Ana SayfaGIŞTÎBAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOL

BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOL

25 Eylül’de yapılan Bağımsızlık Referandumu sonucunda; Güney Kürdistan halkının neredeyse tamamı ‘’Evet’’ dedi. Ulusal meselelerde halkın desteğini almak, uluslar arası arenada taleplerini daha güçlü ve gerçekçi savunabilmek açısından olmazsa olmaz en temel etkendir.

Yaşar Fırat / Diğer yazıları için tıklayınız

Hangi parti olursa olsun Güney’de Bağımsız bir Kürdistan’ı kurma meselesinde yakalaması gereken en önemli destek; halkın desteğini alabilmekti. Sandıktan çıkan ‘‘Evet’’ oranına baktığımızda birinci etken elde edilmiş durumda. Bizim açımızdan odaklanılması gereken nokta elbette referandumu kimin gündeme getirdiği değil Güney Kürdistan’ın çoktandır özlemini duyduğu bir talebin güçlü bir şekilde gündeme gelmiş olmasıdır. Bu noktada ezilen ulusun Marksistlerine düşen görev; Kürt ulusunun bağımsızlık özlemini açık bir şekilde referandumda da beyan ettiği yönde hayata geçirilmesi için mücadele etmektir. Referandum sonuçlarını; Güney Kürdistan partilerinin iç ve dış politikalarında iktidarını koruyabilme aracı olarak kullanma ihtimalinden çıkartıp; Kürt ulusunun diğer uluslarla eşitlenmesi (devletini kurması) yönünde politika yapmak olmalıdır.

Bağımsızlık olma noktasında, halkın desteğini alabilmek en temel etken iken; ikinci etken ise reel-politiktir, yani uluslar arası ve bölgesel koşullar, siyasal güç dengelerinin konumlanışıdır. Bu açıdan da Irak’ın devlet denilemeyecek kadar iktidarsız, istikrarsız bir güç haline gelmiş olması, bütün emperyalist güçlerin IŞİD’e karşı mücadelede Kürtler dışında güvenebilecekleri istikrarlı bir müttefik görememeleri, TC’nin Ortadoğu’ya hamilik etme politikasının Suriye’de (daha özelinde Rojava’da), Irak’ta, Filistin meselesinde, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in düşüşünde vs. sürekli boşa çıkmış olması, İran’ın yeni dönemde ABD’nin Trump’ı ile yaşayacağı krizler, Esad’ın zaten şuan için kendini kurtarabilme derdine düşmüş olmasına baktığımızda koşullar hiç de Kürtlerin aleyhine değil aksine sömürgecilerimizin aleyhinedir. Bundan dolayı Bağdat Paktı’na benzer girişimler gündeme geliyor, mahalle kabadayısı misali esilip gürleniyor ama bu bağırıp çağırmalar aynı zamanda bir çaresizliğin dışavurumudur.

Rojava’nın özgürleşmesiyle, Güney Kürdistan’ın Bağımsızlık yönünde attığı adımların eş zamanlı gerçekleşiyor olması; Kürdistan parçaları için bulunmaz bir nimettir. Tabi parçacı ve dar partici yaklaşımlar bir kenara bırakılırsa! Üstelik hayali kurulan ve sürekli kağıt üzerinde kalan, kongre salonlarında toplanılıp geri dağılan büyük Kürt partilerinin cevap veremediği ulusal birliğin sağlanamaması beceriksizliğine adeta yaşamın kendisi cevap veriyor. Bir yandan Rojava diğer yandan Güney Kürdistan yükseliyor, fiili olarak iki Kürdistan parçası aralarına çekilmiş olan suni çitleri yıkıyor. Kürtler bu gelişmelerin ışığında; tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kendinden ve taleplerinden söz ettirmeye başlıyor. Milletler Cemiyeti’nin öncülüğünde parçalanan ve tanınmayan Kürdistan; bugün Birleşmiş Milletler tarafından yavaş yavaş tanınmaya başlıyor. Sömürgecilerimizi sinir krizlerine girdiren tam da bu gelişmelerdir. ‘’Üç beş çapulcu’’ dedikleri siyasi hareket Rojava’da kanton kuruyor, ‘’aşiret-kabile reisi’’ dedikleri siyasi hareket modern bir uluslaşmanın sürecini hazırlıyor. Puzzle gibi parçalar birleştikçe Kürdistan tablosu, realitesi inkar edilemez sonuca ilerliyor. Bütün bu gerçekleri göz önüne aldığımızda 1900’lerin ilk çeyreğini tekerrür etmek istemiyorsak yaşam bize ulusal birliği dayatırken ve bulunmaz nimetlerini sunarken ucuz siyasetten artık kurtulmak gerekiyor.

Bağımsızlığın Gerçekleşme Koşulları: İstikrar, Halk Desteğinin Korunması, Ulusal Birlik ve Ulusal Kurumlar

Bilindik bir hata olarak ulusal meselede dış desteğin başa yazılması politikadan anlamamaktır. Dış destek önemsiz değildir elbette ama sizin bir iç varlığınız varsa bir de dışınız, dış desteğiniz olabilir. Öncelikli olan emperyalist aktörlerin şuan ki süreçte hemen ikna edilmesi değil; Güney Kürdistan siyasi partilerinin arkasına aldıkları halk desteğini koruması ve sömürgeci güçlerin önümüzdeki süreçte uygulamaya koyacağı entrika, abluka, şantaj, tehdit, yıpratma politikalarıyla başa çıkmasıdır. Emperyalizm günümüzde istikrarsızlığa oynadığı gibi aynı zamanda istikrarlılığa da oynamaktadır. Bundan dolayı; Güney’in ekonomik, askeri, sosyal ve siyasal açıdan istikrarını koruması, karşısına çıkacak problemleri geriye düşmeden aşması bağımsızlığa giden yolun ve bahsi geçen ‘dış desteğin’ aslında teminatı olacaktır. Referandum sonrası artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı için; Güney Kürdistan partilerinin devletleşme ve uluslaşma yönünde ciddi adımlar atması gerekmektedir.

1) Öncelikle çok başlılık görüntüsü veren Kürdistan şehirlerinin, askeri güçlerinin bölünmesi ortadan kalkmalı bütün her şey yekpare bir görüntü vermelidir. Güney Kürdistan’da uygulamada olan Başkanlık sistemi bu haliyle ya kaldırılmalı ya da parlamentoyu işlevsiz kılan özelliğinden arındırılmalıdır. Referanduma son ana kadar karşı çıkan partilere güven verilmeli, Güney partileri arasında dar çıkar temelinde gelişen küçük iktidar olma, rant paylaşımına dayanan çekişmeler son bulmalı, sömürgecilere açık malzeme verecek sorumsuzluktan herkes arınmalıdır. Diğer yandan artık Güney’deki partiler kendi çıkarlarına göre; kimisi İran’la kimisi Türkiye’yle işbirlikleri yapmak yerine Güney Kürdistan’ın ulusal dış politikasını, dost ve düşman tanımlamalarını ortaklaştırmalı, esas belirleyen Bağımsızlık ve Kürt ulusunun çıkarı olmalıdır. Devletleşmenin ve ulusal birliğin sağlanacağı kurumlar yaratılmalı, bu kurumlar fiili olarak Kürdistan’ın bağımsızlık inşasında birer tohum olmalıdır.

2) Bugüne kadar sürdürülmüş olan farklı azınlıklara, inançlara yönelik demokratik uygulamalar sürdürülmeli; İran’ın Şiilik, Türkiye’nin Türkmen kartı özellikle bu süreçte boşa çıkarılmalı, bu kimlikler üzerinden yürüttükleri kirli politikalar teşhir edilerek; emperyalist aktörlere Güney’de yaşayan Şiiler’in ve Türkmenlerin gerçek tercihinin ne olduğu hatırlatılmalı, Ortadoğu’nun en anti-demokratik devletleri olan İran-TC-Irak ve Suriye karşısında Güney Kürdistan’ın demokratik bir işleyişe sahip olduğu noktasında Avrupa ve ABD kamuoyu aydınlatılmalı, imkanlar dahilinde harekete geçirilerek  kendi hükümetlerini sıkıştıran bir atmosfer oluşturulmalıdır.

3) Ekonomi tamamen ulusallaşmalı, halkın denetimine tabi olmalı, yolsuzluk, rüşvet vb. konularda açıklık politikası izlenmeli özellikle de son süreçte yaşanacak ablukalarda kaynakların korunması, halkın sefalet koşullarına düşmemesi oldukça önemlidir. Sömürgeci güçler, Kürt halkını referandumda ‘Evet’ dediği için terbiye etmek isteyecekler; bunun boşa çıkarılmasında Güney’in mevcut kaynaklarının bugüne kadar kullanıldığı gibi mi yoksa gerçekten bir devletin kurulması mücadelesinde, halkın açlıktan ve sefaletten korunması noktasında mı kullanılacağı kısmı önemlidir. Öte yandan ekonomik yaptırımların tek taraflı yorumunu yaparak Kürtlerin kendi kendini korkutmasına gerek yoktur. Erdoğan, Güney Kürdistan’a yönelik ekonomik yaptırımlardan bahsetse de bunun  pek fazla uygulanabilir bir yanın olmadığını yine kendine bağlı olan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi söylüyor. Türkiye’nin, Güney Kürdistan’la ticaret hacmi 10 milyar doların üzerinde bir rakam, sınırın kapatılması tek taraflı olarak Güney’in etkileneceği bir süreç olmayacaktır aynı zamanda TC’nin oldukça kırılgan olan ekonomisi de böylesi bir süreçte ağır faturalarla karşılaşacaktır. Referandum öncesi bir Rus şirketi ile Güney’in yaptığı doğal gaz anlaşması; TC’nin ‘vana’ meselesinde de aslında boşa düştüğünü gösteren önemli bir veridir.

4) Askeri işgal meselesi de yığınla açmazla doludur. TSK; sömürgeci savaş medyasının Habur-Silopi tatbikatında göstermeye çalıştığı gibi olası bir işgale hazır değildir. Daha bir yıl öncesinde yaşanan 15 Temmuz meselesi; TSK’nın burjuva klikler arasındaki mücadelesinde güçsüzleşmiştir. Bırakalım zamanında kendisinin de ilişki içerisinde olduğu, uluslar arası arenada resmi statüsü olan Güney Kürdistan’a girmeyi; şuan için resmi tanınırlığı olmayan Rojava’ya dahi girecek güce sahip değildir. Hatırlanırsa Rojava’ya da gireceğiz denilmişti ve halen de söyleniyor. Elbette fırsatını ve imkanını bulsa, sonunu kestirebilse girer ama sonuç TC açısından hazin olur. TC hem Güney’i hem Batı’yı işgal etme tehdidiyle, Güney’in sınırında tatbikat yaparak, Rojava sınırlarında ise bir cihatçı çetelerin eşliğinde Afrin kuşatması, İdlib hamlesi ile işgal etme hayalleri taşıyor. Ancak bu TC’nin kesin anlamda daha ileri gidebileceği anlamına gelmiyor buna ne fiziki gücü var ne uluslar arası emperyalist güçlerin izni var. TC’de bunun farkında olduğu için sadece tehdit etmekle ‘’Bir gece ansızın gelebiliriz’’ demekle yetiniyor. Tatbikata katılan Irak ordusu ise belki de Ortadoğu’nun en karikatür, en pespaye ordusudur, hatırlayın IŞİD karşısında silah bırakıp kaçmışlardı. Doğrudan bir askeri işgal girişimi söz konusu olmasa da; İran elinde bulundurduğu Haşdi Şabi’yi Türkiye ise cihatçı çeteleri Güney Kürdistan üzerinde istikrarsızlık, panik, kaos yaratmak için kullanmak isteyecektir. Suriye’de Esad gitsin politikasının ürünü olarak ÖSO’yu kullandılar, Kobane’de IŞİD’i kullandılar, boşluk bulurlarsa Güney’i doğrudan işgale yeltenemeyecekleri için cihatçı çeteler üzerinden vekalet savaşını gündeme getirebilirler. İran ise doğrudan müdahale etme noktasında ABD gerçekliğinin farkındadır, TC’nin macerasına balıklama atlamayacak kadar kurnaz bir devlettir. Bunları da göz önüne aldığımızda peşmergenin artık partilerin peşmergesi olmaktan çıkıp ulusal ordulaşmaya yönelik girişimlerin, kurumlaşmaların adımları atılmalıdır, savunma alanı ulusallaştırılmalıdır.

Sonuç

İdari, savunma  ve ekonomik alan; halkının yüzde 92’sinin Bağımsızlık dediği bir ülkede siyasi partilerin artık geçiştiremeyeceği, küçük hesaplarla heba edemeyeceği ulusallaşması gereken kritik alanlardır. Süreç hem halkın desteğiyle hem reel-politiğin imkanlarıyla gerçekten devletleşme ve ulusal birlik kurma konusunda samimiyeti olanlar için muazzam fırsatlar sunuyor. Ne kadar süre içerisinde sonuca varılacağını dert etmeksizin amaca odaklı adımların geliştirilmesi gerekiyor. Her şeyden önce Güney Kürdistan; uluslar arası arenada bir bütün olarak devletleşme yönünde ciddi adımlar atarsa, istikrarsızlığın girdabına düşmeyip sömürgeci tehditleri boşa çıkarırsa bunun hemen akabinde gerçekleşmesi kaçınılmaz olan son etken kalıyor; Bağımsız Kürdistan’ın kurulmasına verilecek destek ve BM tarafından tanınması.

[email protected]

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights