Bir başkadır Gulê’nin bakışları. Öksüzlerin, yetimlerin ve fakirliğin acısı gizlidir Gulê’nin gözlerinde. Saçları kızıla çalar Gulê’nin. Kızılbaştır Gulê. Yüreği yakılmıştır; acılardan, kederlerden.
Heybet Akdoğan / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yaralıdır Gulê, yarası mutluluğa aksi kanar. Bir sevdadır Gulê; ezilen insanlığın, kimsesizliğin, gururlu yaşamanın sevdasıdır. Bir aşktır Dersimli Gulê; direnmenin, yaşam mücadelesinin ve bir parça ekmeğin namusuna duyulan aşktır.
Bizler kışın sıcak suyla yüzümüzü yıkarken, o içindeki acılar gibi, soğuk suyun acımasızlığıyla yıkar yüzünü. Kalınca giyinir. Kapısını açar, hüzünlerini, gözyaşlarını ve dertlerini evinde bırakır. Yürür Dersim’in çarşısına. Ayakkabılar boyamalıdır. Ekmeğini kazanmalıdır. Namusun alın teri dökülmelidir alnından. Elleri soğukta üşümelidir. Kadınlığını insan olmanın, çalışmanın onuruyla yüceltmelidir Dersimli Gulê.
‘’Dersimli olmak bir ayrıcalıktır.” derler. Dersimli olmak bir ayrıcalık mıdır onun için? Her gün önünden onlarca Dersimli onu görmezden gelerek geçerken. Sıcacık iş yerlerinde çalışan insanlar onun üşüdüğünü hissetmeden çaylarını yudumlarken, Dersimli olmak bir ayrıcalık mıdır Gulê için? Ufacık boya tezgâhının önünde; vefasız ve birbirlerine duyarsız kalmış insanlara şahit olur Gulê. Sokak ortasında polislerce sorgulanan insanların tutuklanmasına, öldürülmesine tanık olur. İçi yanar, yüreği kanar. İnsanların yozlaşmasına, halkının yaşadığı acılara ekmeğini kazandığı her gün tanıktır Dersimli Gulê.
Sevgililer görür Gulê; içinde aşka duyduğu asırların konuşamamış muhabbeti vardır. Evli çiftler görür; bir yuvanın sıcaklığını kalbinde hissederek. Otursanız Gulê’nin yanına, bir merhaba deseniz, halini-hatırını sorsanız; Dersim’i önünüze serecek kadar cömerttir Gulê. Akşam olunca Dersim’de, elleri siyahtır Gulê’nin. Tırnakları boyadan kabuk tutmuştur. Dizleri üşümüştür. Bedeni sıcağı hissedemeyecek kadar duyarsızlaşmıştır Gulê’nin. Toplar boya sandığını Dersimli Gulê. Bilir az ile yetinmenin erdemini. O bizim Dersimli Gulê; bacımızdır, canın cana özleminde, insanlığına, yüreğine muhtaç olduğumuz asil kadınımızdır, kardeşimizdir.
Bizler hayatımızı hırslarımız uğruna harcarken o bize alın terinin huzurunu, anlatandır. Bizler soğuktan, üşümekten kaçarken, o bizim yerimize üşüyendir ve bizim gibi soğuktan kaçamayandır. Birilerinin sefa sürmesi, birilerinin ezilmesini zorunlu kılarken; Dersimli Gulê; ezilmenin zorunluluğunu, tüm haksızlıkları, acıları yaşayandır. O bizim Gulê bacımızdır. O bize; insan olmayı, onurlu yaşamayı, direnmeyi öğretendir.
Gülüşlerinde Munzur Suyu köpürür Gulê’nin. Bahar gelince Dersim’e, bir papatyanın yaprağı, Gulê’nin yüreğinden sevgi diye düşer Dersim’in toprağına. Newroz halayları çekilir Gulê’nin düşlerinde. Her gün Gulê’nin önünden telaşlı insanlar geçer. Kaybettikleri sevgiyi unutmuşlardır Gulê’nin kalbinde. Gulê’nin yüzünde kırışıklıklar vardır, ressamların çizdiği aşıklar, ağlayan çocuklardır Gulê’nin yüzündeki kırışıklıklar. Çatlamış avuçlarında nefret kurumuştur, kavga üşümüştür. Tutsam Gulê’nin ellerinden, Dersim sevda olur sarar beni.
Kış gelince zemheri çilesindedir Dersim. Karın ilk tanesi düşmeden Gulê’nin saçlarına; inanın boran tutmaz Dersim’i. Sabah olur Dersim’de, Gulê gün olur, doğar Dersim’e. Elleri ayakkabı boyasıdır Gulê’nin, ayakkabıları boyalar Gulê. Emeğin sloganıdır Gulê’nin boyalı elleri. Dersim’in kayıp kızlarından biridir Gulê. Terkedilmiştir modern çağın içinde ve modernleşen, kapitalistleşen memleketinin içinde. Alın teriyle emekçinin aşkıdır Gulê. Kadınlığın emekle kurtuluşu inancıyla savaşan, kadınların umududur Gulê. Elleri siyahtır Gulê’nin, yanakları ayazdır, kolları yorgundur, kaldırımlar tek dostudur Gulê’nin. Gulê ekmeğin isyanıdır. Birçok insandan önce öğrenmiştir kavgayı. Kavga Gulê’nin ta kendisidir. Resmi toplumun illegal duruşudur Gulê: Çoğu insan mülklerini çoğaltmak için yarışarak birilerini geride bırakırken, Gulê birilerini yarışarak geride bırakmayı bile düşünemez. Dersim’de apartmanlar kurulurken, yeni binalar yapılırken; Gulê kapısından ve penceresinden soğuk sızan evinde Dersimli olmanın mutluluğunu yaşamaya devam eder.
O bizim Gulêmizdir. Biz halimizin ne olacağını düşünürken, o; bizim yerimize tüm kaygılarımızı ona layık gördüğümüz hayatla omuzlamıştır.
Gece olunca yaslar başını Gulê hayatına yas tutmuş yastığına. Ağlar çoğu zaman. Gulê ağlarken: Adana Otogarında soğuktan ana yüreği titreyerek bir kadın mendil satar, genç bir kız başlık parası uğruna babası yaşında bir adamla evlendirilir, köprü altlarında sokak çocukları tiner çeker. Gulê ağlarken, Suriye’de IŞİD tarafından köle pazarlarına Ezidi kadınlar kaçırılır; dolarla satılırlar. Gulê ağlarken, Malatya Sürgü’de faşistler “Alevilere ölüm!” diye bağırırlar, Elazığ Hozat garajında faşistler Alevilere pusu kurarlar. Gulê ağlarken, Dersimli bir ana ‘’Düzgün!.. Cigeram, no halema sebeno’’ (Bu halimiz ne olacak)? diye feryatları koparır. Gulê ağlarken sevda ağlar; biri Sünni diğeri Alevi aynı tarihin, aynı toprağın iki sevdalısı; Muhammed’le, Ali’nin kurbanları olurlar, iki sevdalının ayrılığı ateş olur düşer Gulê’nin yüreğine, ateş olur düşer insanlığın vicdanına. Gulê ağlarken, Vartinik’te İbrahim’in ezilenler için döktüğü kan kar altında üşür, Baba Erdoğan mezardan çıkmak ister; bir baba, bir kardeş, bir ana sevdası olan komün yüreğiyle Gulê’yi bağrına basmak ister.
Gulê’yi tanımak için yanında ya da yakınında olmak gerekmiyor. Aynı acıyı paylaşıyorsa kalbimiz, biz onun yanındayız ve onun yakınındayız demektir. Dersim’in sessiz-sedasız insanıdır Gulê. Ona yaklaşsak, dostumuz bilsek, yoldaşımız kılsak; dünyanın ne kadar büyük olduğunu, hayatın ne kadar anlamlı olduğunu küçülmüş dünyamızla, anlamsızlaşan hayatımızla çok iyi anlarız.
Ulaşmak istediklerimize, umutlarımıza kavuşmak için nice çabalar harcarız. Oysa Gulê’ye ulaşmak hiç de o kadar çaba gerektirmiyor. İçimizden biri olduğu için ona kolaylıkla ulaşabiliriz. Bazen bir olay, bazen bir yüz, kimi zamanda bir tesadüf hayatımızı etkilerken; bir kadının ayakkabı boyayarak yaşama karşı direnmesi nedense bizi pek fazla etkilemedi. Herkes acıyı sadece kendisi yaşıyor sanıyor olmalı. Belki bunun içindir Gulê’nin acılarının fark edilmeyişi. Bizler umutlarımız için dilek ağaçlarına bezler bağlarken, o dilek ağaçları Gulê’nin gönlünde sonbahar yaprakları olup dökülür.
Dersimli Gulê sonuçların kurbanı değil, nedenlerin kurbanı olmuştur. Biz hayatımızda bizi mutsuz eden şeyler için nedenler yerine genelde sonuçları konuştuk. Bu yüzden nedenleri sorgulamayan kişisel ve toplumsal yapımız Gulê’yi de böylesi bir zor hayatın insanı yaptı.