Dünyada binlerce protokol, sözleşme, kurum ve kuruluşlara rağmen bir türlü başarılamayan tek kavram belki de barıştır. Dünyanın her dönem en çok ihtiyacı olduğu özne barıştır. Hele de Kürdistan coğrafyasında ekmekten, sudan daha fazla özlemi çekilendir barış.
Hasan Işık / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Doğanın diyalektiğinde barışa özlem duyuran acının adı da savaştır. Savaşlar;
yıkımlar, ölümler getirmiş, vicdanlarda barışın mecburiyetini yeşertmiştir. Barışı
bu dünyaya getirecek olan, zalimlerin savaşında evlatlarına çıkardıkları ölüm fermanlarını
yırtacak olan hiç şüphesiz ki Analardır. Hele de Kürdistan Anaları dünyada
barış için hiç durmadan yürüyen kutsal koşuculardır. Bununla birlikte Dünyada
pek çok iktidar ve siyasi çevreler kendi sistemlerinin çıkarları için anaları
kullanmışlardır. Anaların acılarını sömürüp toplumunda acıtasyonlar yaratarak devamlılıklarını
sürdürmüşlerdir. Ancak hiç şüphesiz ki bunun en ahlaksızını AKP-MHP iktidarı
yapmıştır. Yıllardır süre gelen ve içinde pek çok olguyu barındıran bir savaş
gerçeğini görmeden sadece oportünist bir tavırla anneleri siyasi parti önlerine
dikmeye mecbur etmek bütün insani değerlerin düşebileceği en dip noktadır. Elbette
ki her anne için evladı değerlidir ve her anne barışı istemeli. Ancak barış
düşmanlarının, savaş meraklılarının böyle bir eylemliliği gerçekleştirmesi
annelere yapılan büyük bir saygısızlık ve insani bir değer olan barışla dalga
geçmekten başka bir şey değildir.
Cumhuriyet tarihini bir kenara bırakıp sadece AKP-MHP
döneminde anaların durumuna baksak bile yüreği acıyan her ananın bir siyasi parti
önüne gitmesi gerekse AKP önüne gitmesi gereken ana sayısı AKP’nin aldığı oyu
geçer.
Öyle ki AKP-MHP iktidarı her annenin yüreğine bir acı saplamıştır.
Yüreğini parçaladığı anaların acılarını sarmak yerine her gün
yeni acılar yaratan bir iktidarın anaları kullanması ahlaki bir ironidir.
Evlatlarının dağa kaçırıldığını iddia edilen anneleri siyasi
parti önlerine getirtmek siyaset, ahlak ve realiteyle açıklanamayacak bir
garipliktir. Eğer gerçekten bir ülkede çocuklar dağlara zorla kaçırılıyorsa bu
devletin bir sorunu ve ayıbıdır. “Dünyanın kıskandığı” bir devlette
çocukların dağa kaçırılması ne kadar tuhafsa çareyi bir muhalefet partisi
önünde aramak daha tuhaftır. Hele de sanat üretmeden kendilerine sanatçı
diyenlerin ve bakanların da orda oturması acınılacak bir tablodur.
Elbette ki her şeye rağmen ortada bir ananın acısı varsa bu
hiçbir siyasete alet edilmeden çözülmeli.
Peki, katledilerek panzer arkasında sürüklenen çocukların
analarının yüreğini kim soğutacak?
Bodrumlarda benzin dökülerek yakılan gençlerin anaları nolacak?
Dünyaya kapkara gözleriyle bakan Ceylan’ın anası nolacak?
Bedeninde yaşından çok kurşun çıkan Uğur’un anası nolacak?
Roboski’de elli liralık okul harçlığı için mazot
taşırken üzerlerine bomba yağan çocukların anaları nolacak?
Suriye savaşında ölen çocukların anaları nolacak?
Zindanlara attığınız binlerce siyasetçilerin anaları nolacak?
Bin bir emekle okuyan bir gecede KHK ile işine son verilen
binlerce emekçinin anaları nolacak?
İşsizlikten intihar eden üniversite mezunu gençlerin anaları
nolacak?
Evlatlarının dirisinden vazgeçmiş sadece kemiklerini soran
Cumartesi Anneleri nolacak?
Vura vura öldürdüğünüz Ali İsmail’in anası nolacak?
Eve ekmekle gelmesi beklenen Berkin’in ölüsünü alan anası
nolacak?
***
O kadar ananın yüreğini yaktınız ki ne oturacak ne de sığacak yer
bulabilirler.
Bu ülkenin her evinde bir ananın yüreğini yakanlar şunu
bilmeli ki Analar belki şimdilik bir yerlerde oturmuyorlar ama gün gelir
yüreğinize bir yumruk gibi otururlar.