Başlıktaki bu cümle bir Rus sosyoloğa aittir.
Sosyal medya mecralarında dolaşan kısa bir videodan Türkçeye çevrilerek yayılan bu videoda, Türk dizileri ağır bir eleştiri bombardımanına tutulmuştur. Neyse ki sınırların çok ötesinde sağduyulu bir ses, bu gerçekliği iktidarın ve sektör temsilcilerinin yüzüne haykırdı.
Bir Rus sosyolog, Türk dizilerinin toplumlar üzerindeki etkisini sert sözlerle eleştirdi. Açıklamasında, bu dizilerin sürekli dedikodu, saldırganlık, aile içi kaos ve aldatma temalarını işleyerek önce Türk toplumunu, ardından da dünya izleyicisini olumsuz etkilediğini öne sürdü. Sosyoloğa göre, bu yapıların yaydığı değerler “kültürel bir zehirlenmeye” yol açıyor.
Rus sosyoloğun dikkat çektiği bu dizileri, yerli ve yabancı izleyiciyle buluşturan kanalların hemen hemen hepsi, iktidara yakın TV kanallarıdır. İktidarın ve Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’nun karartma ve para cezalarıyla muhalif haber kanallarına göz açtırmaması, bu kanalları görmezden gelmesi ve desteklemesi kamu vicdanını yaralamaktadır.
Türkiye; Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin ardından dünyada en fazla dizi ihraç eden üçüncü ülke konumundadır. Türk dizileri her yıl yaklaşık 170 ülkeye ihraç edilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, dünyada yaklaşık 700 milyon kişi Türk dizileri izliyor. Bu durum, kültür emperyalizmi açısından da önemli bir noktadır.
Kültür emperyalizminin ilk öğesi kültür ihracıdır. Kültür emperyalizmi, en ağır olan ama yumuşak gözüken emperyalizm türüdür. Televizyon programları, film ve dizilerle özellikle az gelişmiş ülkelerde giyim, eğlence ve tüketim alışkanlıkları bakımından kendi kültürüne benzetir, dilini ve kültürünü ihraç ederek kendine bir pazar oluşturur.
Popüler Türk dizilerinde sunulan aile imajını ve lise öğrencileri üzerindeki potansiyel sonuçlarını araştıran bir çalışmada, boşanma, nikâhsız birliktelikler, serbest ilişkiler ve mahremiyetin dönüşümü gibi aile kurumunu tehdit eden ve dönüştüren faktörler belirlenmiş, bu faktörlerin toplumsal yapı üzerindeki yansımaları değerlendirilmiştir. Lise öğrencileri arasında en popüler dizilerin “Kurtlar Vadisi”, “Yasak Elma”, “Sadakatsiz” ve “Aşk 101” olduğu tespit edilmiş ve bu dizilerin sunduğu aile imajı eleştirel bir bakış açısıyla incelenmiştir. Bu araştırma, lise öğrencilerinin aile kurumuna bakışlarını ve toplumsal algı üzerindeki olumsuz etkilerini mercek altına almıştır.
Bütün bu olumsuz diziler, gençlerin evlenmelerini teşvik eden, aile kurumunu kendince önemseyen muhafazakâr ve milliyetçi bir iktidar döneminde adeta yerden mantar biter gibi çoğalmışlardır. Bu dizilerde yansıtılan olumsuz dizi karakterleri ve davranışlar zamanla meşru görülmüş, izleyiciler tarafından benimsendiği gözlemlenmiştir. Bu dizileri izleyenler kendilerini dizi karakterleriyle özdeşleştiriyorlar. Evin içinde, balkonda tabancayla ateş edeni mi ararsınız, elinde kılıçla sağa sola saldıranı mı; ne ararsanız bulursunuz.
Kadın cinayetlerini işleyenlerin, suça bulaşan çocukların, mafyaya özenen gençlerin vb. sayılarının bu kadar artması, bu dizilerden ayrı düşünülemez. “Diriliş Ertuğrul”, “Payitaht Abdülhamid”, “Kuruluş Osman”, “Mehmed: Fetihler Sultanı” ve “Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi” gibi diziler ise iktidar için kullanışlı bir siyasi aparat, bir “yumuşak güç” olarak muhafazakâr sağ seçmeni konsolide etmektedir.
Sonuç olarak, bu diziler sanatsal bir kaygı taşımıyor, yalnızca reyting kaygısı taşıyorlar. İnsani değerleri zayıflatıyor ve kirletiyorlar. Toplumda yaşananlar dizilere konu olmuyor, dizilerde yansıtılmıyor. Aksine, dizilerdeki hayali olumsuz karakterler topluma dayatılıyor.


