Bir hafta boyunca gazetemizde yayımlanacak söyleşilerde, Kürt siyasi partilerinin anayasa değişikliğine ilişkin tercihlerini, bu tercihlerin nedenlerini, Kürt sorununa bakış açılarını bulacaksınız. Bu söyleşiler serisinin yayımına ÖSP (Özgürlük ve Sosyalizm Partisi) Genel Başkanı Sinan Çiftyürek’le devam ediyoruz.
-Bilindiği gibi bir referandum sürecine girildi. Bu süreçte nasıl bir tutum izleyeceğinizi partinizin yetkili kurullarında tartıştınız mı? Tartışmalarda nasıl bir tutum izleme sonucu çıktı?
-Parti meclisimizin toplantısında referanduma ilişkin tutum belirledik. Tutumumuzun sonucu: Hayırdır. Tabi biz ‘Hayır’ derken Türkiye partilerinden özellikle CHP, Saadet Partisi’nden farklı olarak ‘Hayır’ diyoruz. ‘Hayır’ dememizin beli başlı gerekçeleri var. Bir kere 150 yıllık Türk parlamenter sistemi, Türk rejimi ki; padişahlığıyla, parlamenter sistemiyle, Kürdistan meselesini, Kürt meselesinde ırkçı bir tutum aldığı için biz buna ‘Hayır’ diyoruz. İkincisi bununla bağlantılı olarak, herhangi bir sistem; ister başkanlık olsun, ister parlamenter sistem olsun, kendi başına ileri ya da geri değildir. Sistemin içine bakmak lazım. Sistem var parlamenter sistemdir ama ileri hedefleri içeriyor. Sistem var başkanlık sistemidir, halkların geleceğine ilişkin olarak daha demokratik bir içeriğe sahiptir. Bu nedenle içeriğinden bağımsız olarak parlamentarizm ya da başkanlık sistemi ileridir ya da geridir denilemez. İçeriğine bakıyoruz biz. İçeriğine baktığımız zaman 150 yılla yakındır süren parlamenter sistem halkımızın davası, halkımızın sorunlarını, sadece Kürt halkının değil, aynı zamanda Alevi halkının, emekçilerin, Türkiye halkının temel hiçbir sorununa çözüm getirmediği için ‘Hayır’ diyoruz.
‘12 EYLÜL ANAYASASINA DA HAYIR’ DİYORUZ’
-‘Hayır’ demek aynı zamanda 12 Eylül Darbe Anayasası’nı da bir şekilde onaylamak anlamına gelmez mi? Bu eleştiri o anlamı içeriyor mu?
-Biz ‘Hayır’ derken aynı zamanda 12 Eylül Anayasası’na da ‘Hayır’ diyoruz. Çünkü üzerinde değişiklik yapılan 18 madde 1982 Anayasası üzerinde gerçekleştiriliyor. 82 Anayasası ise 30 yıldan bu yana başta halkımız olmak üzere, halklara tam anlamıyla bir deli gömleğidir. 18 maddelik değişiklik paketi 82 Anayasası’nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk dört maddesine değinmediği için, hatta 82 Anayasası’nı daha geriye, ırkçı karakterini daha da güçlendirdiği için ‘Hayır’ diyoruz. Bir başka neden bizim için daha önemli. Bu değişiklik paketi neden gündeme getirildi? Başkanlık sistemi neden Türkiye’nin gündemine getirildi? Türkiye halklarının gündemine getirildi, bunca ekonomik sosyal, siyasal, kültürel sorun varken?
-Neden getirildi?
-Özgürlük ve Sosyalizm Partisinin başkanlık sisteminin esas itibariyle hareket noktası, gerek içerde gerek bölgede, Güney Kürdistan’da ve Rojava’da yani Kürdistan üzerinden algılanan tırnak içinde bölünme tehdidi nedeniyle gündemleştirildi.
-Değişikliğin gündeme AK Parti ve MHP’nin ‘devletin bekasına’ ilişkin kaygılarından hareketle mi gündeme getirildiğini mi düşünüyorsunuz? Bu sorun ‘devletin bekasını’ nasıl tehdit ediyor? Bunu biraz açar mısınız?
-Biz MHP ve AKP’nin gözüyle ‘beka sorunu’ diyoruz. Yoksa biz Güney Kürdistan’ın kendi bağımsız devletini kurma sürecini Türkiye için bir tehdit, bir bölünme olarak görmüyoruz. Rojava halkımızın bu gün statü arayışı, federasyonlaşma çabasını Türkiye’ye dönük bir tehdit, bir bölünme olarak görmüyoruz. Ama Türk rejimi, özellikle Erdoğan ile Bahçeli’nin ortaklaşması, daha doğrusu AKP’nin MHP çizgisine gelmesinin -MHP ısrarla bunu söylüyor, ki doğru söylüyor- esas nedeni etrafının Kürdistan’la çevriliyor, Güney Kürdistan’a Rojava eklendiği zaman orada siyasi ve coğrafi statü kazandığı zaman kaçınılmaz olarak ben içerde Kürt meselesini kültürel haklarla sınırlı tutamam. Bu tehdit algısından hareketle parlamenter sistem yerine daha merkezileştirilmiş, iktidar tek kişinin elinde merkezileştirilmiş sistemle ancak ben tehdidi ben bertaraf edebilirim dendiği için biz ‘Hayır’ diyoruz. ‘Hayır, denmelidir’ diyoruz.
‘OLUMSUZLUĞA RAĞMEN MECLİS ÇOĞULCU YAPIDADIR’
-Yeni anayasa değişikliğin gerçekleşmesi durumunda Meclisin işlevsizleşeceği, tek adam yönetimin oluşacağı, bu adımında aslında Kürtlerin Meclisin dışına atılma sürecini de beraberinde getireceği ya da Meclis işlevsizleştiği için Kürt siyasetinin Meclis’te olmasının sorunun çözümü için herhangi bir etkiye sahip olmayacağı belirtiliyor. Kürt siyasi çevrelerinde bu değişikliğin 7 Haziran’da HDP’nin seçim barajını aşmasından sonra, devlet aklının bunu bir beka sorunu olarak gördüğü ve gelecekte olası sürprizlerle karşılaşmamak için mevcut sistemi korumak için attığı bir adım olduğu değerlendirmesi var. Siz buna katılıyor musunuz?
-Kaldığımız yerden devam edersek, tamda bununla bağlantılıdır. Kürdistan meselesinden algılanan iç ve dış tehdit nedeniyle bu pratik güncelleniyor. Meclis, bütün olumsuzluklarına rağmen bir çoğulcu yapıya sahip. 7 Haziran gösterdi ki AKP iktidarı geleceği açısından çok fazla umut vaat etmiyor. Neye sarılarak 7 Haziran’ı tersine çevirdi? Sivil siyasetin önünü tıkadı. Yeniden silaha döndü. Sokağı, meydanı terörize etti. Dolayısıyla Kasım seçimleri 7 Haziranla oranla eğer mevcut sonuç elde edildiyse Kürdistan meselesi nedeniyle, ‘Ben Kürtlerle birlikte büyüyeceğim, Ortadoğu’ya dönük, bölgeye dönük izlenen siyaset, Suriye ve Kürdistan meselesi üzerinde çöktüğü için içeriye dönük Kürt’ün sırtına bindi. Ne yapıldı? Malum, özellikle Van, Diyarbakır Mardin üçgeninde 6 aydan bu yana halkımızın tepesine binildi, evlerini tam anlamıyla başlarına yıktı. Bu tehdit algısı devam ettiği için iktidarı mümkün olduğu kadar, merkezileştirmek istiyorlar. Meclisi işlevsizleştirmek istiyorlar. Meclis öylesine işlevsizleştiriliyor ki bir milletvekili cumhurbaşkanına soru sormayacak kadar bile işlevsizleştiriliyor. Bakanlar kurulu tam anlamıyla bir memur atamasına dönüştürülüyor. Yani sadece cumhurbaşkanı bakanları atamıyor, bütün üst düzey bürokratlara varana kadar, hepsini kendisi atayacak. Böyle bir atama gündeme geldiği zaman MHP’nin bu sisteme, bu yaklaşıma omuz vermesinin altında yatan nedenlerin başında zaten bu tehdit algısına karşı iktidarı merkezileştirilmesi, tek tipleştirilmesi, tek kişi iktidarı ki biz biliyoruz Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın ya da AKP’nin desteği olmasaydı şu an genel başkan değildi. Muhtemelen muhalefet onun yerine yeni bir başkanı atamıştı. Bu nedenle getirilmek istenen 18 maddelik değişiklik paketiyle gündemleştirilen referandum paketinin hedefi, esas itibariyle hem Bakanlar Kurulunu hem Meclisi bir bütün olarak işlevsizleştiriyor. Dahası var. Şimdi yargıya ‘bağımsız’ yargıya, ‘tarafsız’ tabiri eklenmiş. ‘Tarafsız’ tabiri eklemekle yargı ne bağımsız ne de tarafsız oluyor. Yargı malum biliyorsunuz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısı 13 indiriliyor, 6’sını Cumhurbaşkanı atıyor, geri kalan 7’sini ise öngörülen sistem gereği parlamentoda çoğunluk sağlayan parti atayacağı için dolayısıyla yargı doğrudan doğruya Cumhurbaşkanına bağlı olacak. Bir problem daha var. Bizim kanaatimiz o dur ki; MHP ile AKP o konuda anlaştılar. Yani eğer onların gözüyle, tırnak içinde, ‘Büyük tehdit’ dedikleri, ‘İkinci Kurtuluş Savaşı’ dedikleri -ki altında Kürdistan meselesi yatıyor- olayı göğüslemenin tek yolu iktidarın merkezileşmesiyse, o zaman MHP şunu da göze almış durumdadır: Sistemin ikili eksenli oturması. Yani bu aynı zamanda Kürtlerin Mecliste grup bulundurması, Mecliste etkin bir güç olmasının önünün engelleme çabasıdır.
‘İKİ PARTİLİ BİR SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ OLACAK’
-Bu durumda, iki partili sistemde, Kürtlerin parlamentoda olması için iki partiden en az biriyle ittifak kılmalarını zorunlu kılan bir sistem mi olacak?
-Hem zorunlu kılıyor hem de önümüzdeki süreçte ki şayet ‘Evet’ çıkarsa, -ki ‘Evet çıkacağını sanmıyorum.-o zaman yeni başkanlık sistemine uygun olarak partiler ve seçim yasasını paralel olarak değiştirecekler. Ne gibi bir değişiklik gündeme gelir bilmiyoruz; ama bildiğimiz tahmin ettiğimiz, öngördüğümüz, ne yapıp ne edip sistemi iki eksenli parti eksenine oturtan bir değişikliğe gidecekler. Burada yine esas itibariyle tehdit yine Kürtler halkının Meclisteki etkin siyasetinin önünü kesme çabasıdır. Tabi bir mesele daha var. Şimdi Türkiye’de bunca halk varken bunca ulus varken bunca etnik yapı varken, dahası bir Kürdistan; Türkiye, Anadolu coğrafyası gerçeği varken, bu halkları, bu farklılıkları temsil eden Cumhurbaşkanının Türkiye bile değil, Türkiye kimliğini taşıması değil, Türk kimliğini taşıma koşulunun getirilmiş olması özellikle Kürdistan’daki bütün siyasal partilerin, halkımızın tereddütsüz olarak ‘Hayır’ demesinin koşuludur. Türkiye tabiri bile bir etnik kimliği çağrıştırıyor İran’dan farklı olarak. Şimdi getirilmek istenen yeni cumhurbaşkanı koşulu Türk etnik kimliğini temsil etmesidir. Bu nedenle biz, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi, olarak ‘Hayır’ diyoruz. Halkımızı da ‘Hayır’ demeye çağırıyoruz. Bu 18 maddelik anayasa değişiklik paketinin içerisinde belki sahip çıkacağımız tek madde seçilme yaşının 25’ten 18’e indirilmesidir. Dolayısıyla bir bütün olarak biz referandum sürecinde ‘Hayır’ diyeceğiz.
‘DEMOKRATİK ANAYASA SORUNUN ÇÖZÜMÜNÜ KOLAYLAŞTIRIR’
-Kürt sorununun nasıl tanımlıyorsunuz? Sorunu anayasal bir sorun olarak mı görüyorsunuz? Çözümünün de anayasal güvenceyle mümkün olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Hem anayasal bir sorundur hem değildir.
-Nasıl?
-Anayasal bir sorundur eğer Türkiye’de demokratik bir anayasa olursa, Kürt meselesinin çözümünü kolaylaştırır. Doğrudan doğruya çözümünü sağlamaz, demokratik bir anayasa olsa bile Kürt meselesi Kürdistan meselesi olduğu için bir coğrafya meselesi olduğu için doğrudan doğruya çözümlenmez. Nerden biliyoruz? Paris kendi içinde demokratken Cezayir meselesini çözememişti. Ya da Londra kendi içinde demokratken, burjuva demokrasisi ile yönetilirken Hindistan meselesi çözülemiyordu.
-Bu öne sürdüğünüz örnekler kendinden uzak bir coğrafyanın işgaline ilişkin örnekler değil mi? Türkiye ve Kürt coğrafyası birleşiklik arz etmiyor mu? İngiltere demokrasi ile yönetiliyorken Hindistan’da işgal hukuku geçerli değil miydi? Bunlar aynı kategoride değerlendirilebilinir mi?
-Yakın örnekler de vardır. İspanya’da Katalanya örneği. Anayasanın demokratik olması, Madrid’in demokratik olması çözümünü kolaylaştırıyor ama çözümlemiyor. Bakın hala Katalanya meselesi çözümlenmedi. Aslında bir burjuva demokratik anayasası var. Katalanlar ayrılmak istiyorlar. Bağımsızlık ilan etmek istiyorlar ama hala bir dizi engel çıkarıyorlar. Ya da aynı şey Bask bölgesi için geçerli. Aynı şey Londra’da Kuzey İrlanda meselesi için geçerlidir. Yani yakın ilhak ya da sömürge fark etmez. Örnekler için bu değişebilir. Demek istediğimiz Ankara’nın demokratik olması Kürt meselesinin Kürdistan meselesinin çözümünü otomatikman getirmez, ama kolaylaştırır. Kürt meselesi, bir demokratikleşme meselesi değildir.
-Ne meselesidir?
-Kürt meselesi her şeye rağmen bir coğrafya meselesidir. Bir coğrafya meselesi olması nedeniyledir ki Ankara’daki rejim, sadece burjuva demokratik bir içeriğe bürünmesi değil, köklü yeniden şekillenmeden ister federasyonu içersin ister bağımsızlığı içersin her halükarda bu mevcut Ankara rejiminin kökten sarsılması, yeniden şekillenmesi gerekir. Bu yeniden şekillenmede Kürt halkının kendi bağımsız devletini kurmanın önü de açılabilir, Türkiye halkı ile birlikte eşit bir federasyonda da yer alabilir.
-Self determinasyon, yani ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesiyle mi Kürt sorununa ele alıyorsunuz? Partinizin benimsediği ilke bu mu?
-Partimizin benimsediği ilke bu. Yani biz Kürt halkının, Kürdistan halkının hele 15-20 milyon nüfusu ile Kuzey’de ‘kendi ulusal kader tayin hakkını’ elde etmesi gerektiğine inanıyoruz. ‘Kendi ulusal kader tayin hakkı’ bir demokratikleşme meselesi değildir. O nedenle Dolma Bahçe Sarayında gündeme getirilen demokratikleşme paketine itiraz etmiştik. Bu Kürt meselesine belki bir demokratik zemin sunabilir. Çözümünü kolaylaştırabilir, daha rahat konuşabilir, tartışabiliriz; ama bu, meselenin doğrudan doğruya çözümünü getirmeyecektir. Kürt halkı ile Türk halkı birlikte yaşar mı yoksa ayrılmak mı ister, bu, tamamıyla Diyarbakır merkezli Kürdistan halkının kendi özgür iradesiyle olmalıdır. Kürt halkı birlikte yaşamak istiyorsa ona karar verir, kendi bağımsız devletini kurmak istiyorsa ona karar verir. Bu manada bir yanıyla demokrasi ile bağı vardır; ama bir yanıyla demokratikleşme meselesi değildir.
‘MESELEYE ÇÖZÜM KATKI EKSENİNDE BAKIYORUZ’
-Mevcut anayasa değişiklik paketine ‘Kürt sorununa çözümüne getirdiği katkı veya çözümsüzlük’ ekseninde mi bakıyorsunuz?
-Esas itibariyle o eksende bakıyoruz, bir de Türkiye’deki temel hak ve özgürlükler meselesine katkısına bakıyoruz. Biz sosyalist bir parti olarak tabiî ki Türkiye halkının, Türkiye emekçilerin sorunlarına da kayıtsız değiliz. Hem 1982 Anayasası hem de bu anayasa üzerinden gerçekleştirilen 18 maddelik değişiklik paketi, Türkiye halkının, Türkiye emekçilerinin milyonları barındıran yoksulların hiçbir sorununa çözüm getirmiyor. Getirmediği için de ‘Hayır’ diyoruz.
-Mevcut değişikliğin Kürt sorununun çözümüne katkı getireceğini mi ya da çözümsüzlüğü daha da derinleştireceğini mi düşünüyorsunuz?
-Fısıltı gazetesi diyor ki: ‘Başkanlık sistemi gelirse Kürt meselesi daha rahat çözülecek. Federal sisteme geçilecek, eyalet sistemine geçilecek.’ Şimdi MHP’nin ortağı olduğu, AKP’nin MHP’leştiği; daha doğrusu, MHP, AKP’nin çizgisine gitmedi. AKP, MHP’nin çizgisine geldiği ve MHP’nin de aktif müttefiki olduğu, hatta başkanlık sisteminde muhtemel bir ‘Evet’ çıkarsa, Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı olacağı spekülasyonlarının yapıldığı bir evrede, Kürt meselesinin çözümünün kolaylaşacağını düşünmek zordur. Daha önemlisi Kürt meselesi artık bir iç mesele değil bölge meselesidir. Bir dünya meselesidir. Bölge meselesi açısından ele alındığı zaman, eski Cumhurbaşkanı Gül ‘iyi şeyler olacak’ demişti hatırlarsanız. Avrupa ve Amerika o zaman Türkiye’ye bir öneri yaptı. Dediler: Biz Azerbaycan’dan Mısır’a kadar bu coğrafyayı sizin üzerinizden küresel kapitalizme entegre edelim. Buyurun sizin önünüz açılsın. Dış ticaretinizi kısa sürede 500 milyar dolara çıkarabilirsiniz.’ CHP de AKP de seçim propagandalarını, deklarasyonlarına dış ticareti 500 milyon dolara çıkaracaklarını vaadini koydular. Fakat bu projeksiyon yürümedi. Neden yürümedi? İki nedenle yürümedi. Kürt’ün sırtından emperyal büyüme, Kürdistan gerçeği ile yüzleşti. Bir Güney Kürdistan bağımsızlığı, iki Rojava’daki hiç beklenmedik gelişmeler. Kültürel haklarla sınırlı kalacağı düşünülen Rojava’da birden coğrafya siyasallaştı ve bir statü meselesine haline geldi. Türkiye Cumhuriyet bundan ürktü. Diğer neden ise Mısır üzerinden gelişen Arap Baharı’yla bozuldu. Ilımlı İslam üzerinden bölgeyi dizayn etmek. Amerika bu projeden ürktü. Bu projenin eninde sonunda kendisine döndüğünü ve İsrail’den itiraz geldi, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden itiraz geldi. Amerika ılımlı İslam projesinden vazgeçti. Türkiye vazgeçmedi. Dolayısıyla Türkiye ile Batı’nın yolları ayrıldı. Bu nedenle bence Türkiye Cumhuriyeti eğer kendi bekasını Kürdistan meselesi üzerinden görüyorsa anayasa değişiklik paketine ‘Evet’ kararı çıksa beka sorunu kolaylaşmayacak daha da zorlaşacak.
güncel