Ana SayfaGIŞTΓKRAL ÇIPLAK” DEME VAKTİ: 2018 İSTANBUL’UNUN 1 MAYIS’(LAR)I

“KRAL ÇIPLAK” DEME VAKTİ: 2018 İSTANBUL’UNUN 1 MAYIS’(LAR)I

1 Mayıs “demokrasi”yle sınırlı veya özdeş falan da değildir; 1 Mayıs “demokratik talepleri” de içeren, işçilerin yeni bir dünya mücadelesinin enternasyonalist zeminidir. Onu bu zeminden kopartırsanız kapitalist devleti çok memnun etmiş olursunuz.

 

“KRAL ÇIPLAK” DEME VAKTİ: 2018 İSTANBUL’UNUN 1 MAYIS’(LAR)I

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER / Yazarların diğer makaleleri için tıklayınız

 

“İşçilerimiz, yarını kuracak olan işçilerimiz

Ben görür müyüm bilmem, ama kuracaklar mutlaka

Coşkuyla çakacaklar her çiviyi, türkülerle dökecekler betonu”[1]

 

Moda deyişle, “Orta Sınıf”ın (ve siyasetlerinin) gözü aydın, “Şenlik tadında, olaysız 1 Mayıs 2018” kazasız, belasız atlatıldı…

Hemen herkes, medyanın da ifade ettiği üzere, “memnun” (denilebilir)!

Takvim: “1 Mayıs coşkusu.[2]

Türkiye: “OHAL’de ne güzel kutlandı 1 Mayıs.[3]

Yeni Şafak: “1 Mayıs coşkusu – Bahar havasında geçti.

Star: “1 Mayıs bayram havasında kutlandı.

Karar: “Bayram tadında 1 Mayıs.

Akşam: “Mehmetçik’le 1 Mayıs.

Güneş: “Huzurlu 1 Mayıs.[4]

AKP’nin emir ve komutası altındaki havuz medyası, 1 Mayıs 2018’i böyle “gördü”.

DİSK, KESK, TTB, TMMOB 2018 İstanbul’unda “alelusul” bir “Taksim müracaatı”nda bulunmuş, Valiliğin mu’tad “Hayır”ı üzerine, örgütler ikiletmeden Maltepe’deki dolgu meydan konusunda anlaşmıştı. 1 Mayıs’ı (işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğunu hepten unutarak) Hatay’da kutlamaya karar verip “Mehmetçik’le dayanışma günü”ne dönüştüren, böylelikle de birkaç hafta önce tatbikat kıyafetleriyle sınıra koşan AKP “sanatçıları”na nazire yapan Türk-İş’i ve “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” “rabia”sı altında Adana’da toplanan Hak-İş’i bir kenara bırakıp, buradan devam edelim.

Havuz medyasının bu “alkış”ı boşuna değildi. İtirazsız Maltepe’deki dolgu alanda toplanan onbinler, gerçekten de “bayram tadında” bir 1 Mayıs geçirdiler. Vukuatsız, gerilimden uzak, hatta “eğlenceli”… Pek slogan da atılmadı; kürsüdeki konuşmacılara kulak da verilmedi. Girişteki polislerin kimi grupları keyfi biçimde saatlerce girişte bekletmesinden haberdar olan da yoktu, buna aldıran da… Alana giriş yapanlar ya çimenlerin üzerine yayıldılar, ya sohbete daldılar, ya halay çektiler, ya da şöyle bir boy gösterip Beşçeşmeler kafelerinde, restoranlarında aldılar soluğu…

“Ne var bunda?” diyebilirsiniz… Gayet basit: Taksim sanki hiç yoktu, unutulmuştu. O saatlerde herşeye rağmen 1 Mayıs geleneğini yaşatmak, orada yitirdiğimiz canları unutmadığımızı göstermek, iktidarın kerameti kendinden menkul dayatmalarına boyun eğilmeyeceğini ilan etmek için alanı çepeçevre saran polis barikatlarını aşmaya uğraşan, bir pankartla da olsa “vardık, varız, var olacağız!” diye haykıran, yerlerde sürüklenerek yaka paça gözaltına alınanlar “sınıfın birliğini gözden kaçıran”, işçilerin çatışmayı göze alamadığını görmek istemeyen “serüvenciler”, “sekterler” vb. vb. idi sadece…

Bir şey daha var. Bugüne dek 1 Mayıslar’da sadece simgesel olarak, küçük bir grupla boy gösteren CHP, (iddia ettiği gibi 1 milyon kişiyle olmasa da!) kalabalık bir kitle ve kendi vurgularıyla “ev sahibi” pozisyonunda alandaydı. Ne de olsa “işçi sınıfının öncüsü” DİSK’in genel başkanı Kani Beko, saflarında milletvekili olmak için -kendisini seçen işçilere danışmaya lüzum görmeden- görevinden istifa etmiş “angaje” bir CHP’li, mitingin yapıldığı alanın bağlı olduğu belediyenin başkanı da partiliydi. Ve dahi seçimler yaklaşıyordu: bu durumda 1 Mayıs neden partinin seçim çalışmasına dönüştürülmesin?

Ne de olsa işçi sınıfı eskisi gibi “homojen” (ve de “ürkütücü”) bir bütün değil; salt mavi tulumlu, şalteri indirdiler mi hayatı durdurma yetisine sahip sanayi işçilerinden oluşmuyor. İçinde taşeronlardan, günübirlikçilerden, atık kâğıtçılardan mimarlara, öğretim elemanlarına, banka çalışanlarına farklı gelir düzeylerini, farklı deneyim birikimlerini, farklı anlamlandırma çerçevelerini barındırıyor. Bu heterojen yapılanmadan “devrimci” bir ortak akıl türetme kapasitesine sahip bir siyasal irade yokluğunda merkezi “aşırı” soldan “orta” sola doğru kaydırmak, artık mümkün gözüküyor. “Orta sol”a, “orta sınıf”a doğru.[5] Hele ki diğer bileşenler de (en azından “iri kıyım” olanlar) AKP ve “Reis”ini kavgasız-gürültüsüz, “şenlikli” bir muhalefet stratejisiyle, bir seçimle iktidardan düşürmenin mümkün olduğuna “ikna” iseler…

Sorun şurada ki, AKP (ve de “Reis”i) iktidarı bırakmaya hiç de niyetli olmadığını defaatle gözler önüne serdi. Oy kaybetmekte olduğunu gördüğü Temmuz 2015 seçimlerinin ardından ortalığı yakıp yıkıp seçimlerin yenilenmesini zorlayarak… YSK’ya el koyarak… Sosyal medyaya saçılan sandık yolsuzlukları görüntüleriyle… 50 milyon seçmen için bastırdığı 500 milyon oy pusulasıyla… Genelkurmay başkanını başkanlık seçiminde aday olması söz konusu olan Abdullah Gül’e “ricacı” göndererek… Ekonomideki depremin seçmenlerini etkileme olasılığını görüp “baskın seçim” kararını aldırarak… Hem başkanlık sistemi referandumu hem de seçimleri OHAL koşullarında gerçekleştirerek… Yandaşlarını silahlandırarak… Yetmez mi?

Bu durumda AKP’yi, onun her söylediğine/yaptığına “peki” diyerek iktidardan düşüreceğine inanan ve buna bizi inandırmaya çalışan bir “muhalefet” anlayışı nasıl bir şeydir?

İstanbul valisinin “Hayır”ı üzerine Maltepe dolgu meydanına yönelen örgütler, bir konuya itiraz etme şansımızı elimizden aldıklarının ne kadar farkındadırlar, bilinmez, ancak bundan böyle AKP’nin keyfî bir biçimde gasp ettiği (evet, evet “gasp”: AKP bir ucunda yükselen cami inşaatı, bir ucunda yıkılan AKM iskeleti, bir ucunda hayali “Reis”in zihninde hâlâ dipdiri duran Topçu kışlası tasarımı, bir ucunda alkolden arındırılarak Araplaştırılmış İstiklal caddesiyle “Gavur Pera” ve “İşçilerin Taksim’i”ni aynı anda temellük ederek kendi “anlam evreni”ne dahil edecek tarzda dönüştürüyor: Fatih’in Pera’dan intikamı…) Taksim üzerinde emekçiler, devrimciler kolay kolay hak iddia edemeyecekler. Etmeye kalkıştıklarında “oturun oturduğunuz yerde, Maltepe neyinize yetmiyor; geçen yıl paşa paşa orada kutladınız işte” denildiğinde verecek pek cevap kalmayacak. Orada yatan onlarca ölümüze rağmen… Ve 1 Mayıs’ların dünyanın her yerinde kentlerin en merkez meydanlarında, yüreklerinde kutlanmasına rağmen… 1 Mayıs’ların Taksim’de kutlanmasının engellenemeyeceğine ilişkin AYM kararlarına rağmen… Hatta geçmişte öne sürülen “trafik engelleniyor” gerekçesinin, meydanın yayalaştırılması sonucu boşa düşmüş olmasına rağmen…

Bu bakımdan “Taksim ısrarı” hiç de “sol çocukluk hastalığı”, “sekter”, “serüvenci”, “gerçekçi olmayan” vb. değildir. Aksine, “bize ait olan” bir hakikâtin, “Gerçekçi ol, imkânsızı iste”nin ısrarıdır.

İş bu nedenle stratejik öneme ve değere haiz simge meydanlardan vazgeçilmesi mümkün değildir…

Çünkü oralar içinde geleceğimizin boy verdiği geçmişimizdir.

Kolay mı? “Geçmiş yok edildiğinde, zorbaların yarattığı belleksiz mekânlar kaplıyor her yeri; sular yükseliyor, şimdinin katmanında çaresizce bekliyoruz, yüzümüz geleceğe dönük. Godot’nun gelecekten geleceğini düşünüyoruz. Gelecek dediğimiz, geçmişin uzantısıdır. Godot geçmişte saklı. Umudu geçmiş büyütüyor,”[6] Rahmi Öğdül’ün ifade ettiği gibi…

Kimse, hiçbir “gerekçe”yle Taksim hedefini erteleyemez! Çünkü 1 Mayıs’da Taksim yasağı 12 Eylül zorbalığının sürdürülmesinden başka bir şey değildir…

Hatırlayın: 12 Eylül sonrasının ilk yasal 1 Mayıs girişimi 1988 yılında gerçekleştirilmişti. Türk-İş üyesi Kristal-İş, Petrol-İş, Tümtis, Deri-İş sendikaları ile bağımsız Banks ve Otomobil-İş sendikaları, kurdukları tertip komitesi ile İstanbul Valiliği’ne başvurarak 1 Mayıs’ı kutlamak istedi. Ancak Valilik, 1 Mayıs’ın kutlanmasına izin vermedi. Buna rağmen 1 Mayıs günü Taksim’e çıkmak isteyen sendikacılar polisin saldırısıyla karşılaştı. 81 işçi, temsilci ve sendikacı gözaltına alındı ve bunlardan bir kısmı tutuklandı.

1989 yılında bir kez daha Türk-İş üyesi Kristal-İş, Petrol-İş, Tümtis, Deri-İş, Basın-İş ile bağımsız Otomobil-İş, Banks ve Laspetkim-İş sendikaları 1 Mayıs’ı kutlama girişiminde bulundu. Mecidiyeköy ve Çağlayan’da gösteri yapmak isteyen işçiler ve sendikacılar gözaltına alındı ve uzun süre gözaltında tutuldu. 1 Mayıs günü Taksim Meydanı’na yürümek isteyen bir gruba polisin hedef gözeterek açtığı ateş sonucu Mehmet Akif Dalcı adında 17 yaşında genç bir işçi hayatını kaybetti.

1990 sonrasında 1 Mayıs giderek daha yaygın biçimde kutlanmaya başlandı. Geçmişte 1 Mayıs’a “komünist bayramı” diyen Türk-İş ile 1 Mayıs’ı “müşrik, komünist ve Yahudi bayramı” olarak karalayan Hak-İş tutum değiştirerek 1 Mayıs’ı işçi bayramı ve emek dayanışma günü olarak kabul etti. Böylece Türk-İş ve Hak-İş, 1 Mayıs konusunda DİSK’in tutumuna yakınlaştı ve 1 Mayıs’ı birlikte kutlamaya başladı. 1 Mayıs, 1990 ve 2000’lerde Taksim yasakları yüzünden İstanbul’da genellikle Çağlayan ve Kadıköy alanlarında kutlandı. Daha sonra DİSK’in ısrarıyla 1 Mayıs’ın tekrar Taksim’de kutlanması talebi ve ısrarı ön plana çıktı. 2004’ten 2010’a kadar süren uzun ve zorlu bir mücadele sonucunda Taksim tekrar 1 Mayıs alanı olarak tescillendi. 2009’da DİSK öncülüğünde “makul kalabalık” ile çıkılan Taksim’de 2010, 2011 ve 2012’de görkemli 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Ancak 2013’te hükümet sudan bahanelerle Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına kapattı. Böylece işçiler Taksim’de toplam altı kez 1 Mayıs kutlayabildi.[7]

Bu altı kutlama Taksim Meydanı ısrarının mücadelesiyle mümkün olabilmişti.

Tekrarlıyoruz: Meydanlar önemlidir! İşçilerin Birlik, Dayanışma ve Mücadele günlerinde meydanlarda olmaları da öyle. Egemenler bu “görünürlüğü” engellemek için meydanlara müdahale edegelmişlerdir bu nedenle. Ya da, engel olamadıkları ölçüde, “görünürlüğü” temellük etmeye çalışmışlardır.

Bu nedenledir ki, resmi bir etkinlik olması mümkün olmayan 1 Mayıs ya “Devrimci”dir veya “Hiç”…

Daha doğrusu David’in Goliath’a karşı başkaldırısıdır.

“Temellük” dedik; bu yalnızca bu coğrafyada olmuyor. Kimileri için “1 Mayıs her şeyden önce ‘İşçi Bayramı’nı kutlama, arkadaşları ve aileleriyle güzel bir gün geçirme vesilesi olarak kabul görüyor. Bu amaçla yeni gelenekler ortaya çıktı. Berlin’deki ‘Myfest’ halk festivali havasıyla, 1 Mayıs’ta yaşanan arbedelere karşı çıkmak üzere 2003 yılında başladı”[8]. 1 Mayıs’ın “orta sınıf”laştırılması!

Maltepe’deki “orta sınıf” damgalı 1 Mayıs’tan devrimcilerin memnun olması mümkün değildir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2018 Ocak istatistiğine göre, Türkiye genelindeki kayıtlı 13 milyon 844 bin 196 işçi varken; bunların 1 milyon 714 bin 397’si sendika üyesi. İstihdamda kayıtdışılıktan (her 100 çalışandan 61’i kayıtdışı)[9] malûl coğrafyamızda çaresizlik ve acz duygusu, kimilerini karşılıksız da olsa bir iyimserlik yanılsamasına sarılmak zorunda bırakıyor.

İskender Bayhan’a, “İstanbul 1 Mayıs’ı son yılların en coşkulu ve kitlesel kutlaması oldu. Geçen yıllarla karşılaştırıldığında katılımın ikiye katlandığını söyleyebiliriz;”[10] İhsan Çaralan’a, “İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin başlıca il ve ilçelerinden başlayarak emekçi semtlerine kadar varan bir yaygınlıkla kutlanan 1 Mayıs, önceki yıllara göre kıyaslanamaz bir kitlesellikle kutlandı,”[11] dedirten, tam da bu duygu. (Ki ortada ne “Coşku” ne 100’lik “kitlesel”lik söz konusu değildi!)

Nilgün Tunçcan Ongan’ın, “Hangi eksende bir araya geleceğimizin yanıtı 1 Mayıs’ta”[12] notunu düştüğü bu 1 Mayıs, 1 Mayıs’a benziyor muydu? Yoksa CHP’nin seçim çalışmalarının ‘start’ı  mıydı?

Bu soru(n) ve Nakliyat İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun, “Tüm işçi ve emekçiler 1 Mayıs uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü kutlu olsun. Taksim’de plastik mermilerin karşısına çıkamayanlar, bugün de Maltepe’deler. Taksim’e çıkmak bizlerin namus borcu ve onurudur,”[13] sözleri orta yerdeyken; gelecekte, yığınların Taksim’le buluştuğu ve emekçilerin kentin yüreğine yeniden damgalarını vurabildikleri mitinglerde bir araya gelebileceksek, bu ısrar, bu kararlılık, bu cüretle gerçekleşebilecektir bu. Daha da önemlisi, neoliberal-İslâmcı AKP ile zirve yapan sınıflar mücadelesinde emekçileri iktidara taşıyacak olan cüret, bu ısrara mündemiçtir.

Bu da “Ama”sız, “Fakat”sız bir duruşu “olmazsa olmaz” kılar!

Bilinir: “Ama”lı, “fakat”lı cümleler kurmayı alışkanlık hâline getirenler -her zaman- “imkânsız” edebiyatına, “güç dengeleri” maruzatına hasılı reel polikerliğe sarılırlar; onlar, hem nalına hem mıhına vuran, ortalamacılıkla müsemma “âkil”lerdir!

Tıpkı  önce “peki ya taksim?” diye sorup, ardından da maruzatları sıralayan  ayşe düzkan gibi:

“taksim 1 mayıs alanı mıdır? tabii ki. sadece 1 mayıs değil 8 mart alanıdır da, örneğin. bunun uğruna mücadele etmek gerekir mi? tabii ki. nasıl ki daha önce 1 mayıs alanını kazandık, yine bir gün kazanırız. ama siyaset sadece cesaret ve inat değil, öncelikler, güç dengeleri gibi onlarca değişkeni dikkate alarak yürütülebiliyor. bugün işçi sınıfının gündemi, 1 mayıs’ı taksim’de kutlamak değil, her gün canından olan emekçilerin hayatına sahip çıkmak… 1 mayıs’ta taksim’de olmak gibi bir alternatif yok. 1 mayıs’ta taksim’i zorlamak diye bir seçenekten söz edebiliriz ancak. geniş emekçi kitlelerinin parçası olmayacağı, olmayı tercih etmeyeceği bir seçenek. bunu deneyecek herkesin başarılı olmasını dilerim…”[14]

Gerçekten de, “tabii ki”yle başlayıp, “ama”yla devam eden cümlelere son zamanlarda o kadar sık rastlar olduk ki… Hepimizi “sağduyu”ya, gerçekçi/hesabî olmaya davet eden bir âkillik… Toplumun çıkarlarının nerede yattığını en iyi kendilerinin bildiği iddiasındakilerin uzlaşma, eldekiyle yetinme, ortalığı bulandırmama çağrısı. Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik de, “Grev tabii ki bir hak, ama olmasa da olur,”[15] diyor örneğin… Ne “tesadüf” değil mi?

Söz “âkil”likten açılmışken, bir şey daha: Bir zamanların CHP milletvekili ve DİSK’in eski Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın, “1 Mayıs yoksa demokrasi yok,”[16] saptamasına da aldırmayın!

1 Mayıs “demokrasi”yle sınırlı veya özdeş falan da değildir; 1 Mayıs “demokratik talepleri” de içeren, işçilerin yeni bir dünya mücadelesinin enternasyonalist zeminidir. Onu bu zeminden kopartırsanız kapitalist devleti çok memnun etmiş olursunuz.

İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki, “1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları ülkemiz genelinde 206 bin kişinin katılımıyla, toplam 66 ilimizde düzenlenen 100 etkinlik ve kutlamayla şenlik ve bayram havası içerisinde gerçekleştirilmiştir,”[17] sözleri tam da böyle bir “memnuniyet”in ifadesidir[18]

O hâlde şimdi, “Disce quasi semper victurus, vive quasi cras moriturus/ “Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi yaşa” uyarısı eşliğinde, 1 Mayıs’tan devrim değil, devrimci bir duruş, itaatsizlik beklediğimizin altını çizerek ve Erich From’un, “İtaatsizlik isyan değil, uyumdan vazgeçmektir ve uygarlık itaatsizlikle başlar,” sözlerini hatırlatarak ekleyelim:

Müthiş bir alt üst oluş eşiğindeyiz. Kapitalizmin III. Büyük Bunalımı bu. Krizi giderek derinleşip, yaygınlaşırken; egemenler düzenlerinin bekası için emekçiler, halklar için daha devasa bir yıkımın yolunu döşüyorlar. Yabancı düşmanlığı, aşırı sağ, ırkçılık, faşizm yükselirken, emperyalist kapitalist dünyanın saldırganlığı tam gaz sürüyor.

Savaş davulları sadece Ortadoğu’da değil Asya-Pasifik’te, Güney Amerika’da, Orta Asya’da, Afrika’da yani tüm yerkürede çalıyor. Daha fazla sömürü, daha fazla kâr uğruna yeni çatışmalar, savaşlar insan(lık) gündeminin baş maddesi.

Tüm yerküre Ortadoğulaştırılmak, Balkanlaştırılmak tehlikesiyle yüz yüze. Halkları, toplumları, kitleleri etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklar üzerinden birbirine düşürecek çatışmaların fitilini ateşleyecek senaryolar bir kez daha ısıtılıyor.

Bunlar karşısında şimdi devrimci sınıf politikaları zamanıdır! Söz konusu çerçevede unutulmamalıdır ki, sürdürülemez kapitalist sömürü düzenini değiştirme iradesi olmadan 1 Mayıs, 1 Mayıs olamaz!

“Kapitalist sömürü ve ücretli kölelik sürsün” diyenlerin 1 Mayıs’ı, 1 Mayıs değildir!

Ve nihayet, 1 Mayıs 2018, sermaye sınıfına doğrudan ve açıktan “OHAL sayesinde grev olmuyor” diye haykıran bir iktidarın yönetiminde yaşanan on altıncı 1 Mayıs’da ‘Alınteri dergisinin, “1 Mayıs böyle mi olmalıydı?”[19] tepkisi, yerli yerindedir!

 

2 Mayıs 2018 13:38:34, İstanbul.

 

N O T L A R

[1] Edip Cansever ‘Aşklar İçinde’.

[2] https://www.takvim.com.tr/guncel/2018/05/02/1-mayis-coskusu

[3] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/558437.aspx

[4] https://www.gazeteoku.com/gazeteler/

[5] Nitekim patronlar örgütü TÜSİAD bir “1 Mayıs mesajı” yayınlayıp “1 Mayıs’ların gerginlik içinde beklenen bir gün olmaktan çıkartılması, kutlamaların özgürce ve güven içinde yaşanmasının sağlanması demokrasimizin gelişmesi açısından büyük önem taşı”dığını (https://www.ntv.com.tr/ekonomi/tusiaddan-1-mayis-aciklamasi,63–9wRLEEyvrDrEOV_MSQ) vurgularken, şirketler de (Unilever, Doğtaş, Ford, Şahin sucukları, Collezione…) sosyal medya hesaplarında “işçilerin, emekçilerin “bayram”ını kutlayan mesajlar yayınlamayı ihmal etmedi! (http://tusbeyinli.com/2017/05/markalarin-1-mayis-isci-ve-emekci-bayramindaki-sosyal-medya-paylasimlari.html)

[6] Rahmi Öğdül, “Geçmişe Dalmak Tehlikelidir”, Birgün, 16 Mart 2018, s.15.

[7] Aziz Çelik, “1 Mayıs Tarihinden Sayfalar”, Birgün, 30 Nisan 2018… https://www.birgun.net/haber-detay/1-mayis-tarihinden-sayfalar-214070.html

[8] “1 Mayıs İşçi Bayramı: Protesto ve Kutlama Bir Arada”, 1 Mayıs 2018… http://www.dw.com/tr/1-mayıs-işçi-bayramı-protesto-ve-kutlama-bir-arada/g-43604414

[9] “1 Mayıs Emek ve İşçi Bayramı”, https://www.ntv.com.tr/turkiye/mucadeleden-dogan-bayram-1-mayis,4ZTn3yRupEaPcj5550jTQA

[10] İskender Bayhan, “1 Mayıs’ın Coşkusu ve Özgüveniyle 24 Haziran’a Yürüyelim”, Evrensel, 1 Mayıs 2018… https://www.evrensel.net/haber/351410/1-mayisin-coskusu-ve-ozguveniyle-24-hazirana-yuruyelim

[11] İhsan Çaralan, “1 Mayıs Coşkusuyla Haydi ‘Tek Adam Rejimine Hayır’ Demeye!”, Evrensel, 2 Mayıs 2018… https://www.evrensel.net/yazi/81384/1-mayis-coskusuyla-haydi-tek-adam-rejimine-hayir-demeye

[12] Nilgün Tunçcan Ongan, “Hangi Eksende Bir Araya Geleceğimizin Yanıtı 1 Mayıs’ta”, Evrensel, 2 Mayıs 2018… https://www.evrensel.net/haber/351417/hangi-eksende-bir-araya-gelecegimizin-yaniti-1-mayista

[13] “İstanbul’da 1 Mayıs Coşkusu!”, 1 Mayıs 2018… https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/1-mayis-istanbulda-son-durum-2381070/

[14] ayşe düzkan, “başka bir 1 mayıs mümkün”, 25 Nisan 2018… http://sendika62.org/2018/04/baska-bir-1-mayis-mumkun-ayse-duzkan-arti-gercek-488444/

[15] “TÜSİAD Başkanı Bilecik: Grev Tabii ki Bir Hak Ama Olmasa da Olur”, 25 Nisan 2018… http://www.istanbulgercegi.com/tusiad-baskani-bilecik-grev-tabii-ki-bir-hak-ama-olmasa-da-olur_167841.html#

[16] “Gürer Mut, “DİSK Eski Genel Başkanı Rıdvan Budak: 1 Mayıs Yoksa Demokrasi Yok”, Cumhuriyet Pazar, No: 17, 29 Nisan 2018, s.5.

[17] “İçişleri Bakanlığı’ndan 1 Mayıs Açıklaması”, Birgün, 1 Mayıs 2018… https://www.birgun.net/amp/haber-detay/icisleri-bakanligi-ndan-1-mayis-aciklamasi-214263.html?__twitter_impression=true

[18] Oysa devlet için her şey o kadar “güllük gülistanlık” değildi. İstanbul’un farklı semtlerinde en az 84 kişinin gözaltına alındı; bunların çoğu Taksim’e gitmek isteyenlerdi. Taksim Meydanı ve meydana çıkan güzergâhlarda yoğun güvenlik önlemi alınmıştı; emniyet kaynaklarının verdiği bilgiye göre, 1 Mayıs dolayısıyla 8 bini Maltepe, 6 bin 500’ü Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş’ta olmak üzere kent genelinde 26 bin 174 polis görev yaptı. 4 polis helikopteri çalışmalara havadan destek verirken, çeşitli noktalara 85 TOMA ve 67 zırhlı araç konuşlandırıldı. (“Türkiye’de 1 Mayıs… Bayram Gibi Değil”, http://www.yenimesaj.com.tr/gundem/turkiye-de-1-mayis-bayram-gibi-degil-h13060555.html)

[19] “1 Mayıs Böyle mi Olmalıydı?”, 1 Mayıs 2018… http://alinteri1.org/1-mayis-boyle-mi-olmaliydi.html

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights