GEZİ

  1. yy devrim dalgasının ön habercisi: GEZİ / S. ÇİFTYÜREK

 

Gezi isyanı ile ilgili daha önce “Taksim’den Yayılan Öfke Patlaması” başlığıyla yazmıştım. Daha çok niteliği ve bileşenleri üzerinde durmuş ve devamında geleceğe dönük mesajlarını ele alacaktım. Bu makale bunu konu alıyor.

Sadece Taksim-Gezi değil, Tahrir, Madrid, Atina, Wall Street, Sao Paulo, Bulgaristan… tüm bunlar ve hatta 90’lı yılların sonlarından beri yaşanan benzer başkaldırılar, küresel düzeyde kapitalizmle nihai hesaplaşmanın ön hamleleri olarak görülmeli.

Yüz binlerin baskı ve tehditlere karşı sadece ve sadece demokratik isyan hakkının kullandığı Gezi, cumhuriyet tarihi boyunca çapı, bileşenleri ve etkileri açısından bir ilk olup kendini aşan önemli sosyal ve siyasal sonuçları olacaktır. Özellikle önümüzdeki yıllarda siyaset ve örgütlenme üzerinde ki etkileri daha fazla hissedilecektir.

Gezi isyanı, ezilmiş olmaktan çok çapı ve niteliği ile bağlantılı olarak yapacağını yaparak geri çekildi demek daha doğru olur. Neler yaptı nelere yol açtı, açacak? Özetlemek gerekirse:

 

I – Gezi, TC devletinin bölge rol modelliğine darbe vurdu!

Gezi isyanı, kuruluşundan beri hep saldırıda olan AKP’yi ilk kez savunmaya itmekle kalmadı, başbakan Erdoğan’ın karizmasını da ciddi olarak çiziktirdi. Bundan da önemlisi, Türk devletinin Güney Kafkasya’dan Mısır’a uzanan coğrafyada öne çıkan rol modelliğine darbe vurdu. Ortadoğu hatta genelde İslam coğrafyası için propaganda edilen, “liberal demokrat İslam modeli” hedefi, Gezi isyanında halka karşı sergilenen devlet terörü nedeniyle çöktü. Bu çöküşte, Suriye’de izlenen politikanın ve Mısır’da İhvan-ı Müslim iktidarının darbe ile yıkılmasının da payı bulunmakla birlikte esas olarak AKP hükümetinin Gezi isyanında ülke çapında sergilediği faşizan tutum ve terör belirleyici olmuştur.

 

II – Gezi isyanı, demokrasi mücadelesinde azınlık-çoğunluk meselesine yeni boyut kattı!

Tayyip Erdoğan’ın “ben çoğunluğum, istediğimi yaparım, dediğim dedik”, “% 50’yi zor tutuyoruz” nobranlığına ya da “seçimi kazandım dört yıl, beş yıl boyunca istediğimi yaparım” şeklinde dayatılan çoğunluk dikta anlayışına, Gezi isyanı ile ciddi bir neşter vuruldu.

İstanbul belediye başkanı Kadir Topbaş’ın, “bundan böyle bir durağın yerini bile değiştirmek gerekirse oranın halkına soracağız” beyanı, Gezi’nin kent yönetim kültürüne kattığı, katacağı en büyük katkı olacaktır.

Artık Gezi’den sonra ister genel seçimlerde ister yerel seçimlerde çoğunluk iktidarları atacağı adımlarda azınlığın iradesine de başvurmak en azından dikkate almak durumunda kalacaklardır ki bu da kent kültürü açısında önemli bir kazanımdır.

 

III – Gezi başta gençlik saflarında olmak üzere toplumda korku ile birlikte yerleşik kalıpları yıktı!

Gezi isyanı, “Apolitik gençlik” algısı başta olmak üzere toplumda özellikle de devrimci harekette on yılların ürünü olarak yerleşmiş kimi algı ve kalıpların yıkılmasında güçlü bir hamle oldu, olacak.

On yıllardan beri Milli Demokratik Devrim sahiplerinin, baskı ve gericiliğe karşı askerden medet ummaları, her önemli dönemeçte “ordu göreve” çağrılarını çıkartmalarının halkta özelde de devrimci harekette yarattığı öz güven yoksunluğunu kırmada da önemli rol oynayacaktır. Gezi, “umut halklardır, işçiler, yoksullar, gençler, kadınlardır, halk kendi işini kendi yapacaktır” mesajını pratik eylemlilik üzerinden verdi.

Halklar, gençler, kadınlar Gezi ile birlikte siyaseten de kendi güçlerini tanıdılar ve değişim dinamiklerinin farkına vardılar. Gençler, emekçiler Gezi ile birlikte korku duvarını yıkarak sokağın siyaset gücüne ve dolaysıyla kendi gücüne tanıklık etti, kendine öz güveni geldi. Denilebilir ki Gezi isyanı ile genelde emekçi halk özelde de gençlik, “siyasette ben de varım” diyerek özneleşmede yol aldı. Kısacası halklar Gezi ile sokakta, meydanlarda siyasete içerik katmada ciddi bir adım attılar demek yerinde olacaktır.

Küresel kapitalizme karşı gelişen eylemlilikle karşılıklı etkileşim halinde söylenmemiş sözünü söyleyecek, yarım kalmış pratiğini tamamlayacaktır. Ekonomik krizin küresel düzeyde derinleşmesiyle paralel yeni Gezi, Tahrir, Atina, Wall Street, Sao Pauloların daha çaplı boy vermelerine uygun iklim hazırlayacağını da dikkate alarak devrimci, sosyalist hareketin ön hazırlıklı olması gerekiyor.

Kısacası Gezi ile açığa vuran devrimci değişim dinamiği geri çekildi ama söyleyecek sözü bitmedi, söyleyeceğini yeni bir isyan pratiği üzerinden söyleyecektir. Yeni pratik, yani yeni Geziler eskinin birebir aynısının tekrarı olmayacaktır, çünkü doğada olduğu gibi siyasette de kendini tekrar yoktur.

 

IV – Gezi, örgütlenmede, 20. yy katı merkeziyetçiliğinin aşılacağının pratik işaretlerini verdi!

  1. yy komünist hareketin politik programları, küresel düzlemde siyaset sosyolojisinde gerçekleşen değişimle büyük oranda zaten aşılmıştı. “İktidara gelirsen herkese iş, herkese konut, herkese bedava sağlık ve eğitim” olarak 20. yy komünist hareketinin programını özetleyen içerik halen önemini korur ama değişen koşullar nedeniyle tek başına komünist partileri iktidara taşımaya yetmediğinden yeni girdilerle geliştirilmesi gerekiyor.

Gezi pratiği, bir süreden beri teorik olarak tartışılan bu meselelere bir parça içerik kattı denilebilir çünkü devrimci siyasal yapılar “iktidar olsam ne yaparım, nasıl yaparım” sorularına yanıt aradılar.

Biz yıllar öncesinden 20.yy dünya komünist örgütlenmesinin Fordist emek rejimiyle bağlantı içerisinde katı merkeziyetçi yapıda örgütlendiğini, demokrasi ile merkeziyetçilik ilişkisinin (dengesinin) merkeziyetçilik esas alınarak kurulduğunu; bunun ürünü olarak tüm komünist partilerde iç demokrasinin katı merkeziyetçilik tarafından kadük hale getirildiğinden merkezin tanrı ve genel sekreterlerin ise peygamber rolüyle davrandığını yazmıştık.

Yine, 20. yy dünya komünist hareketinde, disiplin-özgürlük dengesinin (ilişkisinin) de aynı Fordist emek rejimi ile bağlantı içerisinde disiplin esas alınarak kurulduğunu ve süreçte özgürlüğün gerek partilerde gerekse de devlet yapılarında disiplin tarafından kuşatılarak kuşa çevrildiğini ve süreçte oksijensiz kalan disiplinin yani güçlü parti ve devletlerin (başta SSCB’nin) kendiliğinden çöktüğünü de belirtmiştik.

Yine 21. yy da ulus devletin küreselleşme (ulus üstü merkezileşme) ve yeni yerelleşme lehine ikili yetki kaybına uğrayacağını, özellikle yerelleşmenin hem ekonomide hem de siyaset ve kültürde büyük önem kazanacağını belirtmiştik. Belirtmekle kalmamış 21. yy örgütlenmesine ilişkin görüş ve önermelerimizi de sunmuştuk.

Günümüzde yani 21. yy’da; demokratik merkeziyetçilik olarak demokrasi-merkeziyetçilik ilişkisinin bu kez demokrasi esas alınarak kurulmasını; disiplin-özgürlük dengesinin ise, özgürlük esas alınarak kurulması gerektiğini; örgütlenmede merkezleri tanrı, başkan ve sekreterleri peygamber olmaktan çıkartacak olan “gövde de güçlü örgütlenme”yi önermiştik. Görüş ve önermelerimizi gerek “Aydınlanma ve Örgüt”, “Ulusal Soruna somut ve Tarihsel Yaklaşım”, “Kapitalizmin Tarihsel ve Fiziksel Sınırları” adlı kitaplarımda, gerek Sosyalist Mezopotamya’nın Mart 2010 tarihli 27. sayısındaki “Tüzük Sorunu Ya da Örgütte Özgürlük Ve Disiplin İlişkisi” başlıklı gibi yazılarda yazmıştım. Daha da önemlisi 21. yy’da Kürdistan komünist hareketinin tutum ve yönelişlerini özetleyen “21. yy’da Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu”nda tartışmış ve önermiştik.

Gezi pratiği gerek özgürlük-disiplin ilişkisinin 20. yy tersine özgürlük esas alınarak kurulmasında olsun, gerek demokrasi-merkeziyetçilik dengesinin bu kez demokrasi esas alınarak kurulmasında olsun ve gerekse de yerel iktidarların artan önemine dönük olsun önemli mesajlar verdi. Gezi yerel demokrasiye içerik kazandırdı, hayat verdi, denilebilir ki temsili demokrasiye karşı sınırlı da olsa doğrudan demokrasinin kimi örneklerini gerçekleştirdi. Öyle ki gerek Gezi-Taksim gerekse mahallelerdeki forumlar doğrudan demokrasinin arenasına dönüştürüldü.

Merkezin tanrı, sekreterin peygamber olduğu ve askeri nitelikteki geçmiş siyasal örgütlenme anlayışlarına darbe vurdu. “Mustafa Kemalin Askerleriyiz” sloganları ya “Mustafa Keserin Askerleriyiz” mizahi eleştirisiyle ya da “Kimsenin Askeri Olmayacağız” doğru çıkışıyla karşılık buldu.

 

V – Gezi, tek tipleştirmeye hayır dedi!

Gezi isyanının öne çıkan yönlerinden biri de kültürde, sosyal yaşam ve siyasette tek tipleştirilmeye “hayır” diyerek farklılıkların ortak yürüyüşünün mesajını verdi. Örneğin, Gezi isyanının ardından, kadının yaşamdan gelen ekonomik güçlük ya da açmazları kendisine karşı kullanılmadan, zorla başının örtülmesi kadar açılması da artık kolay olmayacaktır!

Tek tipleştirme, standartlaştırma makinesi olarak modernist kodlayıcıların işi şimdi biraz daha zorlaşacaktır. Rejim ve sermayenin ister mimari, ister çevre ya da kültürel alanda olsun gelecek olan tek tipleştirici önermeler; gençler başta olmak üzere farklılıklarını zenginlikleri olarak gören ve birlikte yürüyüşe önem veren herkes tarafından sorgulanacak ve giderek karşı direnç geliştirileceğine inanıyoruz.

İstanbul’dan Anadolu’ya hızla yayılan Gezi direnişi, öncelikle gençlik başta olmak üzere toplum saflarında bencil bireycilik yerine, paylaşan, farklılıkları üzerinden ortaklaşan, dayanışma içerisine giren güçlü bireyin (öznenin) şekillenmesine doğru bir hamle de yaptı. Güçlü birey ile paylaşan, ortaklaşan birey diyalektiğinin kurulmasında önemli pratik mesajlar verdi. Burada “halk kafasına yattığı gibi hareket ediyor, tavasını alan sokağa fırlıyor ve kendi taleplerini dillendiriyor” belirlemesi çok şeyi içeriyor. Kısacası, Gezi pratiği, siyasal ve kültürel farklılık üzerinden ortaklaşarak yol alınabileceğini gösterdi.

 

VI – Anadolu halkları, Gezi üzerinden Kürtleri daha iyi anladı

Farklı talep ve hedefleri olan Alevi, sosyalist, anarşist, Kemalist, İslamcı ve çevreciler AKP hükümetinin artan baskı ve dışlamalarına karşı ortaklaşan bu geniş bileşen polisten biber gazı ve plastik mermi yerken, çıplak olarak Kürt halk gerçeğiyle yüzleştiler. Kendilerine sessiz ve sesli olarak sordukları soru şuydu; “devletimiz, bize barışçıl demokratik eylemimizde bile biber gazı ve plastik mermi ile saldırırken kim bilir Kürtlere yıllardır neler yapıyor?”

Bu durum Anadolu halklarının Kürdistan meselesinde yeni bir bakış edinmelerinde katkı koyabilir. Dolaysıyla Gezi isyanı, Kürt meselesinin çözümünde hükümetle yapılan görüşmelerin dışında sokaklardan da destek alabilmesinde katkısı olabilir. Yarın öbür gün Kürt halkı ve siyasal dinamikleri sokaklarda çözüm arayışına girdiklerinde bunun Anadolu’da düne oranla daha güçlü karşılık bulacağını düşünüyorum ki bu durum hükümetin Kürt meselesinde adım atmasında da baskı oluşturacaktır. Çünkü hükümet, “bu kez Kürtler sokaklarda, meydanlarda çözüm ararsa ve bu arayış Anadolu özellikle metropollerde Gezi ruhu ile buluşursa işim çok zorlaşır” baskısını şimdiden hissediyor. Bu da Gezi’nin Kürt açısındaki kazanımıdır diyelim.

 

XII –Gezi, LGBT hareketine meşruluk kazandırdı!

“Velev ki ibneyiz, alışın her yerdeyiz”, “Diren Lice Taksim seninle”, “Anayasa’da cinsel yönelim” diyerek istiklal caddesinde “onur yürüyüşü” yapan LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel) Dayanışma Hareketi üyelerinin halktan alkış almaları ve kitlesellikleri meşruluk kazandıklarının önemli göstergeleriydi.

LGBT hareketi bir süreden beri korku duvarını zaten yenmiş ve meşru olarak kendini her alanda ifade ediyordu ama Gezi isyanı süreci, kendilerine gerek korku çemberini kırmalarında gerekse de özellikle halk/toplum nezdinde meşruluk kazanmalarında iyi bir zemin sundu denilebilir. Gezi üzerinden zengin farklılığıyla toplum bileşenlerinin, LGBT hareketini kabullenip ortak yürümede yol alınması da bir başka ileri adımdır.

 

XIII – AKP gezi karşıtlığı üzerinde tabanını pekiştirmeyi hedefledi!

Gezi isyanı kendiliğinden bir halk hareketiydi ve bileşenleri arasında; sosyalist, mütedeyyin, Alevi, Sünni, anarşist, Kemalist, işçi, emekçi ve hatta işveren dâhil herkes vardı. Bu geniş bileşeni Gezi isyanında bir araya getiren, korku ve baskıya karşı ortaklaşmaydı.

Gezi isyanı AKP hükümetine önemli mesajlar verdi. AKP hükümeti, mesajı doğru algılayıp temel hak ve özgürlükler alanını genişleten adımlar atacağına, tersine daha fazla güvenlik, daha fazla baskı yani polis devletini güçlendirme yöneliminde çıkış arıyor. İşçi, emekçilere “ağızlara bir parmak bal” misali kimi adımlarla yatıştırma arayışını sürdürürken de güvenliği esas alıyor. Çünkü AKP hükümeti, Gezi üzerinden her şeyden korkuyor, ürküyor dolaysıyla çıkış yolunu da daha fazla polisiye tedbirlerinde arıyor ki tehlikeli olan da budur.

Dahası AKP ve özellikle de Erdoğan Gezi muhalefeti üzerinden kendi kitlesini pekiştirme arayışına girdi. Özellikle Kazlıçeşme başta olmak üzere gerçekleştirdiği mitinglerle ile bu hedeflendi. (17-08-2013)

[email protected]

Sayı:239

20/08/2013

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights