07.01.2015 öğlen saatlerinde Paris’te mizah dergisi Charlie Hebdo’ya karşı düzenlenen terör eyleminde 10’u karikatürist-gazeteci, ikisi polis 12 kişi yaşamını yitirdi, altısı ağır 10 kişide yaralandı. Öncelikle nedeni ya da beslendiği kaynak ne olursa olsun alçakça olduğu kadar ilkel de olan bu saldırıyı lanetliyoruz, dünyanın her yerinde de güçlü bir şekilde lanetlenmeli.
Silahlı militanlar dergi merkezini basıyor ve “Peygamberimizin intikamını alıyoruz” tekbirleri eşliğinde tüm çalışanları kurşunluyorlar! Katledilenlerden 10’nu Fransa’nın önemli entelektüel-sanatçı damarıydı ve kalemlerinden başka bir silahları da yoktu. Üstelik kalemleri yani mizah yüklü eleştiri okları, sadece İslam dini ve peygamberini değil, Hıristiyan inancı ile İsa dahil tüm inançları ve elbette başta da Fransa siyaset kadrolarına yöneltiyorlardı. Charlie Hebdo Dergisi İslam fanatizmine olduğu kadar Avrupa’da ki ırkçılığa, yabancı düşmanlığına da karşı çıkıyordu. Kısacası mizah dergisi Charlie Hebdo’nun bugüne kadar dalga geçmediği kurum, inanç, din, siyasetçi ve siyasi akım kalmamıştı. “Ancak saldırı İslam dinini küfür ve hakaretten korumak adına hareket ettiğini iddia eden bir grup fanatikten geldi”!
Haksızlığa, baskıya karşı özgürlükçü eleştirel tutum ve tepkileri Avrupa ile de sınırlı değildi. Başta Ortadoğu halkları olmak üzere halklarla dayanışma içerisindeydiler.
Örneğin daha kısa süre önce derginin yayın yönetmeni Stephane Charbonnier,Paris’in çok ötesinde Şengal ve Kobanê’de halklara dönük IŞİD terörünü lanetleyerek Kürt ve saldırı altındaki halkların yanında olduklarını şöyle ifade edecekti:
“Ben Kürt değilim, Kürtçe tek kelime bilmiyorum, bir Kürt yazarın ismini bile söyleyemem. Kürt kültürü bana tamamen yabancıdır. Evet, arada Kürt yemekleri yemişliğim vardır. Geçelim bunları. Ama bugün Kürdüm, Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe konuşuyorum, Kürtçe şarkı söylüyorum. Kürtçe ağlıyorum. Suriye’deki Kürtler sadece Kürtler için değil, bütün insanlık için karanlık güçlere karşı savaşıyorlar. Hayatlarını, ailelerini, ülkelerini koruyorlar. Sadece ‘fanatik İslam’a karşı değil, barbar çeteciliğe kaşı da hepimizi savunuyorlar” demişti.
Bu haliyle Charlie Hebdo denilebilir ki Fransa’nın vicdanını temsil ediyordu.
Peki, bu özgürlükçü vicdanın sahipleri kimin kurşunlarıyla katledildiler? Fransa ve Avrupa’da tırmanan ırkçılığın hedefi olan Asya, Afrika ve özelde de İslam coğrafyasından gelen terör örgütlerine mensup militan fanatiklerin! Kısacası Charlie Hebdo çalışanları, Avrupa ırkçılığına karşı savunduklarının kurşunlarıyla katledilmeleri hazin bir durum!
Batı Metropollerde İslami Örgütlerin Eylemleri Artabilir
İslami örgüt iddiasını taşıyan yapıların Batı metropollerine yönelik terör eylemleri birden fazla nedenle devam edecek gibi görünüyor.
Birincisi; ABD’nin başını çektiği Batı bloğunun, Asya’yı özelde de Afganistan-Ukrayna-Mısır üçgenini kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme amaçlı savaşların devam edecek olmasıdır. 15 yıldan beri aynı üçgende süren savaşların bizzat ABD başkanınca daha yıllarca devam edeceği söylenmiştir. Emperyalizmin özelde de ABD’nin 21. yüzyılda emperyalist güç odakları arasındaki egemenlik savaşlarını kendi toprakları dışında vekâlet savaşları üzerinden üçüncü bir ülkede dolaylı sürdürmelerinin yarattığı haklı tepkilerin giderek büyüceği görülmekte. Asya özelde de belirttiğim üçgende halklar kitlesel devrimci siyasal mücadele ile emperyalizmin oyunlarını bozmazlarsa, terör grupları kendi topraklarında kelle kesen görüntüler sergiledikleri gibi dün Madrid, Londra bugün Paris katliamı benzeri katliamlar da artabilir. Kısacası emperyalist merkezlerin uzatmalı bölgesel savaşları kendi toprağının dışında sürdürme planı, terörün bumerang misali kendi başkentlerinde kanlı bilançoları artırmasına neden olabilir. Bunun verileri artıyor.
İkincisi; El Kaide, IŞİD, El Nusra benzeri İslami örgütlerin ilkel intikam duygularıyla TV kameralarına poz vererek yani Batı merkezlerine göstere göstere kelle kesmeleri; günümüz dünyasında kadın ve kızları kaçırarak köle pazarlarında pazarlamaları; “tankına, uçağına gücüm yetmiyor ama bomba olup üzerinde patlarım” türünden canlı bomba eylemleriyle sivil insanları katletmeleri; İslami fanatizmini aynı İslam inancının farklı mezheplerine ait cami ve benzeri ibadet merkezlerini bombalamaya kadar vardırmaları ve nihayet Paris’te işi mizah dergisi çalışanlarını toplu katledilmesine kadar götürmeleri … gibi eylemleri lanetlenmeli. Sadece Batılı halklar tarafından değil esas İslam inancındaki halklar kitlesel olarak bu tür eylemleri lanetlemelidir! Fakat şunları bilmemiz lazım:
Ebu Garip hapishanesinde ve Guantanamo Kampı’ndaki işkence ve kötü muamelelerin izleri devam ettikçe, öyle ki dönemin ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’te bile “inanmak güç” dedirtecek kadar ağır ve insanlık dışı olan işkence ve kötü muamelelerin etkileri sürdükçe ve önemlisi buna yenileri eklendikçe;
Paris, Londra, Berlin, Washington gibi Batılı metropollerde yaşayan Asya, Afrikalı halklar ırkçı uygulamaların hedefi olarak itilip kakılmaları devam ettikçe; Müslüman toplumdan gelen yoksulları, işçi ve işsizleri artan ekonomik kriz ile paralel “iş ve aşlarını çalan, bölen” olarak görüp dışlandıkça; Asyalı, Afrikalı işçi emekçilerine gökdelenleri temizleyen “yarasalar, böcekler” gibi bakıldıkça;
Emperyalistler kendi ülke toprakları dışında ki toprakları on yıllarca sürecek savaşlarla kan gölüne çevirip halkları kendine mahkum etme planlarını ısrarla sürdürdükçe;
Asya ve Afrika’nın işbirlikçi iktidarlarının her biri ülke kaynaklarının büyük kısmını söz konusu uzatmalı postmodern savaşlarda aldıkları silahlarla emperyalist silah tekellerinin kasalarına aktardıkça;
Üstüne üstlük emperyalist egemenlik savaşlarının hesaplaşma alanları olan ülke halkları ve siyaseti sözü edilir kitlesel karşı çıkışlarla emperyalizmi defedemedikçe…
Asyalı, Afrikalı özelde de İslam coğrafyasından gençlik El Kaide, IŞİD benzeri terör örgütleri üzerinden aradığını bulabilir ve “savaşı siz Avrupalıların topraklarına taşımaya, kentlerinizi kana bulamaya hazırım” diyeceklerin sayısı artabilir! Kısacası terör eylemleri, bumerang misali savaşı çıkaran ve sürdürenlerin kendisine daha fazla dönebilir!
Demek ki uzatmalı savaşları sürgit Asya ve Ortadoğu coğrafyasında sürdürerek kendi başkentlerinden uzak tutacağını hesaplayan ABD ve Batı emperyalistleri bir kez daha yanıldılar. Daha önce 11 Eylül, Madrid, Londra saldırılarıyla yanıldıkları gibi şimdi Paris katliamı üzerinde de sarsılıp yanıldılar.
Üçüncüsü; genelde küresel kapitalizmin özelde de Batı kapitalizminin ağırlaşan bunalımının tetikleyeceği işsizlik ve yoksulluğun Avrupa’da yabancı düşmanlığını tetikliyor olmasıdır. Avrupa metropollerinden yükselen işsizlik ve yoksulluk, sokakları hareketlendirdikçe bu yabancılara özelde de İslam kökenli halklara karşı “ekmeğimize, aşımıza ortak oluyorlar üstelik bize saldırıyorlar” diyerek yabancı düşmanlığını güçlendirecek, bir süreden beri zaten güçlendiriyordu da.
Almanya’da kısa süre önce kurulan İslam ve göçmen karşıtı neofaşist PEGIDA’nın (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) kısa sürede büyümesi öyle ki her sekiz Alman’dan birinin “PEGIDA’nın amaçlarını destekliyorum” verileri tablonun nasılda adım adım ağırlaştığını gözler önüne serer. Paris katliamı, İslam karşıtlığı dalgasının büyüyeceğinin güçlü işaretlerini taşıyor.
Paris katliamı ve benzeri terör eylemleri, Avrupa’da İslami fobi (İslam’a duyulan korku) üzerinden halkları, Müslüman kökenlilere karşı nefreti, ayrımcılığı, düşmanlığı tetikleyecek olanların ellerini daha da güçlendirecek. Böylece halklar arası kin, nefret ve birbirini dışlama yani etnik ayrışma yönelimi daha güçlü zemin bulabilecek.
Çözüm; ABD liderliğindeki Batı emperyalizminin Asya üzerinde egemenlik savaşlarından vazgeçmesidir. Afganistan, Irak, Suriye ve Ukrayna’da hedeflediği çözüme varamadığı halde uzatmalı postmodern savaşları sürdürme ısrarından vazgeçmesi dahası halkların devrimci mücadeleyle emperyalizmi geri püskürtmeleridir.
Çözüm; Batı emperyalizminin kendini senarist, Doğu halklarını da senaryoyu oynayan oyuncu hatta figüran oyuncu gören anlayışının kırılması ve böylece emperyalist Batının, “Doğu halkları kendi tarihlerinin yaratıcı öznesi olamazlar” zihniyetinin aşılmasıdır. Yani çözüm Doğu halklarının Batı emperyalizmine karşı haklı öfkeyle ayağa kalkarak özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında peş peşe yazdıkları tarihlerini yeni koşullarda yeniden yazmak yazabilmeleridir! Böylece Asya ve Afrikalı halkların başlarına gelen her kötülüğün müsebbibini emperyalizmden aramadan kendini ve işbirlikçi rejimlerini sorgulamalarıdır.
Nihayet çözüm; tarihi dokuları olan Doğu despotizmini aşarak kendi topraklarının ve kültürlerinin prizmalarından geçirilmiş özgürlüğü-demokrasiyi inşa etmelerinde yatıyor.
09-01-2015