Şunu herkes bilmeli. Kapitalizmin yani mülk sahibi sömürücü sınıfın, kendilerini güvenceye alacakları ikinci bir planları her zaman vardır. Ve bu planı çok da güzel uygularlar.
MUSTAFA KORKMAZ / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Kimler vasıtasıyla mı derseniz? Tabi ki kendilerine bağımlı kıldıkları, kul köle ettikleri işçi emekçiler vasıtasıyla. Bir defa sömürücü sınıf, işçi ve emekçilerin beyinlerine şunu kazıyıp yerleştirmiştir; ‘sizler de çok çalışarak zengin ve varlıklı olabilirsiniz. Ben buralara yemedim içmedim çalışarak geldim.’ İşte, işçilerin çoğu bu hayallerle, bu düşüncelerle işlerine dört elle sarılırlar. Olası olumsuzlukların önüne geçmek için de devam eder patron propagandasına; ‘ama ben çalmadım, çırpmadım, dürüst çalıştım, haram lokma geçmedi kursağımdan. Patronuma karşı gelmedim. Greve eyleme hiç gitmedim. Sendikalı olmakla, sendikaya gitmekle boşa zaman harcamadım. Daima patronumun yanında oldum, arkasında durdum’ diye devam ederler.
Sigortalı olmayı istemek bile nankörlüktür patronun gözünde. Bir de sigortan yatırılıyorsa, asgari ücretten maaşını gününde alabiliyorsan, bayramlarda yardım paketi ki çoğunlukla verilir. Ne kadar vicdanlı, çalışanlarının iyiliğini düşünen, ne kadar hayırsever olduklarını toplumun gözünün içine sokarak reklam yapar. Bir süre sonra işçilerin gözünde ulu bir kişiliğe bürünür. Bundan sonrası kolaydır artık. Sendikalı olmanın dinen caiz olmadığı konusunda fetvalar verilmeye başlanır. Kayseri organize sanayi bölgesinde böyle bir fetvanın verildiği biliniyor.
SOMADA YİTİRDİĞİMİZ MADENCİLERİ UNUTMAYACAĞIZ
Yüz karası değil
Kömür karası
Böyle kazanılır
Ekmek parası
Orhan Veli
İşçilere kan emiciler diye saldıran Tansu Çiller’in özelleştirmeleri başlatmasına, uygulanan ekonomik politikalara karşı çıkan sendika başkanlarını kastederek, bu üçünün kellesini istiyorum demesi hafızalarda tazeliğini hala koruyor.
ABD’nin açıktan desteğini alarak AKP’yi kurma çalışmalarını başlatan Tayyip Erdoğan ilk toplantısını sermaye sahipleriyle yapmıştır. Büyük sermaye guruplarına hitaben yaptığı konuşmada sendikalar yasasını, iş yasalarını, iş güvenliği yasalarını ve işçiler lehine ne varsa bütün kazanımlarını kastederek; sizleri ve sorunlarınızı anlıyorum, biliyorum. Bütün sorunlarınızı çözeceğim dediğini daha dün gibi hatırlıyoruz.
Bütün işletmeleri fabrikaları yani kamuya ait ne varsa “babalar gibi” satıp özelleştireceğini söyleyen ve yandaşlara satan paragöz, aç gözlü ve görgüsüz siyasi iktidarın maliye bakanı Kemal Unakıtan hafızalardan silinmedi henüz.
Özelleştirilen maden ocaklarındaki patronların, aşırı kar hırsı bitmek tükenmek bilmiyordu. Kapasitenin çok çok üzerinde üretim yapılıyordu işletmelerde. Yerin altı boşaltılıyor, taş toprak ne varsa paketleniyordu. Çünkü yakında seçim vardı ve yoksullara oy karşılığı kömür dağıtılacaktı. İşçilerin uzun mücadelelerle elde ettikleri iş güvenliği kuralları hiçe sayılıp, itiraz edenler anında kapının önüne koyulduğu bir dönemdi. Ne iş güvenliği ne de iş güvencesi ikisi de rafa kaldırılmış. Olanlardan ders çıkarmak şöyle dursun her şey artarak, ağırlaşarak devam ediyordu.
Bütün iş güvenliği kuralları hiçe sayılıyor. Sıcaklık ve gaz ölçümleri yapılmıyor, yapılsa da ölçülen değerler olduğu gibi gösterilmiyor. Koruyucu teçhizatlar eski eksik ve kullanışsız. Molalar çok kısa. Beslenme hak getire. Havalandırmalar iyi değil. Kaza anında koruyucu yaşam alanları varsa da yetersiz ve teknolojik bakımdan çok geri.
Yerin derinliklerinde yangın başlayıp patlama olduğunda, ocakta 787 işçi bulunuyordu.
Yüreklere acı düştüğünde analar, bacılar, eşler, sevgililer ağlarken ne kadar hızlı gelişip kalkındığımızı ve batının bizi kıskandığı kamuoyuna anlatılıyordu. Bu tür kazalar, toplu ölümler maden ocakları gibi işyerlerinde çalışan işçilerin fıtratında vardır diyerek, işin içinden çıkmaya, yani bu sizin kaçınılmaz sonunuz, kaderiniz demeye çalışıyordu. Dönemin başbakanı şimdiki başkanımız!
Ve 301 madenci diri diri yanarken takvimler 13 Mayıs 2014’ü, saatler ise 15:10’u gösteriyordu.
Bu tarih 432 çocuğun bir anda öksüz kaldığını,
Bizi kıskanan batılı madencilerin biz bu ocaklara köpeklerimizi bile sokmayız dediğini,
Bir avuç kömür için bir ömür verildiğini,
Madencinin yattığı sedyeyi kirletmemek için görevliye ayakkabılarımı çıkarayım mı diye sorduğunu,
Durumu protesto etmek isteyen işçinin başbakan korumalarınca nasıl tekmelendiğini,
Maden ocağı girişindeki “önce iş güvenliği” sözünün ne kadar yalan olduğunu,
İnsanca bir yaşam ve çalışma ortamı sağlanmadıkça,
Patronların aşırı kar ve sömürme hırsı olduğu sürece,
“Abi Mahmut çıkmadı. Mahmut çıkamadı! Beni bırakın onu alın abi! Onun karısı hamile” diyen koca yürekli işçiyi asla unutmadık!
Bizler ne kazada yitirilen canlarımızı ne de yediğimiz tekmeyi unutmayacağız.
Mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Bu da işçi sınıfının fıtratında vardır!
Yurtsever Sosyalist İşçi – Sayı:6
Tüm sayıların PDF formatı için aşağıdaki bağlantılara tıklayın