirmek adına yayılmacı bir politika izliyorlardı. Bunun için de sürekli “fetih seferleri” yapılıyordu. 

Osmanlı devleti “şeriat” hükümlerine göre Sünni din anlayışına ülkesini yönetiyor; İran Safevi devleti de başka bir “şeriat” türü olarak adlandırılabilecek Şii din anlayışına göre kendi ülkesini yönetiyordu. 

Çaldıran savaşında Kürtlerin saf değiştirmesi, Osmanlı devleti yanında yer alıp İran Safevi devletine karşı savaşa katılmalarının bir başka nedeni ise Osmanlı padişahının Kürt aşiret yöneticilerine “beylikler” kurarak söz sahibi olmaları için çok büyük vaatler vermesidir. 

Başka bir neden de Kürt aşiretlerinin büyük çoğunluğunun Sünni ya da Şafii Mezhebi inancına sahip olmaları; İran Safevi devletine gönül bağı olan Alevilerin Şii Mezhebine, dolaysıyla Safevi devletine biraz daha sıcak bakmaları neden olarak düşünülebilir. Sünni din anlayışı ve yaklaşımına göre Şii din anlayışı ve yaklaşımının biraz daha az baskıcı olabileceği düşünülmüş olabilir. O tarihlerde daha çok “din savaşları” ön plandaydı. Nitekim Yavuz Sultan Selim’in hazırlattığı fetvada din ve cihat vurgusunun yapılması konunun daha iyi anlaşılması bakımından önemlidir. 

Çaldıran Savaşının sonuçları özetle şöyle olmuştur: 

Tarihi İpek Yolu Osmanlı devletinin denetimine geçmiştir. 

Kars ve Van dışında, bütün Kürt illeri: Erzincan, Bayburt, Kemah, Diyarbakır, Mardin, Bitlis, Malatya Osmanlı toprağına katılmıştır. Osmanlı sınırları genişlemiştir. 

40 000 Alevi Kürt ve Alevi Türkmen “sapkın” diye katledilmiştir. 

Farklı inançtan olan kardeşler arası kavga körüklenmiştir. 

Şiilik yüzünden Alevi-Sünni çatışmasının fitili ateşlenmiştir, kavga ve çatışmalar yıllarca devam etmiştir. 

Kürt Aleviler, can korkusundan ovaları terk edip dağlara sığınmıştır. 

İnsanlar yerlerinden yurtlarından sürülmüştür, göçertilmişlerdir. 

Milli birlik ve bütünlüğün önüne sistemli olarak onarılması çok zor setler çekilmiştir. Birlikte, bir arada barış içinde yaşamak yerine -saltanat uğruna- yüzyıllar sürecek çatışmaların önü açılmıştır. İnsanlar birbirlerine düşmanlaştırılmıştır. Toplumsal barış nesiller boyunca ortadan kaldırılmıştır. 

9)Birbirinden çok farklılık gösteren, Alevilik inancı ve yaşam tarzı ile Şiilik inancı “bilinçli olarak” birbirine karıştırılmıştır.  

10) Kürtlerin tarihinde ilk kez “Tırşıkçılık” olayı yaşanmıştır. 

23/02/2024 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights