Erdoğan’ın iktidar hedefi olan başkanlık sistemine 24 Haziran seçimlerinde ulaşmasıyla tartışılan ve tartışılması da gereken; 16 yıllık iktidarında Kemalist Cumhuriyet’i aşarak “İkinci Cumhuriyet”i gerçekleştirip gerçekleştirmediğidir. Uzun iktidar yıllarında ve esas 24 Haziran sonrasında yeni bir cumhuriyet kuruldu mu? Önce bu konuda neler söyleniyor, özetleyelim.
Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
I –“Allah aşkına Türkiye’de son dokuz yılda yaşananlar, klasik sosyolojik anlamıyla ‘zamana yayılmış’ ve ‘silahsız’ bir cins ‘devrim’ değil mi? Bir grubun, belli bir ideolojik altyapıyla önce iktidarı ve yönetim kadrolarını ele geçirdikten sonra toplumu dönüştürmesi değil mi burada olanlar? Buna ister devrim, ister karşı devrim, ister demokratikleşme ya da siyasi meşrebinize göre ‘sivil dikta’ deyin. Türkiye’de yaşanan, bir paradigmanın/ sonudur. İşte bu yüzden hafta başında ‘Artık Birinci Cumhuriyet bitti. İkinci Cumhuriyet başladı’” diye yazdım” (Aslı Aydıntaşbaş)
Umut Özkırımlı’da, “Yeni Türkiye’ safsatası bir yana, bildiğiniz Türkiye Cumhuriyeti bitti” başlıklı yazısında “Çözüm diye ortaya atılan Yeni Türkiye safsatasını bir kenara bırakacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti bildiğimiz, bize öğretilen anlamıyla bitti” diyor.
Birinci Cumhuriyet’in “bittiğini” net söyleyenlerden biri de Taner Akçam’dır. Liberal aydın ve yazarlar cephesinde buna benzer birçok görüş ve tespit var. Erdoğancı ve AKP’li birçok siyasetçi, yazar da Kemalist Cumhuriyet’in aşıldığını bir süredir söylüyorlar.
AKP’nin yaptıklarının yeterli bulmayan Ahmet Kekeç gibileri ise tersine “Birincisi, cumhuriyet yıkılmış, yerine başka bir cumhuriyet kurulmuş değil. Sadece ‘hükümet modeli’ değişti. Cumhuriyet aynı cumhuriyet… Kurucusu aynı, başkenti aynı, sınırları aynı, bayrağı aynı… Kurumları da yerli yerinde” benzeri diyen de var.
O halde AKP/Erdoğan’ın 1923 Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ve temel referanslarıyla yollarını ayırdı mı ayırmadı mı temel nirengi noktalarından bakalım.
Birincisi; Kemalist 1923 Cumhuriyet bir ulus devlet olarak kuruldu ve kuruluşunun temel harçlarından biri; Kürt ve diğer ezilen halkların dünyanın gelmiş-gitmiş en ağır asimilasyon-entegrasyon programlarıyla Türkleştirilmeleri politikasını izlemekti. Mustafa Kemal sonrası tüm cumhuriyet iktidarları da bu politikayı ton farklılığıyla uyguladılar. Buna son yıllarda miting meydanlarında halklara tekçi “Rabiayı” okutan Erdoğan/AKP hükümetleri de dâhildir.
Erdoğan ve AKP’lilerin bıktırırcasına “Rabiamız” dedikleri “tek millet-tek bayrak-tek vatan-tek devlet Kemalist tekçiliğine sarılıp ve meydanlarda halklara tekrarlatmaları Kemalizm’in yani 1923 Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin ta kendisidir. Anadolu ve Kürdistan’daki halkların, inançların modernist-ırkçı tek tipleştirme siyasetiyle etnik olarak Türkleştirme, inanç olarak da Sünni Hanefileştirmede; Erdoğan/AKP’nin, Mustafa Kemal’den farkı; Mustafa Kemal bu siyaseti esas kolluk kuvvetleriyle uygularken, Erdoğan buna sokağın gücünü de eklemiştir ki daha tehlikeli.
İkincisi; Kemalist Cumhuriyetin kuruluşunun diğer temel politikası, Müslüman olmayan (Hıristiyan, Yahudi, Êzidi vb.) halkların soykırım ve kitlesel göçlerle yok edilmesi, kalanların Müslümanlaştırılması; Sünni-Hanefi olmayan Müslüman inanç gruplarının bile sistemli asimile etme siyasetidir. Somutta, “Türkleştirme-Müslümanlaştırma siyaseti gereği, Müslüman olmayan halkları İslamlaştırma, Alevileri Sünnileştirme, Sünni alt mezhepleri ise Hanefileştirme yönelimidir. AKP/Erdoğan’da bu siyaseti başından beri uygulamakta hatta öyle ki son yıllarda Kemalist iktidara rahmet okuturcasına!
Üçüncüsü; Kemalist Cumhuriyetin izlediği tarikat-cemaat siyasetidir. Cumhuriyet tarihi boyunca tarikat-cemaatler rejimin ihtiyaçlarına göre şekillenmişlerdi. Rejim başta Kürt ulusal hareketi ile sosyalist harekete karşı olmak üzere tarikat-cemaatleri kullandı. Gülen gibi Oktar örgütünün de on yıllarca devletin ve hükümetlerinin himayesinde büyümesi bu siyasetin gereğidir. Her ikisi de Kürt ulusal ve sosyalist hareketin güçlü olduğu yıllarda bunlara karşı mücadelenin parçası olarak kuruldu, desteklendi, işleri bitince de üzerlerine gidilip dağıtılmaları hedeflendi. AKP’de bu siyaseti başından beri uyguluyor.
Dördüncüsü; AKP iktidarında, Kemalist Cumhuriyetin ekonomik siyasetinde de özünde bir değişim yoktur. AKP’nin yaptığı, yapacağı değişim, Kemalist ekonomi siyasetinin değişen ülke ve dünya koşullarına uyarlanmasıdır. Batıyla müttefik ol ama jeopolitiğini kullanarak Batı ve Doğu’da kendini pazarla siyaseti de 1923’den beri devam ediyor. Erdoğan hükümeti de tıpkı 1923 Cumhuriyet hükümeti gibi Doğu-Batı küresel merkezlerin hegemonya savaşında, Türkiye’nin jeopolitik önemini pazarlayarak Kürt meselesinde Rusya ve ABD’den taviz kopartma siyasetini izledi.
Ekonomi siyasetinin diğer ayağı, Müslüman olmayan halkların mülkiyetlerine Türk-Müslümanlar lehine devlet zoruyla el konulup değiştirilmesidir. Bu siyaseti de farklı biçimlerde cumhuriyet hükümetleri gibi AKP’de uygulanmıştır.
Beşincisi; Mustafa Kemal’in Türk ulus devletini inşa etme adına Rum, Süryani, Ermeni, Kürt gibi halklara uyguladığı kanlı soykırım ve katliamlar, baskı sindirme siyasetini tüm cumhuriyet hükümetleri belirli farklılıklarla izlemişlerdir, 16 yıllık Erdoğan iktidarı da izlemiştir. Bu nedenle Erdoğan’ın “Dersim için özür dilemesi” iç siyaset hesapları dışında karşılığı yoktur.
Örneğin Erdoğan, CHP’yi sıkıştırmak için;
“Muhsin Batur, anılarında aynen şu ifadeyi kullanıyor: ‘Günlerden bir gün emir geldi. Tren yoluyla Elazığ’a vardık. Oradan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim’de görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum’. Üstad Necip Fazıl, Dersim’deki facianın tarihte bir benzerinin olmadığını ifade ediyor”… “Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun ya. Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim sen mi özür dileyeceksin. Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa böyle bir literatür varsa, özür dilerim, diliyorum” der, devamında “Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir olaydır” diye ekler.
Doğrudur Dersim soykırımı aydınlanmayı bekliyor peki ya AKP’nin 16 yıllık iktidarındaki Roboski ve yüzlerce benzer trajik olayın aydınlanmamasına ne dersiniz?
Daha fazla uzatmadan şunları belirtebiliriz;
I – AKP/Erdoğan, Kemalist cumhuriyeti aşmadı yeni koşullarda yeniden üreterek sürdürüyor, tabir uygunsa yeni bir Kemalizmi inşa ediyor. Dörtlü Rabiayı halka tekrarlatan ve TSK’nın sınır içi ve sınır ötesi Kürdistan harekatlarını her gün “şu kadar terörist öldürdük” diyerek savunan Erdoğan’ın Dersim soykırımı ile ilgili yukarıda söyledikleri de bir mana ifade etmiyor.
“Kemalizmi aşarak yeni cumhuriyet kuruyoruz” diyen AKP/Erdoğancılar; özü itibarıyla Türk-İslam sentezine dayanan “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek-vatan hatta tek mezhep” deli gömleğinin halklara ve inançlara zorla giydirilmesi olan Kemalizmden farkını açıklasınlar. Sabah-akşam tekleri tekrarlayan Erdoğan’ın Mustafa Kemalden, Demirel’den, Ecevit’ten…farkı nedir?
II – “Bugünkü Fransa cumhuriyeti ‘5. Cumhuriyet’ diye anılır. Hem de resmen. Birincisi 1789´da kralın tepetaklak edilip, cumhur´un (=halkın) yönetimi ele almasıyla kurulmuştu. İkincisi köklü bir değişim anlamına gelen, “halkların baharı” denen o büyük yurttaş ayaklanmaları döneminde, 1848´de kuruldu. Üçüncü 1875´de. Dördüncü 2. Dünya Savaşının ardından cumhuriyet yeniden yapılandırılırken, 1946´da kuruldu. Beşinci ise Fransa´nın Kuzey Afrika´daki son sömürgelerinden Cezayir´in bağımsızlığını tanıyıp ‘sömürgeci cumhuriyet’ utancından vazgeçtiği 1958´de… Yani cumhuriyetleri güçlü kılan ‘numaraları’ değil. İlkeleri, çağa uygun dönüşebilme yeti ve yetenekleridir” diyor Aydın Engin.
Bu açıdan bakıldığında AKP’nin 16 yıllık iktidarında; ne halkların ya da halkın “baharı” denilebilecek yeni bir hamle; ne halk-siyaset, halk-iktidar ilişkisinde yeni bir sıçrama; ne devletin kurumsal yapılanmasında köklü bir değişim; ne de etnik ve inanç siyasetinde somutta da Cumhuriyet’in temel meselesi olan Kürt/Kürdistan meselesinde (örneğin Kürtlerin anayasada varlığının kabulü gibi) yeni bir hamle yokken neye dayanarak “birinci cumhuriyet bitti” deniliyor?
“İkinci” veya “yeni cumhuriyet” demek için Kemalist cumhuriyet anayasasında ki “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk dört maddenin kaldırılması başta olmak üzere yeni bir toplumsal sözleşmenin (anayasa) yapılması gerekiyor ki Erdoğan/AKP’de bunun emaresi yok.
III – Doğrudur 24 Haziran sonuçlarıyla birlikte iktidarı (yürütmeyi) oluşturma biçiminde yapılan değişiklikle parlamenter hükümet sistemi yerine, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi oluşturulmuş böylece hükümetin kuruluşu parlamento yerine cumhurbaşkanına verilerek tek adam iktidarına geçiş yapılmıştır. İyi de 1923’te ve sonrasında kurulan iktidarlar da (Mustafa Kemal, İnönü ve Evren dönemlerinde) tek parti ve başkan iktidarları değil miydi? 1923-46 arasında Meclis vardı ama fiiliyatta hükümetlerin Mustafa Kemal ve İnönü emriyle nasıl kurulduğu herkes bilir.
Bugünkü iktidarı, Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık iktidarı veya tek adam rejimi diye isimlendirebiliriz ama önemli olan 1923’te kurulan Cumhuriyet ile Erdoğan başkanlığındaki iktidarın temel referanslarında farklılıkların olup olmadığıdır. Olduğunu iddia etmek mümkün değil.
Kısacası ortada yeni veya ikinci bir cumhuriyet yok. Kemalizm; etnik kimlik alanında ırkçı milliyetçilik ise yani Kemalist Cumhuriyet’in ideolojisi Türk olmayan halkların asimile edilmesiyse; farklı inançlara, Müslüman Hanefi mezhebini dayatmaksa yani Türk-İslam sentezi esas almak ise AKP/Erdoğan bunun alasını yapmaktadır.
IV – Sonuç olarak birinci Cumhuriyet aşılmadı, kaldı ki aşılsa da Kürtler 1923’te kurulan Cumhuriyetin aşılmasına üzülmez yenisinin içeriğinin ne olduğuna bakarak kararını verir. Ortada temel açılardan bakıldığında yeni bir cumhuriyet yok.
Bu yaklaşım liberal aydınlar için de geçerli olmalı çünkü 1923’de kurulan Cumhuriyet daha kurulurken zaten çağın gerisinde kurulmuştu, kapı komşu SSCB halklar bahçesini oluştururken Türkiye halklar hapishanesi olarak kuruldu. Burada ironi olan liberal aydınlar yıllardır Kemalist cumhuriyetin aşılmasını savunurken şimdi de aşılmadığı halde “eyvah Kemalist cumhuriyet bitti” diye üzülmeleridir.
Sonuç olarak, tek adam rejimine karşı en geniş özgürlük ve demokrasi cephesinin kurulması gittikçe daha fazla kendini dayatacak.
Kürt siyaseti, geniş özgürlük ve demokrasi cephesine, Kürdistan halklarının AKP/Erdoğan’dan kopartılması ve ayrıca bugün taktik olarak AKP/Erdoğan’ı Kemalist rejimin temel noktalardan ayrılmaya zorlayacak ana dilde eğitim-öğretim ve anayasada Kürtlerin varlığını kabul ettirme mücadelesini geliştirmeli. 23.07.2018