Abuzer Bali Han / Diğer yazıları için tıklayınız
Eski Arap, Acem ve Türk ansiklopedilerinde de bu şehirler Kürt yerleşim yerleri olarak yazılarak vurgulanır. Zamanla yabancılar bu şehirlere sahip çıkarak onları zorla sahiplenmişler. Şimdi de bu büyük ve önemli Kürt şehirlerinde, Kürtlerin adına bile işgalci devletlerin tahammülleri yoktur. Yakın tarih bu şehirlerin devletler arası el değiştirmeleriyle doludur. Günümüzde ise Kürtler kendi anavatanlarına sahip çıkarak şehirlerini de yabancıların kontrolünden arındırmak istemektedir…
Tarihte egemen devletler Kürtleri hep aşağılayarak onları yönetmeye çalışmışlar. Örneğin: “Ağaçtan maşa, Kürt’ten paşa olmaz!” diye Kürt beylerini birbirine düşürerek büyük devlet kurmasını engellemişler. Yine dedikodudan ibaret olan başka bir söylentiden bahsedilir. Örneğin: Bitlis Kürt Miri Şeref Han’ın “Şeref-Nâme” adlı yapıtında yer alan bir rivâyetten bahsedilir. Anlatıma göre tüm dünya hükümdarları Hz. Muhammed’e inandıklarını beyan etmek üzere birer elçi gönderirler. O dönemin Türk hükümdarı Bayındır Han da Oğuz kavminin elçileriyle birlikte “Kürt büyüklerinden Bügdüz” adında birini de göndermişti. Peygamber aleyhisselam biatları kabul ettiği sırada Kürt elçisini dikkatle inceleyip, O’nu “saçları kırkılmamış, bıyıkları alınmamış, tırnakları kesilmemiş bir halde görünce Şeref Han’ın anlatımıyla: Peygamber Hz. Muhammed, bu korkunç yapıdaki elçinin haline şaşarak, hangi kabileden olduğunu sual buyurdu. Elçi; “Kürt tâifesinden” olduğunu söyleyince, peygamber aleyhisselâm: “Bu kavme hiçbir zaman devlet kurmak nasip olmasın! Çünkü dünyanın başına bela olurlar!“ güya demiş…
Halbuki Türkler ilk kez 11. yüzyılda Karahanlılar döneminde Müslümanlığı kabul etmişler. Türk hükümdarı Bayındır Han’ın peygamber ile bir araya gelmesi tarihsel olarak mümkün değil. Ayrıca adı geçen hükümdarlar sadece tarihte var olduğu düşünülen hükümdarlardır. Sadece Dede Korkut hikayelerinde adları geçer…
Şeref Han, adı geçen rivayeti naklederken o dönemdeki bir söylentiyi dile getirmiş. Ayrıca adı geçen bölgedeki halklar ile Kürtler hep savaşarak asırları geride bırakmışlar. En sonunda Kürtlerin bir kısmı Müslümanlığı kabul etmiş, Êzdî ve Durzîler ise halen eski inançlarını günümüzde yaşatmaktalar! İnançları nedeniyle Farslar, Türkler ve Araplar günlük yaşantılarında sırf inançlarından dolayı Kürtleri küçük düşürmek için onlar için uydurmadıkları atasözü ve deyim bırakmamışlar. Kendi kötü meziyetlerini hep Kürtlere yüklemişler. Bu demek değildir ki Kürtlerin kötü meziyeti yoktur! “Kürd’ün Kürd’e ettiğini düşmanları bile etmezmiş!” derler!..
Ayrıca peygamber hiçbir kavmine de beddua etmemiş. Öte yandan Hz. Muhammed’in atası olan Hz. İbrahim Rıhalı (Urfalı) olduğu için Kürtlerle akrabalığı da var. Şeref Han, Resulullah Hz. Muhammed’in bu bedduası nedeniyle, kavmi olan Kürtlerin yeryüzünde hiçbir zaman devlet kuramadıklarına ve kurmalarının da mümkün olmadığına dikkati çekerek sözlerini şöyle bitirir: “Onun için Kürtlere büyük devlet kurmak ve saltanat sürmek nasip olmamıştır!” der.
Şeref Han, bu notu tarihe niçin düşürmüş nedeni bilinmez! Bilinen odur ki o dönemde Şeref Han’ın babası olan Bitlis Kürt Beyi Mir Şemseddin diğer Kürt beyleri ile çatışmış ve sonunda yenilerek İran’a sığınmıştır. O dönemde de Kürt beyleri bugünkü Kürt örgütleri gibi birleşememiş ve düşmanlarına hep yenile gelmişlerdi.
Ayrıca “Kürt büyüklerinden Bügdüz” diye bahsettiği ad ve kavim Kaşgarlı Mahmud’un yazmış olduğu Divanü Lügat-it Türk’te belirtilen Oğuzların Üçok kolundan olan bir Türk kavimidir(*). Kürtler arasında “Bügdüz” adı hiçbir zaman ad olarak da kullanılmamış. Peygamber lanet etmeyi genel olarak hoş görmemiş, en azılı düşmanlarını bile lanetlememiştir. Zira Müslüman Müslümana beddua etmez, dua eder. Halbuki günümüzde öyle midir? Acemi, Türk’ü ve Arab’ı el ele vererek Müslüman olan Kürt milletini ortadan kaldırmak için elbirliği yapmaktalar! Peygamber’in bedduasına ne gerek var! Bugün kendini Müslüman sayan devletlerden İran, Türkiye ve Irak beddualar bir yana, Kürtlerin malına, canına kastetme yarışında birlik içinde hareket etmekteler!.. Bu Kürtleri yok etme yarışı tarih boyunca, adı geçen yukarıdaki devletlerce hep yapıla gelmiştir!..
Bir halk için en büyük beddua birliğini, dirliğini oluşturmamaktır. Bu bedduayı da o halk kendi kendine vererek, kendini tarihin yaprakları arasında mahkum eder! Dünden bugüne Kürtler hep kendilerine bunu yaparak yaşadılar. Kürt beylikleri birleşip güçleneceklerine, birbirleriyle savaşarak düşmanlarını hep sevindirerek, kendi sonlarını getirmişler!..
Geçen yüzyılın ilk yarısında güneş gibi doğan ve tüm dünyayı aydınlatan Bilimsel Sosyalizm ne yazık ki şavkını Kürdistan’a vurmadan geçip gitmişti!.. Günümüzde ise kapitalist devletler çıkarları doğrultusunda Kürtleri ve Kürdistan’ı oyalayıp durmaktalar. Kürtler için en büyük düşman, düşmanları değil, kendileri ve her dönemde içlerinde barındırdıkları iç ihanetleridir! En hassas dönemlerde Kürtler bağımsızlığı ve özgürlüğü beklerken iç ihanetin Paslı Kürt Hançeri hep sırtlarına saplanıp durmuş!..
Örneğin: Tarihin en hassas dönemi olan günümüzde ele geçen fırsatı Kürtler bağımsızlık ile bunu taçlandırmazlarsa, bunu başka bir yüzyıla bırakmak, bu Kürtlerin yok oluşu anlamına gelir. Bir Kürt şehri olan tarihi Kerkük şehrini ve orada yaşayan çoğunluktaki Kürt halkını düşmana bırakıp kaçmakla Kürtler kendi kanatlarını bir kez daha kırdılar! Kırılan kanatları onarmak ise çok zaman ister…
Günümüzde dünyada var olan yaklaşık olarak 3600 dilden biri her ay yok olma ile karşı karşıyadır. Bir dilin yok oluşu ile birlikte, o dili konuşan halk da tarihten silinmiş oluyor. Dünyadaki asimilasyon çarkı eldeki iletişim araçlarıyla öyle hızlı dönüyor ki, gün gelecek Kürtler bağımsızlığını yakalamadıkları taktirde, yukarda belirtilen her ay silinen bir dile, Kürtçe ve lehçelerine de sıra gelecek! O zaman savaş ile insanları bitirmeye gerek olmayacak. Dillerini kaybedenler, konuştukları yeni dile ve o dilin etnik yapısına sarılacaklardır!.. Bir halk yok olurken, o halktan başka yeni bir halk yaratılıyor. Yani Kürt ve Kürdistan gerçeğine günümüzdeki Kürt örgütleri gereği gibi sahip çıkmadıkları taktirde, Kürtlerin de geleceği bu yok olan halklar gibi tehlikeye girer! Böylesi bir yok olma ile karşı karşıya gelmemek için Kürd’ü ve Kürdistan’ı yaşatmak, bugünkü Kürt örgüt ve partilerinin birliğine bağlıdır. Artık düşmanların Kürtlere olan beddualarını, duaya çevirme zamanı. Özgür olmak için Kürtler daha ne günü bekliyorlar sorusu akla gelen ilk soru oluyor?!.
Uzun söze ne gerek! Artık bedduaları, duaya çevirmenin anahtarı Kürtlerin elindedir. O da birleşme ve dayanışmalarının içinde saklıdır…
6 Kasım 2017