“Samir Amin. Marx için kıyısı olmayan, derdi… Aslında Samir’in de kıyısı yoktu… Gerçeğin, [hakikâtin] bütünde olduğunu biliyordu. O bir uzman değildi, bir iktisatçı, tarihçi, sosyolog, antropolog, politolog, filozof… değildi… Aynı Marx gibi bunların üstünde/ötesinde konumlanmıştı… Aksi hâlde Samir Amin diye müstesna bir figür olmazdı… Verimli yaşamını Marksizmi ve sosyal düşünceyi zenginleştirmeye, ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşuna [emansipasyonuna] adadı… Dolayısıyla, Büyük İnsanlığın neyi kaybettiğini söylemeye gerek yok…”[7]
KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİÇİMLENMESİ İÇİNDİ SAMİR AMİN
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER / Yazarların diğer makaleleri için tıklayınız
“Gerçeği söylemek ve
yalanları gözler önüne sermek
aydınların sorumluluğudur.”[1]
‘Bağımlılık Okulu’ olarak tanınan, “bağımlı ülkelerin büyüme kapasitesinin bağımsız olamayacağı”nı savunan ekolün Marksist düşünürlerindendi…
“Emperyalizm”, “sömürgecilik”, “siyasal İslâmcılık”, “Avrupamerkezcilik”, “eşitsiz gelişim” alanlarında dikkate değer tartışmalarda yer almış bir isimdi…
Yazarlığı, teorisyenliği yanında militan sosyalist kimliğiyle de tanınan bir simaydı. 87 yaşına kadar dolu dolu yaşadı, aktif ve gezgin yaşamında durmak bilmedi…
Ona ilişkin “son” haberi, Fikret (Başkaya) Hoca’dan aldık:
“6 Ağustos Pazartesi. Saat 23.30’da Senegalli dostum Chérif Salif SY’dan kısa bir not ulaştı. Samir Amin’in sağlık durumunun kötüleştiğini, Paris’te bir hastaneye kaldırıldığını haber veriyordu. Hemen eşi Isabelle’i aradım… Isabelle sorularıma tuhaf cevaplar veriyordu… Chérif’e durum hakkında Isabelle’den tatmin edici bilgi alamadığımı söyledim… Chérif, aslında Isabelle’in sağlık durumunun da pek iyi olmadığını söyledi… İki gün sonra Chérif’ten bir mail daha ulaştı. Samir Amin’in bilincinin açıldığını, reaksiyon verdiğini ama durumun kritik olmaya devam ettiğini söylüyordu… Ve 12 Ağustos akşam saat 21.20 de Chériff, Samir’in saat 16.18’de aramızdan ayrıldığını duyurdu…”[2]
Kimileri “abartılı” bulsa da, Onun dedikleri ve kaybı önemlidir…
“Mısır’daki Müslüman Kardeşler’den veya Türkiye’deki AKP’den. Bunlar sadece Müslüman veya İslâmi partiler değil bana göre. Sosyal ve ekonomik meselelerde geri bir pozisyonları da var. İşçi hareketine, grevlere, küçük çiftçinin direnişine karşılar… Tunus’taki Nahda da böyle. Bu gerici partilerin ilerici bir toplum amacı olamaz,” diyen Samir Amin gerçek bir entelektüeldi; AKP’nin ilk günlerinden beri her fırsatta “AKP benim kafamdaki sol politikaları uyguluyor” diyen Murat Belge’gillerden değildi.
10 Ocak 2016 ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisine imza vermişti…
* * * * *
“Kapitalizmin, 1975 yılında doların altına dönüştürülebilirliğinin son bulmasıyla başlamış olan, uzun ve sistematik krizini yaşıyoruz. Bu, 2008 yılında yaşanan meşhur mali krizin bir benzeri değil. Bu, tekelci kapitalizmin kırk yıl önce başlamış ve hâlen devam etmekte olan uzun sistematik krizidir… Krizden çıkış yolu yok; tek çıkış yolu, kapitalizmin kendisinden çıkmak. Başka bir olası çözüm yok. Kapitalizm ölmek üzere olan bir sistem olarak görülmelidir. Hayatta kalmak için yıkıma ve savaşlara yönelmektedir. Bir alternatifimiz var, o da sosyalizm,”[3] değerlendirmesini yapan Samir Amin, “Mao, gerçekte var olan (yani doğallığında emperyalist) kapitalizmin üç kıtanın (Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan oluşan çeper-dünya nüfusunun yüzde 85’ini oluşturan bir azınlık!) halklarına sunacak hiçbir şeyi olmadığını ve güney’in bir ‘fırtına bölgesi’, kapitalizmi aşacak sosyalizme doğru devrimci gelişmeler doğurma potansiyeline (ancak yalnızca potansiyeline) sahip bir sürekli başkaldırı bölgesi olduğunu söylerken hatalı değildi,” diye eklerdi.
Bu kadar da değil!
“Totalitarizm hȃlȃ ‘yumuşak’ olsa da, kurbanları – işçi sınıfının ve dünya halklarının büyük çoğunluğu – isyan eder etmez son derece büyük bir şiddete başvurmak için her daim hazırdır,”[4] vurgusuyla O eklerdi:
“İşçi sınıfının ve dünya halklarının Enternasyonalini yeniden inşa etmek zorundayız”!
* * * * *
Üçüncü dünya (çevre) ülkelerinin kapitalist emperyalizmden kopmadan bir geleceklerinin olamayacağı, emperyalizmin kurumsal yapılarının tahakkümünün mutlaka kırılması gerektiğinin altını ısrarla çizen Samir Amin, baştan beri politik İslâm’ı kesin bir şekilde reddetmiştir. O, dünyayı ve toplumu bir kültürler ve dinler çatışması şeklinde okuyan yaklaşımı mahkûm ediyordu.
Onu bağımlılık teorisinde öne çıkaran yapıtı Dünya Ölçeğinde Birikim’de (1970), kaynakların merkezdeki ülkeleri daha da zengin etmek için çevredeki ülkelerden nasıl aktığını gösterirken; ‘Bağımlılık Okulu’nun yaratıcılarından, önemli figürlerinden biri olarak geçti tarihe.
Kuzey ve güney ya da merkez/çevre (core-periphery) arasındaki eşitsizliklerini, soru(n)larını tespit eden Samir Amin’in, ‘Liberal Virüs’, ‘Avrupamerkezcilik: Bir İdeolojinin Eleştirisi’, ‘Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme’ başlıklı yapıtları çok önemliydi.
Dünya sisteminin analizine kafa yoran Marksist kuramcılardan olması yanında, Avrupamerkezcilik saptamaları da çok önemliydi Onun.
Samir Amin, özellikle de Avrupamerkezcilik (1988) kitabıyla, Edward Said gibi, Avrupa kültürünün, perspektifinin merkeze alınmasına itiraz etmiş, kapitalizmle ilişki içinde gelişen “kültürel fark” politikalarının yeni oryantalizm anlayışını desteklendiği eleştirisini yapmıştı. Avrupamerkezciliği çözümlerken dil, edebiyat, kültür ve tarih alanlarından veriler kullanıyor ve Avrupa’nın kapitalizmin zaferini ilan etmesinden bu yana, kendi konumunu tanımlamak üzere inşa ettiği bir “bilinçlenme şekli” olarak görüyordu. Bu bilinç, hem kapitalizmin gerçek yapısını gözden saklamakta, hem de kapitalizmin ortaya çıkış şeklini gizleyerek Batı’ya özgü bir olgu olarak anlaşılmasına varmaktaydı. Ayrıca bu ikili coğrafi bakış, merkez olan Avrupa’nın çevre üzerindeki baskısını görünmezleştirmekteydi.[5]
Avrupamerkezcilik, modern kapitalizmden ayrı düşünülemez ve onun yayılmasının ideolojik araçlarından biridir. Ayrıca çoğu kez, açık biçimde fark edilmeyecek şekilde Avrupa düşünüşünde gömülü olarak yer etmiş durumdadır. Sosyal bilimlerin kendine has bağımsız alanlar olarak ortaya çıkması ile kapitalist Avrupa’nın geniş dünya coğrafyasına yayılması ile örtüşmesi söz konusudur. Sosyal bilimler beş farklı biçimde Avrupamerkezcilik yapmaktadır. Bunlar (1) tarih yazımı, (2) evrenselcilik, (3) Batı medeniyeti, (4) oryantalizm, (5) ilerlemeci fikirler olarak sıralanabilir. Amin, böylece modernleşme ile bir hesaplaşmaya da girmiş olur. Kapitalizmin “dünya sistemi” kuruldukça, toplumlar ve bölgeler arasındaki eşitsizlikler git gide artmış ve aşılması olanaksız bir kutuplaşma ortaya çıkmıştı. Avrupamerkezcilik söz konusu uçurumun meşrulaşmasını sağlamak niyetli bir uydurma ideolojidir Samir Amin’e göre. O, bu ideolojinin en başta, kapitalist üretim tarzının özündeki adaletsizliği, eşitsizliği gizlemek amaçlı olarak işlediğini iddia ederdi.[6]
* * * * *
“Samir Amin. Marx için kıyısı olmayan, derdi… Aslında Samir’in de kıyısı yoktu… Gerçeğin, [hakikâtin] bütünde olduğunu biliyordu. O bir uzman değildi, bir iktisatçı, tarihçi, sosyolog, antropolog, politolog, filozof… değildi… Aynı Marx gibi bunların üstünde/ötesinde konumlanmıştı… Aksi hâlde Samir Amin diye müstesna bir figür olmazdı… Verimli yaşamını Marksizmi ve sosyal düşünceyi zenginleştirmeye, ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşuna [emansipasyonuna] adadı… Dolayısıyla, Büyük İnsanlığın neyi kaybettiğini söylemeye gerek yok…”[7]
Özetle “O, bir Marksolog değil, bir Marksistti. Onu, dönemin birçok teorisyeninden ayıran, onun Marx’tan hareket etme ama Marx’da durmama ilkesiydi… Yaşamının geri kalanını Marksist düşünceyi zenginleştirmeye adadı. Her şeye rağmen Marx’da daha az olsa da, Batı Marksizmi’nin Avrupa-merkezcilikle malûl olduğunu düşünüyordu…”[8]
Elbette Ona “Çağdaş Marx”[9] demek yanılgısına düşecek değiliz; ancak, “Samir Amin ve başka birçok sömürge sosyalisti, kendi ülkelerinin yolunu Marx’ın ve Lenin’in olmadığı bir ‘sosyalizm teorisi’ ile aydınlatmayı deniyorlardı. Özellikle Afrikalı devrimciler, elbette Marx’ı saygıyla selamlıyorlar, ama başta ‘sınıf mücadelesi teorisi’ olmak üzere, onun temel tezlerinin kendi devrimlerinde bir işe yaramayacağını düşünüyorlardı”;[10] veya “Hiç lafı dolaştırmadan söyleyelim. Samir Amin bir ölçüde Üçüncü Dünyacı, bir ölçüde Maoist, bir ölçüde de proleter devrimcilikten çok ulusal kurtuluşçu olduğu için bizce Marksizmi epeyce ciddi kusurlarla malûldü”[11] türünden bir değerlendirmenin de muhatabı olmadığından eminiz.
Çünkü bir zamanlar yine kimilerinin hakkında, “Sermaye Birikimi, okunması ve üzerinde ciddiyetle durulması gereken temel Marksist klasiklerden biridir. İçerdiği teorik sorunlar bu gerçeği gölgeleyemez… Bir mektubunda yazmış olduğu gibi: Ultra posse nemo obligatur (‘Kimse daha fazlasını becermeye mecbur değildir’)”[12] dediği Rosa Luxemburg’un Sermaye Birikimi dünya ekonomi yazınının en temel klasikleri arasındaki önemli yerini hâlâ koruyor. Onun ortaya koyduğu temel soru, güncelliğini daha da yoğun biçimde sürdürüyorken; bu tespitlerle Samir Amin’in saptamaları arasındaki paralelliği görmezden gelemezsiniz!
Hatırlayın: Merkez/ çevre ilişkilerini “kapitalist/ non-kapitalist” çerçevesinde açıklayan Rosa Luxemburg -1913’te yayımladığı- ‘Sermaye Birikimi’ başlıklı teorik yapıtıyla Marksist teoriye önemli katkıları herkesin malumudur.[13]
O, bu çalışmasında sermaye birikimi üzerine klasik Marksist şemayı inceleyerek, bu şemaya bazı eleştiriler getirdi. Kapitalizmin, sömürge ülke pazarlarına doğru genişlemesinin nedenlerini ortaya koydu. Bu genişlemenin (sermaye ihracının) kapitalist ekonomik sistemin iç çekişmeleri üstüne ne tür etkileri olduğunu çözümledi.
Rosa Luxemburg, ‘Sermaye Birikimi’nde, emperyalizm üzerine en yaratıcı ve en özgün çözümlemelerde bulundu. Kapitalizmin artı-değeri realize etmede kapitalizm dışında kalan üretim biçimlerine gereksinim duyduğunu, realizasyon sorununa çözüm bulmak için bu üretim biçimlerine nüfuz ederek onları dağıttığını, açıkladı.
