Ana SayfaNIVÎSKARÊNŞimdi sokak zamanı!

Şimdi sokak zamanı!

ŞİMDİ DAHA FAZLA SOKAKTA OLMA ZAMANI!

  1. ATMACA

Kürdistanlı komünistler olarak 2013 yılının son ayında önemli bir süreci geride bırakarak Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP)nin 1.Olağan Kongresi’ni (kuruluş kongresini) gerçekleştirdik. Bu bizim için önemli bir eşikti. Ama hala örgütlenme diye bir sorun önümüzde duruyor. Kuşkusuz 1. Olağan Kongre için önümüze koyduğumuz hedefleri gerçekleştirdik. Şimdi asıl süreç bundan sonra başlıyor. ÖSP olarak önümüzdeki yerel seçimlere katılamıyoruz. Ama şimdiden bir sonra ki seçimlere hazırlanmalıyız. İlk hedeflerimizden birisi bu olmalı. Bunun için ise daha fazla il de örgütlenmek ve daha fazla çaba sarf etmek gerekiyor.

 

Kuşkusuz örgütlenme sorunu önemli. Ama sorun bununla bitmiyor. Biz artık düne nazaran daha fazla kitleler nezdinde siyaset yapacağız. Hem de yerleşik siyasal yapıların uzunca bir süredir aşındığı, halkların sürekli bir saldırı tehdidiyle yönlendirilen bir korku siyaseti tarafından dumura uğratıldığı, denetlendiği günümüzde toplumu değiştirip – dönüştürmek adına siyaset yapacağız.

 

Öncelikle bir belirleme yapmak gerekirse; siyaset belli bir durumda, devletle kitleler arasında çatlak kabilinde bir mesafe yaratan ve evrensel bir iddiası olan yeni siyasal öznelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir praksistir. Bunu herkes en iyi Gezi direnişi sırasında yaşayarak gördü. Bu bağlamda, siyaset belli bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Hele günümüzde sorun Marksizm’in siyasal boyutunun – siyasal yaratıcılık ve hayal gücü yeteneğimizi tamamıyla seferber etmemizi gerektiren bir boyutunu – “yeniden aktive etme” meselesi iken.

 

Evet, yukarıda da belirttik, siyaset devlete mesafe almaktan ibarettir. Oysa bugün birçok hareket devleti hedef almak yerine mevcut iktidarları hedef alıyor. Böylece kitlelerin nezdinde bir yanılsamaya da neden oluyor. Sanki mevcut iktidarlar değişince her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi. Oysa mevcut devlet var olduğu sürece, iktidarların değişmesi bir şey değiştirmiyor. Belki biri diğerine göre daha iyi görünebiliyor o kadar. Onun dışında değişen bir şey olmuyor.

 

Devlet, özellikle de sözde sivil toplumla kaynaşmış olan ve adına demokratik devlet denilen yapı toplumsal hayatın gittikçe daha fazla alanına nüfuz etmektedir. O nedenle siyaset devletle toplum arasında bir mesafe yaratılması gereken şeydir. Üstelik bu mesafenin yukarıda belirttiğimiz gibi devletin çatlakları içerisinde yaratılması gerekir. Bu da ancak devletten ayrı duran ve onun üzerinde baskı uygulayabilecek kolektiviteler oluşturmaktan geçer. Bunun yolu ise ancak sokaktan ve sokağın canlılığından geçiyor. Yani sokakta örgütlenecek eylemliliklerden ve bu yolla oluşturulacak çatlak kabilinde mesafeyi yaratmaktan geçiyor.

 

Sokak denince akla binler, milyonlar geliyor. Kuşkusuz bu önemli ama asıl önemli olan bunun bireyden başlaması. Yani direnen kişinin durduğu, yaşadığı, eylediği ve düşündüğü zemini işgal edip denetlemesi gerekiyor. Bunun için illaki milyonlarca insana ihtiyaç yok. Hatta binlerce insan bile gerekmeyebilir. Başlangıçta sadece birkaç insan da yeterli olabilir. Hatta sokakta kimi zaman direniş küçük gruplarla başlayabilir. Tam da sorun burada. Çünkü siyaset sanatı, bu tür direniş hücrelerini bir arada dokuyup ortak bir öznellik oluşturmaktan ibarettir. Bu ise ancak bireylerin, kitlelerin kendisiyle yüzleşmesi ve kendi müthiş gücünün farkına varmasıyla mümkündür. Bireyin, kitlelerin kendi gücünün farkına varmasının yolu ise hiç kuşku yok ki sokaktan geçiyor. Bunu en iyi bu coğrafya uzunca bir süre sonra Gezi direnişinde yaşadı. Direniş bir anda bütün sokakları sarıp sarmaladı. Kitleleri politize etti.

 

Sokak insanı özgürleştirir. İnsanı ve kitleleri isyana ve asiliğe teşvik eder. Onun kışkırtıcılığını ortaya koyar. Bugüne kadar yerkürenin her yerinde, baskı, otorite ve şiddetin olduğu her yerde sokak direnişin ve özgürlüğün simgesi olmuştur. Bundan sonra da öyle olacaktır.

 

Çünkü sokak umuttur. Kitlelerin umutlarının tükendiği anda hayallerin yeniden filizlendiği ayaklandığı yerdir. Duyarsızlığın, tepkisizliğin hatta suskunluğun aşıldığı aydınlık ve ışığın ortaya çıktığı, özcesi başkaldırıdır sokak. Yani bireyin, kitlelerin artık bende – bizde varız dediği yerdir sokak.

 

Sokak değişimdir. Çünkü her türlü statükoya, egemenlik ilişkisine karşı sessiz yığınların yıkıcı gücünün ortaya çıktığı ve reddetmenin adıdır sokak.

 

Sokak kaostur. Standard ve tekdüze olan her şeyi reddeder. Tıpkı hayat gibi… Yani kaosun yaratıcı zenginliğiyle hayatın gökkuşağını oluşturur. Var olan canlılığıyla hayatı yeniden anlamlandırır.

Hayatın, değişimin manifestosu sokakta yazılır. Başkaldırı ve isyan sokakta örülür. Bu bağlamda sokak başkaldırı ve isyandır.

İşte bu ve benzeri meziyetlerinden dolayı egemenler tarihin her döneminde sokaktan ve onun gücünden korkmuşlardır/korkuyorlar. Tıpkı mevcut iktidarın Gezi direnişinden korkması gibi. Bu yüzden yine egemenler tarih boyunca sokağı kontrol etmek, sokakta tahakküm ve hâkimiyet kurmak için her yönteme başvurmuşlardır/vuruyorlar. Bir biçimde sokağı işgal edip, sokaktaki yaşamı terörize ettiler/ediyorlar. Hatta uzunca bir süredir dünyanın her yerinde olduğu gibi bu coğrafyada da kentsel mekân dokusunu tümüyle değiştirerek sokağın bu isyankâr ruhunu öldürmeye çalıştılar/çalışıyorlar. Bütün bu uğraşlara rağmen egemenlerin onca çabaları sonuç vermemiştir/vermez de. Dün olduğu gibi bugünde sokaklar barikatlarla o derin kardeşliğini sürdürmeye devam ediyor/edecektir. Çünkü dün olduğu gibi bugünde sokaklar egemen olanların değil, muktedir olanların dans ettiği yerler olmaya devam ediyor. Çünkü sokak hala o yaratıcı gücüyle öğretiyor, öğretmeye devam ediyor.

 

İşte tam da bu süreçte, biz Kürdistanlı komünistler olarak Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’nin 1. Olağan kongresini arkalamışken sokağın bu yaratıcı, öğretici gücünü sürekli hafızalarımızda tazeleyerek, siyasi kampanyalar, etkinlikler ve eylemliliklerle sokakta olmalıyız.

 

Evet, görünen o ki 2014 yılı K. Kürdistan ve Türkiye mülksüzleri açısından zorlu bir yıl olacak. Bir yandan hala bir arpa boyu yol alınmamış Kürt/Kürdistan sorunu, bir yandan küresel krizin hayatımızın her alanında daha fazla hissedilecek olması, iktidarda ki müttefiklerin kendi aralarında ki çatışma. Ve bu çatışmadan güçlü çıkabilmek için dün askeri vesayeti bitirdik diyerek “Ergenekon ve Balyoz” davalarına atıfta bulunan AKP hükümetinin; bugün bu davaların “kumpas” olduğunu dile getirerek yeniden orduyu müttefik edinmeye çalışıyor olması, vb. nedenler.

 

Sonuç olarak; Yukarda da belirttiğimiz gibi 2014 yılı her açıdan zorlu ve mücadele dolu bir yıl olacak. Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) olarak bu sürece hazırlıklı olmalıyız. Çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi bu coğrafyada da tıpkı Gezi de olduğu gibi yeni kalkışmalar ve yeni mücadele biçimleri ortaya çıkabilir. Buna hazırlıklı olmanın yolu sokaktan ve sokağın örgütlenmesinden geçiyor. Bu ise ancak kimi ağırlıklarımızdan kurtulmamızla ve sokakta olmamızla mümkün olacaktır. 3 Ocak 2014

 

[email protected]

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights