Meclis Genel Kurulundaki konuşmamın birinde; “Kürt meselesini ne tutabiliyorsunuz ne bırakabiliyorsunuz. Ne çözebiliyorsunuz ne de sürdürebiliyorsunuz” demiştim. Başka bir ifadeyle Kürt meselesini tutmak istiyor, tutamıyorsunuz. Çözmek istiyor, çözemiyorsunuz. Tam bir kilitlenme hâli ve bu durum bugün daha çıplak yaşanıyor! Uzatmadan birkaç nokta üzerinde bu durumu özetleyeyim:
I – Adı konulmadan Kürt meselesinin görüşülmesi garabeti!
Meclis Komisyonu fiilen Kürt/Kürdistan meselesini görüşüyor ancak iktidar ve muhalefetiyle adına Kürt Meselesini Çözüm Komisyonu demiyor, diyemiyor! Önce “Terörsüz Türkiye” denildi, gelen tepkiler üzerine yamalı bohça misali her partiden alınmış bir kelimeyle adına “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” denildi ama isim kargaşası ve belirsizliği sürüyor çünkü kimisi hâlen “Terörsüz Türkiye” diyor. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum, “Sürecin adı çözüm değil, geçiş sürecidir” yani çözüm yok, “geçiş” süreci var dedi! Derken MHP’li Feti Yıldız, “Bu sürecin ismi Bahçeli modelidir” dedi. Sürecin adı üzerinde yaşananlar bile Devletin Kürt meselesinde yaşadığı kilitlenmenin somut ifadesi.
II – Kürt meselesinde hâlen resmî olarak masa ve müzakere yok!
Adı ister “çözüm”, ister “geçiş” süreci olsun bir süreç var mı? Var! Konu, Kürt meselesi mi? Fiilen öyle. Ama resmî olarak kayıtlara geçmiş bu sürecin tarafları, masası ve önemlisi bağıtlanmış yazılı belgeleri hâlen yok! Her şey sözlü!
Adı konulsun-konulmasın komisyonda görüşülen mesele Kürt meselesi ancak komisyon resmiyette “Kürt sorunu yoktur” tutumunu sürdürüyor. 170 yıldan beri Kürt meselesi olduğunu Mısır’daki sağır Sultan duydu, gördü, biliyor! Ama Türk Devleti ve kurulan komisyon ısrarla “Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum” üç maymunu oynuyor! Dikkat çekici olan, Devlet ve Cumhur İttifakı, Kürt/Kürdistan kelimelerinin başta anayasa olmak üzere devletin bağlayıcı hiçbir resmî kanun hatta belgelerinde yer almamasında ısrar etmesidir. Kürt kelimesi bile resmî mevzuata alınmadan Kürt meselesine çözüm aramak! İşte kilitlenme!
III – Komisyon, Kürt meselesinin sonuçlarına bile ürkek yaklaşıyor!
Kürt meselesi bir ülke ve millet meselesi. Her millet gibi Kürt milletinin de ülkesi var ve bu Kürdistan’dır. Kürt ulusal mücadelesine ilişkin yıllardır tekrarlanan ve “şaki, eşkıya, terörist, bölücü” kodlamasıyla yapılan propaganda gerçeği değiştirmedi. Kürt halkı her halk gibi kendi kaderini tayin etmek istiyor ve Kuzey Kürdistan somutunda bu hakkını statüye dayalı birlikten (federasyon, özerklik) yana kullanmak istiyor. Kürt siyasi partilerin görüşü de bu yönde. Ancak Cumhur İttifakı, statü bir yana Kürt meselesinin kendisini bile resmen kabul ederek çözüm aramayı reddediyor. Buyurun kilitlenme!
Cumhur İttifakı liderleri; hem “yüz yıldır her yolu denememize rağmen terörü bitiremedik” diye itiraf ediyorlar hem “aman ha kimse iç işimize karışmasın biz kendimiz çözelim meseleyi” diyorlar (biz de diyoruz) ama çözmek istedikleri olguyu adıyla bile ele almaktan kaçıyorlar. Bu kilitlenmedir!
Meclis komisyonu da Kürt meselesinin çözümünü ele almayacağını ilk günden açıkladı, yani ilk düğme yanlış iliklendi. Komisyonun, Kürt meselesini çözmek yerine bazı sonuçlarını ortadan kaldırmakla sınırlı misyonu ilk günden formatlandırılarak belirlendi. PKK’nin silah bırakmasını doğru buluyoruz fakat bu Kürt meselesinin çözümü değil, yol açtığı sonuçlardan sadece birisinin ortadan kalkmasıdır. Diğerleri Öcalan’a umut hakkının tanınması, Kobani Davası ve siyasi tutsakların serbest bırakılması, kayyum politikasına son verilmesi vb. adımların acilen atılması. Bu acil talepler hemen karşılansın, önemli ancak bu sonuçları ortadan kaldırmakla Kürt meselesini çözemezsiniz ve tekrar tekrar farklı koşullarda ve farklı sonuçlarıyla yüzleşeceksiniz.
IV – “Çözüm, İç Barış, Demokrasi, Kardeşlik” ile saldırgan dil bir arada olmaz.
Bir yandan Cumhuriyet rejiminden çok daha eski ve köklü olan Kürt meselesine adı konulmasa da “çözüm” aranıp silahların bırakılması istendi, isteniyor. Diğer yandan ısrarla “kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz” tehdidiyle içeride ve dışarıda teslimiyet çağrıları yapıldı, yapılıyor. Kullanılan bu dil çözüme hizmet etmiyor, tersine sorunları ağırlaştırıyor. Çözüm ararken bile böylesine saldırgan, düşmanca dilde ısrar etmek kilitlenmenin başka bir boyutu. Zaten Türkiye’nin Özerk Rojava’yı, Dürzileri, Alevileri statüsüz, silahsız olarak HTŞ insafına teslim olmaya zorlama ısrarı isyan üretti; Kürt, Dürzi, Alevi halkları da buna karşı, “ya özerklik ya bağımsızlık” çizgisinde buluşarak Suriye’de BAAS rejimiyle birlikte ÜNİTER sistem bardağının kırıldığını ilan ettiler.
V – Tekçi ırkçılıkta ısrarla yeni anayasa yapılamaz
Adı sıkça değişse de Kürt meselesine çözüm aranan süreçte; “Cumhuriyet değerleri” tartışılamaz ambargosu yargı-polis kıskacıyla sürerse yani tek millet, dil, bayrak, vatan, din… gibi Kürt milletinin ve diğer halkların inkârı üzerine kurulan tekçi-ırkçı “Cumhuriyet değerleri” bu süreçte tartışılmayacaksa yeni demokratik anayasa yapılamaz. Belirttiğim kilitlenme aşılamaz, Kürt meselesinde santim ilerleme sağlanamaz. Anayasanın 42. ve 66. Maddesi bile değişmeyecekse; yani “Anayasamızın ilk 4 ve 42., 66. Maddeleri “kırmızı çizgimiz” denilip tartışma konusu bile yapılmayacaksa; “Madde 42 – Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” değişmeyecekse; “Madde 66 – ‘Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür'” kalacaksa komisyon neden kuruldu, neyi çözecek?
Başka bir ifadeyle, Türk devleti; Kürtlerin anayasada millet olarak varlığı ve ulusal haklarını resmen tanımadan; Özerk Rojava’yı kardeş görüp statüsünü kabul etmeden artık ne “Malazgirt ruhu” söylemi ne de Türk İslam Sentezi ile Kürt halkını birlikte yürümeye ikna edemez! Yani demem şu ki, boşuna Kürtler üzerinden “birlikte” emperyal hayaller kurmayın. Türkiye; Arapların 22 devletini tanırken ve 23. olarak Filistin bağımsız devletini savunurken, Kürtlerin varlığını resmen tanımıyor! Peki Kürt ile birlikte nasıl yürüyeceksin? 1071 Malazgirt’te Kürtler ayrı bir halk olarak Selçuklular ile Bizans’a karşı ittifak kurdular. Şimdiki gibi Kürtleri “Türk Milletinin birleşeni” gören ırkçı bir garabet yoktu! Kürtleri ve haklarını tanıyın, kardeşliği somutlaştırın, kilitlenmeyi aşın.
VI – İçerideki Kürt meselesine “çözümü” sınır ötesinde arama çözümsüzlüğü!
Bu yeni de değil. Türkiye Kahire Büyükelçisi, Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a Türk hükûmetinin “Kürtçe yayın yapan radyonun kapatılması” talebini iletir. Abdülnasır Türk Büyükelçiye “Türkiye’de Kürt var mı?” diye sorar. Var dese olmaz yok dese olmaz. Fena zorlanır sonunda devletin resmî görüşü gereği “yok” deyince Abdülnasır “o zaman size ne Kürtçe radyo yayınından” der ve gönderir.
Dün yaşadığı bu kilitlenmeyi bugün de yaşıyor. Devlet/Cumhur İttifakı, “süreç” ya da “geçiş süreci” adı altında Kuzey Kürdistan yerine Özerk Rojava’da “çözüm” peşinde koşuyor. İçeride türlü taktiklerle oyalama-uzatmalara oynarken, dışarıda ise bütün baskı araçlarıyla Özerk Rojava statüsünü bitirmeye odaklanması kilitlenmenin bir diğer boyutu. Zaten Meclis Başkanı Kurtulmuş’un, “PKK’nin Suriye dâhil tüm bileşenleri ile silah bırakmadan yasal süreç başlamaz” diyerek noktayı koydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise meclis konuşmasında; Özerk Rojava statüsüne ilişkin, “Türkiye, Suriye’de bir DEJAVU yaşanmasına izin vermeyecek” dedi! Yani Irak-Federal Kürdistan Bölgesi deneyiminin aynısının tekrarlanmasına izin vermeyiz diyerek “hayır” dedi. “Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin kurulana kadar mücadelemiz sürecek” diyerek Bağımsız Filistin’e destek verecek ama 50 milyon Kürt halkının özerkliğini sınır ötesinde bile yok etmeyi hedeflemek çözüm değil, kilitlenmenin bir başka boyutu.
VII – NATO kafa NATO mermer kilitlenmesi yıkıcı sonuçlara yol açabilir
Neşe Düzel’in Kürt meselesinde Avni Özgürel’e “MİT’in devlet analizi nedir?” sorusuna Özgürel MİT Başkanı Emre Taner ile konu hakkında görüştüğünü belirterek şunları söyler:
“Bu analizde dendi ki, eğer Türkiye demokratikleşmezse, bu yolda değişimini tamamlamazsa ve Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğini bütünlük hâlinde göremez. Parçalanır. Milletler topluluğunda da ikinci kümede kalır. Kürt sorununun çözümünü demokratikleşmede gören bir analiz bu. ‘Bu sorunu ya çözersin ya da bölünürsün’ diyor MİT! Dolayısıyla siyaseti ve askerî, bu istikamette zihnen hazırlamaya başladı MİT. Öyle ki pek çok muhafazakâr ve aydın, geçmişte zihinlerinin reddettiği ya da ağızlarına almayı cesaret edemedikleri şeyleri savunmaya başladılar” diyor. (13 Şubat 2012 Taraf Gazetesi Neşe Düzel’in Avni Özgürel ile röportajından)
Ayrıca, Türk devletinin yüz yıldır; şeriatçılığı, Türk milliyetçiliğiyle, Türkçülüğü de şeriatla perdeleyen “ümmet kardeşliği” siyaseti, Kürdistan-Suriye ve genelde Arap coğrafyasında tıkandı. Yani, Türk-İslam sentezi ile Müslüman Kürtlerin asimilasyonunda yolun sonuna gelindi. Çünkü Kürdistan coğrafyası bölgesel-küresel denklemde, Kürt sporu ulusal kimlikle milyonlarla buluştu, Kürt annesi kendi davasında sokakta hukuk ve demokrasi profesörü oldular. Kürt halkı; “ümmet kardeşiyiz” adı altında dayatılan inkâr ve tekçiliği ağır bedeller sonucu aştı, aşıyor.
Çözüm, yeni bir Anayasa ile Kürt ve diğer milletleri haklarıyla birlikte tanıyarak yaşanan kilitlenmeyi barışçıl aşmaktan geçiyor. Biz KKP olarak başından beri silahların bırakılmasını ve Kürt meselesinin barışçıl demokratik çözümünü savunduk. Kürt meselesinin kalıcı çözümü federal bir Türkiye-Kürdistan sistemiyle mümkün olacağını hep belirttik. Bu hedefe bağlı olarak Kürdistan meselesinin ürettiği sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik adımlar gecikmeden atılmalıdır.
5 Ekim 2025


