Ana SayfaNIVÎSKARÊNDemokrasi nedir?-2

Demokrasi nedir?-2

Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Türkiye’de Cumhuriyet’in en büyük eksikliği, hukuk devletini, insan haklarını ve çoğulcu demokratik sistemi bünyesine alamamasıdır. Kurtuluş Savaşı ile beraber otoriter bir sistem olarak doğmuş olması hata olarak değerlendirilse de, sonrasında olanlar hatanın devamı ve tahkimi şeklinde değerlendirilebilir. 1950’lerden itibaren, özellikle Batı ülkeleri sistemine katıldıktan sonra hukuk devletinin, insan haklarının ve çoğulcu demokrasinin sağlıklı olarak tesis edilememesi hatanın devamı şeklindedir. Bu konunun sosyolojik ve siyasi kültürle bağlantılı çözümlemeleri gerekiyor. Demokrasi konusuna devam edelim:

“Eski Yunan demokrasisinin içkin olduğu bir takım ideallerin, özellikle Roma Cumhuriyeti başta olmak üzere, farklı siyasal rejimler içinde kısmen de olsa yaşandığını biliyoruz.

Ortaçağda batıda yaşanan feodalitenin karşılıklılık (lord-vassal) ilişkisini merkeze koyması, coğrafi keşiflerin yarattığı bilgi ve servet birikimi, Rönesans’ın bireyi inşaya başlaması, Reform’un sekülarizasyon yaratması, ulus ve ulusal pazarın kurulmaya girişilmesi yeni Avrupa’nın temel oluşumları olarak dikkat çekmekteydi. (…)

Söz konusu ettiğimiz süreçte ortaya çıkan, pozitivizm, Darwinizm ve materyalizm gibi temel kavrayış düşünce modelleri yeni bir dünya ve yeni bir insan algılaması yaratırken, liberalizm, nasyonalizm ve komünizm şeklinde adlandırılan siyasal yönleri de oldukça güçlü düşünce akımlarını insanlık tarihine hediye ediyordu.

Modernite olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte, Antik Yunan’da varlığını tespit ettiğimiz demokrasi de, modern haliyle büyük ölçüde Avrupa ülkelerinde yaşanan değişim, gelişim ve mücadelelerin sonucunda tarih sahnesinde yeniden yerini alıyordu.

Artık iktidar yeryüzüne indirilmiş ve insanla aynı seviyeye getirilmişti. Bu yeni iktidar, Antik Yunan, Roma ve bazı İtalyan şehirlerindeki halkçı hükümetlerden mülhem (esinlenmiş) olmakla birlikte, onlardan oldukça farklı bir örgütlenme modeliyle yaratılmıştı.

Böylece dünyada bir demokratikleşme sürecinden bahsedilebilirdi. Ancak bu sürecin ucu açıktı ve kendi kendisini yeniden üretmek zorundaydı. Nitekim bu zorunluluk sürecini isimlendiren demokrasiyi de hızlı bir değişime uğratarak, zaman, zemin ve mekân farklılıklarına yeni farklılıklar ekliyordu.

İşte bu durum demokrasi kavramını dünyada en çok kullanılan ama içeriği en az bilinen bir kavram durumuna getiriyor, adeta herkes kendi demokrasisine vurgu yapmaya başlıyordu. Sonuç, demokrasinin ne olup, olmadığı sorusunun modern demokrasi bağlamında yeniden gündem bulmasıydı. Başka bir ifade ile artık demokrasinin değil modern demokrasilerin açılımının yapılması gereğinin ortaya çıkmasıydı.

(…) Modern demokrasilerin temel özelliklerini maddeler halinde sunacağız. Bunlar; a-Yurttaş odaklılık, b-Adil ve dürüst seçim, c-Siyasal eşitlik,  ç-Çoğunluk yönetimi, d-Açık tartışmacı, iknacı ve uzlaşmaya dayalılık, e-Açık ve sorumlu hükümet, f-Sivil toplum, g-Hukuk önünde eşitlik, h-İktidarın yalnız bir kişi ya da grubun elinde bulunmaması ve halkın tamamına ait olması, ı-Azınlık haklarının korunması, i-Rasyonel temeller üzerine oturtulan yönetim yapıları, j-Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti, k-Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrılığı, l-Bireyselleşme, m-Laiklik, n-Örgütlenme ve örgütlere katılma hürriyeti, o-İfade hürriyeti, ö-Kamu görevlerine girebilme hakkı, p-Haberleşme hürriyeti, r-Temel insan hakları ve benzeri özelliklerdir.

Yukarıda temel özelliklerini ortaya koyduğumuz demokrasi, yeni bir anlayışın ve yeni bir yapılanmanın, kısacası modernitenin ürünüdür. Antik Yunan demokrasisi ile ortak noktaları oldukça azdır. (…)” (1)

“Günümüzde kelime anlamından hareketle genelde en yaygın biçimi ile ‘halkın kendi kendini yönetmesi’ olarak tanımlanan demokrasi, daha gelişmiş bir tabirle yöneticilerin adil, özgür ve düzenli seçimler yoluyla halk tarafından ve halkın içinden seçildiği yönetim biçimi olarak ifade edilebilir.(…) Dolayısıyla demokrasi halkın egemenliğini ve halkın yönetimini ifade eder. Halkın yönetiminden ise temel siyasi kararları almak ve bunları uygulamak anlaşılmaktadır. Oysa halklar günümüzde bu kararları ve uygulamalarını bizzat kendileri yapmazlar. Bunun yerine bu karar alma ve alınan kararların uygulanmasını seçtikleri temsilciler yoluyla gerçekleştirirler. Günümüzde bu temsili demokrasi olarak ifade edilmektedir.(…) Yani bir demokraside halk en üstteki siyasi otoriteyi temsil etmektedir. Burada hükümeti belirlenmiş bir zaman dilimi için yönetenlere iktidar ve güç halktan gelir. Yasaların yapılması ve siyasi kararların alınması, ülke yönetimi ile ilgili politikaların belirlenmesi parlamentoda çoğunluğu gerektirir. Ancak bu çoğunluğun istediği her şeyi yapması ve azınlıklara dilediği gibi davranması anlamına gelmez. Demokratik bir yönetimde azınlıkların hakları da çeşitli şekillerde korunmaktadır. Demokratik bir yönetimde; her vatandaş, devlet dâhil hiç kimsenin ondan alamayacağı ve dokunamayacağı, bazı temel haklara sahiptir. Bu haklar, uluslararası hukukun garantisi altındadır. Her vatandaş dilediği dine dilediği gibi inanmak ve dilediği gibi düşünmek ve düşündüklerini ifade etme veya ifade etmeme haklarına sahiptir. Yani demokrasilerde din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü vardır. Herkes dilediği gibi inanmanın yanı sıra inançlarını yaşama ve pratikte uygulama haklarına sahiptir. Her birey (küçük bir grup veya azınlık gruplarına dahi mensup olsa) kendi kültürünü yaşama ve yaşatma ve geliştirme hakkına sahiptir.” (2) Ne var ki AKP’nin Türkiye’yi 20 yılda taşıdığı yer Avrupa Birliği’nde uygulanan demokrasi değil, günümüz Ortadoğu’sunun tam da ortası oldu.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31537

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20450

Siyasi Haber

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights