Ana SayfaNIVÎSKARÊNCizre Olaylarından Çıkarılacak Ders: Ulusal Demokratik İttifakı Yaratmak!

Cizre Olaylarından Çıkarılacak Ders: Ulusal Demokratik İttifakı Yaratmak!

Cizre’de çatışmalarda 3 kişi yaşamını yitirdi ve halen Cizre sokaklarında siyasi tansiyon yüksek. Kürdistan’da 6-7 Ekim eylemliliğinin yarattığı iç gerilimin etkileri devam ederken bu kez Cizre olayları patlak verdi. Cizre’deki çatışma, görünürde “PKK yanlıları ile Hizbullah arasında” yaşanıyor ama her iki tarafta “derin odaklara” vurgu yapıyor!

Önümüzdeki aylarda sözde “çözüm” süreci başarıya ulaştırılacak, “mesele çözüldü çözülecek”, “görüşmeden müzakereye geçiliyor” vb. açıklamaların hükümet ile HDP kanadından yapılmaya başlandığı sırada, birileri gerilim noktalarını ateşliyor. DTK ve Hüda Par yetkilileri gerilimi ateşleyen odağın derin devlet olduğu görüşünde. Herkes “çözüm”  sürecinin derin odaklarca engellenmek istendiğini belirtiyor. İlginç olan hükümet yetkililerinin de benzer açıklamalarda bulunmasıdır!

Cizre’deki çatışmalar, Roboski katliamının yıl dönümüne denk gelmiş olması tesadüf mü bilinmez ama daha görkemli lanetlenmesi gereken Roboski katliamı, Cizre’deki çatışmaların gölgesinde kaldı. Ve önemlisi; “çözüm” sürecinde hükümet, “bak görüyorsunuz gerektiğinde siz Kürtleri kendi içinde çatıştırır kendimi hakem pozisyonuna çekerim” mesajını veriyor. Özellikle bu noktanın altını çizelim. Dün başka yerlerde başka olaylar üzerinden verdiği mesajı bu kez tam da “çözüm arifesinde” üstelik bunu Kürdistan’ın herhangi bir kentinde değil ulusal dinamiğin en güçlü olduğu Cizre’den vermesi önemlidir.

Cizre olaylarından çıkarılacak dersler vardır ve biz ÖSP olarak daha önce kimi konferans ve toplantılarda, benzer gelişmeler (tehlikeler) karşısında görüş ve önerilerimizi belirtmiştik, bu vesileyle tekrar kamuoyuyla paylaşmakta yarar var.

Rejim ya da “derin odaklar” dün olduğu gibi bugün de Kürdistan’daki siyasal, etnik ve inanç farklılıklarını Kürdistan siyasetine karşı kullanmıştır, kullanacaklar. Kürtler arası her farklılığı her ayrılığı rejim Kürt siyasetine karşı kullanabileceği bir silah olarak görür. Rejim kendi işini yapıyor, mesele Kürt siyasetinin ne yapacağıdır!

Türk rejimi; daima Kürdistan’ın Kızılbaş-Sünnilik, Zaza-Kurmanç, farklı siyasa partiler ve Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler ile hatta Hanefilik-Şafiilik gibi inançsal ve etnik zenginliğimiz olan farklılıklarımızı bize karşı iç çelişki ve çatışma zemini olarak görüp değerlendirmiştir, bundan böyle de değerlendirecektir. Bizler yani Kürdistan ulusal demokratik güçleri ise, bu zenginliğimizi geniş ve stratejik ittifak yönelimimizin harcı yapabilirsek rejimin elini boşa çıkartabiliriz. Üzerinde düşünüp çözüm aramamız gereken asıl meselemiz budur.

Tekrarlayayım, rejim kendi işini yapıyor. O bugüne kadar Kürtleri birbirine kırdırıp güçten düşürmek ve halka dönüp “görüyorsunuz, bunlar sizi yönetemez birbirilerini kırmakla meşguller” deme çabasında oldu yarın da olacak, bunu bilerek davranalım.

Çözüme ilişkin olarak da şunların üzerinde hepimiz düşünelim:

Birincisi; yukarıda özetlediğimiz Kürdistan’da ki etnik, inançsal ve siyasal zenginliğini (iç farklılığını) devletin potansiyel olarak Kürtlere karşı kullanamaması için Kürt siyasetinin atacağı ilk ve kapsayıcı adım; Kuzey Kürdistan’da stratejik nitelikte kalıcı ulusal demokratik ittifakı yaratmaktır. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bu ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. “DTK zaten Kürdistan’daki tüm etnik, inanç ve sınıf farklılığını kucaklayan yapıdadır” demek meseleyi çözmez çünkü bir partinin kendi etki alanındaki farklılıkları kucaklamakla bir ülkedeki bir coğrafyadaki tüm inanç, etnik ve siyasal farklılıkları kucaklamak farklı şeylerdir. DTK ne kadar geniş kitlesel dayanağa sahip olursa olsun bir partinin etki alanındaki farklılıkları kucaklamakla sınırlı. DTK ve KCK’li dostların bunun üzerinde bir daha düşünmelerinde yarar var.

Hüda Par dahil tüm parti ve örgütlerin stratejik ulusal demokratik ittifakını yaratmak ilk adım olmalı. Öyle ki Kürdistan’daki en küçük bir siyasal dinamiği, en küçük inanç ve etnik grup ile temsilcilerini kucaklayan geniş ulusal ittifak, rejimin kullanabileceği malzemeleri elinden alabilir. Bu hayati öneme sahiptir. Unutmayalım ki Kürdistan parçalarında ulusal ittifak sağlanmadan parçalar üstü Ulusal Kongre çağrılarının da karşılığı olmayacak.

İkincisi ve önemlisi, yaklaşan 21 Mart Newroz’da tüm zenginliği ile ulusal ittifakı temsil eden ulusal demokratik güçlerin; Kürt/Kürdistan meselesinin çözümüne ilişkin somut önerilerini açıklayarak Kürdistan, Türkiye ve Dünya kamuoyuna/halklarına çağrıda bulunmalarıdır.

Tüm Kuzeyli güçleri temsilen; PKK’ye silahlı mücadeleyi Kuzey Kürdistan özelinde sonlandırmasını, devlete ise; “anadilde eğitim-öğretim, siyasi statü ve anayasada Kürtler ile baskı altında ki diğer halkların varlıklarının kabulü yönünde çağrı çıkarmalı. Bu acil yaşamsal taleplerin kabulü için de hükümete/rejime belli bir süre “tanıyoruz” diye ilan etmelidir.

Belirlenen zaman zarfından devlet söz konusu yaşamsal talepleri kabul edip nasıl bir zaman ve plan dahilinde hayata geçireceğine ilişkin tutum alıp kamuoyuna ilan etmezse, Kürdistanlılar ve hatta Türkiye halkları ile küresel dostlarını Diyarbakır’da toplanıp “dağılmıyoruz” demeye ve böylece “halklarımızı sivil itaatsizliğe davet edecek”lerini de aynı çağrıda duyurmalıdırlar.

Üçüncüsü; Kürt siyaseti özelde de PKK’nin, Kürt meselesini devlet ile barışçıl demokratik zeminde çözmek için yıllardır çaba harcadığı biliniyor. Meselenin can damarı bugün etkin olan Kürt partisinin rejime barışçıl demokratik çözüm elini uzatırken dışındaki Kürt parti ve örgütlerine kendini kapatmasıdır. Bu durumun kalıcı ulusal ittifakla aşılması gerekiyor yoksa daha çok “derin güçlerin provokasyonundan” söz edilecek! Tekrarlıyoruz, sömürgeci rejime demokratik çözüm elini uzatanlar kendi dışındaki Kürt siyasetine demokrat davranmazlarsa, rejimin kullanabileceği çelişkileri kendi elleriyle rejimin derin odaklarına sunmuş olurlar.

Dördüncüsü; bunları başarabilirsek, Türk rejim ve hükümetinin Kürdistan meselesi yerine PKK meselesini çözme yönelimi de deşifre edebiliriz. Böylece AKP hükümetinin Kürt meselesi, yerine PKK meselesini çözmeye yönelirken, “Kürt meselesini çözüyorum” yanıltmasının da önüne geçebiliriz.

Sonuç olarak; Kürdistan demokratik siyaseti, yukarıda belirttiğimiz inançsal, siyasal ve etnik farklılıklarının tümünü kucaklayan perspektifle somut mekanizmalar (kongre, meclis vb.) oluşturamazsa, her daim “çözüm sürecinin baltalayan” derin güçlere verimli bir alan bırakmış olacak! 29 – 12- 2014

[email protected]

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights