Ana SayfaGIŞTÎSUUDİ-İRAN GERİLİMİNDE TERCİHLE YÜZLEŞECEK IRAK VE KÜRDİSTAN!

SUUDİ-İRAN GERİLİMİNDE TERCİHLE YÜZLEŞECEK IRAK VE KÜRDİSTAN!

İran’ın, Kerkük’te Kürde kurduğu tuzak sayesinde Abadi/Irak ucuz bir zafer elde etti! Şimdi Suudi-İran merkezli gelişen Şii-Sünni gerilimi ile bu kez Irak Şii rejimi bir yol ayrımı ile yüz yüze. Buyurun Abadi, İran-Suudi merkezli Şii-Sünni kapışmasında tercih yap! Şii misin dolayısıyla İran’dan yana mısın yoksa Arap mısın dolayısıyla “Arap kucağına döndük” dediğin Suudilerden yana mısın? İkisinden birine uygun pratik tutum almakla yüz yüzesin. Hangi tercihi yaparsan yap Kürdistan lehine yeni fırsatlar doğacak!

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

 

 SUUDİ-İRAN GERİLİMİNDE TERCİHLE YÜZLEŞECEK IRAK VE KÜRDİSTAN!

I – Suudilerin iktidar mücadelesi içeriyle sınırlı değil!

Suudi Arabistan’da iç iktidar kavgası; kadınlara bazı hakların verilmesi, Miladi takvimin ekonomik ve iş hayatında kullanılması, “Ilımlı İslam”a dönüş tartışmaları ve petrol çağının kapanış zilinin çalmaya başladığı süreçte, ekonomiye yeni nefes borusu olması amaçlanan 600 milyar dolarlık kentin kurulacağı haberleri, tepe isimlerin tutuklanmasıyla birlikte gelmeye başladı.

Bilindiği gibi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın başında bulunduğu ekip emriyle; dalgalar halinde “yolsuzluğa, rüşvete” karıştıkları iddiasıyla 11 prens, kraliyet muhafızları komutanı, dört aktif bakan, 34 eski bakan ve iş dünyasından bazı isimler gözaltına alındı.

Süren iç operasyonların yolsuzlukla mücadele (S. Arabistan’da yolsuzluğa bulaşmayan yok ki!) boyutu var. Ama esas Prens Muhammed’in hem iktidarını pekiştirme hamleleri hem de ABD ve İsrail ile birlikte İran’a / müttefiklerine karşı hesaplaşmayı da içeren boyutu var.

İnşası hedeflenen kente gelince; “turizm, sağlık ve eğitim kenti” olacakmış. 2030 Vizyonu” adı verilen projeyle turizm geliştirilerek yılda 50 milyar dolara mal olan dışarıya turist gönderme yerine turist alma hesabı yapılıyor. Dahası Suudi Arabistan’ın, Batıya/Dünyaya entegre edilmesi hedefleniyor. Miladi takvim adımı bunun tamamlayıcı bir unsuru.

Kızıldeniz kenarında “Neom” adı verilen ticaret kentini kurmak için finans yaratma meselesi olduğu söyleniyor çünkü kentin inşası için 600 milyar dolarlık kaynağa ihtiyaç varmış. İşte tam da bu süreçte Prens Muhammed ve ekibi; “yolsuzluğun üzerine gidiyoruz” adına gözaltına alınan prens, bakan, işverenlerin  “off-shore hesaplara erişmek ve toplamda “800 milyar doları bulduğu” tahmin edilen kaynakları ülke ekonomisine” yani 2030 vizyonu projesine aktarmayı hedefliyorlarmış! Hatta gözaltındakilerle “off-shore hesaplarınızdaki Petro dolarları getirin projeye ortak olun ve serbest kalın” şeklinde pazarlık yapıldığı da söyleniyor. Kısacası yeni kral adayı; silah zoruyla iktidarını pekiştirme ve ekonomi de reformları gerçekleştirmeyi amaçlarken ABD ve müttefiklerinin rotasında bölgesel hesaplar peşinde de koşuyor. S. Arabistan’da iç iktidar kavgası açısından, suların durulması için herhalde fiili kral Muhammed bin Selman’ın, ekonomik reformlarda yol alması ve yeni iktidar denklemini tamamlaması lazım. Göreceğiz.

Dün, BOP çerçevesinde “Arap Baharı” ile Mısır-Tunus’ta denenen ve fakat başta Suudilerin karşı çıkması olmak üzere birden fazla nedenle yarı yolda bırakılan plan, şimdi Suudilerin iç iktidar ve bölgesel egemenlik hesaplarıyla iç içe bizzat Suudiler eliyle geliştirilmek isteniyor. Ayrıca Mısır-Tunus merkezli “Arap baharı”nda, ABD ve yerel iktidar odaklarının hesaplarının yanı sıra sahnede halklar ve talepleri vardı, bugünkü Suudi çıkışlı Ilımlı İslam ise hem saray merkezli hem de bölgede Sünni-Şii çatışmasına odaklı! Bu arada Suudiler, “Ilımlı İslam” diye hapşırınca, Türkiye’de AKP ve İslamcılar sıtmaya tutulma misali; “Bizimde Atatürk’ümüz var” diyerek bu yıl Kemalistlerden daha fazla Atatürk’e koşmaları ilginç!

 

II – Bölgede Savaşın ağırlık merkezine, Şii-Sünni hesaplaşması mı alınıyor?

İçerde bunlar olurken, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin 4 Kasım’daki Riyad ziyareti sırasında sürpriz şekilde istifa etmesi, bölgede süren Şii-Sünni gerilimini hızla tırmandırdı.

Lübnan ve Yemen üzerinden alevlenecek savaşın tetikleyicileri arasında Suudiler ile İran önde görünüyor ancak her ikisi de yalnız değil. Bir yandan; ABD ve İsrail’in desteklediği S. Arabistan, BAE, Kuveyt, Mısır Sünni ittifakı. Diğer yandan İran ve bölgesel müttefikleri Suriye, Hizbullah, Husiler. Ve Şii Kimliği ile Arap kimliği arasında ciddi sıkışacak olan Irak Şii iktidarı. Özetle İran ile Suudi Arabistan arasında Şii-Sünni egemenlik kavgası Körfez’de ısınsa da ateşi Lübnan’dan Yemen’e tüm bölgeye yayılma potansiyeli taşıyor.

Savaş başka cephelerden de kızışacak çünkü Türkiye ile İran, YPG etkinliğindeki Suriye Demokratik Güçlerinin Rakka’yı IŞİD’ten almasını kabullenmiş değil ve her ikisi de “Rakkayı alacağız” diyerek Suriye adına yeni bir taşeronluğa hazırlanıyorlar ki bu iki devletin hedefinde Kürdistan meselesi vardır.

Muhammed Bin Selman’ın, iç iktidarla hesaplaşmasıyla aynı süreçte İran ile hesaplaşmayı bölgesel düzleme sıçratması, ABD’nin bölgesel Şii-Sünni hesaplaşması üzerinden İran’ın etki gücünü frenleme planının bir parçası. Ama yine de Muhammed Bin Selman’ın fiili liderliğindeki Suudi Arabistan’ın doğrudan İran’a saldırı yerine Yemen cephesine ek olarak Lübnan vb. üzerinden İran’a yeni cepheler açmayı tercih edebilir.

Suudilerin doğrudan veya dolaylı İran ile hesaplaşması durumda ABD, İsrail gibi güçlerin de desteğini alacak. Dahası Suudiler, İran ve müttefiki Hizbullah ile hesaplaşma da bazı Arap ülkelerini yanına almanın ötesinde İsrail’i de yanında hatta önünde savaşa itme çabasında. Doğrusu, İsrail de yanında kimi Arap güçlerini görürse istekli olabilir.

Yaratılmak istenen Şii-Sünni çatışması üzerinden neler hedeflendiğini özetlersek:

Birincisi; İran’ın bölgesel yayılmacılığını durdurmak, giderek sınırlarına hapsetmek ve Hizbullah’ın, Lübnan siyaseti üzerindeki etkisini kırmak, başarabilirlerse “silahsızlandırmak” ki bu özellikle İsrail’in hedefidir.

Tillerson; “Tek güvenlik otoritesi olarak tanınması gereken Lübnan devletinin güvenlik güçlerinden başka yabancı güçlerin, milislerin ve silahlı unsurların ülkede meşru rolü yoktur. ABD, Lübnan’ın içinde ve dışında herhangi bir tarafın ülkeyi vekalet savaşları alanı haline getirmesine karşı” derken adrese teslim iki güç hedeflenir; İran ve Hizbullah!

Suudi Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr’i de; Hizbullah Lübnan’ın sistemini avucuna almış ve Tahran’da hakimiyet kurmuş. Aynı zamanda İran Hamas ve Husileri Suriye’de hakimiyet kurmak için araç olarak kullanıyor” derken aynı hedeflere vurgu yapar. Bu arada bir başka ülke de (S. Arabistan’da) istifa eden Lübnan başbakanı Hariri’de “İran’ın bölgeden ellerinin kesilmesi gerekir” diyerek kareyi tamamladı.

İkincisi; ABD ve Körfez ülkeleri, Filistin’in “İsrail’le birlikte İran’a karşı” aynı cephede yer alması için Mahmud Abbas’ı ABD’nin daha açıklanmamış “barış planı”nı kabul etmeye zorluyorlar. Prens Muhammed bin Selman’ın bu amaçla Mahmud Abbas’a ekonomik ve siyasal baskı kurduğu söyleniyor. Filistin davası, Arapları birleştiren ortak dava olması nedeniyle bugün İsrail ile aynı safa çekilmesi bu davayı olumsuz etkileyeceği gibi, İsrail karşıtı Arap kuşatmasının kırılmasını geliştirebilir ki amaçlanan da budur.

Bunlara karşı İran’ın kozları da az değil. Hizbullah ve Husiler ile vekâlet savaşını büyütmek ve Bahreyn’den Lübnan’a uzanan Şii Hilalinde kitlelere oynamak gibi! Şunu da ekleyelim; S. Arabistan’ın “İran’ı Irak, Lübnan, Yemen ve Suriye’yi istikrarsızlaştırmakla” suçlayarak Arap Birliği Dışişleri bakanlarını acil toplantıya çağırması da beklenen karşılığı şimdilik bulamadı.

Üçüncüsü; Türkiye ve Katar’ı Sünni ekseninin dışında tutarak başta Katar olmak üzere bu iki devleti cezalandırmak, denklem dışı bırakmak.

Dördüncüsü; ABD’nin, Suudi Arabistan iç iktidar mücadelesine doğrudan taraf olması hem bölgesel hesaplarıyla hem de dünyanın yedinci büyük enerji devi olan Saudi Aramco’nun denetlediği trilyon dolarlarıyla da yakından ilgili hesapları içeriyor.

Beşincisi; ABD ve küresel aktörler bölgeyi amaçları doğrultusunda dizayn edebilmek için savaşı bu kez Şii-Sünni kavgası üzerinden uzatmak istiyorlar. Kısacası Dünya’da son 20 yıldan beri Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde süren savaşların ağırlık merkezi bu kez Lübnan’dan Yemen’e uzanan Sünni-Şii hesaplaşması üzerinden ağırlaşması hedefleniyor.

 

III- Şimdi Irak, tercih yapsın; Şii (İran) kimliği mi yoksa Arap (Suudiler) kimliği mi? Boşuna dememişler el atına binen tez iner! Özetlediğimiz bölge ikliminde Irak, İran atı ile koşacakları yolun sonuna erken varacak!

İran’ın, Kerkük’te Kürde kurduğu tuzak sayesinde Abadi/Irak ucuz bir zafer elde etti! Şimdi Suudi-İran merkezli gelişen Şii-Sünni gerilimi ile bu kez Irak Şii rejimi bir yol ayrımı ile yüz yüze. Buyurun Abadi, İran-Suudi merkezli Şii-Sünni kapışmasında tercih yap! Şii misin dolayısıyla İran’dan yana mısın yoksa Arap mısın dolayısıyla “Arap kucağına döndük” dediğin Suudilerden yana mısın? İkisinden birine uygun pratik tutum almakla yüz yüzesin. Hangi tercihi yaparsan yap Kürdistan lehine yeni fırsatlar doğacak! Ee keser döner sap döner gün gelir hesap Kürdün lehine yeniden döner! Umutsuzluğa kapılmayalım Güneyli halkımızın bağımsızlık yürüyüşü sürüyor! Şunu da belirteyim, İran destekli Irak’ın yaptıklarıyla, Kürdistan halklarını bağımsızlığa daha çok yönlendirdiğini görelim.

Sonuç olarak; Güney’de bağımsızlık hedefi çökmedi yeniden daha sağlam zeminlerde güçlenecek, güçleniyor. 16 Ekim sonrası yaşananlardan ders çıkaralım ama esas %93’le bağımsız Kürdistan diyen halkların “AN NEMAN AN SERXWEBUN kararlılığına bakalım!15.11.2017

[email protected]

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights