Ana SayfaGIŞTÎGLOBALLEŞEN DÜNYADA KÜLTÜR ALIŞVERİŞİ

GLOBALLEŞEN DÜNYADA KÜLTÜR ALIŞVERİŞİ

Serhat Tek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Bugün insanlık, globalleşen dünya ile tarihte hiç olmadığı kadar birbirine sosyal ağlarla yakın ve hiç olmadığı kadar da benzer ürünlere sahip durumda. Şüphesiz bilimsel ilerlemeler bunun en temel nedenidir. Bilgi çağı dediğimiz bu yenidünya düzeni sadece bilimsel verilerden doğan gelişmelerden ve ilerlemelerden ibaret olmamıştır. Bu yenidünya düzeni eşyanın tabiatına uygun olan değişimi olağandan fazla bir seviyeye getirmiştir. Fakat bu hızlı değişim ve dönüşüm yalnızca bununla açıklanamaz. Dünyayı saran, anti durumda olan en küçük bir köye bile girmeye çalışan kapitalist modernitenin rolü yadsınamaz. Kapitalizmin yaydığı yaylım ateşi her noktaya ulaştırılmaya çalışılmıştır. Kapitalizmin yaygınlaşması tek bir alanı etkilememiş; ekonomi, politika ve kültürü de etkilemiştir. Burjuva-sömürü ilişkisi paralelinde genişleyen bu etki, küreselleşmenin de kaynağıdır. Bugün nasıl ki kapitalizm her alanda var olmak istiyorsa dün de aynı gerçeklik söz konusuydu çünkü kapitalizmin mecburiyet içinde olduğu bir durumda ürününü satmak zorunda olmasıdır. Bu ise her alanda var olmayı ve var olduğu toplumda kimlik kazanmayı gerektirirdi. Böylece Sovyetlerin dağılmasından sonra sahada daha da güçlenen kapitalizm pazarlama alanında global ile lokal entegrasyonunu ihmal etmemiştir. Onun her yere nüfuz etme amacı doymak bilmeyen varlığından kaynaklanır. Bu aslında kapitalizmin kâr hırsına dayanarak devasa güç olmasını gösteriyor. İşin aslı burjuvazinin ihmal etmek gibi bir lüksü olmayacağı, kapitalizmin karakteristik özelliklerine bağlı olarak bunu yapacağı gerçeğidir.

Kapitalizmin hızlı ve yağmalayıcı büyüme karakteri toplumda yıpratıcı etkiye neden olur. Ki bu olumsuz etkinin sonucu kapitalist küreselleşme iki insan arasındaki ilişkiyi sadece nakit ödeme ilişkisine düşürmüştür. Toplumda var edilmiş olan iki birey arasındaki parayı amaç edinme ilişkisinin getirisi kültür endüstrisinin patlak vermesi ve genişlemesi olacaktır. Kapital-sömürü paralelinden kaynaklanan bu ilişki iki insan arasındaki sömürünün ve sömürülenin sömüren tarafından değersizleştirmesinin (sadece maddi anlamda olmamakla beraber) özetidir. Yukarıda da aktarıldığı üzere kapitalizm kendi varlığını tek bir alanda var edemez. Her ne kadar ekonomik boyutuyla ön planda olsa da bilimden siyasete, sanattan dine hatta ekolojiye kadar bir etkileşim söz konusudur. Bütün bu alanlarda ortak bir şey var ki o da kültür kavramıdır. Kültür dediğimiz olgu kendini bir yere nakleder ya da toplumun ihtiyaçlarına cevap olmak için çabalayan her alanda var olur. Toplumsal nakışlara sahip bu alanlar kültürün bir nevi uydularıdır. Sinema ve televizyon, mimari, gazete ve dergi, edebiyat, müzik vs. Kültürde yaşanan bir değişim ya da reform kültürden beslenen tek bir alanı etkilemez toplumdan doğan her alanı etkiler. Globalleşen dünyada kültür dediğimiz olgu ekonomik büyüme hedefli var olan kapitalizmin etkisine girer. Madem dünyada tek tip bir ekonomik model var eden bir burjuva öznesi var ise bu özne diğer farklı alanlarda da tek tip uğraşlar içine girecektir. Bu farklı alanların birbiriyle yakın ilişkisinden ve bir bütünün parçası olmasından kaynaklanır. Bu bütünlük ise toplumun yansımasıdır. Bu bağlamda kapitalizm sahada gücünü sonsuzlaştırmak için ve anti-kapitalist bireylerin var olmaması için tek tip yani itaat eden ve mutluluğu sadece ürünlerde arayan insan yaratma uğraşındadır. En nihayetinde bu, kendini bireyde hissettirecektir. Mutluluk üzerine bir konuşma yapan ünlü sosyolog Zygmunt Bauman’ın “… çünkü bugün tanıtımla, reklamla sürekli yeni cazip, çekici modalarla mutluluğu hep daha iyi, daha iyi ve kesintisiz bir dizi memnuniyetler bütünü olarak düşünmeye itiliyoruz.” sözleri kapitalizmin kişide yarattığı etkiyi özetler biçimde.

Global özellikli öznelerin lokale domine olması kapitalizmin kâr hırsını pazarlama alanındaki kanıtı desek yeri olur. Modern anlamda son yarım asırdan kısa bir süredir uluslararası alanda en devinimli aktör çokuluslu şirketler olmuştur. Emperyalizmin bir ürünü olan çokuluslu şirketlerin dünyada tek tip kültür yaratma (Amerikanlaşma, Batılılaşma gibi) çabaları halen tartışma konusu. Küreselleşmenin gerçekten dünyada tek bir kültür yaratma amacıyla hareket ettiği mi (1) yoksa bölgeden bölgeye melez kültür yaratma (2) ya da karşılıklı kültürel alışverişten ibaret olduğu mu tezleri (3) mevcut.

1-Global pazarlar her ülkede aynı nitelikte olmayacağına göre kapitalizmin farklı stratejilerle ürününü dünyanın her alanına sokmaya çalışır. Bunu farklı stratejilerle yapma uğraşının nedeni kültür olgusunun toplumdaki yansımasının ne kadar önemli olduğudur. Buna bağlı olarak burjuvazi kurumunu yerelde var etme ve bu varlığı sürdürme stratejisi yerel dokuları kapitale iyi entegre edecek kişilere devretmesi olacaktır. Örneğin Ortadoğu dokusunda olamayan batı merkezli bir ürünün yerel motiflere reklam yapılması gibi. Tipik ve herkesin dikkat ettiği bir örnek: CocaCola’nın ramazan sofrasında reklamlanması ya da belli özel günlerde Google’ın amblemini o güne özel göstermesi. Bir başka örnek ise İngiltere merkezli bir bankanın bu topraklardaki düğünü reklam konusu yapması. Bu tipik örneklerle kapitalizm kendini Çin’de ya da Şili’de var edemez. Kimse batı merkezli bir bankanın ya da beyaz eşya markasının çeyiz reklamlarını bu topraklardan çok uzak bir yer de yapmasını tahayyül edemez.

2-Yerel kültürü kullanarak toplumda var olma stratejisi de kapitalizmin kimlik kazanma uğraşlarındandır. Kültürel bazı öğelerin toplum tarafından unutulması başka bazı öğelere göre daha zor olabilir ya da zamana yayılması daha uzun sürebilir. Bunun için, üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazi globalleşirken yerelleşme içerisine girer. Konunun daha iyi anlaşılması için örneklerden yola çıkmak kavranması adına daha uygundur. Gıda sektöründe dünya devlerinden olan BurgerKing’in Türkiye’de KöfteBurger, Yeni Zelanda’da KiwiBurger mönüsüne sahip olması. Global merkezli bazı marka isimlerinin farklı alfabelere sahip ülkelerde kendini o alfabede tanıtması. Mısır’da Arap alfabesi Rusya’da Kiril alfabesi kullanması gibi. Bu, tabi batı merkezli kapitalin glokalizasyon stratejisidir.

3-Tüm bunlara karşın batı merkezli olmayan markaların da batı merkezlerinde kendini var ettiği fikirleri mevcut. Yani emperyalizmin egemen bir kültür yaratma peşinde olmadığı kültürlerin karşılıklı ilişkisinin olduğu söylemi. Hewler’de KFC var ise Londra’da da Kurdistan Restaurant’ın var olması ya da Yeni Delhi’de McDonald’s var ise Miami’de de IndianKitchen’ın var olması gibi. Emperyalistlerin çokça savunduğu bu görüşe göre farklı kültürlerin küreselleşme sayesinde birbirleriyle bu şekilde kaynaştığıdır. Tabi bu kaynaşma sadece gıda sektöründe değil sinema ve televizyon, dans, teknoloji, spor ve müzik alanlarında da yerini alır. Bollywood ya da İran filmlerinin değer kazandığı, Latin Amerika danslarının ilgi çekmesi, Türk dizilerinin yurtdışında reyting yapması, Tata’nın Avrupa’da alıcıya sahip olması gibi.

Bu tartışmalar ışığında gelişen üç ana fikirden ilk iki tanesi ile üçüncüsü arasında bariz belli olan fark bizi yine kapitalizmin yağmalayıcı olduğunu gösterir nitelikte. Birinci ve İkinci emperyalist bölüşüm savaşlarından sonra gelişen emperyalist devletler yönünü doğal kaynaklar bakımından zengin olan alanlardan çekmemiş, sömürü tüm hızıyla devam etmiştir. Sömüren aslında işgal etme yöntemiyle sömürülenin zenginliğine sahip olmuştur. Özellikle Ortadoğu’nun içinde olduğu mevcut durum bunun göstergesidir. Sömüren ile sömürülenden oluşan bu iki kutuplu dünya kültür alışverişinde değil tek taraflı kitle değişimde ilerleyecektir. Bu da gelişen ülkelerde sömürülen alanlardan yerleşen göçmen kitlesini var edecektir. Kısacası gelişmemiş alandan doğan markaların bir başka gelişmemiş alanda var olamayacağı en azından güçlenemeyeceği gerçeği. Kitle de iş gücü demektir. Yani gelişen ülkelerde farklı kültürlerden olan markaların varlığı tamamen emperyalizmin bir sonucudur. Gelişen ülkelerde bunu var eden oranın halkı değil göçmenler, gelişmemiş ülkeler de ise emperyalist glikalizasyonu var eden oranın halkıdır. Dahası gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde glikalizasyona olan ilginin gelişen ülkelerde var olan göçmen kaynaklı markalara olan ilgi karşısında azınlık kalması egemen kültürün yaratılma gerçeğini taşıyor.

Gelişen, değişen dünyada doğal olarak oluşan küreselleşmenin emperyalizmin eğilimine girmesinin birey ve toplumda yarattığı etki kolektivizm kaynaklı kültürlerin dengesiz bir şekilde hayatta kalmasını yaratmıştır. Bu dengesizlik kolektivizmden uzaklaşan bireyi bencilleştirmesinin yanında egemen kültüre bağlı hale de getirir. Bu yabancılaşma fordist (hatta postfordist) üretim alanında ki bireyin doğaya yabancılaşması gibi. Son tahlilde, egemen unsurların dengeli bir kültür alışverişi yapamayacağı, emek sömürüsünün olmadığı, kadının her alanda obje yapılmadığı, halkların eşitliği ilkesiyle işgallerin yaşanmadığı ve ezen-ezilen öznelerin ortadan kalkmasıyla dengeli bir kültür alışverişinin olacağı realitesidir.

Ocak 2019

Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 4

Derginin PDF formatı için buraya tıklayın

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights