Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Devlet: Belli bir coğrafya üzerinde bağımsız bir teşkilat kurmuş olan insan topluluğunun oluşturduğu; hukuken bu topluluğa kurallar, yasalar koyan, bu insan topluluğunun mal ve can güvenliğini sağlayan, iç ve dış egemenliği sağlayan tüzel kişiliktir.
Şu anda yürürlükte olan fakat uygulama alanı bulamayan adına darbe anayasası dedikleri anayasanın birçok maddesinde devlet, milletin huzurunu sağlamak ve fertlerini mutlu kılmak görevi ile de yükümlüdür. Maddeleri vardır.
Gelin görün ki devlet bir kez daha On Ekim katliamında asli vazifesini yapamamış vatandaşlarını koruyamamıştır
12 Eylül darbe anayasasından kurtulmak isteyen iktidar kendince yeni bir anayasa üzerine çalışıyor. Darbe anayasasını dahi uygulamayan iktidarın asıl amacı yeni anayasa ile ömrünü uzatmak, aklanıp paklanmaktır. Mal ve can güvenliklerini güvence altına almaktır. Vatandaşın can ve mal güvenliği iktidar için bir şey ifade etmiyor.
10 Ekim 2015 tarihinde ülkedeki barış, demokrasi, emek mücadelesi veren emek ve meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri, siyasi partilerin üye ve sempatizanlarından, barış aktivistlerinden oluşan kitlenin Ankara Garı önünde toplanarak “Emek, Demokrasi ve Barış” talebiyle devletin güvenlik güçlerinin denetiminde yapmak istedikleri miting İŞİD terör örgütünün daha önce planlandığı anlaşılan terör saldırısında 104 insanımız yaşamını yitirdi. 391 kişi ağır olmak üzere 500’den fazla insanımız da yaralandı.
Bir güvenlik zaafiyeti yaşayan, katliamın önüne geçemeyen devlet, bu katliamın faillerinin bulunup, adaletin sağlanması konusunda da üzerine düşeni yapamamış, etkin bir yargılama süreci yürütememiştir.
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’na atfedilen katliamdan sonra “oylarımız arttı” ve “Canlı bombaları kendilerini patlatmadan yakalayamıyoruz” o dönemde ki katliamlarla ilgili bu tarihi söylemler ülkenin içinde bulunduğu vahim tabloyu, güvenlik zaafiyetini yansıtmaktadır.
Devlet failleri bulamadığı, demokratik ve bağımsız, etkin bir yargılama süreci yürütemediği için aileler bu olup bitenleri kamuoyu ile paylaşmak adına yaptıkları basın açıklamalarında polis baskısı ile karşılaşıyorlar. Canlarını koruyamayan devlet ailelerin yapmış olduğu basın açıklamalarını, etkinliklerini, eylemliliklerini engelliyor, baskı uyguluyor.
10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu’nun “IŞİD’İ AKLAYANLAR SUÇ ORTAKLIĞINA DEVAM EDİYOR” başlığı ile 03.07.2024 tarihinde yayınladıkları basın bildirisinde…
Kasım 2016’dan bu yana müvekkillerimizle ve emekten, barıştan demokrasiden yana olan kamuoyuyla dolan duruşma salonlarında yargı, herkesin gözlerinin içine bakarak insanlığa karşı suçu yok saydı. Bu son kararla birlikte yargı, bir kez daha faillere sözde “rekor” cezalar verdi ve dosya kapağını yüzümüze kapattı. Oysa bu yıllardır kaldırdığımız her dosya kapağının altından devletin yüzünü görüyoruz. Tırnaklarımızla kazıyarak bulduğumuz her bir delili çektikçe kökünden geleni tanıyoruz. Amirlerce saklanan canlı bomba istihbaratları, sınır geçişlerinde IŞİD’lilerle yapılan pazarlıklar, canlı bombaların rahat seyahati için “ara verilen” yol arama uygulamaları, kolluk nezaretinde bomba hazırlıkları ve daha fazlası… Bu kararla IŞİD’lilere verilen binlerce yıllık ceza, şüphesiz, hak ettikleri olsa da kararla ne gerçekler tam anlamıyla aydınlatılmış ne suçun tanımı doğru yapılmış ne de bütün sorumlular cezalandırılabilmiştir…
IŞİD’in insanlığa karşı işlenen suçu yok sayılarak, anayasal düzene karşı işlenen suç olarak kabul edilmiştir.
Diğer katliamlarda olduğu gibi bu katliamın hedefi de emek, barış, demokrasi talebini boğmaktır. İktidar şunu bilmeli ki milyonlar bu taleplerinden asla vazgeçmeyeceklerdir. Cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırı olayı olarak kabul edilen bu katliamında gerçek failleri, diğer katliamlarda olduğu gibi yargılanmayacak, ayak takımı tetikçiler yargılanacaktır.
Katliam mağdurları adaletin yerini bulacağı o günü bekliyorlar.