Ana SayfaGIŞTÎDEVLET ve TERÖR

DEVLET ve TERÖR

Türkiye’de terörün günlük politik söylemin değişmez konularından birisi olması, terör kavramını araştırılması gereken bir kavram olarak yeniden ele almayı zorunlu kılmaktadır.

Heybet Akdoğan / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Fakat terör kelimesinin her sorgulanışında şiddet kelimesine tekabül etmesi ve bu ifadenin devlet eliyle uygulanması, terör kavramını ideolojik ve politik olarak TC tarihinde irdelenmesi gereken bir yönetim modeli olarak, yeniden hatırlatmaktadır. TC tarihinde terör kavramının iktidar organları tarafından bir anlayış neticesi olarak yaşamımızda canlı tutulması; bizlerin terör olgusu konusunda kaynak araştırmalara ihtiyaç duymadan, terör kelimesini anlamamızı sağlamaktadır. Özellikle AKP döneminde “bölücülük, anarşi” olarak ifade edilen terör olgusu, içerik ve söylemleriyle birlikte yüz yıla yakındır egemen güçler tarafından; egemen güçlerin meşru olmayan yönetimlerini, meşrulaştırmak için öne sürülen bir algı operasyonunun taktiğidir. Türkiye’nin egemen sömürücü yönetim biçiminde “vatan, millet” kavramlarının ‘avcı okunu’ oluşturması, terör kavramıyla, “vatan-millet” kavramlarının her zaman ayrılmaz bir provokasyon bütünlüğü içinde olduğunu bizlere, Türkiye tarihinin birçok karesinde hatırlatmaktadır. Türkiye tarihinde olsun, Erdoğan iktidarı döneminde olsun terör kavramının bu kadar halka hatırlatılması ve ülkeyi kalkındıramamanın baş sebebi olarak terörün öne sürülmesi, terörün ortaya çıkış koşullarının devlet ve Erdoğan tarafından, halk içinde anlaşılma korkularıdır. Örneğin, yıllardır Kürt legal siyasetinin bir “terör” organı olarak lanse edilmesi ve PKK’nin bir “terör” örgütü olarak topluma benimsetilmesi; Türk ulus devletinin ve bu devletin şimdilik kararlı bir savaşçısı olan AKP-MHP takımının yaptıkları onlarca Kürt soykırımını ve halkların yaşadığı sefaleti örtbas etmek içindir.

Türk devletini ve milletini oluşturan Kürt ulusunun, ulusal taleplerinin bastırılması, Türk- İslam devletinin ve iktidar yönetimlerinin politikayı terörize etmelerinin asıl kaynağıdır. Bu yüzden AKP-MHP iktidarının “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” demesinin gerçek siyasi boyutu; iktidar hakimiyetinin vermiş olduğu olanaklarla, bir terör yönetimi haline dönüştürmek istemesidir. Özellikle Kürt sorunu konusunda ülke içinde şiddeti körükleyen AKP-MHP bloğunun hala sınırdışı hareket olarak Efrin’e karşı sürdürdüğü terör saldırıları, terör kavramının kimleri temsil ettiğini belirgin kılmaktadır. İzmir’de HDP üyelerinin Selahattin Demirtaş ile ilgili yapmak istedikleri basın açıklamasına karşı ekranlara yansıyan polis engeli, demokratik tavırlar karşısında devletin bir terör gücü olduğunu ortaya koymaktadır. Son günlerde Dersim’de uygulanmış olan yasakların ardından, özgür topluma yönelik yinelenen demokratik eylem yasakları, Erdoğan rejiminin ifade ettiği terör tanımının kendi iktidarının tanımlaması olduğu herkesçe aşikârdır. Türkiye’de AKP-MHP iktidarı tarafından terör yönetiminin bilhassa yerel yönetim sistemleri içinde organize edilmesi; belediyelere atanan kayyumlarla ve valilerle her geçen gün daha fazla, AKP-MHP gücü tarafından terörün servis edildiğini kamuoyuna yansıtmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit sistemine karşı ölüm oruçlarının devlet tarafından engellenmemesi, terörün bizzat devlet tepkisi olduğunu ispatlamaktadır. Tüm bu politikaların ezilen halklar ve ezilen Kürt ulusu için bir yaptırımlar bütünlüğü olduğu ülke gerçekliğinin değişmez birikimleridir. Kürt ulusal sorununun demokratik çözümler yerine silahların üstünlüğüyle ve devletin zor gücüyle bastırılması, nihai anlamda hem Türk ulusunu hem de TC sınırları içinde yaşayan bütün halkları emperyalist boyunduruk altında tutmaktır. Bunun en açık izahı ise devletin, demokratik taleplere karşı cevap olarak verdiği terör yöntemleridir. Yaşanılan bu acı gerçeklerin her koşulda kapitalist-emperyalist sistemin kimyasına, biyolojisine ve fiziğine uyması, sömürücü sistemin hakikatlerinde mevcuttur. Türkiye derin devlet yapılanmasının ve AKP-MHP iktidarının yıllardır Kürt halkına ve demokratik kesimlere yönelik ürettiği kara propagandalar, algı saptırmaları, milliyetçi kitlelerin geçmiş kuşaklardan devralmış oldukları önyargıları ve şövenist tavırları; Ergenekon, AKP-MHP örgütünün kendi çıkarları için Kürt ulusuna ve devrimci demokratik kitlelere karşı acımasızca kullandıkları, özellikle son yirmi yılın somut bir özetidir. Literatürde terörün, “bir toplumun ya da halkların yarattığı direnişi kırmak için uygulanan şiddet ve baskı yöntemi” olarak izah edilmesi, terör kavramının, açıklamış olduğumuz terör fiiliyatından farklı olmadığını ve Türkiye’de demokratik hak ve taleplere yönelik sergilenen devlet şiddetinin, terör terimiyle tam bir uyumluluk içinde olduğunu netleştirmektedir.

Devlet, iktidar ve kamu yönetimi arasında meşruluğun ve gayri meşruluğun analiz edilmesinde kritik bir olgu olan terör kelimesi, bu nedenle günlük politik söylemlerin teşhirinde belirleyici bir tanıma sahiptir. Ve terör kavramının anti- demokratik sistemlerde devamlı irdelenmesi, kamuoyu nezdinde kaçınılmaz olmaktadır.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights