Abuzer Bali Han / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Günümüze kadar 124 bin peygamber gelip geçmiş. Bunlar arasında hiç şüphe yok ki onlardan biri de Seyid Rıza olmasın! Halkı ve inancı uğruna ipe giderken bile onurundan hiçbir şey kaybetmeden yürümüş, düşmanlarının kinini teperek yüzlerine tükürmüş ve ölümü öyle göğüslemişti! Düşmanları ise asılmasından hıncını alamamış olacaklar ki Seyid Rıza’nın cesedini yakarak hırsını gidermek istemişler. Bu kin ve nefretler arasında O’nun belirsiz olan mezarı ise tüm Dersim coğrafyasını kaplamış!..
Seyid Rıza, Şeyh Hesenan aşiretinin Yukarı Abbasan kolunun “Qeri Sıleman Ocağı” pirlerinden Seyid Bava İbrahim’in oğludur. Şeyh Hesenanlıların pir ocağı Dersim coğrafyasında etkili olan bir ocak. Seyid Rıza, dini ve siyasi şahsiyeti olan ve genel olarak Dersim’de makul karşılanan, adalet ve hakkaniyetiyle tanınan bir önderdi. Aradan 80 yıl geçmesine rağmen O, Dersim’de önem ve saygınlığını halen korumaktadır. Bu özellik pek az devlet adamlarına nasip olan ve halkı tarafından unutulmayan bir saygınlıktır. Bu nedenledir ki Seyid Rıza, eskiden günümüze kadar Dersim Rayber’i (piri, yol göstereni) olarak halen büyük bir hürmet ve saygıyla anılır. O’nun ocağının dede ve talipleri Dersim ve Malatya’da ikamet etmekteler.
Seyid Rıza’nın ailesinin dayandığı soy şeceresi ise oldukça karışık. Seyid Rıza, Şeyh Hesenanlıların Yukarı Abbasan Aşireti’ne mensuptu. O, Kırmancki (Zazaca) adıyla „Sey Rızo“dur. Kesin doğum tarihi bilinmemekle beraber, öldüğünde 81 yaşlarındaydı. Ovacık’a (Pulur) bağlı Şeyh Hesenan Aşireti’nin Yukarı Abasan (Avasu) koluna mensup ve Lirtik Köyü’nde dünyaya geldiği bilinir. Şeyh Hesenan Aşireti’nin atası adından da anlaşıldığı üzere Şeyh Hesen’dir. Bu ocağın birkaç pirinin adının Şeyh Hesen olması ihtimali var. Şeyh Hesen adlı bir pirin türbesi Malatya’ya bağlı Arapgir ilçesinin Gikeyik Köyü’ndedir. Ailenin soy şeceresi Güney Kürdistan’da yerleşik bulunan Bahsi Han’a kadar gider. Aile secere olarak Bahsi Han ve Seyid Ahmet Tübi temel alınarak, sırasıyla Seyid Şah (Şeyh) Hesen, Seyid Hüdaverdi, Seyid Abbas, Seyid Kara Süleyman, Seyid Ali Şir, Seyid Musa ve Seyid Rıza’nın babası olan Seyid Bava İbrahim’e kadar bu soy kütüğü sürüp gider.
13.yy.’da Güney Kürdistan’ın Moğol saldırılarına uğraması nedeniyle Şeyh Hesenanlılar da bir çok aşiret gibi onlar da Güney Kürdistan’dan göç ederek Kuzey Kürdistan’ı aşarak önce Malatya’ya, sonraları da gidip Dersim bölgesine yerleşirler. Şeyh Hesenlılar piri Dersim’e vardığında Kalmemo Sor’un dergahına yerleşir. Kalmemo Sor’un dergahında hizmet yapan Şeyh Hesenan piri gösterdiği maharet, dürüstlük ve ahlaklı oluşuyla büyük bir beğeni kazanır. Şeyh Hesen, Kalmemo Sor’un kızı olan Kincê Sûr ile evlenir. Orda ailece çoğalarak Şeyh Hesenanlılar Aşireti adıyla tanınır. Seyid Rıza’nın babası Seyid Bavo İbrahim, Hakk’a yürüyünce, aşiretinin liderliğini halef olarak tayin etmiş olduğu en küçük oğlu Seyid Rıza üstlenir. Abasanlıların dede ocağı ve talipleri Dersim’de Tujik Dağı’nın eteklerindeki düzlüklere yerleşmişlerdi. Seyid Rıza’nın babası Seyid Bavo İbrahim, Dersim’in Haçeli ve Lirtik bölgesinde yer alan Derê Arey Köyü’nü kendisine karargah olarak seçmişti. Seyid Bavo İbrahim, halk arasında “babo, baba” (bava) lakabıyla da tanınıyordu. O, bir inanç önderi „yol gösterici“ olarak da bölgede büyük bir nüfuza sahipti. Seyid Rıza’nın babası Seyid Bavo İbrahim öldüğünde Seyid Rıza, ailenin dördüncü ve en küçük oğluydu. Zeki, çalışkan ve dürüstlüğüyle daha çocukluğundan itibaren herkesin dikkatini üzerine çekmişti. O, bir dini önder olarak da günden güne büyük bir beğeni kazanmııştı. Seyid Rıza’nın mütevazi davranışları O’nu daha da yücelten özelliklerinden biriydi. Seyid Rıza bu üstün ve ciddi yapısının yanısıra, bir de herkesçe hürmetle karşılanan neşeli ve dürüst bir görünümü vardı. Bu özellik O’na nurani bir inanç önderi sıfatını veriyordu.
Seyid Rıza hem kişiliğine ve hem de verdiği adaletli kararların doğruluğuna büyük önem verirdi. Ağdat’a yerleştikten sonra Tujik Baba Dağı’nı tek başına sık sık ziyaret eder ve düşünce deryasında kendi kendini sınavda bulurdu! En çok da dağın yüce, sarp bir doruğunda tan yerinin ağarmasını ve bir süre sonra da yavaş yavaş oradan güneşin doğuşunu seyrederken, kedisini güneş ile birlikte yeniden doğmuş gibi his ederdi. Bu ziyaret her defasında O’na yeniden yaşama sevinci veriyordu. Seyid Rıza, tan yeri ağarırken ayağa kalktığında, ellerini uzatabildiği kadar yukarıya, gökyüzüne doğru uzatarak, sonra güneşe doğru bakıp şu duasını Kırmancki olan kendi anadili ile tekrar etmekten kendini alıkoyamazdı: “Bismi Şah, Allah Allah, Hak, Muhammed, Ali” deyip söze başlar ve şöyle dua ederdi:“Ey şanı yüce Mevlam! Senin kudretin sonsuzdur. Sen Mürvet kanisin, sayısız alemleri yaratan sensin. Cümle canlar nihayetinde sana döneceklerdir, şefaat kani olan sensin. Yönünü sana dönmüş, sana gelen bu canın kusurlarını bağışla, ruhunu şad eyle! Bütün peygamberlerin hakkı için, gönderdiğin bütün evliyaların hakkı için, Aliyul Murtaza hakkı için, bol olan rahmetin için, gizli ve açık her şeyi bilen yüce Hak, gani olan rahmetini sana yürüyen bu candan esirgeme! Mekanını yanınızda makbul, ruhunu şad eyle. Hak ile Hak eyleyesin! Oniki İmamlar hakkı için, 17 Kemerbestler hakkı için, Kırklar hakkı için Ehli-Beyit’e ikrar verenler için, Enel-Hak diyen Mansur hakkı için göçüp sana gelen canlarımızın kusur ve eksikliklerini bağışla. Onların ruhunu sonsuz nurunla aydınlat! İnsanların akıbeti Sana yürümektir. Seni zikreden dervişler hakkı için, sana gönül veren aşıkların hakkı için, adının geçtiği deyiş ve gülbenglerin hakkı için, evliyalar ve enbiyaların hakkı için, Seni dilinden düşürmeyen bütün canların hakkı için, Sana yönelmiş gelen bu canın ruhunu şad eyle, kusurlarını af eyle! Allahume salli ala seyidinen Muhammed ve ala Ali seyidinen Muhammed. Hakk’la ilahe illallah, Hak birsin Muhammed’en Resulullah! Aliyün Veliyullah, Ehli Beyt’i Keremullah, Mürşidi Kamilullah, şefaat kıl ya Resulullah! Bismi Şah, Allah Allah! Geldiğim yolda, durduğum darda, çağırdığım Cenab-ı Hak’ın dergahında niyazımız nur olsun, her yerde Hak zuhur olsun! Hızır her yerde kadaya kalkan, belaya bekçi olsun! Ali Şahı Merdan yardımcımız olsun!..
Ya Rabil Alemin! Hazineyi kereminde, cümle kusur ve günahlarımızı bağışla. Dersim’de Dersimlilerin varlığını, birliğini, dirliğini daim eyle. Dersim’i afatlardan, acılardan, savaşlardan ırak eyle. Dertlerimize derman, hastalarımıza şifa ver. Gökde hayırlı rahmetler, yerde hayırlı bereketler ver. Bu niyazımı dergahı izzettinizde Dersim halkı adına kabul eyle! Günümüze kadar gelip geçen 124 bin nebi, 72 milletin ve Hz. İbrahim’i, Hz. Musa’yı, Hz. Davud’u, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in yüzü suyu hürmetine Dersimlileri de nezdinde makbul kılasın! La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah, Aliyyun Veliyullah! Bismi Şah, Allah Allah yüce yaradan Evliyalar ve Enbiyaların aziz hatırı için, yüzü Sana dönük, darda olan canlardan himmetini esirgemeyesin. Sen kerem kanisin, kerem ve lütfunu sana sığınan kullarından esirgemeyesin. Kusur ve eksiklerimizi dergahında kabul eyleyesin. Ya Hak, ya Muhammed, ya Ali! Gerçeğe Hü!““ diyerek duasını bitiriyordu!..
Bu söyledikleri dualar yüzyıllardan bu yana atalarından gelen ve onların inanç dünyasını Dersim coğrafyasında sürdüren dualardı. Seyid Rıza’nın Ağdat’a yerleşmesi O’na yeni bir hayat yolunu açmıştı. Evsiz hayat olmazdı. O, hergün gittikçe çoğalan konuklarını ağırlamak için kendisine artık dar gelen kocaman evine ek olarak yeni bir yapıya daha ihtiyaç duydu. Baba Mansur gibi kollarını sıvayarak evinin temeline ilk harcı koyduğunda O, yalnız ve tek başınaydı. Önce O’nu gören oğulları yardıma koştu. Sonra talipleri Seyid Rıza’nın imdadına eriştiler. Dostları O’nu yalnız bırakmadılar. İnşaatta çalışanların sayısı gün geçtikçe arttı. Namlı ustalar yeni yapılan yapıya bir taş koymak için olayı duyar duymaz hemen yardıma koştular. Temele Seyid Rıza’nın ilk bıraktığı harç üstüne konulan taşlar, az zamanda iki katlı bir konak meydana getirdi. Konak tüm görkemiyle Ağdat’a gelenleri daha uzaklarda iken selamlıyarak, onları büyük bir konukseverlikle karşılar gibiydi. Bu yapı Ağdat’ı günden güne şenlendirerek, Dersim’de konağın adı herkesçe duyulan bir mekana dönüştü. Yapılan bu yeni yapıda tanınmış Acem ve Ermeni ustalarının maharetleri birbiriyle yarıştılar. Konağın dış yapısı bittikten sonra marangozlar iç işleri de bitirerek, konağı oturulur hale getirdiler. Binanın alt kısmında bir kaç odanın yanı sıra, orta bölümde uzunca ve ucuca getirilmiş iki hezenin her iki yanında enlemesine duvarlara kadar uzatılan ağaçlarla geniş, uzun bir salon yapılmıştı. Salonın bu şekilde yapılışı, bölgede yapılacak olan büyük toplantı ve cem ayinlerinin de hazırlığının bir müjdeleyicisiydi. Üst kata çıkmak için taşlarla yapılmış merdivenlerden çıkılan kısım ile ağaçtan yapılan koruma ve parmaklıklar ise cila, renk ve desenleriyle görmeye değerdi. Namlı ustalar tüm marifetlerini bu yapıda sanki herkes görsün diye ellerinden geleni esirgememişlerdi.
Konağa ek olarak, konağa yakın ve evin alt tarafında ağaçlık olan bir alanda günlük toplantı ve görüşmeler için bir de büyük bir oda daha yapıldı. Sonraları halk bu odaya „Seyid Rıza’nın Odası“ adını verdi. Seyid Rıza’nın adı her tarafta duyuldukça, bu odanın da adı duyulur oldu. Odanın içi Dersim’de yapılan en güzel halılarla donatıldı. Odayı görmeye gelen Dersim aşiret önderleri, birlikte hediye olarak getirdikleri kıymetli halı ve desenli, renkli kilimlerle oda donatıldı. Bu güzel yapıda hem odayı yapanların, hem de hediye olarak halı sunanların katkıları çok olmuştu. Böylece Dersim’de çok ender rastlanan böylesi bir yapı dilden dile dolaşıp durdu. Seyid Rıza’nın bu toplantı odası gün geçtikçe ünlendi. Seyid Rıza bazan şu açıklamayı konuklarına yapmak zorunda kalarak:“Mehmanen hêja! Ben sadece bu konağın ilk harcını döktüğümde tektim. Fakat beni gören yardıma koştu. Tektim, çoğaldık. Sonra onu yapan ve ayağa kaldıran siz oldunuz! Bu güzelim yapı, halkın elbirliğiyle meydana geldi. Boşuna dememişler:„Bir elin nesi var! İki elin sesi var! Bu güzel yapıda herkesin bir katkısı var. Elbirliği ile sırt sırta verdiğimizde hiç bir düşmanın ayağı bu topraklara değmez! Şahı Merdan her zaman bizimle beraber olur!“ derdi. Bu sözleri işitenler, yapılan toplantıya katılan herkes kendini güvende buluyor, orayı kendi malıymış gibi görerek rahat ediyordu.
Bu büyük salonun üst tarafına düşen bir yerde, konak kadar olmasa da, bir ev daha yapıldı. Bu evi de Seyid Rıza’nın kendinden sonra yerine geçecek olan ve dedesinin adını taşıyan ortanca oğlu Bava İbrahim için yaptırmıştı. Aile artık oldukça kalabalıktı. Ağdat’a uzak yoldan gelen konukların bazan gece kalmaları da olunca, konağa yakın uygun bir yerde bir de meymanxane (misafir evi) yapıldı. Kışın hayvanların barınacakları yerler ile yemlerinin depolandıkları samanlık ve bakıcılarının kalacakları evler de yapılarak, yerleşim mekanları kendisine yeterince ve yakışırcasına tamamlandı. İhtiyaca göre yeni yapılar birbirini takip etti. Ağdat gittikçe bir şehiri andırarak şenleniyordu…
Mayıs 2024