O, emperyalizmi dışsal bir değişken değil, daha çok biriktirme dürtüsüyle hareket eden kapitalist üretim biçiminin ayrılmaz parçası olarak gördü. Emperyalizmi tanımlamaya yönelik “ekonomik açıklamanın” kapitalizmin işleyiş mekanizması içinde mana kazanacağını belirtti.
Rosa Luxemburg, kapitalizmi ve kapitalizm dışı üretim arasındaki ilişkileri ortaya koyarak, azgelişmişlik ve emperyalizm bağlamını kurdu. Emperyalizm ve militarizm arasındaki içkin ilişkiye de özel vurgu yaptı.
‘Sermaye Birikimi’ başlıklı çalışmaya Marksist düşünürler farklı düzeylerde eleştiriler getirdi. Yine de bu yapıt “Kapital’in kategorik sistemini, yeni çağın ışığında ve dünya boyutunda yeniden düşünüp geliştirmede, en radikal ve özgün çabayı simgeledi.”[14]
György Lukács’a göre Rosa Luxemburg söz konusu çalışmayla, “İpliğin ucunu Marx’ın bıraktığı yerden yakalayıp (emperyalizm) sorununu Marx’ın ruhuna uygun bir şekilde çözdü.”[15]
Bu çerçevede “Bir sermaye birikimi modeli olarak kapitalizm, ulaştığı her düzeyde sermaye birikimi dinamiğine dahil etmediği alanlara yayılarak gelişler. Rosa Luxemburg, ‘Sermaye Birikimi’ başlıklı yapıtında bunun altını özenle çizer.
Yani söz konusu durum, bir yandan kapitalizmin dünya üzerinde yayılmasıdır, diğer yandan, meta ilişkisinin insani yaşamın en ücra köşelerine girmesidir. Küreselleşme ve piyasalaştırma bu iki dinamiği temsil eder.
Kapitalist dinamik, üretimde verimlilik artışının yanında, o güne kadar metalaşmamış ve parasal ilişkilerin hâkim olmadığı alanlara yayılarak, sermaye birikimi sürecini yürütür. Kapitalizm 20-30 yılda, bir yandan bütün dünyaya daha fazla yayılarak, diğer yandan emeğin yanında tüketimin de bütünüyle sermaye birikimine tabi olmasını sağlayarak gelişti. Ücretler üzerinde yaratılan baskı, tüketici kredileri aracılığıyla dengelenmeye çalışıldı. Çöken kredi sistemi, bu dinamiği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Böylece, Marx’ın kapitalizmin temelini oluşturduğunu söylediği emeğin sermaye içinde vücut bulmasının yanında, tüketimin de bütünüyle ve sadece piyasa içine alınması tamamlandı. Genelleşmiş kredi sistemi, özellikle konut ve tüketici kredileri ve bunlara dayanan karmaşık mali araçlar, bu bağımlılık ilişkisini yaygınlaştırma ve pekiştirme işlevi gördüler. Mali sistemin derinleşmesi ve yayılması, bir bakıma toplumsal bünyeye kapitalizmin daha fazla nüfuz etmesinin akıncılarıydı…
Bunların hepsi, verili kriz konusunda Rosa Luxemburg’un dediklerini anımsatır.
Anımsanacağı üzere Rosa Luxemburg’a göre, kapitalizm her yerde hüküm kurar, dünyadaki bütün insanlar için tek üretim biçimi hâline gelirse daha fazla yayılamaz ve gelişemez. O zaman olanaksızlığı çok açık bir şekilde görülür. Kapitalizm ancak sürekli devinim, genişleme ve yayılma içinde olanaklıdır. Dünya sistemi olmaya uğraşır, ancak dünya sistemi olarak olanaksızlaşır.”[16]
Kapitalizmin sürdürülemezliği tam da buyken; bunun ardında merkez/ çevre ya da kuzey ile güney arasındaki “eşitsiz gelişim” geçeği yatar; tıpkı Samir Amin’in de dikkat çektiği gibi…
* * * * *
Bu bağlamda Korkut Boratav’ın, “Ezilen halkların kılavuzuydu. Marksist bir perspektifle özgün bir bakışı bizlere sundu,” notunu düştüğü Samir Amin, Marksizme katkısıyla dünya halklarına ciddi bir külliyat bıraktı. Özellikle Üçüncü Dünya üzerine teorileri ve Üçüncü Dünya’nın emperyalizmle mücadelesi konusunda ürettikleriyle çok önemli bir boşluğu doldurdu…
“Kapitalizme ve emperyalizme karşı yeni bir Enternasyonal öneren Samir Amin’in çağrısının ana mesajı şudur: Çağdaş emperyalist kapitalizm, sürdürülemeyecek özellikler kazanmıştır. Bugünkü sistem-karşıtı muhalefet yetersizdir. Kapitalizme karşı önce direnmek; sonra da ona son vermek için örgütlü, kolektif bir müdahale gerekmektedir. Bu örgütlenme İşçilerin ve Dünya Halklarının Enternasyonali biçiminde oluşmalıdır.
Amin’in bu önerisi iki doğrultuda Leninist özellikler taşıyor. Birinci olarak, kapitalizme son vermeyi hedefleyen bilinçli, örgütlü bir müdahâlenin gereğini vurgulamakta; böylece ‘üretim güçlerinin gelişimi sonunda kapitalizmin kendiliğinden ve zorunlu olarak son bulacağı’ öngörüsüne dayalı teknolojik deterministlerden ayrılmaktadır.
İkinci olarak Amin’e göre, cinsiyet, kimlik ayrımlarına karşı çıkan; çok-kültürlülüğü, özgün halkları temsil eden akımlar kapitalizmle uzlaşma içindedir. ‘Yeni sol’un Avrupa’daki bugünkü uzantıları olan SYRIZA, PODEMOS, Melenchon-türü ‘radikal’ muhalefetler etkisiz kalmaya mahkûmdur. Leninist partileşmeye ‘antidemokratik’ olduğu bahanesi ile karşı çıkan yatay örgütlenmeler ise yetersizdir.
Kapitalizmin sonu, bu tespitlere göre, ‘Kuzey’de, sınıf mücadelesine dayalı geleneksel devrimci örgütlenmelerin gelişimine; ‘Üçüncü Dünya’da ise dinci gericiliğe savrulmuş olan halkların ilerici, anti-emperyalist mücadele deneyimlerinin canlanmasına bağlıdır. Zira, Samir Amin’in 1978’deki sözleriyle, ‘Leninizme göre… ulusal kurtuluş hareketleri, dünya sosyalist devriminin tamamlayıcı bir parçasıdır.’
İşçilerin ve Dünya Halklarının Enternasyonali çağrısının iki ayağı, Samir Amin’in bu değerlendirmesini kırk yıl sonra da koruduğunu gösteriyor.”[17]
Özetle O, “geleceğin her zaman açık olduğunu” savunanlardandı. ‘Kapitalizmden Uygarlığa’ yapıtında “Analizimi ve önermelerimi üzerine kurduğum çelişki diyalektiği, ‘geleceğin her zaman açık’ olduğu, ‘tarihin kendisinden önce tarihin yasalarının’ olmadığı ve geleceğin henüz yaşanmamış olduğu anlamına gelir” diyordu.
Karl Marx’ın ünlü, “Dünyayı anlamak yeterli değildir, asıl olan onu değiştirmektir,” tezine sahip çıkarken de “inşa etmek” için yola çıkanların yanı sıra, hepimize görev düştüğünü vurguluyor, “daha mütevazı biçimde bilincimiz elverdiği ölçüde kendisine katkı sunmak istediğimiz bir gelecek hayalini” savunuyordu…
Samir Amin, “Çağdaş kapitalizm, artık yalnızca bir sömürü ve emeğin bastırılması rejimi değildir, insanlığın düşmanı hâline gelmiş durumdadır” diyordu.
Olumlu hiçbir yanı kalmayan, çürümüşlüğü birikimin yıkıcı boyutları tarafından belirlenen kapitalizmin gününü doldurmuş olduğunun kabul edilmesinin gerektiğini savundu hep O.
Örneğin son metinlerinden birinde, ‘Komünist Manifesto’dan alıntı yapıp, sınıf savaşı “Ya tüm toplum yapısının devrimci bir dönüşümüyle, ya da mücadele eden sınıfların hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır,” diye yazmıştı.
Sonrada bu alıntı için, “Uzun zamandır düşüncemin ön planında,” diyordu. Yenilgiyle “ilgilenmiyor”du: “Kesintisiz devrim, hâlâ çevrenin ajandasında. Sosyalist geçiş sırasındaki restorasyonlar değiştirilemez değildir. Emperyalist cephedeki kırılmalar, merkezin zayıf bağlarında kavranılamaz değildir.”
Samir Amin için durum ne kadar kötü olursa olsun, mücadele sürmekteyken gelecek(lerimiz) henüz keşfedilmemiş ve biçimlenmemişti… Biçimlendirilebilirdi!
O böyle der ve buna inanırdı…
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 3 / Ekim 2018
Derginin PDF formatı için buraya tıklayınız
19 Ağustos 2018 16:36:09, Çeşme Köyü.
N O T L A R
[1] Noam Chomsky.
[2] Fikret Başkaya, “Samir Amin: ‘Ezilen Halkların, Sömürülen Sınıfların Organik Aydını’ Artık Yok!”… http://ozguruniversite.org/2018/08/13/samir-amin-fikret-baskaya-ezilen-halklarin-somurulen-siniflarin-organik-aydini-artik-yok/
[3] “Büyük Düşünür Samir Amin Hayatını Kaybetti”, 12 Ağustos 2018… https://www.aydinlik.com.tr/buyuk-dusunur-samir-amin-hayatini-kaybetti-dunya-agustos-2018
[4] “Samir Amin: İşçi sınıfının ve Dünya Halklarının Enternasyonalini Yeniden İnşa Etmek Zorundayız”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2017… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/797795/Samir_Amin__isci_sinifinin_ve_dunya_halklarinin_Enternasyonalini_yeniden_insa_etmek_zorundayiz.html
[5] Samir Amin, Avrupamerkezcilik, Çev: Mehmet Sert, Ayrıntı Yay., 1993, s.88.
[6] Arif Arslan, “Samir Amin’den Bize Ne Kaldı?”, 14 Ağustos 2018… http://www.ekdergi.com/samir-aminden-bize-ne-kaldi/
[7] Fikret Başkaya “Samir Amin ‘Büyük İnsanlığın’ Kurtuluşuna Adanmış, Harika Bir Yaşam…”… http://ozguruniversite.org/2018/08/19/2756/
[8] Bkz: Demba Moussa Dembelé, Samir Amin, Ezilen Halkların, Sömürülen Sınıfların Organik Aydını, Çev: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Mart 2012.
[9] Kürşad Oğuz, ‘Çağdaş Marx’la Ortadoğu ve Türkiye, HT Pazar, 10 Haziran 2012… https://www.haberturk.com/yazarlar/kursad-oguz-2027/749620-cagdas-marxla-ortadogu-ve-turkiye
[10] Aydın Çubukçu, “Proletaryasız Sosyalist: Samir Amin”, 19 Ağustos 2018… https://www.evrensel.net/haber/359566/proletaryasiz-sosyalist-samir-amin
[11] Sungur Savran, “Samir Amin: Bir Maoist’in Trajedisi”, 20 Ağustos 2018… http://gercekgazetesi.net/teori-tarih/samir-amin-bir-maoistin-trajedisi
[12] Özgür Öztürk, “Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi ve Emperyalizm Sermaye Birikimi”… http://www.devrimcimarksizm.net/sites/default/files/rosa_luxemburg_sermaye_birikimi_ve_emperyalizm_ozgur_ozturk.pdf… Ayrıca bkz: Peter Hudis, “Sermayenin Uzamsal Belirleniminin Diyalektiği: Rosa Luxemburg’un Sermaye Birikiminin Yeniden Düşünülmesi”, Felsefelogos, “Rosa Luxemburg”, Kolektif, No:52…
[13] “Kapitalist üretim kendi gereksinmesinden, işçilerin ve kapitalistlerin talebinden daha fazla tüketim malı sunar ve bunlar kapitalist olmayan kesimler ve ülkelerce satın alınır.” (Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, Çev: Tayfun Ertan, Belge Yay., 2004.)
[14] Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, Çev: Tayfun Ertan, Belge Yay., 2004, s.8.
[15] yage, s.19.
[16] Temel Demirer, “Krizin Ekonomi-Politiği”, Çoban Ateşi, Yıl:3, No:85, 2 Nisan 2009.
[17] Furkan Üstünbaş, “Prof. Dr. Korkut Boratav: Amin, Ezilen Halkların Kılavuzuydu”, 19 Ağustos 2018… https://www.birgun.net/haber-detay/prof-dr-korkut-boratav-amin-ezilen-halklarin-kilavuzuydu-227570.html