Ana SayfaNIVÎSKARÊNTüm yollar Roma’ya çıkmaz!

Tüm yollar Roma’ya çıkmaz!

KÜRDİSTAN’IN JEOPOLİTİĞİ, “TÜRKİYELİLEŞME” VE HDP!

  1. ÇİFTYÜREK

 

Halkların Demokratik partisi (HDP) kongresini yaparak siyaset yaşamına adım attı. HDP’nin kuruluşu ile birlikte “Türkiyelileşme” tezi de tekrardan yoğun olarak tartışılmaya başlandı. Bununla bağlantılı “BDP’nin kendini feshederek HDP’ye katılması ve Tuncel ile Kürkçü’nün eş başkan olmaları”, Öcalan’ın önerileri arasındaydı. BDP’nin feshi hariç önerileri kabul gördü. BDP feshedilip HDP’ye katılacak mı bu soruların yanıtları ise daha çok HDP’nin yerel seçimlerde alacağı başarıya bağlı olarak duruyor. “Türkiyelileşmek” elbette Kürtlerin Türkiyelileşmesi, siyasetin ana konusu olarak revaçta. Nedir? Nasıl bakmalıyız bu meseleye?

 

I – Tüm yollar Roma’ya çıkar misali, “Türkiyelileşmek” her derde deva olarak sunuluyor!

 

Şu anın hakim trendini “Türkiyelileşmek” olarak ifade edebiliriz. Cumhurbaşkanı Gül, AKP hükümeti, liberal hatta Taha Akyol gibi milliyetçi muhafazakar yazarlar ve Kürdistanlı liberal, demokrat yazar ile aydınlar ve hatta tereddütlü de olsa ana muhalefet partisi CHP’de kapıyı aralıyor ki Sarıgül ile de kapının tamamen açılması hedefleniyor. AKP’nin genelde de İslamcıların kendi ümmetçi siyaset felsefesince savunduğu ‘Yeni Osmanlı’lık gereği de “Türkiyelileşmek” zaten hedefleri arasında bulunuyordu.

Öcalan’ın “Demokratik Cumhuriyet” tezi ile uyumlu “Türkiyelileşme” savunusu yeni değil uzun yıllara dayanıyor. İmralı’daki son “çözüm süreciyle” ise yeniden güncellik kazandı ve HDP üzerinde de politik bir olgu haline getirildi.

İlginçtir “Türkiyelileşme” hedefi; devlet, hükümet, Kürt muhalefeti ve Türkiye sosyalistleriyle herkesin ortak politik hedefi haline geldi, getirildi. Cumhurbaşkanı Gül, AKP hükümeti ve Öcalan, KCK, HDP, sosyalistler gibi çok farklı yapılar nasıl “Türkiyelileşme” hedefinde ortaklaşırlar? Aziz yoldaşın belirttiği gibi tüm yolların Roma’ya çıkması gibi “Türkiyelileşme” hedefi; devletçilerin, ümmetçilerin, sosyalistlerin ve Öcalan’ın üzerinden çıkış aradığı bir kavram haline getirildi.

Bu kadar farklı hatta karşıt siyaset odağı, “Türkiyelileşme” üzerinden çıkış arıyorsa bu işin bir yerinde bir sakatlık var demektir. Demek istediğim, devlet ile Kürdün ve AKP ile sosyalistlerin “Türkiyelileşme” üzerine ortaklaşmaları hayra alamet değil!

“Haydi hep beraber Türkiyelileşelim” peki Kürdü, Kürdistan’ı ne yapacağız? Ortadoğu’nun mevcut siyasal ikliminde hareketlenen jeopolitiğiyle ve siyasal içerik kazanan haritasıyla Kürdistan’ı ne yapacağız? Hızla siyasal içerik kazanan coğrafya nasıl ve hem ayrıca neden “Türkiyelileştirilsin?”

Her şey bir yana Nusaybin-Qamışlo arasına örülmek istenen duvar bile tek başına “Türkiyelileşme”nin başlıca bariyeri değil mi?

On yıllarca kültürel haklarla sınırlı talepleri hedefleyen, toprak ve siyasi statüko hedefleri olmayan Rojavalıların bile son bir iki yılda belirttiğim coğrafyanın hızla siyasallaşmasıyla paralel çözüm olarak siyasal statüyü hedeflediği; Habur’un öte yakasında federal Kürdistan’ın yer aldığı; dört parçasıyla Kürtleri, “21. yy Kürtlerin yüzyılı olacak” heyecanının sardığı koşullarda en büyük coğrafik parça olarak Kuzey Kürdistan’ın “Türkiyelileşmesini” kim nasıl başaracak? Dahası neden “Türkiyelileşelim”?

“Türkiyelileşme” meselesi Amed ve Ankara merkezli coğrafyalarda oy alıp alamamak, teşkilat kurup kuramamaktan çok öteye siyasal hatta ideolojik bir içeriğe sahiptir. Önerenler de zaten siyasal bir proje olarak sunuyorlar. HDP aynı içerikle sahipleniyor ve biz de tam da ideolojik, siyasal nedenle reddediyoruz! Çünkü niyetler ne olursa olsun bu içeriği, Kürdün “Türkiyelileştirilmesi” ve entegrasyonun derinleştirilmesiyle statüsüz Kürdün üzerindeki asimilasyon kıskacının ağırlaştırılması olarak yansıyacaktır.

Arzu Yılmaz’ın “HDP mi Patlar BDP mi Çatlar” yazısında özetlediği gibi; “Ezcümle, HDP, Türk solunun inanmadığı, Kürt kitlesinin anlamadığı, PKK kadrolarının kavrayamadığı bir paradigmaya hayat vermek gibi bir misyona soyunduğu” için de ayrıca hayır diyoruz.

Belirttiğim gibi “haydi hep beraber Türkiyelileşelim” denilse bile bu kolay değil, çünkü olabilmesi için genelde Kürdün Kürt olmaktan ve özelde BDP’nin de Kürt partisi olmaktan çıkması lazım. Ki çıkabildiği oranda da kitlesel dayanağı genişlemez daralır. BDP’li dostlar da biliyorlar ki, Diyarbakır, Batman, Kızıltepe halkı BDP’li belediye başkanları iyi hizmet yapabildikleri için değil, “kêmasîyi van pirin lê berê vana ê mene” dedikleri için yani yanlışları, eksikleri olsa da Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin örgütü olarak görüp “bizimkiler” dedikleri için BDP’ye oy verdiler. Eğer Türkiye partisi olursa o zaman halk, kim en iyi belediyecilik hizmeti veriyor kriterini esas alarak oyunu kullanmakla yüz yüze kalırsa BDP beklenen desteği Kürdistan halkından alamaz. BDP’yi BDP yapan Türkiyelileşme değil bugüne kadar Kürdistani parti olarak algılanmasıydı.

 

II – Kürt hareketi özelde BDP, “Türkiyelileşerek” oyunu arttıramaz!

 

“Türkiyelileşme” belirli bir oy bandı üzerinde hareket eden BDP’nin oyunu artırması olarak mı yoksa siyasal bir hedef olarak mı ele alınıyor? Elbette oy hesabı da yapılıyor ama esas siyasal proje olarak ele alındığını ve karşı çıkış gerekçemiz de zaten siyasal bir proje olması olduğunu belirtmiştik. Oyunu artırmaya gelince, genelde Kürdistan ulusal demokratik hareketi ve özelde de PKK, BDP ancak daha fazla Kürdistanileşerek oy bandını yukarılara çıkarabilir.

15-16 Haziran Diyarbakır’da Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı sürecinde olsun, ardından gerçekleşen ve ancak yarım yamalak bir iki toplantı yapabilen Birlik ve Çözüm Komitesi toplantılarında olsun ÖSP olarak dile getirdiğimiz şudur: BDP’nin % 7 civarındaki oyu ÖSP, HAK-PAR, KADEP, DDKD, Azadi İnisiyatifi vb Kürdistanlı parti ve örgütlerin aritmetik toplamı ile bugün için % 10 bandının üzerine çıkarılamaz. O halde meseleyi aritmetik toplam ile değil geometrik büyüme şeklinde ele alarak aşabilir miyiz? Bunun üzerinde düşünmeliyiz. Yani bugün için tek tek BDP, ÖSP, HAK-PAR, KADEP, KDP-Bakur’a oy vermeyen ama bunların toplamının geniş ulusal demokratik birliği olarak halka gidildiğinde, “işte aradığım buydu” deyip ittifaka oy verdirecek siyasal projeksiyonlar üzerinde çalışalım” diye önermiştik, bugünde öneriyoruz.

Demek ki halen gündem de olan, Kürdistanlı siyasal yapıların tüm farklılığıyla öncelikle kendi geniş ulusal demokratik birliklerini kalıcı olarak sağlamalarıdır. Kürdistan’da iktidar odağı olarak şekillenmesi gereken bu stratejik birlik öncelikli adım olarak gündemde varlığını koruyor. Bu adım Türkiye devrimci hareketinin kendi içerisinde gerçekleştireceği geniş yapı ile eylem ve işbirliği olarak bir üst çatıda buluşabilir, buluşmalı da. Ancak bu buluşma “Türkiyelileşme” ile değil, Kürdistan ile Türkiye’nin ortak paydalarda buluşması olmalıdır. Çünkü Kürt, özellikle de Kürdistan meselesiyle yüklü politikalarla Samsun, Bolu, Trabzon’a siyaseten açılmanın yani “Türkiyelileşmenin” zorlukları ortadayken, tersine Kürt/Kürdistansız olarak da Diyarbakır, Van, Hakkâri’ye gidemezsiniz! Çözüm Kürdistan ve Türkiye’nin kendileri olarak ortaklaşmasıdır.

HDP’nin Gezi ruhu üzerinden büyüme, daha geniş bir kitle desteği alma hesabının da yapıldığı biliniyor. Ben Kürdistan hareketinin Gezi ruhu üzerinden beklenen kitle desteği alabileceği kanaatinde değilim. Bunun birçok nedeni vardır. Yunanistan’daki SYRZA’nın (Radikal sol blok) kitlelerden aldığı büyük destekten hareketle benzer yapılanmayı Gezi üzerinden Türkiye’de yaratma arayışı HDP ile en azında şu an karşılık bulmayacaktır. Çünkü:

Birincisi, Gezi isyanı, Yunanistan benzeri ağır bir ekonomik krizle örtüşerek gelişmedi. Esas anti AKP üzerinden siyasal hak ve hedeflere odaklıydı. İkincisi, Yunanistan’daki SYRZA’nın bir Kürt/Kürdistan meselesi yoktur. Üçüncüsü; BDP’nin Gezi boyunca sadece sembolik olarak yer aldığını unutmayalım. Biz ÖSP olarak, Diyarbakır 15-16 Haziran Konferans sonuç bildirisine BDP blokajı nedeniyle Gezi’nin selamlanmasını bile koyamamıştık.

Dördüncüsü, Türkiye sosyalist hareketi Gezi isyanında militan tutum aldı ancak Gezi ruhunu anlamadı. Beşincisi; Gezi ruhunu oya devşirmeye sadece HDP talip değil CHP, İP vb bir dizi yapı taliptir ve bunların HDP’ye göre şansları daha fazladır çünkü HDP ne kadar Türkiyelileşse de arkasında halen BDP dolaysıyla kitlelerde Kürt/Kürdistan algısı bulunmaktadır ki Batı’da oya dönüşümde olumsuz etkileyecektir. HDP’de bunun farkında ki İstanbul’da CHP’ye “gelin ortak aday çıkaralım” diyor!

 

III – HDP’nin CHP ile ittifak söylemi, “Kemalistlerle yeniden çözüm” arayışı mı?

 

Biliniyor, AKP hükümeti askerlerin siyaset üzerindeki vesayetini kırmayı geliştirildiği süreçte, Öcalan’da belirli bir bekleyişten sonra, “Kürt meselesini artık askerlerle değil AKP hükümetiyle çözebilirim” sonucuna varmış olacak ki İmralı “çözüm görüşmeleri” yeniden başlamış oldu ve 21 Mart 2013 mektubunun içeriği de ona göre şekillendi. Ayrıca eklemekte yarar var; AKP herhangi bir hükümetten öte kendi rejimini kurma arayışındaydı halen bu arayışını sürdürüyor olması da Öcalan’ın AKP ile “çözerim” yöneliminde etkili olmuştur. Çünkü ordunun siyaset üzerindeki vesayeti tümüyle kırılmamış olsa bile büyük oranda geriletilmiş, bunun ciddi işareti olarak generaller tutuklanmış ve AKP klasik bir hükümeti aşan “iktidar bende” yönünde güçlü sinyaller veriyordu. İşte AKP üzerinden çözüm arayışları İmralı’da bu zeminde yeniden başladı, bu kez muhatap Kemalistler değil AKP idi.

Derken büyük umutlarla başlayan “çözüm süreci” çok geçmeden tıkandı. Öcalan/PKK kanadı süreç “tıkandı”, “bitti” demeye başlarken, Hükümet kanadı zaten olmayan paket ve çözüm için “devam ediyor, geri çekilen kaybeder” diyerek Öcalan ve PKK’yi sıkıştırma arayışında.

İçi boş olan süreç ve “demokratikleşme paketi” şeklen de giderek tıkanmasıyla paralel başka gelişmeler de yaşandı. Örneğin:

Bir süredir AKP’nin bölgeye dönük emperyal hedefleri yani Osmanlı bakiyesi hesapları ve özelde Güney ile Güneybatı Kürdistan hesaplarının ABD’de yarattığı rahatsızlık; Mısır’da İhvan ı Müslim iktidarına yaklaşımda karşıtlaşan politikaları üzerinden yaşanan gerilim; Türkiye’nin, Suriye’de Batı adına kılıç sallama görüntüsü altında kendi hesabına çalışmasının yarattığı rahatsızlık; İsrail ile devam eden gerilimin Batı’da bulduğu karşılık; Çin’den alınacak füze rahatsızlığı ve içerde Gezi isyanı üzerinde büyük sermayenin ABD, Batı nezdinde ki arayışlarının yarattığı etkileri toplamında AKP hükümeti ile ABD yönetimi arasında yaşanan gerilimin hangi siyasal sonuçlara yol açacağı belirsizliğini koruması. Üstüne üstlük Sarıgül üzerinden CHP’de yeni bir operasyonun ayak izlerinin hissedilir olmasıyla hem sermaye hem Batı ve Cemaat için AKP’ye alternatif yaratma ihtimalinin güçlenmesi. Bunların ışığında AKP’nin de dış politikada revizyona gidiyor olması vb…

Bunlar tıkanan “çözüm süreci” ile birleşince, Öcalan’ın “her şeyi devletten beklemeyin kendiniz fiilen çözün” talimatı da dikkate alındığında acaba Öcalan yeniden “kiminle çözebilirim” arayışında mı sorusunu gündeme getiriyor. Bu açıdan Sebahat Tuncel’in Haber Türk’te Kübra Par’a verdiği söyleşide; “CHP gerçekten İstanbul’u almak istiyorsa, HDP’yle işbirliği yapmak istiyorsa bunu tartışırız”, “Sarıgül’ü ya da CHP’nin göstereceği başka bir adayı destekleme ihtimaliniz var mı?” sorusuna da Tuncel’in, “belki ters bir şey olur, ortak bir aday gösterebiliriz. Olması gereken bu…” ve devamla “ CHP içerisinde gerçekten demokrat bir kesim var. CHP’yi içerden değiştirelim fikri çok defa denendi ve başarısız oldu. Solu birleştirmek adına önemli bir çağrımız var. Birlikte siyaset yapabiliriz” açıklaması ve Öcalan’ın tam da bu süreçte HDP kongre mesajında sırtında taşıdığı Mahir’in “40 yıllık emanetini” HDP bileşenine teslim etmesi hepsi birlikte değerlendirildiğinde; Öcalan’ın bu kez de CHP üzerinden Kemalistlerle meseleyi “çözmek” istediği söylenebilir.

 

IV – Herkes gibi Öcalan ve PKK’de görüş değiştirebilir

 

Son yıllarda Türkiyelileşme yönelim ve pratik adımlarının artmasıyla paralel şu soruların yanıtları kendini daha fazla dayatıyor:

*Kürt siyaseti federatif ya da bağımsız Kürdistan istediği için Türk solundan ayrılarak ayrı örgütlenmeye başladı. Bugün ne değişti ki “Türkiyelileşelim” deniliyor?

*Dün mesele Kürt/Kürdistan sorunuyken yanı bir halkın (ulusun) ve coğrafyanın kurtuluşu meselesiyken ne oldu, neler değişti de mesele Ankara’nın demokratikleşmesine indirgensin?

*“Türkiyelileşme” ya da Ankara’nın ve hatta toplumun salt genel geçer demokratikleşmesi için” Kürt siyaseti son 100 yılı aşkındır silaha sarılır mıydı, özelde PKK dağa çıkar mıydı, buna gerek var mıydı?

*Dün Kürtler, Kürt siyaseti; Türk devrimci, sosyalist hareketinin ağırlıkla Kemalist ideolojik, politik yapılanmanın etkisinde davrandığına inandığı için ayrı örgütlenmeye yönelmişti. Dahası PKK 1978’de kurulurken dışındaki Kürdistani tüm parti ve örgütleri “Kemalist ideolojinin etkisinde”, “Türkiyeli” yapılar diyerek eleştirmiş hatta yer yer kan dökülmüştü. Şimdi neden “Türkiyelileşelim” diyor?

*Ayrıca Kürt siyasetine sormazlar mı “madem dönüp dolaşıp Türkiyelileşmeyi savunacaktınız neden Türkiye İşçi Partisi’nden ayrılıp kendi partilerinizi kurdunuz?

Öcalan ve PKK devletleşme, iktidar ve sosyalizm başta olma üzere birçok temel alanda görüş değiştirdi, değiştirebilir. Her birey, örgüt gibi onların yetki alanlarındadır. Öcalan ve PKK’ye;

dün yola çıkarken bağımsız Kürdistan hatta “bağımsız birleşik sosyalist Kürdistan diyordunuz” neden bugün “artık bağımsız bir Kürdistan değil de demokratik konfederalizm ve özerklik istiyorsunuz”?

Dün tüm diğer Kürdistanlı parti ve örgütler gibi PKK Türkiye solundan ayrı örgütlenerek yola çıkmışken bugün neden “halkı esas alarak ortak örgütlenmeyi ikame edecek birikim ve enerjiyi kendinde görmeli” (Abdullah Öcalan HDP kongresi mesajından) diyerek bir süreden beri ortak örgütlenmeyi öneriyorsunuz?

Dün iktidara gelmek için mücadele ederken; “şimdi iktidar olmak için savaşmıyoruz; halk iktidarının oluşması için, demokratik toplum için mücadele ediyoruz” (Murat Karayılan, aktaran Arzu Yılmaz HDP mi patlar BDP mi çatlar yazısından) diyorsunuz” şeklinde soru sormak doğru değildir. PKK görüş değiştirebilir mesele yeni diye üretilen görüşler, politikalar doğru mu yanlış mı ona bakılmalı.

Sıklıkla dile getirdik: Lenin’i siyaset dehası yapan hayatı teoriye uydurmak yerine hayata (yaşama) uygun teoriyi yenilemesidir. Bütün zenginliğiyle yaşam değiştikçe, Lenin ona uygun teori ve siyaseti yeniden üretir üretmeye çalışırdı. Buna siyaset-sosyoloji diyalektiğini kurmak da diyebiliriz.

PKK, “bir zihniyet dönüşümü süreci” ve “yeni bir model peşinde” olmanın gereği bu ve benzeri yeni teorik ve politik yönelimler geliştirebilir. İnandığı doğrultuda yeni görüş ve öneriler geliştirmek Öcalan ve PKK’nin kendi meselesidir ama bunlara katılıp katılmamak, desteklemek ya da eleştirmek de bizim meselemizdir. Devletleşme, UKTH, Türkiyelileşme ve sosyalizm konularındaki yeni önerilerine temelde katılmıyoruz ama örneğin Karayılan’ın “biz öncü parti iktidarı değil halkın iktidarı için mücadele ediyoruz” yönelimini doğru buluyoruz.

Sonuç olarak:

Ortak konferanslarda sıkça belirtmiş olduğumuz ve şimdi de netçe gördüğümüz gibi; PKK birlik ve ittifak kurmada stratejik olarak yüzünü dışındaki Kürtler değil, Türkiye soluna çevirmiş ve orada sonuç almak istiyor. BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın da HDP ile kurulan ittifak için “sadece seçim işbirliği değil stratejik İşbirliği”dir vurgusu dikkate alındığında tablo netleşir. Kısacası daha önce birkaç kez farklı araçlar üzerinden denenen “Türkiyelileşme” denemesi bir kez daha denensin ama karşılığı olmayacaktır. Dileriz PKK geleneği, HDP pratiği üzerinden Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaz!

Bütün bunlardan hareketle HDP politik olarak başarılı olur-olmaz, bundan bağımsız olarak proje yanlıştır Kürt halkı desteklememelidir.

Bitirirken, Türk ve diğer halklarla, onların siyasal temsilcileriyle ortak mücadele ile “Türkiyelileşme” ayrı şeyler olup iş ve eylem birliğine, ortak mücadeleye evet fakat “Türkiyelileşmeye” hayır diyoruz! 06-11-2013

[email protected]

Newroz Gazetesi

Sayı: 243

Tarih: 18 Kasım 2013

 

 

 

 

Sonraki İçerik
- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights