Ana SayfaSIYASETSYRIZA: NEYDİ? N’OLDU?! / TEMEL DEMİRER

SYRIZA: NEYDİ? N’OLDU?! / TEMEL DEMİRER

Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA), sadece anlatılması gereken bir öyküden ibaret değil: Tartışılması, hakkındaki spekülasyonların, yaygaraların tasnif edilmesi, hatırlatılıp, dersler çıkarılması gereken bir olgu (“enkaz” mı desek)…

SYRIZA: NEYDİ? N’OLDU?!

TEMEL DEMİRER

 

I. AYRIM:

ABARTILI BEKLENTİ(LER) AYMAZLIĞI

II. AYRIM:

SYRIZA (FELAKETİ) NEDİR?

II.1) SYRIZA=REEL-POLİTİKER PRAGMATİZM

II.2) UNUTULAN “VAAT”LER

III. AYRIM:

YUNANİSTAN’IN DURUMU

III.1) BORÇ(LAR) MESELESİNİN ASLI ASTARI

III.2) EKONOMİK “HÂL”

IV. AYRIM:

PAZARLIK(LAR), TAVİZ(LER), TSÍPRAS

IV.1) SEÇİMLERDEN REFERANDUM MANEVRASINA!

IV.2) BÖLÜNME VE SOL MUHALEFET

IV.3) TROYKA İLE PAZARLIK(LAR)

IV.4) VARUFAKİS FAKTÖRÜ

IV.5) TAVİZ(LER)

V. AYRIM:

UYARILAR, ELEŞTİRİLER

V.1) MÜCADELEYE DEVAM

 

SYRIZA: NEYDİ? N’OLDU?!

TEMEL DEMİRER

“Like a worm on a hook.”[1]

Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA), sadece anlatılması gereken bir öyküden ibaret değil: Tartışılması, hakkındaki spekülasyonların, yaygaraların tasnif edilmesi, hatırlatılıp, dersler çıkarılması gereken bir olgu (“enkaz” mı desek)…

Bertolt Brecht’in, “Dünyayı değiştirmek için ne çok şey gerek:/ Öfke ve azim. Bilim ve infial,/ Hızlı inisiyatif, uzun düşünme,/ Taş gibi sabır ve sonsuz sebat,/ Tekil olayı anlamak, geneli anlamak:/ Ancak gerçeklikten aldığımız dersler öğretir bize/ gerçekliği değiştirmeyi,” uyarısı eşliğinde bir an anımsayın: SYRIZA için (bırakın sosyal-demokratları) kendine “sol”, “sosyalist”, “devrimci” diyenler neler demediler, neler?

“Neo-liberal dayatmalara, eşitsizliklere karşı Yunanistan’da SYRIZA’nın estirdiği rüzgâr”[2] vurgusuyla, “Yunanistan’da SYRIZA, Türkiye’de HDP, İspanya’da PODEMOS, geleneksel siyaset anlayışını yerle bir edip yeni mücadele kapıları aralayarak özgürlük rüzgârı estiriyor,”[3] diyenler mi?

Yoksa “2001 krizinden Türkiye’de AKP, 2011 krizinden Yunanistan’da SYRIZA çıktı,”[4] saptamasındaki abartı mı?

Ya da “Yunanistan’da neo-liberal saldırı bütününe HAYIR diyen halk, bu talebini sandığa yansıtarak iktidara taşıdığı SYRIZA aracılığı ile bir direniş deneyimine sahne oluyor”;[5] “Yunanistan’dan, Avrupa Birliği’nin (AB) devletleşmesine darbe”;[6] “Aléxis Tsípras (Çipras), halkı siyasi olarak doğru ve bilinçli çizgiye yönelterek, içeride Yunan sermayesinin antidemokratik tutumunu da püskürttü”;[7] “Yunanistan halkının referandumda verdiği hiddetli ‘Oxi!’ yanıtı, dünya çapında sol hareketlere umut verdi,”[8] vb’i türünden asılsız çığırtkanlıklar mı?

Veya KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin Yunanistan’da 5 Temmuz 2015’deki referandum öncesinde, “Diren SYRIZA, İstanbul Seninle” sloganı eşliğinde (HDP milletvekilleri Garo Paylan, Sezai Temelli, HDP İstanbul İl Eşbaşkanları Ayşe Erdem ve Cesim Soylu’nun da yerlerini aldığı) Yunan Konsolosluğu’na yürüyüşü mü?[9]

 

ABARTILI BEKLENTİ(LER)DEN BİR DEMET!
“SYRIZA umut: Partinin işsiz kalmak ve kemer sıkmak yerine, bölüşüm temelli politikaları başarılı olursa… Diğer birçok ülke için model olacak.”[10]
“SYRIZA’nın Avrupa kodamanlarının planlarını bozduğu bir gerçek… Onların, bırakın yakın gelecekte karşılarına çıkması muhtemel gerçek devrimci partileri, SYRIZA türünden reformist partilere bile tahammülleri yoktur… SYRIZA türü partileri yakından izlemek, arkadaki gücün taşıdığı potansiyeli görmekte yarar var.”[11]
“Yunanistan’ın isyanı; bütün yoksul dünyanın, bir sembolik çatışmada kendisini hissettirmesi olarak değerlendirilebilir mi? Belki de… Ne olursa olsun, Avrupa’nın dengeleri, artık eskisinden farklı olacak.”[12]
“SYRIZA’nın devri hükümetinde neyi yapmayı başarıp başaramayacağı tartışması bir yana, radikal bir sol partinin bir AB ülkesinde iktidara geliyor oluşu, ‘tarihsel’ sıfatını gerçekten hak eden bir gelişme. SYRIZA’nın oluşturduğu hükümetin Yunanistan’da ‘krizin faturasını krizi yaratanlara ödetmek’ hususunda ne yapıp yapamayacağı tartışması bir yana bu zaferin moral-politik önemini asla atlamamak gerekiyor.”[13]
“Tsípras’ın Yunanistan seçimlerinde aldığı zafer Akdeniz solunda hem heyecan, hem korku yaratıyor.”[14]
“SYRIZA baharı…”[15]
“SYRIZA umudu yükseltti…”[16]
“Genç Alexis Tsípras’ın seçim zaferi beni heyecanlandırdı.”[17]
Fidel Castro, AB dayatmalarına ve Troyka’ya karşı direnen Yunanistan Başbakanı Tsípras’a kutlama ve destek mektubu gönderip, “Sayın Aléxis Tsípras Yunanistan Başbakanı; ayrıntılarını Telesur kanalından yakından takip ettiğim muhteşem siyasi başarılarınızdan dolayı sizi tüm samimiyetimle kutlarım,” dedi.[18]
“Umudun kıvılcımları (denilebilir ki bir kez daha) alevleniyor. Sermaye’nin korkusu ise Yunanistan’ın SYRIZA’nın kemer sıkmayı reddeden, kamu ve emek ağırlıklı genişleyici politikaları sayesinde hızla toparlanması ve işsizliği azaltması; ve böylelikle diğer çevre ülkelerine de örnek oluşturması. Marx’ın vurguladığı üzere, ‘sermayenin’ sadece teknik bir üretim faktörü değil; aynı zamanda ‘sosyal bir ilişki’ olduğunu unutmamamız gerekiyor.”[19]
“Yunanistan’ın SYRIZA deneyimi, İspanya’nın Podemos atağı, bize ‘Demek ki oluyormuş’tan öte ‘Birleşilebilir, birlikte yürünebilir’i öğretti.”[20]
“Birleşik Sol’un federal seviyede yönetim kurulu üyesi, İspanya Komünist Partisi’nin Navarra bölgesindeki siyasi sekreteri, Avrupa Sol Partisi’nde yürütme koordinatörlüğü ve uluslararası ilişkiler departmanı yöneticiliği yapan Maite Mola, ‘SYRIZA, Avrupa soluna ilham verecek’ diyor.”[21]
“PCE (ML) Genel Sekreteri Raul Marco, SYRIZA’nın zaferinin, Avrupa’da sınıf mücadelesinde emekçilerin inisiyatifi ele geçirmesine yarayabileceği vurgusu yaptı.”[22]
“Yunan Solu kendi gücünü SYRIZA’yla birlikte keşfetti…SYRIZA süreci iyi yönlendirirse, çok değil bir yıl içinde Avrupa’nın son devrimini uzo ve buzuki eşliğinde kutlayabilir.”[23]
“SYRIZA’nın zaferinin ardından Türkiye’de SYRIZA ile lideri Tsípras’ın Türkiye’deki karşılığı kim tartışmaları başladı. ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, ‘Komşuda pişenin bize de düşmesi kendiliğinden olmaz! CHP, HDP, sosyalistler İslâmi faşizmi geriletmek için tarihsel bir ittifak oluşturmalı’, dedi.”[24]
“Yunanistan’da SYRIZA’nın büyük seçim başarısından sonra Türkiye’de bu sorunun çok sayıda insan tarafından sorulduğu açık. Kendimi sol demokrat olarak tanımladığım için, bu başarı elbette sevinç duymama yol açtı.

Türkiye solunun da böyle bir başarıyı yakalamasını arzu ederim. Bu konuda solun artı ve eksilerini soğukkanlılıkla değerlendirebilmeliyiz. Bunun yolu da eleştiri kültürünün yerleşebilmesinden geçiyor…

SYRIZA denen oluşum bir koalisyondur. 13 farklı grubun oluşturduğu bu koalisyonu kotarmak hiç de kolay olmamıştır. Bugün dahi Yunan solunda, SYRIZA’ya ateş püsküren çevreler mevcuttur.

Türkiye’de SYRIZA tecrübesine en çok yaklaşan girişim bana göre Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) olmuştur. ÖDP’nin programı, 90’ların ortalarından bakıldığında, zamanının ruhunu çok iyi yakalamış bir programdı…

ÖDP kısa sürede önemli bir bölünme yaşadı. Neden? Bana göre sorunun cevabı bugün çok basit. Demokrat değildik. Kendi gurubumuzu çok önemsiyorduk. Bunu yaparken diğer sol grupları yeterince meşru görmüyorduk. Teorik tutarlılık denen, özünde pratik hayat korkusu barındıran inadımız yüzünden, bölünmemiz zaten kaçınılmazdı…

Bu alışkanlıklarımızı terk etmeden bir SYRIZA yaratamayız. Bazıları ‘Türkiye’nin SYRIZA’sı biziz’ gibi ifadelere şimdiden yönelmiş olabilirler. Ama bugün itibarıyla bu tür bir koalisyondan çok uzak olduğumuz açık. Kardeşlik kültürünü yaratmadan da topluma güven vermemiz mümkün değil…”[25]

“Yunanistan’da radikal sol-radikal sağ koalisyonun hükümet kurduğunu görüyor. Kırk bir kişilik yeni kabinede farklı kesimlerden SYRIZA’ya göçmüş kimseler görüyoruz. Dokuzu siyasete Yunan Komünist Partisi’nde başladı. Bunların çoğu ilk partilerinde üst düzey yöneticiydi. Beşi merkez-sol olan PASOK’tan transferdir. İlginci, beşi de koalisyon ortağı Bağımsız Yunanlılar Partisi’nden. Bu parti merkez sağdan kopup daha sağ bir parti kuranlardır. Kimilerine göre ırkçıdırlar. Bu ilginç koalisyon Türkiye’de yorumlanıp açıklık kazanmadı. Radikal sol ile radikal sağı bir araya getirebilen görüş, program, ideoloji, çıkar ve toplumsal destek ne ola ki?

Türkiye’deki solcular ise rüyalarının gerçekleşmekte olduğunu görüyorlar: Sol büyük bir zafer kazanmıştır; sağcılar kötü yönetimleri yüzünden seçimlerde yenilmişlerdir ve halk solu iktidara getirmiştir. Kapitalizmin, emperyalizmin, neo-liberal ekonominin, halk sömürüsünün sonunu, Avrupa’yı ve belki dünyayı da değiştirecek bir sürecin muhtemel başlangıcını da görenler var. CHP’liler ‘sıra bize de gelebilir’ derken, daha ‘ileri’ solcular ‘bu iş Marksistlerle olacak’ tezini savunur gibidirler. Yunanistan’daki ‘umut’ sloganı Türkiye’ye de sıçramış gibi.”[26]

“Tsípras iflas etti, Yunanistan kaybetti!”[27]

 

Bu tür örnekler çoğaltılabilir ve çoğaltılmalıdır da; ancak “SYRIZAperverler”e bir şeyi hatırlatarak “Ne idi, ne oldu” sorusuna dair yanıtın ilk ipuçunu verebiliriz:

“Hem SYRIZA hem de PODEMOS’un siyasal tekniklerini şekillendirenin, Ernesto Laclau ile temsil edilen post-Marksist düşüncenin popülizm kavrayışına yaptığı teorik müdahale olduğu söylenebilir. (…) SYRIZA ve PODEMOS, Laclau’cu kavrayışın işler modelleri olarak öne çıktılar.”[28]

 

I. AYRIM: ABARTILI BEKLENTİ(LER) AYMAZLIĞI

 

Önce bir yalanı, çarpıtmayı tashih ederek başlayıp; “Yunanistan’da sol bir parti başa geldi ya, kimileri, ‘Ah ah ne yaptılar’ diye dövünüyor, kimileri, ‘Canım başaramazlar’ diyor, kimileri, ‘Bu sulandırılmış bir sosyalizmdir’ diyor, kimileri, ‘Oralarda işçi sınıfı yok, bu iş baştan yanlış’ diyor,”[29] satırlarının yazarına soralım: Kimmiş o “kimileri”? Bu faili meçhul satırlarla kimleri zan altında bırakmak istiyorsunuz? Bu çok ucuz bir yöntem değil mi?

Her neyse devam edelim:

Ö. İskender Özturhanlı, SYRIZA’nın bir “ilham” kaynağı olduğundan söz edip, biz(ler)e hiç de yeni olmayan Bernstein’cı tezleri va’zedebiliyordu

 

ABARTI-2 “SYRIZA’nın ‘iktidar yürüyüşü’nün bizler için de sonuçları olacak elbette. SYRIZA’nın, neo-liberal düzeni nasıl dönüştüreceği önemli… İşin en can alıcı kısmı, SYRIZA’nın sola vereceği ilham… Burada Gramsci-Laclau-Moffe geleneğine dönerek hegemonik güçlere karşı koşulların denkliği ilkesince bir ittifak, bir mevzi planı, bir hegemonya oluşturabilmenin en çarpıcı örneği anlamına geliyor.”[30]

 

Kimileri de öküz altından buzağı aramaktan vazgeçemiyorlar!

 

ABARTI-3 “Yunanistan’da sol liberal hareket SYRIZA’nın zaferi”![31]

 

“SYRIZAperver”liğin sancaktarlarından ve “Ne etti la bu SYRIZA size!” hafifliğinin temsilcisi İbrahim Varlı’nın, “Biten sadece ilk raunttu. Bu daha başlangıç. SYRIZA ve Yunanistan deneyimini yakından takip etmeye devam,” tespitindeki saçmalık gerçeğin duvarlarında parçalanmamış mıdır?

 

ABARTI-4 “SYRIZA sadece bizim değil, uluslararası sol çevrelerin de temel tartışma konusu. Yeni değil, 2015’in ocak ayındaki seçim zaferinden bu yana böyle esasında. SYRIZA’nın büyük umutlarla işbaşına gelmesine ‘üzülenler’ dahi oldu! Daha ilk andan itibaren, seçim gecesinden başlayarak salvolar başladı.

SYRIZA’nın ‘nasıl ve neden sol olmadığı’ anlatılmaya başlandı. Tüm bunlar yapılırken solcu bir iktidarın neyi ne kadar yapabileceği de bir yandan merak konusuydu. ‘Liberal-sol’ SYRIZA’nın boyunun ölçüsünü alacağı beklentisiyle bir kısım ‘sol’ da ellerini ovuşturarak pusuda bekliyordu.

Tartışma, sol çevrelerde genel hatlarıyla ve ağırlıklı olarak, SYRIZA’nın vaatlerini yerine getirip getiremediği etrafında yürütülüyordu. Beş aylık bir süre zarfında nelerin gerçekleştirilebileceği hesaba katılmadan. Troyka ile sürdürülen müzakereler süreciyle birlikte bu tartışma ve saldırıların dozajı daha da arttı.

Troyka ile Atina arasında beş ayı aşkın bir süredir sürdürülen müzakerelerin bir anlaşmaya varmasıyla kesin hükümler de verilmeye başlandı. Brüksel’deki imzaların mürekkebi daha kurumadan, anlaşmanın metni açıklanmadan Tsípras ve SYRIZA teslimiyetçi olmakla, ihanet etmekle suçlandı.

Eleştiri ve suçlamaların geldiği çevreler oldukça ilginç. Ülke içerisindeki her türlü manevralarını ‘reel politik’ gerçeklik argümanıyla teorize eden çevreler ‘nasıl olur da anlaşma imzalanır’, ‘egemenlerle nasıl el sıkışılır’ diye tutturmaya başladılar. Hedeflerinde Tsípras ve sol hükümet vardı…

Tsípras, Troyka’nın, AB emperyalizminin, küresel finans çevrelerinin tüm saldırılarına rağmen diz çökmedi. Tsípras’ın ifadesiyle sonuna kadar savaşıldı ve ‘onurlu’ bir anlaşmaya imza atıldı…

SYRIZA bir ekonomik kriz üzerine oturdu, krizi iyi okudu, bunalmış halk yığınlarına bir çıkış önerdi. Bu bir devrim değildi, ancak devrimci bir süreçti. Tsípras liderliğindeki koalisyon akıllı davrandı bu süre zarfında. Bazı sol yapılar umarsızca eleştiriyor ama 1917 Rusyası’nda ya da diğer devrimlerde yaşananları beklemek yanlış olur.

Şu an Yunanistan’da devrim olmadı, devrimci bir süreç başladı. Sınıf çelişkileri, sınıf mücadelesi daha keskinleşecek. Avrupa sermayesi Yunanistan’ı boğmaya çalışacak. Kavga, Avrupa çapında bir kavgaya dönüşecek. Yunanistan, Avrupa’da sol bir iktidarlar dalgasının başlangıcı olabilir. Tüm baskı ve anlaşmalara rağmen. Bu umut hâlâ var.

SYRIZA’nın deneyiminden çıkarılacak çokça dersler var. Almak isteyenlere tabi. Her sola doğru açılış, sermayeye, emperyalizme her başkaldırı, diğer başkaldırıları besler. Ortak bir muhalefet dinamiğinin hem gerekli, hem mümkün, hem de zafere ulaşacağına ilişkin başarılı bir örnek ortaya koyduğu için önemli SYRIZA.

SYRIZA, eleştirilmez değil, elbette ki eleştirilmeli. Ancak özellikle de bazı sol çevrelerde vuku bulan eleştirilerde kantarın topuzunu kaçıranlara sormak lazım: Ne etti la bu SYRIZA size? Biten sadece ilk raunttu. Bu daha başlangıç. SYRIZA ve Yunanistan deneyimini yakından takip etmeye devam.”[32]

 

Ve “Midem bulandı” dese de, karşılıksız/ boş SYRIZA güzellemeleriyle mide bulandıran; şimdi atıp tutsa da bir zamanlar toz kondurmadığı Yunanistan Komünist Partisi’ne “kardeş” deyip, laf ettirmeyen; “Kapitalizm içinde kalınsa bile daha adil ve daha iyi bir Avrupa mümkün,” diyerek kapitalizmin sürdürülemezliğini “es” geçen Aydın Engin’in mazeretten “teori”/ “politika” üreten cevalliği de SYRIZA’yı aklayamaz!

 

ABARTI-5 “Midem bulandı. Meğer ne kadar SYRIZA üstüne edecek lafı, kesecek hükmü, yapacak yorumu, gösterecek yol bilgisi olan varmış…

Bir de soldan bakanlar, yani öyle baktığını iddia edenler var. Onların gözünde SYRIZA solcu filan değil. Onlar Yunanistan Komünist Partisi’nin çok bilmiş önderlerinden ödünç aldıkları bir niteleme ile SYRIZA’yı ‘emperyalizmin yedek gücü’ olarak tanımlıyor; ha bire ‘sistemin içinde kalarak sistemin değiştirilemeyeceğini’ yineliyorlar. ‘Güneş doğudan doğar, batıdan batar’ deseler bence daha yeni ve ilginç bir cümle kurmuş olacaklar. Söyledikleri ve yaptıkları SYRIZA’nın sistemi değiştirme, sosyalizm kuruculuğu yapmak gibi bir niyeti ve açıklaması olmadığını hınzırca göz ardı etmekten ibaret…

SYRIZA, Avrupa finans sermayesinin (bankaların ve kaynağının bilinmesi şart olmayan servetleri bir araya getiren mali fonların demiş oldum) belirlediği ve tanımladığı AB’ye güçlü bir itirazdır. ‘Kapitalizm içinde kalınsa bile daha adil ve daha iyi bir Avrupa mümkün’ diyenlerin sesidir. İspanya’da, Portekiz’de, İtalya’da yankılanması yakındır.”[33]

 

Yine ve bıkıp usanmadan ÖDP’den beri (elbette öncesi de vardı!) “Olan “şirketler Avrupası”ndan “emeğin Avrupası”na geçmek için verilen mücadelenin bir aşamasından ibarettir” diye ambalajladığı SYRIZA fiiliyatını; “Paris Komünü’nün yenilgisinin ardından 1917 Devrimi”yle kıyaslamasına gelince; mübalağanın bu kadarı ancak Aydın Engin’e ait olabilirdi değil mi?

 

ABARTI-6 “Olan ‘şirketler Avrupası’ndan ‘emeğin Avrupası’na geçmek için verilen mücadelenin bir aşamasından ibarettir. Bir sonuç değil bir adımdır. İleri ya da geri bir adım…

Şirketler Avrupası’nın izlediği uğursuz rota belliydi: Yunanistan’a (İspanya’ya, Portekiz’e, hatta İtalya’ya) kredi ver, o krediyle senin mallarını satın alsınlar, para tükenince yine ve yeni kredi ver. Böylece borçlandır, borcu katmerlendir, ülkeyi iyiden iyiye AB finans sermayesine bağımlı kıl.

SYRIZA bu ahlâksız ve insansız saldırıya karşı güçlü bir itirazdı.

SYRIZA kendini Marksist ve siyasal rotasını da sosyalizm kuruculuğu olarak tanımlamadı. Böyle bir iddiaları da yok.

SYRIZA, şirketler Avrupası’nın dediklerine itirazsız boyun eğen ve bu arada kendileri de küplerini dolduran çürümüş siyasal partilere karşı halkın bağrından fışkırmış bir itiraz hareketiydi ve bir itiraz hareketi. O kadar…

AB’yi tanımlayan, adeta AB anayasası denebilecek ağırlık ve geçerlikte iki temel metin var: Biri Kopenhag kriterleri.

Avrupa Birleşik Devletleri’ne giden yolda insan hakları, demokrasi, birey hakları, devletin yükümlülükleri gibi konuları kapsayan bir metin. AB’nin ‘gülümseyen yüzü’ de denebilir.

Öteki o kadar ‘ünlü’ değil: Maastricht kriterleri.

Adeta salt şirketler Avrupası ya da Avrupa’nın şirketleri için yazılmış bir metin. Ayrıntısı bir gazete yazısına sığmaz. Ama şu cümle yeterli olsa gerek: Maastricht kriterlerine göre AB üyeleri serbest piyasa ekonomisini uygulamak zorundadırlar. Yasalarını serbest piyasa ekonomisinin önündeki engelleri kaldıracak yönde yeniden düzenlemekle yükümlüdürler…

Kendilerini AB’nin patronu sayan ülkeler için Maastricht kriterleri AB’nin olmazsa olmazları. Sanki Tanrı buyruğu gibi değişmez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez kriterler, kurallar, ilkeler. SYRIZA ise Maastricht ilkelerine yani AB’nin insana değil finans sermayesine hizmet etmek üzere düzenlenmiş kurallarına itiraz ediyorlar. AB’nin ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) gazabı da o yüzden pek yüksek ve pek ödünsüz.

SYRIZA yenilebilir. Emeğin Avrupası’na giden yolda ağır bir yenilgi yaşanmış olabilir. Şirketler Avrupası bir kerre daha üste çıkmayı başarmış olabilir.

Paris Komünü’nün yenilgisinin ardından 1917 Devrimi ile başlayan o görkemli sosyalizm kuruculuğu da 1989’da yenildi. Ama insanlığın kapitalizmi altedip sosyalizme yürüme tutkusu ve kararlılığında ne değişti?

SYRIZA yenilirse ‘Emeğin Avrupası’nı savunanlar bir muharebe kaybetti’ densin. Ve bilinsin ki savaş sürüyor…”[34]

 

SYRIZA, emekçilerin enerjisi, dinamizmi yanında öfke ve umutlarını heba ederek, düzen içi sınırlara hapseden bir manevraydı. Onu, Ergin Yıldızoğlu gibi, “ne koparırsa kâr” anlayışıyla desteklemek, asla doğru bir tutum değildi.

 

ABARTI-7 “SYRIZA 5 ay direndi sonunda, Almanya’nın, Troika’nın dayattığı koşulları kabul etmek zorunda kaldı. SYRIZA’ya en başından karşı çıkan kimi ‘daha sol’ kesimler şimdi ‘büyük yenilgiden’, ‘ihanetten’ söz ediyorlar. SYRIZA’yı desteklemiş, ondan büyük dönüşümlere imza atmasını beklemiş olanlarda da düş kırıklığı hâkim; büyük, hatta ‘tarihsel bir yenilgiden’ söz ediyorlar. Ben farklı düşünüyorum.

SYRIZA’nın sınırlarını baştan saptamış, ‘ne kadar direnirse, ne koparırsa kâr’ anlayışıyla desteklemiş, SYRIZA’yı iktidara getiren ortamda, ‘bir tarihsel blok oluşturma fırsatı yakalanabilir mi?’ diye düşünmüş olanlar da var. Bu kesim için, süreç tamamlanmadı; beş aylık direnişin, pazarlıkların getirdiği dersler, kimi siyasi ideolojik kazanımlar da var.”[35]

 

İçinden geçilen kriz döneminde sosyalistlerin, gücünü toparlaması yüzünü soluna dönmesi; sağından medet ummaması ve reel-politiker kaygılarla ideolojiyi siyasete güttürmemesiyle mümkündür.

Ancak bunun tersini düşünenler SYRIZA üzerinden olmayacak hesaplar yapıyorlar!

 

ABARTI-8 “SYRIZA, Sosyal Demokrat halkçı özellikler sergileyen bir parti. SYRIZA, genelde kapitalist gerçekliği, özelde AB yapılanmasını veri alıyor, bunların sınırları içinde kalarak çalışanlardan, halktan yana bazı düzenlemeler (reformlar) yapmaya, artık iflas ettiği ayan beyan belli, neo-liberal paradigmadan çıkmaya, Yunanistan ve Avrupa kapitalizmini sürdürülebilir bir hata çekmeye çalışıyor… Kapitalizmin, ‘kapitalist gerçekçiliğin’ sınırlarını aşmak isteyen sosyalistlerin de eğer bir siyasi, toplumsal etki yapmak isteniyorsa, bu ‘mevzi savaşı’ndan kaçmayı, yok saymayı değil yararlanmayı, SYRIZA gibi partilerle arasında, bir düşmanlık değil, ‘cephe’- ‘blok’ ilişkisi kurmayı öğrenmesi gerekiyor.”[36]

 

Bununla da yetinmeyip; SYRIZA ile sınıf gerçeğinin sınırlarını -ne idüğü belirsiz demokratlıkla- silikleştiriyorlar!

 

ABARTI-9 “Demek ki sol, toplumsallaşabiliyormuş!… Keramet sokakta olmakmış. Komşu yoldaşlarımızın Yunanistan’daki zaferleri umutlarımızı büyütüyor. Umutlarımızı büyüten ne bir keramet ne bir mucize. SYRIZA ve birleşik halk direnişinin tam da kendisi. Bize adeta ‘Gezi’nin direnişlerinden az ders aldınız biraz da bize bakın’ der gibiler…

Solun alternatif bir siyasi seçenek yolu olduğunu, solun ancak birleşik mücadele yöntemleriyle güç ve sinerji yaratacağına dair öngörüleri kanıtladı. Birleşik Haziran Hareketi, CHP, HDP, Emek örgütleri, Halk Evleri ve Alevî hareketi, birleşik mücadele sorumluluğunu vicdanında hissederek sol umudu yaratmalı derim. Darısı bizim başımıza…”[37]

 

SYRIZA’yı, “mevzii de olsa, bir zafer” olarak sunmak Prof. Dr. Cem Somel’e yakış mıdır?

 

ABARTI-10 “Yunan hükümetinin referandumla dışarıdan dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı işçi ve küçük burjuva sınıfların desteğini alması, Avrupa emekçileri için mevzii de olsa, bir zaferdir. Güney Avrupa’da emekçilerin sermayenin saldırılarına karşı mücadele azmini yükseltebilir.”[38]

 

Ya “sol bir dalga yaratma” ihtimalini zikreden Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ne kadar ciddiydi?

 

ABARTI-11 “Acaba eskinin ölmekle kalmayıp, yeninin doğmaya yüz tuttuğu zamanlardan mı geçiyoruz? Yunanistan’da SYRIZA’nın seçim zaferi, İspanya’da Podemos’un hızlı yükselişi ister istemez insanın aklına böyle iyimser sorular getiriyor.”[39]

“Neo-liberal tasarımı mahkûm eden, Troyka karşıtı radikal sol bir hükümetin başarısız olması için amansız bir sınıf savaşı yürüttükleri söylenebilen SYRIZA’nın İspanya’da Podemos Hareketi’nin yükselişinden başlayarak sol bir dalga yaratmasından ürktüler.”[40]

 

Nihayet Noam Chomsky’nin “imkânsızlık teorisyen”liği, reel-politika “adına” anarşizmiyle paradoksallığını devreye sokmuyor mu?

 

ABARTI-12 “SYRIZA lideri Tsípras, Yunanistan’da başbakan seçildi. Ancak, nihayetinde finansal güçlerin yaptığı baskı sonucunda birçok taviz vermek zorunda kalıp sert kemer sıkma önlemlerini uygulamak zorunda kaldı… Yunanistan’ın ihracata dayalı olmayan, küçük bir ekonomisi var; dışsal baskılara dayanamayacak kadar zayıf bir ekonomi. SYRIZA’nın taktiklerini ve duruşunu eleştiren insanlar var, ama dışarıdan destek olmadığı sürece başka seçenekleri olduğunu sanmıyorum.”[41]

 

Toparlarsak: “Yunanistan halkının dayatmalara ‘Hayır’ cevabıyla, ‘İnsanca yaşamayı tercih ediyoruz’ mesajını verdiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, bu kararın başta Türkiye olmak üzere neo-liberal politikalarla yönetilen ülkelerde domino etkisi yaratacağına dikkat çekerek, ‘Yunanistan 40 yıllık oyunu bozdu’ deyip, Türkiye halklarına Yunanistan halkının göstermiş olduğu iradeyi sahiplenme çağrısında bulundu”ğu[42] toz dumanın arasında; HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün de, Yunanistan’ın 1.6 milyar avroluk borcunu Türkiye’nin üstlenmesini ya da sıfır faizli borç vermesini istemesi ayrı bir naiflik değil miydi?[43]

Özetin özeti: Sezin Öney’in, “Tüm kesimlerden medyada, ‘işte budur’ dercesine, SYRIZA’yı ön plana çıkaran haberlere, yayınlara yer verdi. Hattâ, ‘seni sevmeyen ölsün SYRIZA’ gibi psikoloji oluşturdu,”[44] notunu düştüğü dünden bugüne; “Nereden, nereye!” dedirten aymazlığın beklentileri yerle yeksan olurken; Nagehan Alçı’ya bile, “Tsípras’ı övenler şimdi utanıyorlar mı?”[45] dedirten tabloda kimseden -özeleştirel- bir çıt bile çıkmadı.[46]

Aslına bakılırsa sorunun büyüğü yanılmış olmak, hatta niyetlerine yenilip gerçekliği görmemede ısrar etmek değil. Esas soru(n), inşa edilen hayaller yerle bir olduktan sonra, “Biz nerede, neden yanıldık” ve “Yanılmamak için ne yapmak gerekir” sorularını sormaktan, yani özeleştiriden kaçınmak!

Bırakın bunu; hatta, hatta “SYRIZA’nın seçimleri kazanmasıyla yeşeren umut, referandumdan ‘hayır’ çıkmasına rağmen Troyka’ya teslim olunması Avrupa’nın her yerinde çok ciddi tartışma yarattı. Düne kadar ‘sosyal Avrupa’, ‘emeğin Avrupa’sı söylemlerini savunan güçler, Tsípras’a dayatılan diktayı tartışmaya”[47] başladılar!

 

II. AYRIM: SYRIZA (FELAKETİ) NEDİR?

 

Lafı uzatmaya gerek yok: “SYRIZA, Avrupa’nın yeni sosyal demokrasisi”dir,[48] S. Çiftyürek’in belirttiği gibi…

SYRIZA’nın önde gelen isimlerinden Sia Anagnostopulu’nun, “Seçimlerden sonraki politikamız en kırılgan sosyal sınıflara saldırmadan, iktisadi ve idari yapıyı dönüştürmek,”[49] formülündeki üzere sınıfsal mülkiyet (yani sınıf) ilişkilerine dokunmadan tüketimi örgütleyip, yeniden dağıtımı düzenlemektir.

Noam Chomsky’nin ifadesindeki üzere, “SYRIZA günümüz ölçütlerinde sol bir parti, ancak özellikle programından ötürü öyle değil. Neo-liberal karşıtı bir parti. İşçilerin ekonomiyi kontrol altına alması çağrısında bulunmuyorlar. Elbette, gerçek devrimci değiller… Geleneksel sosyalist bile değiller… Çevre ülkelerin canına okuyan ve tahrip eden neo-liberal saldırı karşısında ayağa kalkan bir parti.”[50]

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Yardımcı Doçent Doktor Doğan Çetinkaya’nın, “SYRIZA’yı radikal kabul eden pek çok kesim de SYRIZA’nın devrimci bir parti olmadığını söylüyor,”[51] notunu düştüğü olgunun 2004’te kurulup, 2012’de partileşen kökeni, 2001’de bazı sol gruplar arasında oluşturulan Solun Birliği ve Ortak Hareket İçin Diyalog Alanı hareketine dayandırılıyor. Bu hareket, 1990’lı yılların sonunda Kosova Savaşı, özelleştirmeler, neo-liberal politikalar vb. meselelerde ortak tavır koyma zemininde oluştu. Hatta daha da gerilere gidip Yunanistan iç savaşında ve Albaylar Cuntası’na karşı tavırda mayalanan ortak mücadele fikrinin/geleneğinin bu süreçte rolü olduğunu söylemek de mümkün.

SYRIZA parti olarak tanımlansa da yeşillerden Troçkistlere, antikapitalistlerden anarşistlere, sosyalist ve Maoistlere kadar geniş yelpazede cephesel bir duruşu ifade ediyor. Kendisini, uluslararası tekellere, IMF politikalarına, AB gericiliğine karşı “ortak bir toplumsal mücadele cephesi” olarak tanımlayan SYRIZA’ya dönük eleştiriler de beklentiler de çeşitlilik arz ediyor. SYRIZA içinde yer alan yapılar, bağımsız örgütsel faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. Alınan her karara katılma zorunluluğu da yok.

SYRIZA’nın 15 Eylül 2014’te ilan ettiği Selanik Manifestosu, nasıl bir acil program öngördüğünü ortaya koyarken aynı zamanda kimi eleştirilerin hedefi oldu. Selanik Manifestosu, evet bir devrim programı değil. Bedava elektrik, gıda sübvansiyonu, işsizlere seyahat kartı gibi krizin etkisini hafifleştirici düzenlemeler içeriyor. SYRIZA, ayrıca yüksek gelirlilerden alınan verginin artırılması ve işsizlik oranını azaltmak için iş olanağı programı oluşturulması sözü veriyordu.

Bu nedenle eleştirel bakanlar, “Kamu harcamalarının artırılmasıyla devrim mi olur; bunlar post/sol Keynesyen politikalardır,” diyorlarken; NATO’dan çıkışın savunulmadığı, AB’nin veya Avro sisteminin içinde kalınarak çözüm aranacağı için eleştiriliyordu ki, SYRIZA’yı sistem içi hareket eden, umut vaat etmeyen reformist bir yapı olarak değerlendirirken; haksız da değildirler.[52]

2015’in Ocak ayı sonunda yapılan ve SYRIZA’nın birinci parti olarak parlamentoya gittiği Yunanistan seçimlerinin ardından geçen beş aylık zaman diliminde SYRIZA, seçim süresince kitlelere verdiği sözlerden dönerek adeta Troyka’nın oyuncağı hâline geldi

“Sosyal devlet ve demokrasi beşiği” olgusu etrafında yaratılmaya çalışılan AB rüyası, şu sıralar tarihinin zorlu dönemlerinden birisini yaşıyor. AB içerisinde birkaç emperyalist ülkenin tahakkümü ve çevre ülkelerin bağımlılık durumu, özellikle 2008 krizinden sonra Portekiz, İzlanda, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerin yaşadığı derin kriz ve Troyka olarak anılan, Avrupa Merkez Bankası (AMB), IMF, Avrupa Komisyonu (AK) üçlüsünün uygulatmaya çalıştığı “kemer sıkma” ve borçlandırma politikaları, söz konusu ülkeleri iflasın eşiğine getirmiş durumda. AB ülkelerinde yaşanan krizler, büyük düşüş yaşayan yaşam standartları, sürekli hâle getirilen kemer sıkma politikaları, siyasi çalkantılar vb. durumlardan dolayı toplumsal muhalefet ve halk hareketlerinde ciddi bir yükseliş meydana gelmiş durumda.

Emperyalist-kapitalizmin köklü, radikal bir kalkışmadan duydukları korku SYRIZA, Podemos vb. işbirlikçi burjuva partilerin sol olarak pazarlandığı bir sonuca yol açıyor. Yunanistan’da yükselen toplumsal muhalefeti seçim marifetiyle kontrol altına alıp, sönümlendirme göreviyle hareket eden SYRIZA, popülist bir şekilde seçimlerden önce kitlelerin ihtiyaç duyduğu söylemleri gündemleştirip, sözde programına alarak seçimlerden büyük bir kazanım ile birinci parti olarak çıktı. Seçimlerden hemen sonra içersine girdiği yönelim ve şimdiye kadar hayata geçirdiği politikalar ise gerçek anlamda SYRIZA’nın niteliğine dair önemli veriler sunmakta. SYRIZA seçim süresinde açıkladığı “Selanik Programını” rafa kaldırıldı. Troyka ve AB’ye çekilen bütün restler, halka verilen bütün sözler birer birer rafa kaldırılarak, tıpkı kendisinden önceki hükümetlerin yaptığı gibi SYRIZA’da borcu borçla kapatma politikası ekseninde pazarlık masasına oturmuş ve birçok konuda geri adım atıp, verdiği sözlerden dönmüştür…

Emperyalist-kapitalist sistemin dünya halklarına kan kusturan varlığı, radikal-devrimci bir dönüşüm yaşanmadıktan sonra o ya da bu şekilde devam edecektir. Sistem sınırlarını aşmadan, sistem içi mücadele ve reformlar yoluyla süreci kotarabileceğini zanneden safdil “sosyalistlere” SYRIZA örneğini bir kez daha incelemelerini öneririz.

Aslında SYRIZA gerçekliği sadece Yunanistan’a özgü değil. İspanya’da Podemos ve ülkemizde HDP’ye yüklenen misyonlar da benzer özellikler taşıyor.

Kapitalizmin vahşi saldırılarına karşı gelişen halkın öfkesi ve yeni arayışlar, burjuvaziyi büyük bir korkuya sevk etmiş durumda ve bu korku neticesinde SYRIZA gibi örgütlenmeler adeta bir kurtarıcı işlevi görmekte. SYRIZA, seçim öncesi verdiği tüm sözleri ve Selanik Programı’nı dahi hayata geçirememiştir. Yaşanan krizi çözmek bir yana kriz daha da derinleşmektedir. SYRIZA, seçimlerden hemen sonra izlediği politikalarla nasıl bir Yunanistan tahayyül ettiğini de göstermiş oldu. Troyka politikaları neticesinde Yunanistan’da yaşanan derin kriz ve borç durumu, daha önceki hükümetler tarafından imzalanan ve büyük vurgunlarla halkın sırtına yüklenen ağır borç miktarını -ki bu miktar 350 milyar doları aşan bir borçtur- kabul ederek en büyük tavizi vermişti.

Seçim öncesi söz konusu borcu kabul etmeyeceklerini kükreyen SYRIZA, seçimlerden hemen sonra ise borcu kabul ettiklerini ama ödeme planının esnetilmesi gerektiğini söylemeye başladı. Yine SYRIZA, AB ve Avro bölgesinde kalacaklarını ifade ederek aslında AB burjuvazisine bağımlılıklarının olduğu gibi devam edeceklerini beyan etmiş oluyordu. Aslında bu iki mesele SYRIZA’nın hedefini de ortaya sermektedir. SYRIZA, AB ile bağımlılık ilişkileri devam ettirip, borcu borçla ödeme politikasıyla günü kurtarmanın peşindedir. Bu ikili politika ise, Yunan halkının büyük tepkisiyle karşılaşmaktadır. SYRIZA’nın Troyka’ya verdiği tavizler neticesinde kitlesel protesto gösterileri yapılmakta. Bu ekonomik-siyasi duruşun bir başka önemli göstergesi ise, SYRIZA’nın emperyalizmin en vahşi askeri örgütlerinden biri olan NATO’ya olan saygı ve desteğidir.

SYRIZA’ya dair ifade edilen şu sözler iyi bir özet sunuyor olmalı; “Yasadışı borcu ödemeyi kabul ederek, aşırı sağ ile dans ederek ve Troyka’nın emirlerine boyun eğerek SYRIZA daha en başında AB’ye teslim oldu, seçmenlerine verdiği bütün sözlere ihanet etti ve seçmeninin ekonomik külfetini daha da arttırdı. 1) Emekli maaşlarında düzenlemeye gitmemesi; 2) asgari ücreti yapılandırmaması; 3) özelleştirmeyi gözden geçirmemesi; 4) kemer sıkma programlarını sonlandırmaması; 5) eğitim, sağlık, barınma ve bölgesel gelişme için fon ayırmaması SYRIZA’nın en kötü ihanetleri”ydi.[53]

Sonuçta SYRIZA, seçimleri kazanmasına vesile olan ve burjuva sınırları aşmayan programı ile Yunan halkına verdiği sözleri dahi yerine getiremeyecek bir duruma düşmüştü. Bu durum Yunanistan’da süren krizin daha derin bir şekilde devam edeceğinin göstergesidir. SYRIZA’nın kazandığı seçimlerden bu yana vaat edilenin aksine halkın yaşam koşulları daha kötü hâle gelmiştir. Kemer sıkma politikaları, mezarda emeklilik, özelleştirmeler, işsizlik, pahalılık vs. Yunan halkı tam bir ekonomik ve siyasi mengenededir.

Evet, Yunan halkı mengeneye alınmış durumda ve bu mengeneden kurtuluşun yegâne yolu; sistem sınırlarını aşan, gerçek anlamda halka dayanan devrimci bir kalkışma ile emperyalist-kapitalist sistemle olan bağı kopartmaktı;[54] ancak bu SYRIZA ile mümkün değildi!

Çünkü SYRIZA’yı, “Seçimleri kazanmak ve iktidara teslim olmak” formülüyle tariflerken; “SYRIZA’nın Alman sermayesi ne isterse bunları sol söylemler kullanarak gerçekleştirdiğini, SYRIZA’nın NATO politikalarıyla da tam uyum içerisinde olduğunun”[55] altını çizen James Petras’ın da belirttiği gibi:

“Kuzey Amerika ve Avrupa solu SYRIZA’nın seçim başarısını kutladı çünkü onlara göre SYRIZA’nın iktidara gelmesi neo-liberal kemer sıkma politikaların sonu, istihdam rakamları, emekli maaşlarının düzenlenmesi, özelleştirmenin gözden geçirilmesi, hükümetin önceliklerinin yeniden yapılandırılması ve çalışanlara yabancı bankalar üzerinden daha iyi ödemeler yapılması gibi temel sosyal değişikliklerin başlangıcı demekti. Bu radikal reformların ‘kanıtı’ SYRIZA’nın vaatlerini sıraladığı ‘Selanik Manifestosu’dur.

Fakat seçimden hemen önce ve sonra SYRIZA’nın yöneticileri bütün temel değişikleri dışarıda bırakan ve yeni bir şey vadetmeyen üç temel karar sundular.

Birincisi ve en önemlisi SYRIZA, 350 milyar doları aşan yabancı borcu meşru kabul etti. Hâlbuki bu borçların çoğunun imzası Kleptokrat hükümet, yozlaşmış bankalar, iş dünyası, gayrimenkul sektörü ve mali çıkar amacı güdenler tarafından atılmıştı ve yine bu borçların neredeyse hiçbiri Yunan ekonomisini güçlendirecek, ilerde Yunanistan’ın aldığı borçları ödemesi için kaynak yaratabilecek üretim faaliyetleri veya önemli sektörler için harcanmadı.

Milyarlarca avro, yabancı banka hesaplarında ve gayrimenkullerde harcanarak heba oldu ya da ülke dışındaki tahvilat ve hisse senetlerine yatırıldı. SYRIZA bu ‘yasadışı’ borçların ‘meşruluğunu’ onaylayarak borçları ödemek için ne kadar ‘istekli’ olduğunu gösterdi. ‘Troyka’ da yeni kurulan SYRIZA hükümetinin baskılara, şantajlara ve ödenecek borçlar tarafından rehin alınmaya ne kadar da istekli olduğunu anladı.

İkincisi de, üsttekiyle paralel olarak, SYRIZA, AB ve Avro bölgesinde kalacağını temin etti. Bu da egemenliklerine ve bağımsız politikalarına gölge düşürmeyi kabul ettiklerini gösteriyor. Bu, aynı zamanda Troyka’nın emirlerine boyun eğeceklerinin de kanıtı. Troyka’nın boyunduruğu altına girdikten sonra SYRIZA’nın politikası müzakere etmek, tekrar müzakere etmek ve AB bankalarından daha fazla tek taraflı imtiyazlar istemekten öteye geçemeyecek. SYRIZA’nın Troyka’ya bu denli boyun eğmesi seçim programlarına ettikleri stratejik ihanetin ikincisi-ama sonuncusu değil.

SYRIZA popüler programlarına ihanetin devam edeceğini belli ettikten sonra sonra Troyka, taleplerini ve hâliyle uyuşmazlığı daha da arttıracak. Brüksel, SYRIZA’nın Yunan seçmenin gözünü boyayan sol retoriğini ve abartılı radikal söylemlerini pek dikkate almadı. AB bankaları da konu yeni borç anlaşmalarına gelince SYRIZA’nın yelkenleri suya indireceğinin farkındaydı. Bu arada Avro-Amerikan sol da SYRIZA’nın gerçekte ne yaptığına bakmadan onun bütün radikal retoriğine aldandı.

Üçüncü olarak, hükümet kurma sürecinde SYRIZA, NATO’nun Ortadoğu, Ukrayna’ya; İsrail’in ise Pakistan’a karşı sürdürdüğü acımasız kampanyaya yönelik askeri politikalara desteğin devam edeceğini göstermek için aşırı sağ, NATO yanlısı, yabancı ve göçmen düşmanı Bağımsız Yunanlar Partisi’yle (ANEL) koalisyon için görüşmelere başladı.

Son olarak Başbakan Tsípras’ın kabinesinde çoğunluğu sınıf mücadelesi vermemiş kişilerden oluşuyor. Daha da kötüsü kabinenin çoğu Troyka’nın zorbalığına itiraz etmeyen akademisyen ve Panhelenik Sosyalist Hareket’in (PASOK) danışmanları. Akademik ‘tecrübeleri’ genellikle teorik ‘savaş’la sınırlı hâliyle bu tecrübeler gerçek hayatta karşı karşıya gelinen saldırgan sömürgeci güçlerle boy ölçüşecek düzeyde değil”di![56]

 

II.1) SYRIZA=REEL-POLİTİKER PRAGMATİZM

 

Yakup Kepenek’in, “Yunan seçmeni SYRIZA’yı işbaşına getirerek yalnız bu ülkenin halkına değil, ideoloji yorgunu Avrupa’ya da yeni bir soluk aldırdı… SYRIZA, solun vazgeçilmez temel ideolojisinin gerçekçi bir yaklaşımla ekonomik çöküntüye sürüklenen bir ortamda günün koşullarına uyarlanmasıdır,”[57] formülasyonundaki reel-politiker pragmatizmle betimlenmesi gereken SYRIZA’yı; beklentilere göre ehven kabul etmek mümkün olsa da, doğru değil![58]

Her ne kadar ‘Queen’s Üniversitesi’nden Dr. Ali Rıza Güngen’in, “SYRIZA sosyal destekler ve devlet yatırımlarıyla yetinmeye kalksa dahi Avrupalı emekçilere büyük bir fırsat penceresi açılmış durumda. Ancak kapitalizmi aşmak ve özgürlükçü, eşitlikçi bir toplumsal sistem doğrultusunda adımların atılmasını sağlamak için hem Yunanistan’da hem Avrupa’da sürekli bir seferberlik hâlinde mücadeleye devam edilmesi gerekli,”[59] dese de; kazın ayağı öyle değildi.

Çünkü Anadolu’dan göç etmek zorunda kalan Pontus Rum bir ailenin çocuğu olan Yunanistan Sağlık Bakanı Panayotis Kouroublis’ın belirttiği gibi, “SYRIZA, barışın, demokrasinin, insan haklarının, sosyal, liberal hakların ve yüksek standartların olduğu, insanın değer gördüğü bir topluma inanıyor. SYRIZA, bütün dünyayı değiştirmek için çok küçük”![60]

Kendini böyle tanımlayan bir SYRIZA için abartılı beklenti(ler) aymazlığına düşenlere ne demeli?

Unutmamalıdır ki, “SYRIZA hükümetinin Yunanistan’ı avrodan kurtarmaya hazırlıklı olmadığı ortaya çıkar”ken;[61] “Yunan halkının, 2015’in ocak ayında büyük umutlarla iktidara getirdiği SYRIZA ve lideri Tsípras’a olan güvenini önemli ölçüde yitirmesi için 213 gün yetmişti”[62] Yorgo Kırbaki’ye göre…

Kolay mı?

Seyfettin Gürsel’in, “Korkulan olmadı. Radikal solcu SYRIZA hükümeti Troyka ile seçimden bu yana oynadığı poker partisini sonlandırarak uzlaşmayı seçti,”[63] dediği koordinatlarda; “Avrupa solu için başlangıçta yepyeni bir umut rüzgârı yaratan ‘SYRIZA modelinin’ aldığı yara bereyi gizlemiyordu… Temmuz 2015’deki çelişkili referandum hamlesi ardından dağılarak tuz buz oldu.”[64]

“İyi de bunlar niye” miydi?

Eğer SYRIZA manevrası olmasa, Yunanistan’da radikalizmin yükselişi daha kontrol edilemez ve tahripkâr bir biçimde cereyan edebilirdi…

SYRIZA hükümeti ile uluslararası toplum arasında yürütülecek müzakerelerle, Yunan halkını daha fazla radikalizme itebilecek şartların giderilmesi sağlanabilirdi ve öyle de oldu.

SYRIZA, adındaki “radikal” ifadesine rağmen “radikal sol bir parti” değildi.

Yığınların öfkesini, düzen içi gerçekçi bir çizgiye çekebilmişti.

“Reform” denilen; batı patentli tasarruf tedbirleri ve borç ödemeleri konularında müzakereye ve makul koşullarda uzlaşmaya yatkın konumdaydı ve “Mutedil radikal SYRIZA, Yunanistan için olduğu kadar AB için de bir şans”tı![65]

 

II.2) UNUTULAN “VAAT”LER

 

SYRIZA’nın, bir şeyler “vaat” ederek seçimleri kazandı.

“Vaat”ler SYRIZA’nın 15 Eylül 2014 tarihinde, bizzat Tsípras’nın açıkladığı ‘Selanik Programı’nda ortaya konuldu.[66]

 

SYRIZA HÜKÜMETİ NE YAPACAK?
MÜZAKERENİN ÇERÇEVESİ Aşağıdaki amaçlar için derhâl parlamenter seçim ve güçlü bir müzakere vekâleti talep ediyoruz:

“Avrupa Borç Konferansı” çerçevesinde kamu borcunun sürdürülebilir olması için nominal değeri üzerinden büyük bir kısmının silinmesi. 1953’te Almanya için yapılmıştı. Güney Avrupa ve Yunanistan için de yapılabilir.

Borcun kalan kısmının geri ödemesinin bütçe fazlasıyla değil de büyümeyle finanse edilebilmesi için “büyüme şartının” getirilmesi.

Kaynakların büyüme için kullanılabilmesi amacıyla borç ödemede ciddi bir öteleme süresi verilmesi.

Kamu yatırımlarının İstikrar ve Büyüme Paktı kısıtlamalarından muaf tutulması.

Kamu yatırımları için Avrupa Yatırım Bankası’nın kaynak sağlayacağı yeni bir “Avrupa Anlaşması” yapılması.

Avrupa Merkez Bankası’nın, devlet tahvillerinin doğrudan satın alınması yoluyla parasal genişleme sağlaması.

Son olarak bir kere daha Nazi işgalcilerinin Yunanistan Merkez Bankası’ndan zorla aldığı krediler konusunun bizim için kapanmadığını açıklıyoruz. Ortaklarımız bunu biliyor. İktidarımızın ilk günlerinden itibaren ülkenin resmi görüşü olacak.

Bu plan temelinde, ülkemiz kalan borcu toplumu gelirden mahrum bırakacak faiz dışı fazladan değil de yeni zenginlik yaratarak ödeyebilsin diye borç sorununa toplumsal olarak uygulanabilir bir çözüm için savaşacağız ve bunu sağlayacağız.

Bu planla birlikte;

Kamu yatırımlarını derhâl en az 4 milyar € arttırarak

Memorandumun tüm adaletsizliklerini kademeli olarak tersine döndürerek

Tüketimi ve talebi arttırmak için emekli ve çalışan maaşlarını kademeli olarak arttırarak

Küçük ve orta ölçekli işletmelere istihdam için teşvikler sağlayarak ve çevre ve istihdam şartları karşılığında sanayinin enerji maliyetini sübvanse ederek

Geçtiğimiz yıllarda göç eden çok sayıda genç bilim insanını geri getirmek için bilgi, araştırma ve yeni teknolojilere yatırım yaparak

Refah devletini yeniden inşa ederek, hukukun üstünlüğünü yeniden sağlayarak ve liyakate dayalı bir devleti kurarak

toparlanması ve üretici bir şekilde yeniden inşa edilmesi için ülkeye güvenle rehberlik edeceğiz.

Müzakere etmeye hazırız ve Avrupa çapında en geniş olası ittifakları kurabilmek için çalışıyoruz.

İktidardaki Samaras hükümeti, bir kere daha kredi verenlerin kararları kabul etmeye hazır. Kurmaya önem verdiği tek ittifak, Alman hükümetiyle kurmak istediği ittifak.

Bu bizim farkımız ve çelişki de şu:

Bir SYRIZA hükümetiyle Avrupa çapında müzakere etmek ya da Samaras hükümetiyle kredi verenlerin Yunanistan’a dayattığı koşulların kabul etmek.

Müzakere etme ya da kabullenme

Büyüme ya da sıkı tasarruf

SYRIZA ya da Yeni Demokrasi

Müzakereler sonuçlanana kadar ne olacak?

Ulusal Yeniden İnşa Planı için: SYRIZA.

Sorumluluğu üzerimize alıyoruz ve bu nedenle müzakerenin sonucundan önce ve sonucunda ne olursa olsun iktidarımızın ilk günlerinden itibaren Memorandumun yerini alacak bir Ulusal Yeniden İnşa Planı için Yunan halkına söz veriyoruz.

Ulusal Yeniden İnşa Planı, toplumsal ve ekonomik çözülmeyi tersine çevirmek için, ekonomiyi yeniden inşa etmek ve krizden çıkmak dört ana noktaya odaklanıyor.

ULUSAL YENİDEN İNŞA PLANI’NIN 4 NOKTASI 1: İnsani krizle mücadele etmek

2: Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak

3: İstihdamı yeniden sağlamak

4: Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek

1. NOKTA: İNSANİ KRİZLE MÜCADELE ETMEK Toplam öngörülen maliyet 1.882 milyar €

Öngörülen maliyeti 2 milyar € olan insani krize derhâl müdahale programımız, en kırılgan toplumsal tabakaya koruma kalkanı sağlamak için kapsamlı bir acil müdahaleler sistemi anlamına geliyor.

Yoksulluk sınırı altında yaşayan 300.000 haneye aile başına ayda 300 kWh (yılda 3.600 kWh) ücretsiz elektrik. Toplam maliyet: 59.4 milyon €.

Geliri olmayan 300.000 aileye gıda desteği programı. Yerel yöneticiler, Kilise ve dayanışma örgütleriyle işbirliği içinde kamu koordinasyon idaresi yoluyla uygulanacak. Toplam maliyet: 756 milyon €.

Konut güvencesi programı. Hedef, başlangıçta 30.000 daire (30, 50 ve 70 m2) için m2 başına 3 € sübvansiyon sağlanması. Toplam maliyet: 54 milyon €.

13. maaş olarak 1.262.920 emekliye verilen 700 €’ya varan Noel ikramiyesinin geri getirilmesi. Toplam maliyet: 543,06 milyon €.

Sigortasız işsizler için ücretsiz tıbbi yardım ve ilaç yardımı. Toplam maliyet: 350 milyon €.

Yoksulluk sınırı altında yaşayanlar ve uzun süreli işsizler için özel toplu taşıma kartı. Toplam maliyet: 120 milyon €.

Isınma ve dizel benzin üzerindeki özel tüketim vergisi düzenlemesinin iptal edilmesi. Haneler için ısınma bedelinin başlangıç için litre başına 1.20 €’dan 0.90 €’ya indirilmesi. Kazanç bekleniyor.

2. NOKTA: EKONOMİYİ YENİDEN HAREKETE GEÇİRMEK VE VERGİ ADALETİNİ SAĞLAMAK Toplam öngörülen maliyet: 6,5 milyar €

Toplam öngörülen kazanç: 3 milyar €

İkinci nokta ekonomiyi yeniden harekete geçirecek önlemleri merkezine alıyor. Öncelik gerçek ekonomi üzerindeki vergi baskısını azaltmak, yurttaşları mali yüklerden kurtarmak, likidite enjekte etmek ve talebi arttırmak.

Orta sınıfın ve vergi kaçırmayanların haddinden fazla vergilendirilmesi   yurttaşların büyük bir kısmını, doğrudan istihdam durumlarının, ne kadar küçük olursa olsun özel mülklerinin ve hatta intihar vakalarındaki belirgin artışın da kanıtladığı gibi fiziksel varlıklarının tehdit altında olduğu bir tuzağa düşürdü.

Devlete ve sosyal güvenlik fonlarına olan mali yükümlülüklerin 84 taksitte yerine getirilmesi için uzlaşı.

Öngörülen kazanç: 3 milyar €.

Yıllık olarak toplamayı düşündüğümüz gelir (borçlanılan toplamın yüzde 5 ile yüzde 15’i arasında) aşağıdaki tedbirlerle elde edilecektir:

Banka hesapları, birincil konutlar, ücretler vb. ilgili davaların ve hacizlerin derhâl durdurulması, uzlaşı sürecinde olanlar da dâhil olmak üzere hepsine vergi borcu yoktur belgesi verilmesi.

Uzlaşı sürecinde olanlar da dâhil olmak üzere sıfır gelire sahip olan borçlulara yönelik haciz ve icra işlemlerinin 12 ay ertelenmesi.

Devlete olağanüstü mali yükümlülükler getiren anayasaya aykırı işleyişin yürürlükten kaldırılması.

Dava açabilmek için ön koşul olarak ödenmemiş borcun yüzde 50’sinin ön ödeme olarak alınması zorunluluğunun iptal edilmesi. Ön ödemeye hâkim tarafından karar verilecek ve borçlunun durumuna göre yüzde 10-yüzde 20 civarında olacak.

Yürürlükteki Birleşik Mülkiyet Vergisi’nin derhâl kaldırılması. Büyük mülkiyet üzerine vergi uygulanması. Metrekare başına oranların derhâl aşağıya doğru azalacak şekilde ayarlanması.

Öngörülen maliyet: 2 milyar €.

Bu vergi, yüksek bir vergiden muaf tutma barajıyla birlikte kademeli olacak. Lüks evler hariç, birincil konutlara uygulanmayacak. Ek olarak küçük ve orta ölçekli mülkleri içermeyecek.

12.000 €’luk yıllık gelir vergisi eşiği yeniden getirilmesi. Kademeli vergilendirmeyi sağlamak için vergi dilimlerinin sayısını arttırılması.

Öngörülen maliyet: 1.5 milyar €.

Dönmeyen kredilerin yeniden yapılandırılmasıyla bireyler ve işletmeler için borç ertelemesi.

Bu yeni erteleme düzenlemesi; şu anda yoksulluk sınırının altında bulunanlar tarafından alınmış olan borcun olay bazında değerlendirilerek silinmesi gibi bankalara, devlete ve sosyal güvenlik fonlarına olan toplam ödemenin borçlunun gelirinin 1/3’ünü geçmemesi için ödenmemiş borcun yeniden yapılandırılması genel ilkesini de içerecek.

Özel borçları ele alması için, “kötü banka” olarak değil ama hem bankalara ödemelerin gecikmesini takip edecek hem de varılan anlaşmaların uygulamasında bankayı kontrol edecek bir kamu arabulucu örgütü kuruyoruz.

Önümüzdeki günlerde SYRIZA, değeri 300.000 €’dan az olan birincil konutlar üzerindeki hak kayıplarının askıya alınmasını süresiz olarak uzatmak için bir yasa teklifinde bulunacak.

Yasa teklifi aynı zamanda, kredileri sağlama almak için krediler veya gayrimenkuller üzerindeki hakların banka olmayan mali kuruluşlara veya şirketlere satışını veya devredilmesini yasaklamayı da içerecek.

Özel amaçlı bankalar ve kamu yatırım bankası kurulması:

Başlangıç sermayesi: 1 milyar €

Asgari ücretin yeniden 751 € yapılması.

Sıfır maliyet.

3. NOKTA: İSTİHDAMI YENİDEN SAĞLAMAK Öngörülen maliyet: 3 milyar €

İki yıllık istihdamı yeniden sağlama planımızın sonucunda özel, kamu, sosyal olmak üzere ekonominin tüm sektörlerinde 300.000 iş yaratılması bekleniyor. Böylesi bir plan uzun süreli işsizliği, büyük ölçüde ekonomik büyüme yoluyla aşarak genç işsizler için olduğu gibi, 55 yaş üstü için de düşürecek. Planımız işsizlik sigortasını daha fazla kişiye ulaştırmak için tasarruf sağlayacak.

Memorandum hükümetleri tarafından yok edilen çalışan haklarını korumak için kurumsal çerçevenin yeniden kurulması.

Toplu sözleşmelerin ve hakemlik yolu ile uzlaşmanın yeniden etkin hâle getirilmesi;

Kitlesel işten çıkarmalara ve çalışan kiralamaya izin veren tüm düzenlemelerin iptal edilmesi.

Sıfır maliyet

300.000 yeni iş için istihdam programı.

Öngörülen ilk yıl maliyet: 3 milyar €

4. NOKTA: DEMOKRASİYİ DERİNLEŞTİRMEK İÇİN SİYASİ SİSTEMİ DÖNÜŞTÜRMEK Toplam öngörülen maliyet: 0 €

SYRIZA hükümetinin ilk yılından itibaren devletin kurumsal ve demokratik yeniden yapılanması için çalışmaya başlayacağız. Temsili demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz ve doğrudan demokrasi için yeni kurumları getireceğiz.

1) Devletin bölgesel örgütlenmesi. Belediyelerin ve bölgelerin şeffaflığı, ekonomik özerkliği ve işleyişlerinin etkinliğinin geliştirilmesi. Doğrudan demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz ve yenilerini getireceğiz.

2) Yurttaşların demokratik katılımının geliştirilmesi. Halkların yasama inisiyatifi, halkların veto ve referandum gitme inisiyatifi gibi yeni kurumların getirilmesi.

3) Parlamentonun güçlendirilmesi, parlamenter dokunulmazlığın daraltılması ve milletvekillerinin takipsizlik gibi ayrıcalıklı yasal düzenlerinin kaldırılması.

4) Tüm yasal ön koşulları inceleyerek ve sıkı mali, vergisel ve sosyal güvenlik ölçütlerine bağlı kalarak radyo/televizyon sektörünün düzenlenmesi. ERT’nin (Kamu Radyo ve Televizyonu) sıfırdan yeniden kurulması.

4a. TOPLUMU YENİDEN YAPILANDIRMAK İÇİN GEREKEN TARTIŞMASIZ ACİL ÖNLEMLERİN ÖNGÖRÜLEN MALİYETİ İnsani krize derhâl müdahale edecek programın ve acımasız vergi önlemlerinin kaldırılmasının toplam maliyetini hesapladık:

1) İlk olarak uzlaşma ve ibra prosedür ve önlemlerinden, yedi yıllık dönem boyunca geride kalan 68 milyar €’luk borcun 20 milyar €’sunu toplamayı planlıyoruz. Böylece ilk yılda kamu kasasına yaklaşık 3 milyar € girecek.

2) İkinci olarak vergi kaçakçılığı ve (petrol ve sigara gibi) kaçakçılıklarla kararlı bir şekilde mücadele edilecek. Bu, oligarşik çıkarlarla çatışmak için kararlılık ve siyasi niyet gerektiriyor.

3) Kamu arabulucu örgütünün başlangıç sermayesi ve özel amaçlı bankalar ve kamu yatırım bankası kurmanın 3 milyar €’luk maliyetini bankacılık sistemi için ayrılan 11 milyar €’luk Yunan Mali İstikrar Fonu’ndan sağlayacağız.

4) İstihdamı yeniden sağlama planının toplam maliyetine bakarsak 3 milyar €’su ilk yıla ait olmak üzere 5 milyar €’ya ulaşıyor. İlk yıl boyunca maliyet şöyle karşılanacak: 1 milyar € Ulusal Stratejik Referans Çerçevesi 2007-2013 “köprü projeleri”; 1.5 milyar € 2014-2020’e denk gelen kısmından ve 500 milyon € da istihdam alanında uzmanlaşan diğer Avrupa araçlarından.

Ek olarak emekli maaşlarını eski hâline getirmek için gerekecek büyük çabayı dikkate alırsak, hükümetimiz, kamu mülklerini satmak yerine bir kısmını sosyal güvenlik fonlarına aktaracak.

Bunlar, emeklilik fonları ve bireysel tahvil sahipliğine Özel Sektör Katılımı’nın yıkıcı sonuçlarını tersine çevirmek ve emeklilik maaşlarını kademeli olarak eski hâline getirmek için alınacak önlemlerin asgarisini oluşturuyor.

SELANİK PROGRAMININ ÖNGÖRÜLEN TOPLAM MALİYETİ: 11.382 milyar €
ÖNGÖRÜLEN TOPLAM KAZANÇ 12 milyar €
     

 

Süleyman Yaşar’ın, “İşte sol partiyi öne geçiren program”[67] diye tariflediği bu programdan geriye ne kaldı?

“SYRIZA yoksulların borçlarını silecek,”[68] türünden öznesiz yaygaralar dışında hiçbir şey!

Şunu açık açık belirtelim: Özel mülkiyeti, özellikle de onun tekelci boyutunu karşısına almayan hiçbir halkçı önlem başarıyla hayata geçirilemez.

Bunun aksi bir “iddia” ise, “popülizme karşıyım” deyip de, SYRIZA popülizmine göz kırpan Murat Belge şaşılığı olabilirdi![69]

 

III. AYRIM: YUNANİSTAN’IN DURUMU

 

“Yunanistan’ın ‘sorunu’ yerel ya da bölgesel bir ‘problem’ olmanın ötesinde küresel bir sorun; yani neo-liberalizmin ‘genel halkın zarar etmesi pahasına ekonomik oligarklara yarayan politikalarının ve çifte standartlarının’ yarattığı küresel bir yara”yken;[70] Prof. Dr. Özlem Onaran’a göre de, “Yunanistan’daki kriz Avrupa’daki bankaları kurtarma çabasından çıktı.”[71]

 

III.1) BORÇ(LAR) MESELESİNİN ASLI ASTARI

 

Dış borç yükü milli gelirinin yüzde 234’üne ulaşan Yunanistan’da; kamunun borçlarının milli gelire oranı yüzde 175’ken; AB normu “Yüzde 60’ı geçme,” diyordu[72] demesine, ama; bunun bir de “ama”sı vardı!

Yunanistan’ın borçları 1999 yılında, bir yılda ürettiği mal ve hizmetlerin yüzde 94’ü kadarmış… Üretimi arttırmadan borçlanarak tüketim sürdürüldüğü için, 2011 yılında ürettiği mal ve hizmetlerin toplamından yüzde 167 daha fazla borçlu hâle gelmiş; ekonomi batmış, işsizlik oranı yüzde 25’e çıkmıştı.[73]

2009 ortasında henüz kriz patlak vermeden önce, Yunanistan’ın Avrupa bankalarına olan borcu 253 milyar dolardı. Bu borcun “aslan payı”, 76 milyar dolar alacakla Fransa’ya, 38 milyar dolarla Almanya’ya aitti.

2014 sonu itibariyle Yunanistan’ın Avrupa bankalarına olan borcu 32 milyar dolara gerilerken, Fransa ve Almanya’nın alacakları da sırasıyla 1.6 milyar dolar ve 13 milyar dolara gerilemişti.

Peki, ne oldu da Avrupa bankaları Yunanistan’dan alacaklarını azaltabildi? Basit; Yunanistan 2010 ve 2011’deki iki ayrı mali kurtarma paketi ile AB ve IMF’den toplam 240 milyar avroluk mali yardım aldı, bir bölüm borçlarını ise silerek vadelerini uzatarak yeniledi. Sonuç olarak, Yunanistan giderek AB ve IMF gibi uluslararası çerçeve içindeki kuruluşlardan mali borç almış oldu. Borcun sahibi değişti.

Nitekim Yunanistan’ın en son dış borç durumu da şöyle; Mart ayı itibariyle toplam borç 312 milyar avro, bunun 205 milyar avroluk bölümü AB’nin kurtarma fonu EFSF’ye ve IMF’ye olan borç. 81 milyar avroluk da tahvil borçları var ki bunun dörtte üçü ülke içinde ihraç edilmiş olan tahviller. Bu tahvillerin Yunan bankalarınca Avrupa Merkez Bankası’na teminat olarak verilerek likidite kanalından (ELA) avro borçlandıkları biliniyor.

Sonuç olarak Yunanistan’a verilen özel kesim borcu neredeyse yok. 5 yılda tüm borcun alacaklı yapısı değişmiş oldu; Avrupa bankaları alacaklarını kasalarına koyarken, bunu AB ve IMF’nin Yunanistan’a verdiği kurtarma paketleri sağlamış oldu. Kurtarma paketlerine de parayı AB ülkeleri kendi bütçelerinden gönderdi.

Nihayetinde, Avrupa liderleri bir ‘tren kazasını’ yavaşlatarak, zaman kazandılar; kendi ülkelerindeki özel kesimin zararlarını, AB kurumlarına kamu alacağı hâline getirerek borç transferi yapmış oldular. Zaten 2008-2009 krizinden sonra toparlanamayan bankacılık sistemini bir potansiyel bir Yunanistan batığından kurtarmış oldular. Her kurtarma paketinin ambalajında Yunanistan etiketi olsa da, aslında kurtarılan kendi bankaları ve özel kesim oldu.[74]

Yani mali kriz patlak verdiğinde, 2010’da Yunanistan’ın alacaklılarının hemen tamamını Alman ve Fransız bankalar oluşturuyordu. Bu bankalar yıllardır AB periferisine, (Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz, Ukrayna vb.) son derecede gevşek koşullarda kredi dağıtıyorlar (sermaye ihraç ediyorlar). Bu krediler de Almanya, Fransa gibi merkez ülkelerin sanayilerinin dayandığı “dış” talebi destekliyor, bu ülkelerin kapitalizmi kârlarını realize ederken Yunanistan, Avrupa periferisi ülkeleri borç biriktiriyordu. Kriz patladığında bankaların bu kredileri tahsil edememe olasılığı piyasalarda panik yarattı.

Bu noktada Avrupa’da devletler, Merkez Bankası, IMF devreye girip kurtarma paketleri aracılığıyla bu alacakları, bankalardan alıp Hazine’ye, diğer bir deyişle vergi ödeyen vatandaşların sırtına yıktılar. Böylece, “mali sermaye” aradan çıktı. Medya devreye girdi, Alman ve Fransız vatandaşlarını uyararak “siz niye tembel, müsrif Yunanlıların (İspanyol, Portekiz, İtalya, Ukrayna vb.,) refahını finanse edeceksiniz ki” propagandasını başlattı.[75]

Yani bu düzlemde “Troyka şu soruyu sordu: ‘Bankaları mı düşüneceğiz, Yunanistan ve AB’nin geleceğini mi?’ Öyle görünüyor ki, bankalar tercih edildi, ikincisi kulak arkası edildi. Bu da bir tercihti,”[76] Mustafa Sönmez’in altını çizdiği üzere!

Ancak dönemin Yunanistan Maliye Bakanı Yánis Varoufákis’un, “Yunanistan’ın batmasına izin verilmesi durumunda, 1 trilyon Avro kaybedilecek. Bu çok para. Avrupa’nın buna izin vereceğine inanmıyorum,”[77] restini çektiği tabloda; “Troyka’nın yıkıcı taleplerine razı olmaktansa, SYRIZA -Yunan halkı kabul ederse- ülkeyi para birliği tuzağından kurtarmalı,”[78] diye ekledi milletvekili Costas Lapavitsas…[79]

Ancak! Tam bu momentte “Troika’nın ‘kemer sıkma politikalarının’ ayrıca ‘sağ’ yerine (hafifletilebileceği düşüncesiyle!) ‘sol’ tarafından uygulanmasını yeğliyorlar,”[80] denilen SYRIZA seçeneği imdada koştu…

 

III.2) EKONOMİK “HÂL”

 

Büyük bir beşeri ve ekonomik yıkımda somutlanan kriz koşullarında, yüzde 45’lik bir enflasyonla;[81] yüz yüze kalan ve temel gıda ve ihtiyaç maddelerinde KDV’nin yüzde 23’lere yükseltildiği Yunanistan’da, hayat pahalılığı çekilmez hâle geldi.[82]

Yunanistan’da ekonomik ve sosyal bir kaos var; toplam borcun 322 milyar avro olduğu[83] bir ekonomiden bahsediyoruz.[84]

Ceyda Karan’ın, “Yunanistan krizine; insani kriz, genç nüfusta yüzde 60’ı aşmış işsizlik, yüzde 30 erimiş ücretler, yoksullar ve evsizlerden değil; rakamlardan bakarsınız işiniz kolay,”[85] notunu düştüğü 2009-2014 kesitinde reel ücretler yüzde 35 geriledi, ekonomi yüzde 26 daraldı, işsizlik yüzde 26’ya sıçradı; pasta küçülünce kamu borcu da GSMH’nin yüzde 113’ünden, yüzde 175’ine sıçradı.[86]

Dünya Bankası verilerine göre, Yunanistan’da (reel olarak, yani sabit fiyatlarla) 2009 hâsılasına oranla 2010 hâsılası yüzde 5 azaldı, 2011 hâsılası yüzde 13 azaldı, 2012 hâsılası yüzde 19 azaldı, 2013 hâsılası yüzde 21 azaldı. Dünya Bankası sitesinde henüz 2014 verisi yok. AB istatistiklerine göre 2014 hâsılası 2013’ünkinden yüzde 0.8 fazla olmuş. O hâlde 2014’te de Yunanistan hâsılası 2009 hâsılasına kıyasla yüzde 20’si kadar düşüktü. Sonuçta 2010-2014 yıllarında toplam hâsıla kaybı, 2009 yılı hâsılasının yüzde 75’ini geçti. Üstelik ülkenin hâsılası azaldıkça, dış borcunun hâsılaya oranı da yükseldi.[87]

Kolay mı? Yunanistan’da GSYİH yedi sene boyunca arka arkaya sürekli küçülmüştür. Öyle ki, 2013 itibariyle 2008’deki seviyesinin yüzde 75’ine gerilemiştir (-25). Yani mal ve hizmet üretimi dörtte bir azalmıştır.

2008’de patlak veren dünya ekonomik krizinden en çok etkilenen ülkelerden birisi de Yunanistan’dı. Sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesiyle (2000=100 bazında 2007’de 119.4) 2013’deki seviyesi (89.5, yani -10.5) arasında 29.9 puanlık bir fark vardı.

Yunan ekonomisinde maddi değerlerin, somutta da sanayi üretiminin GSYİH’daki payı da oldukça geridir. Bu pay, örneğin 2000’de yüzde 21’den 2013’de yüzde 13.8’e gerilemiştir. Bu durum Yunan ekonomisinin üreten bir ekonomi olmadığını veya üreten bir ekonomik yapıdan uzak bir ekonomi olduğunu göstermektedir. Bu verilerin 2000-2013 arasındaki dağılımını aşağıdaki grafikte görüyoruz.

OECD verilerine göre işsizlik oranı 2000’de yüzde 11.4’ten 2013’te yüzde 27.5’e çıkmıştır. Gençler (15-24 yaş grubu) arasındaki işsizlik oranı da aynı dönemde yüzde 29.2’den yüzde 58.3’e fırlamıştır. 24-54 yaş grubunda ise işsizlik oranı 2000’de yüzde 9.8’den 2013’te yüzde 26.9’a çıkmıştır.

Krizin başlangıcından bugüne bir milyondan fazla işyeri yok edilmiştir. Yüzde 50’den fazlası işsiz olan gençliğin geleceği uluslararası tekellerin çıkarı için resmen yok edilmiştir.

UNICEF’in (BM) hazırladığı bir rapora göre, krizden bu yana OECD ülkelerinde yoksul çocuk sayısı 2.6 milyona çıkmış. Bunda Yunanistan’ın payı oldukça büyük; yüzde 40.5. Bu oran 2008’de yüzde 23 idi.

Nüfusu 11 milyon olan Yunanistan’da yaklaşık 2.6 milyon insan yoksulluk içinde kıvranmaktadır. Bunun dışında 1.4 milyon insan da yarı aç yarı tok yaşam sürdürmektedir. İşi olanlara da sürekli kemer sıktırılmaktadır; reel ücretler 2010’a göre 2013’te yüzde 25 gerilemiştir.[88]

Eğitim ve sağlık alanlarındaki kötüleşme rakamlara sığdırılarak anlatılacak gibi değil. Toplumsal durumdaki kötüye gidiş bütün halk sınıf ve tabakalarını farklı boyutlarda da olsa doğrudan etkilemiştir. Üçlü’nün (IMF, AB ve AMB) baskısıyla devlet harcamaları 2010-2014 arasında yüzde 23 oranında düşürülmüştür; bunun sonucu olarak örneğin devletin yaptığı sağlık alanındaki harcamalar kriz başlangıcından bugüne yarı yarıya gerilemiştir. Yunanlıların büyük bir kısmı ilaçlarını ödeyecek durumda değildir. Devletin eğitim için ayırdığı bütçe 2009-2012 arasında yüzde 19.4 oranında kesilmiştir. 2010’dan bu yana emekli maaşları üçte bir ve kamu çalışanlarının da gelirleri dörtte bir oranında kesilmiştir…

Yunanistan’ın toplam kamu borcu 2014 sonu itibariyle 321.7 milyar avroydu. Bu borcun 141.8 milyar avrosu Avrupa-Kurtarma Fonu’ndan (EFSF); yaklaşık 60 milyarı özel kaynaklardan (Yunan ve Avrupa bankaları); 52.9 milyarı AB ülkelerinden; 35.4 milyarı IMF’den ve 30 milyarı da AMB’sından temin edilmiştir. Bu paraların yüzde 95’i mali sektöre akmıştır…

GSYİH’ya oranla Yunanistan, Avrupa’nın en borçlu ülkesidir; borç GSYİH’nın yüze 177.7’ne denk düşmektedir. Bu oran “kurtarma paketleri” uygulamasından önce, yani 2010’da yüzde 129 ve kriz öncesinde de yüzde 104 oranındaydı.[89]

 

RAKAMLARLA EKONOMİK KRİZ[90]
Yunanistan’ın kriz döneminde 110 milyar avro borcu silindi.
2015 yılında sadece borç vadesi ve faizler için 25 milyar avro ödeme yapılması gerekiyor.
Ülke ekonomisi 5 yılda yüzde 25 küçüldü.
İşsiz sayısı yaklaşık 1.5 milyon (yüzde 27). Her iki gençten biri işsiz.
Çalışan ve emeklilerin maaşları yaklaşık yüzde 50 azaldı.
Yunanlıların yüzde 23’ü yoksulluk sınırında yaşıyor.
Binlerce insan sokaklarda yatıyor.
Yunan bankalarından 5 yılda çekilen para miktarı 70 milyar avro.
230 bin işyeri kapandı. Her dört işyerinden biri kapısına kilit vurdu.
Kriz yüzünden 100 bin üniversite mezunu iş bulmak için yurtdışına gitti.

 

Tekrar pahasına çöküntünün genel göstergelerini sıralarsak: Ekonomi altı yıl boyunca kesintisiz küçülmüştür. 2013 milli geliri, 2007’nin yüzde 24 gerisindedir. 2007’de yüzde 15 olan cari açık oranı, altı yıl sonunda ihracat arttığı için değil, ithalat düştüğü için sıfırlanmıştır. Böylece, ülke-içi özel ve kamusal harcamalardaki daralma yüzde 39’a yaklaşmıştır. Yani, ekonomi deflasyon içindedir. Artık bir “kriz” değil; kapitalizmin iktisat tarihinde nadiren rastlanan bir “depresyon” söz konusudur.

Depresyonların diğer tipik göstergeleri de ortadadır: İntiharlar hızla artmıştır. İşsizlik yüzdesi altı yılda 7.6’dan 27.3’e yükselmiştir. Çoğu iki yılı aşkın bir süreden beri işsizdir. Gençlerdeki işsizliğin yüzde 60’a ulaştığı ileri sürülüyor. Genç, yetişkin nüfus ülkeyi terk etmektedir. 2009’dan bu yana nüfus yüzde 1.3 (151.000 kişi) azalmıştır. Tek etken göç değildir. Yoksullaşmanın katkısıyla doğumlar dört yılda yüzde 15 düşmüş; ölü doğum oranları yüzde 22 artmıştır.[91]

2015 yılında işsizliğin yüzde 25.5 gibi bir rakama dayandığı ve bu rakamın gençlerde yüzde 48.4’ler ulaştığı Yunanistan’da, sendikaların verilerine göre beş yılda ücretlerde yüzde 30 düşüş yaşandı. Benzer bir yoksullaşma emekliler için de geçerliydi. Milyonlarca insan kredileri veya kirayı ödeyemeyecek hâlde, sosyal vaka olmakla yüz yüze gelmiş durumda. Yine beş yılda kamuda işini kaybeden insan sayısı 280 bin civarındaydı.[92]

“Bu tabloda ortaya çıkan insan manzaralarının incelenmesinde, anlatılmasında toplumsal bilimlerin sınırlarına geliniyor. Edebiyatın, sinemanın, resim ve müziğin işlevi devralması gerekiyor. Şüphesiz, bugünün Güney coğrafyasında, Türkiye’de daha ağır yoksulluklar, yoksunluklar var. Yunanistan’ın trajedisi, ekonomik ve toplumsal bozulmanın birkaç yıl içine sıkışmasından; sefaletin yoğunlaşma hızından kaynaklanıyor. Benzer bir çöküntü Sovyetler Birliği’nin tarihe karışmasını izleyen birkaç yılda gerçekleşmişti. Yakın tarihte başka örnek yoktur,”[93] der Korkut Boratav…

Gerçekten de uzun süren ve tahripkâr bir ekonomik krizin pençesindeki Yunanistan, toplumu şiddetli sağlık sorunlarıyla yüz yüzedir. Ekonomik kriz, ezici çoğunluğu sağlık güvencesinden yoksun nüfusu öylesine etkiledi ki psikolojik ve davranışsal bozukluklardan dolayı ölümler ve intiharlar arttı. Örneğin, “Yunanistan’da 2013’ün Ocak ayından beri 700 intihar vakası yaşandı, bu da bir önceki 2012 yılına göre yüzde 33 daha fazlaydı.”[94]

Ekonomik kriz, toplumun diğer kesimlerine aynı ölçüde zarar vermedi. Örneğin, krizin farklı zamanlarında yüksek gelirliler intiharlardan bazı korunmalara sahip gözükürken, ekonomik çalkantı zafiyeti daha da büyüten koşullar yarattı. Bu da krizden ciddi bir şekilde etkilenen ruh sağlığı hizmetinin giderek işlevsizleşmesine bağlı olarak gelişti. Bu bağlamda ruh sağlığı hizmetinin en çok ihtiyaç duyulduğu zamanda daha az etkili olduğu paradoksal bir durum var.

Tarihsel olarak Yunanistan dünyada intihar oranının en düşük olduğu ülkelerden biri olmasına rağmen intihar vakalarında dramatik bir artış gözlemleniyor. ‘British Medical Journal’ın çalışmasında “Haziran 2011’de yeni kemer sıkma önlemlerine geçiş süreci, toplam intiharlarda ve erkek intiharlarında ani ve süreklileşen artışın başlangıcı oldu” deniliyor. Genel olarak intihar girişimlerinde 2009 ve 2011 arasında yüzde 36’lık artış oldu ve buna paralel majör depresif bozukluğun da halk içerisindeki yaygınlığını artış oldu.

Damardan uyuşturucu kullananların sayısındaki artış HIV enfeksiyonlarına (AIDS) yakalananların sayısında da artışa yol açtı. Bunda koruyucu programlardaki aksamalar da etkiliydi. 2009 ve 2012 arasında uyuşturucu kullananlar arasında yeni HIV enfeksiyonu sayısı 14’ten 484’e yükseldi. Lancet’e göre tüberküloz vakaları 2012 ve 2013 arasında iki katından daha fazlasına yükseldi.

Hükümet sağlık harcamalarını 2009 ve 2012 arasında yüzde 25 düşürdü ve 2010’dan beri de ilaç harcamalarını yüzde 32 oranında düşürdü. Kamu hastanelerinin bütçelerinde, bazı durumlarda yüzde 50 olmak üzere, sert bir şekilde kesintiler yaşandı, işten atmalar, test donanımında ve malzemelerden kesinti ve emekliye ayrılan veya ülkeyi terk eden doktorların yerine yeni doktor almama gibi uygulamalar baş gösterdi.[95]

Özetlersek: “Yunanistan’ın 2015 itibariyle geldiği yer, biriken sorunların boyutları, hazmedilir, baş edilir gibi değil. Yüzde 27 işsizlik ne demek!… Gençlerde yüzde 55 işsizlikle nasıl baş edilir? 2010’dan bu yana ekonomi sürekli küçülüyor. Beş yıl üst üste bir ekonominin küçülmesi ne demek? Toplamı 570 milyar doları bulan dış borç stoku, milli gelirin yüzde 230’u. Dile kolay…

Borcun yüzde 70’i kamunun. Kamu zaten esas başağrısı… Kamunun borçları, çok değil 5 yılda yüzde 113’ten yüzde 180’e çıktı. Hem de reel ücretler düşüp ekonomi küçülürken. Ülke çarkını döndürmek için IMF’den Avrupa Merkez Bankası’ndan, Avrupa bankalarından alınan her kredi, borç stokuna yeni bir katman eklerken borcu ödeyecek ekonomik büyümeye bir türlü geçilemedi. Giderek boğazdan geçmeyen lokmanın şişmesi gibi, sorun büyüdü ve yutulmaz hâle geldi.”[96]

Yani Yunan ekonomisinde uygulanan kemer sıkma politikaları sonunda geldiği nokta, 1929 büyük krizinden dört yıl sonra Amerikan ekonomisinin durumuna birçok temel makroekonomik gösterge açısından çok benziyor.

Sekiz yılda Yunanistan’da kamu harcamaları reel olarak yüzde 20 azaldı. Ücretler, emekli maaşları da öyle. Çalışan nüfusun dörtte biri işsiz. Ayrıca ortak para birimi nedeniyle devalüasyonla kısa vadede rekabet gücü kazanması da mümkün değil Yunanistan’ın. İçeride fiyatların daha fazla ve daha hızlı düşmesinin, ekonominin en öldürücü fasit dairesini, depresyon-deflasyon döngüsünü hızlandıracağı herkesin malûmu.[97]

Bu tablo karşısında Yunanistan satılığa çıkarıldı.

Örneğin Yunanistan ile AB’nin üzerinde anlaştığı 86 milyar avroluk 3. kurtarma paketi, öngörülen devasa özelleştirme programı nedeniyle 2001’de Türkiye’nin uyguladığı Kemal Derviş programını hatırlattı. Türkiye, o dönemde özelleştirmeleri “paketler” hâlinde yaparken, Yunanistan’ın en değerli kamu malları ise bir fonda toplanarak satıldı. Yunanistan’ın 50 milyar avroluk bu fona müdahale edememesi akıllara Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde dış borçlar için kurulan Düyun-u Umumiye’yi getirdi.[98]

Yunanistan Atina Uluslararası Havalimanı, 39 bölgesel havalimanı, petrol şirketi Hellenic Petroleum, piyango şirketi, banka, otoyol ve liman gibi özelleştirmeleri yapmak durumunda. Satıştan gelen gelirin bir kısmı 323 milyar avroyu bulan Yunan borçlarını öderken, ülkedeki bankalara ve yatırımlara da kaynak olacak. Ancak bu süreçlerde Yunanistan’ın söz hakkı yoktu…[99]

Bir şey daha: AB ve IMF’nin alacakları karşılığı sağlayacağı yeni kredi dilimleri için talep ettiği kemer sıkma paketleriyle bunalan Yunanistan’da 6 bine yakın ve yüzde 87’sinde insan yerleşimi olan adalar Yunan zenginler tarafından ardı ardına satış listelerine konuluyor.[100]

 

IV. AYRIM: PAZARLIK(LAR), TAVİZ(LER), TSÍPRAS

 

Kimilerince yere göğe sığdırılamayan, “Che-pras diye övülen SYRIZA liderinin maskesi erken düştü, altından bildiğimiz Yunanistan’ın Kemal Derviş’i çıktı. Derviş’in, ‘15 günde 15 yasası’ gibi Tsípras’ın da belirli günlerde belirli sayıda yasa geçirerek kemer sıkma programını hızla uygulaması isteniyor. Bunun için de Osmanlı Düyun-u Umumiyesi gibi, kemer sıkmanın denetimi tamamen AB’nin yabancı kurumlarına devrediliyor. Şimdi buna ihanet denmez de ne denir. Tsípras fanatikleri suskun. Üç gün önce zafer çığlıkları atanlar, Türkiye’nin SYRIZA’sı kim olacak diye yarışa girenler, çoktan ulusal politikaya döndüler bile.”[101]

Oysa bir zamanlar 28 Ocak 2015 tarihli ilk kabine toplantısında “Önceliğimiz borç anlaşmalarını yeniden müzakere ederek adil, herkes için faydalı çözüme varmak,” vurgusuyla ülkenin Pire Limanı’nın işletmesinin Çin şirketine devredilmesine yönelik özelleştirmeyi durdurup;[102] finansal uçurumun eşiğindeki Yunanistan’a sunulan acı reçeteye isyan edip, “Tahammül edilemeyecek” kemer sıkma önlemleri içeren paketin “küçük düşürücü” olduğunu vurgulayan;[103] “Yunan halkı aşağılanan bir başbakan istiyorsa koltuğun epey talibi var. Ama bu ben olmayacağım,”[104] diyen Tsípras seçimleri kazandığında eklemişti: “Yunanistan felaket yaratan kemer sıkma politikalarını geride bırakıyor. Halkımızın kararı troykanın (AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF) bittiği anlamına geliyor”![105]

Yine Yunanistan’da yaşanan krizi ve kemer sıkma politikasını da şöylesi bir benzetmeyle anlatmıştı Tsípras: “Ekonomi ineğe benzer; ot yer ve süt üretir. Yediği otun çeyreğini verip dört kat daha fazla süt üretmesini beklemek akla mantığa sığmaz. Basitçe, inek ölür. Yunan ekonomisine şu anda olan bu”…[106]

Sonra, sonra da, “Erken genel seçimlerin sonucunda savaşçı bir hükümet kuracakları”nı[107] belirten Tsípras ve ekibi, Troyka’nın dayatmalarını tek tek kabullendi.

Bu yolda hükümet revizyonuna giden Tsípras, borç anlaşmasını benimsemeyen vekilleri kabine dışında bıraktı. Parti içerisinde ‘sol platform’un temsilcileri olarak bilinen Enerji Bakanı Panayiótis Lafazánis, Sosyal Güvenlik Bakanı Yardımcısı Dimitris Staratulis ve Savunma Bakanı Yardımcısı Kostas İsihos ve Maliye Bakanı Yardımcısı Nandia Valavani gibi isimler kabine dışında kalırken, bazı bakanların da yerleri değiştirildi.[108]

Aslı sorulursa, bir röportajda kendisini, “Tarihte hayranlık duyduğum isimler sosyalist kuramcı ve İtalyan Komünist Partisi kurucusu Antonio Gramsci, ABD’li siyahi hakları savunucuları, Rosa Luxemburg, Che ve Gandhi… Mao’nun düşünce tarzını beğeniyorum. Ama ABD Başkanı Roosevelt’in ve neo-liberal ekonominin kurucusu Adam Smith’in görüşlerinde de bazı önemli noktalar buluyorum,”[109] diye tanımlayan SYRIZA lideri Tsípras hakkında Herkül Milas’ın şu satırları oldukça öğreticidir:

“Tsípras, Andreas’ın kopyası gibidir. O da, ‘sol’ adına NATO’dan ve AB’den çıkma sloganlarıyla seçimleri kazanmış sonra vaatlerini ‘unutmuştu’. Samaras da son seçimleri memorandum karşıtı programıyla kazanmıştı. SYRIZA’nın da böyle yapması çok muhtemeldir. Tek sorun SYRIZA içindeki ‘aşırı sol’ muhalefettir.”[110]

Her şey Herkül Milas’ın dediği gibi oldu: “SYRIZA’daki ‘sol’ muhalefet” tasfiye edildi!

 

IV.1) SEÇİMLERDEN REFERANDUM MANEVRASINA!

 

Yunanistan’da 25 Ocak 2015 erken seçimlerde[111] SYRIZA’nın en çok oyu alıp, hükümeti kurması hemen herkesi sevindirmiştir… Sınıfı gerçeğine gözünü kapatan bu coşku, güce tapınmada sınır tanımadığını bir kez daha sergiledi!

Sınıfı gerçeğini “es” geçenler, SYRIZA’ya akıl üstüne akıl veriyorlardı; mesela, iktidardayken pek çok kalemde KDV’yi artıran SYRIZA’nın, seçimleri yeniden kazanması durumunda eğitimde KDV’yi kaldıracağını öne sürme[112] yalanına sarıldığı ayan beyan ortada olsa da!

Hasan Bülent Kahraman’ın, “Tsípras komünist olmadığı gün gibi aşikâr; Erdoğan’ı ve AKP’yi daha yakından izlesin!”[113] notunu düştüğü yetenekli bir arrivist (ikbal avcısı) olan Tsípras, erken seçim yolunu açmak için istifa ettiğini açıkladığı televizyon konuşmasında, “Daha güçlü bir hükümeti kurmak için istifamı sunmak üzere cumhurbaşkanına gidiyorum. Sizden de daha güçlü bir hükümet kurmak için destek bekliyorum,” derken; Nâzım Hikmet’in “En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız” şiirini de okudu.

Ancak bu hamleye ilişkin yorumlarda, Tsípras’ın erken seçim kararı almasında, yeni kredi paketi için Parlamento oylamalarında aleyhte oy kullanan parti içindeki sol muhalefetin tutumu rol oynadığı vurgulanıyor[114] ve seçimlerle Tsípras, 3 yıllık 86 milyar avro mali destek anlaşmasına sert muhalefet eden SYRIZA’dan 40 kadar milletvekilini oyun dışı bırakmayı hedefliyordu.[115]

“İç politik manevralarla bir “oldubitti”ye getirilen, Tsípras’ın şeffaflıktan uzak referandum hamlesi, Yunanistan’ın sınırları ötesine “demokrasi dersi” vermek şöyle dursun, bilakis SYRIZA hükümetinin inandırıcılığını mayınlıyor”ken;[116] Güray Öz’ün ifadesiyle, “Yunanistan’da ‘yetmez ama evet’çilerle, ‘hayır’cıların kapışacağı bir referandum yapılıyor. Aslında SYRIZA’nın Avrupa’nın vahşi kapitalistleriyle pazarlığı sürdürme niyetinin bir ifadesi olan ‘hayır’ gerçek anlamda bir kafa tutma değildir ama ‘evet’çilerin tam ve hemen teslimiyeti savundukları ortadaydı.”[117]

Başbakan Tsípras’ın, “Hayır çıksa bile bu avrodan çıkmamız anlamına gelmez,”[118] notunu düştüğü referandum konusunda Yunanistan Komünist Partisi (KKE) örgütlerini seferber ederek, AB’nin dayatmalarına ve SYRIZA’nın tavizkâr tutumuna karşı tavır almaya çağırdı.[119]

Siz bakmayın Bülent Tanık’ın, “Yunan halkı referandumda ‘AB oligarşisine hayır, demokratik AB’ye evet!’ dedi. Halk, AB ve IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikalarına yüzde 61 oyla ‘Hayır’ diyerek SYRIZA yönetiminin arkasında, çoğalarak durduğunu ortaya koydu”;[120] Hüseyin Aykol’un, “Yunanistan halkı, 5 Temmuz’da yapılacak referandumda, ya SYRIZA lideri Tsípras’a destek vererek, Troyka’nın dayattığı koşullara karşı çıkacak ya da SYRIZA iktidarı ardından kurulabilecek bir hükümetin desteğiyle sülüklerin kanını emmesine razı olacak,”[121] demesine!

Türkiye’deki referandum pratikleri hangi kertede popülistse; SYRIZA’nın referandumu da öyle popülist oldu… Alman basını bu sebeple Tsípras’ın zaferini aslında antik Yunan krallarından biri olan “Pirus zaferine” benzetiyordu. ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’un başlığı, “Tsípras Pirus zaferini kutluyor!”du…

Gazeteye göre, Tsípras “Hayır zaferiyle” SYRIZA koalisyonunun başka türlü frenlenmesi kolay görünmeyen “ideolojik sol kanadını” kontrol altına alıyor ve kendisi ülke politikasının rakipsiz hakemi oluyor. SYRIZA lideri böylece konumunu sağlama almış oluyordu.[122]

Kaldı ki Tsípras’ın AB’ye sunduğu paket, referandumu AB’den zaman kazanıp, halkın gözünde de imaj tazelemek için yaptığını gösteriyordu. Pakete göre Yunanistan’a 53.5 milyar avrodan ek kurtarma paketi verilecekti. Bunun karşılığında ise Yunanlar referandumda neye ‘hayır’ dedilerse onu yerine getirme sözü veriyorlar.

“Hayır” denen kemer sıkma paketinde KDV’nin yüzde 13’ten yüzde 23’e çıkması vardı. Yeni pakette KDV yüzde 23’te sabitleniyordu.

“Hayır” denen kemer sıkma paketinde adalara vergi avantajının kaldırılması vardı. Yeni pakette adalardaki KDV oranında yüzde 30 tenzilat uygulaması 2016’nın sonuna kadar kaldırılıyordu.

“Hayır” denen kemer sıkma paketinde emekli maaşlarından yüzde 6 kesinti vardı. Yeni pakette de bu aynen vardı.

Pakette başka şeyler de vardı: Kurumlar vergisinin yüzde 26’dan yüzde 28’e çıkması, çiftçilerin imtiyazlarının kaldırılması, geliri 30 bin Avrodan fazla olan vergi mükelleflerinden alınan dayanışma vergisinin oranının artırılması gibi maddeler uzayıp gidiyor. Tasarruf tedbirleri olarak öngörülen bu tedbirlerden 12 milyar Avro toplanması hedefleniyordu.[123]

Özetle, beş aylık müzakereler sonunda Tsípras, ülkesini referanduma götürdü: “Troyka’nın Yunanistan’a önerdiği anlaşmayı kabul ediyor musunuz?” Referandum, Temmuz 2015’te yüksek seçmen katılımıyla ve yüzde 61’i aşkın bir “Hayır” ile sonuçlandı. İki hafta sonra da halkın reddettiği anlaşma (Üçüncü Memorandum), SYRIZA hükümeti tarafından imzalandı. “Sol Platform” partiden kopunca Tsípras yeni seçimlere gitti ve yedi ay önceki sonuçlar büyük ölçüde tekrarlandı. SYRIZA-Anel koalisyonunun parlamentodaki çoğunluğu 11’den 4’e düşmüştür, o kadar…

Bu noktada üç hatırlatma daha yapalım: 1) Üçüncü Memorandum, kemer sıkma hedefleri ve yöntemleri bakımından PASOK ve Yeni Demokrasi hükümetlerince imzalanan öncekiler kadar ağırdı. 2) Osmanlı’nın Düyun-u Umumiyesi’ni aratabilecek yepyeni bir kurum (yönetimi Troyka’da olan Yunan Cumhuriyeti Varlık Geliştirme Fonu) oluşmakta; 50 milyar avro’luk ayrıntılı bir özelleştirme programını üstlenmekteydi. 3) Önceki anlaşmaların borç yükümlülükleri aynen sürmektedir; borçların döndürülebilmesi için üç yıllık ve 86 milyar avro’luk yeni bir kredi paketi gündemdedir ve programın harfiyen uygulanması koşulları altında işletilecekti.[124]

Ardından da sekiz ay sonraki seçimlerde ipi, SYRIZA’dan Halkın Birliği (Laiki Enotita) grubun ayrılmasına karşın, Tsípras göğüsledi ve yaptığı konuşmada, “Yarın bıraktığımız yerden devam ediyoruz,” dedi.[125]

Ancak, Wolfango Piccoli 17 Eylül 2015’de yayımlanan araştırma notunda, “İlk kurtarma paketinden bu yana yapılan üç seçim Yunanistan’ın politik krizini çözmedi ve bu oylama da farklı olmayacak” yorumunu yaparken haksız değildi.[126]

Tüm olan biten, Tsípras’ın iktisat alanında “sol” ambalajlı bir neo-liberal, siyaset alanında ise pragmatik bir manevra ustası olduğunu sergilemekten başka anlam taşımaz.

 

IV.2) BÖLÜNME VE SOL MUHALEFET

 

Yunanistan’daki seçim zaferiyle Akdeniz çevresindeki ülkelerde coşku dalgalarına yol açan SYRIZA’nın referandumda büyük oranda hayır oyu çıkmasına rağmen IMF paketini kabul etmesine tepkiler yükselmekte geçikmedi.

Bu durumda Panayiótis Lafazánis, SYRIZA’nın pozisyonunu değiştirmesi ve anlaşmayı fiilen uygulamaması gerektiğini kaydedip, “Mücadele, SYRIZA’nın pozisyonunu değiştirmesi ve böylece anlaşmanın pratikte uygulanmaması için sürecek, böylece anlaşma olayların kendisi tarafından boşa çıkartılmış olacak. Eğer SYRIZA anlaşmayı uygulamakta ısrar ederse, parti bir dönüşüm geçirme tehlikesi altındadır,”[127] dedi

Lafazánis, SYRIZA içerisindeki en radikal kanadı temsil ediyorken;[128] AB’nin taleplerinin kabul edilmesi SYRIZA’da itiraz seslerini artırdı. “SYRIZA’nın birliği için herkesi siyasi sorumluluk almaya çağırıyorum” derken, partideki bölünmeyi “absürd ikilik” olarak tanımlayıp, “Partimizde daha az, daha çok solcu ya da büyük devrimcilere karşı daha küçük devrimciler yok. Eğer amaç ortak değilse beraber varolmanın anlamı yok,”[129] diyen Tsípras, daha sonrada muhalif “yoldaşlarını” yarım yüzyıl sonra Avrupa’da iktidara gelen ilk sol hükümeti istifaya mecbur etmekle suçlayıp, “SYRIZA’nın ilkelerini çiğnedi, halkın umutlarını boşa çıkardı” eleştirilerine yanıt vermedi.[130]

Ardında da, koalisyon hükümetinde değişiklik yaptı. SYRIZA’da “sol platform”un temsilcileri olan Enerji Bakanı Panayiótis Lafazánis, Sosyal Güvenlik Bakanı Yardımcısı Dimitris Staratulis, Savunma Bakanı Yardımcısı Kostas İsihos ve Maliye Bakanı Yardımcısı Nandia Valavani kabine dışında bırakılırken, bazı bakanların da yerleri değiştirildi.[131]

Bununla paralel olarak, geri adım bölünmeyi devreye sokarken; SYRIZA’daki muhalifler Halkın Birliği’ni kurdular.

Daha sonra da Merkez Komite üyesi 53 kişi, memorandumların iptali ve halkın “Hayır” oyuna sahip çıkmak için Halkın Birliği ile hareket edeceklerini ilan etti.[132]

Halkın Birliği’nin lideri “Gerekirse Avro’dan da çıkabiliriz” diyen eski enerji bakanı Lafazánis oldu.[133]

Tsípras’a karşı açıktan meydan okuyan bu tavır yanında; “Yedi aylık hükümet tecrübesi, SYRIZA ve Tsípras’ı radikal soldan reformist sol partiye dönüştürmeye yeter”ken;[134] Halkın Birliği liderlerinden Stathis Kouvélakis şunları diyordu:

“Üç şeyi vurgulamak gerekiyor.

Birincisi, ‘Halkın Birliği’ radikal solun 13 örgütünü yeniden gruplaştıracak yeni politik cephenin adıdır. Bu 13 örgüt, 13 Ağustos’ta yayımlanan Hayır Cephesi kuruluş çağrısına imza koyanlardan oluşuyor. Hâliyle bu cephe Yunan radikal solu içinde yeniden şekillenişin ilk somut sonucudur…

İkincisi, cephenin hedefi hem şubat seçimlerinde hem de 5 Temmuz referandumundaki ‘hayır’la ifade edilen politik tutumu kurumsallaştırmaktır…

Üçüncüsü, bu yeni parlamento grubu (Halkın Birliği) şimdi neo-Nazi partisi Altın Şafak’tan önce Yunan Parlamentosu’nun üçüncü büyük grubu oldu.”[135]

“Halkın Birliği’nin bir siyasi parti değil, bir düzine bileşeni müştereken harekete geçiren bir cephe olduğunu hatırlamak önemli. Bazıları SYRIZA’dan geldiler, diğerleri de geçmişte SYRIZA bileşenleriydiler, bunların yanı sıra Antarsya koalisyonundan akımlar gibi radikal soldan gelenler de bulunmakta.

Halkın Birliği esasen, SYRIZA’nın akımlarının tek bir parti içinde birleşmeden önce, 2013’e kadar olduğu şekle çok yakın. Tutunduğumuz formül şu: çoğulculuk, birbirinin farklılıklarına saygı, öz örgütlenmeyi esas alan bir siyasi cepheyiz.

Amacımız 5 Haziran referandumunda, gençlik, işçi sınıfı ve halk katmanlarının ezici çoğunluğu tarafından ifade edilen ‘hayır’ oyunun siyasi yapı bulması. Tabandan, geniş, açık komiteler inşa etme amacındayız.”[136]

Komünist matematikçi Lafazánis önderliğinde gerçekleştirilen kopuşa[137] ilişkin olarak, ‘Kathimerini’ gazetesi editörü Aleksis Papahelas, “Tsípras hemen seçimlere gitmekle akıllılık etti,” diyerek, SYRIZA’dan ayrılan Halkın Birliği partisinin yükselmesine ve meclise girmesine zaman kalmadığını vurguluyordu[138] ki, haksız da değildi.

 

IV.3) TROYKA İLE PAZARLIK(LAR)

 

Almanya Sol Parti Avrupa Parlamentosu milletvekili Fabio de Masi, Troyka’nın Yunanistan politikası için “Ekonomik terörizm” deyip, ülkenin dayatılan kısıtlama paketleriyle sefalete sürüklendiğine dikkat çekerken;[139] Yücel Özdemir de ekliyordu: “Troyka, açıktan SYRIZA’nın ‘harakiri’ yapmasını istiyor. Dayatmaları kabul etmek, halka acı reçeteler yazmak SYRIZA için ‘politik intihar’dan başka bir şey değildir…”[140]

Gerçekten de Troyka’nın “paket” dayatmalarında ifadesini bulan ve “reform”(?!) adı altında pazarlanan hâlle kapitalizmin III. Büyük Bunalımı arasında doğrudan bir ilinti söz konusuydu.

Şöyle ki: Küresel kriz “büyük durgunluk” kavramlaştırması altında derinleştikçe, “reform” sözcüğü neo-liberal hegemonyanın ayrılmaz bir parçası konumuna geldi. Aslında son derece dar bir sınıfın, küresel finans burjuvazisinin ve ulus ötesi şirketler sermayesinin çıkarlarına yönelik öneriler reçetesi içeren neo-liberal dönüşümler, “reform” sözcüğünün yarattığı ilerici değişim çağrışımlarına sığınarak, sanki tüm toplumun faydasını gözeten bir program imiş gibi sunulmakta. Bu gerçeğin en yakın tanığı Yunanistan’dır.

Yunanistan Başbakanı Tsípras, Yunan halkını Avrupa bankalarının ve Troika’nın (Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Konseyi ve IMF) taleplerini değerlendirmek üzere 5 Temmuz 2015’de referanduma çağırdı. Aynı günlerde Yunan ekonomisinden sermaye çıkışlarını engellemek için bankalardan para çekme limiti günlük 60 Avro ile sınırlandırılmaktaydı.

Yunanistan’ın borcu 2010’da milli gelirinin yüzde 100’ü düzeyinde idi; şimdi ise yüzde 180’ine tırmanmış durumda…

Yunanistan için “reform” sözcüğü neo-liberal gündem altında bambaşka bir anlam taşıyor: Piyasa hegemonyasına koşulsuz teslimiyet ve Yunanistan’ın (emek dahil) tüm kaynaklarının acımasız sömürüsü. İletilen reform talepleri özetle üç bileşenden oluşmaktaydı:

1) Emekli maaşlarının ve emeklilerin sosyal kazanımlarının geriletilmesi. Daha net olarak söylemek gerekirse, aylık 350 Avro düzeyinde olan emekli maaşlarından (neredeyse üçte bir oranında) 120 Avro’ya varan ek kesintiler yapılması.

2) İşgücü piyasalarının esnekleştirme adı altında enformalleştirilmesi, kuralsızlaştırılması ve emeğin kazanımlarının geriletilmesi; asgari ücretin sert bir biçimde düşürülmesi ve toplusözleşmelerin askıya alınması.

3) Özelleştirmeler ile Yunanistan’ın deniz ve hava limanlarının ve doğal kaynaklarının yok pahasına küresel sermayeye aktarımı.

Bunların yanında özellikle KDV benzeri tüketim vergi oranları yükseltilirken sermaye ve şirketler üzerinden alınan vergilerin arz-yönlü politikalar söylemi altında düşürülmesi. Burada, KDV vergi oranının ortalama yüzde 23 düzeyinde olduğu hatırlandığında, önerilen ek vergi yükünün Yunan halkının tüketim olanaklarını nasıl kısıtlayacağı açıkça görülecekti.

Aslında daha da net söylersek, emekli maaşlarının düşürülmesinin ve KDV tipi vergilerin yükseltilmesi taleplerinin sadece kreditörlerin alacaklarının tahsiline yönelik kısa dönemli programlar olduğu ve Yunan ekonomisine herhangi bir etkinlik, kazanım sağlamayacağı çok açıktır. Bu hâliyle önerilen taleplerin “reform” kavramıyla bağdaşmadığı da ortadadır. Dolayısıyla özetle vurgulamak gerekirse, önerilen paket aslında “reform” değil, kreditörlerin ve küresel finans burjuvazisinin alacaklarını güvenceye alma programı ve Yunanistan’ın iktisadi ve sosyal kaynaklarını küresel kapitalizmin acımasız sömürüsüne açma projesiydi.[141]

Tevfik Dalgıç’ın ifadesiyle, “Yunan tarihine bakarsanız, bu kurtarma paketi de bir işe yaramayacak gibi gözüküyor”ken;[142] SYRIZA Hükümeti bir yandan AB’yle tartışmalarında AB Bakanları ile arasındaki gerilim son görüşmelerde iyice yükselen Yunan Maliye Bakanı Varoufákis’i geri plana çekti.

Tsípras, AB ve IMF ile yapılan anlaşmalara rağmen baskıların devam etmesi durumunda konuyu halka soracaklarını, “referandum seçeneği”nin gündeme geleceğini açıkladı. Ancak SYRIZA Hükümeti’nin bir yandan AB’ye sert çıkarken diğer yandan AB Bakanları ile arasındaki gerilimin görüşmelerde iyice yükselmesine yol açan Maliye Bakanı Varoufákis’i geri plana çekmesi dikkat çekti.

‘The Financial Times’a konuşan ‘Eurasia Group Risk Yönetimi’nden Avrupa masası şefi Mujtaba Rahman, “Varoufákis olası bir AB-Yunanistan uzlaşmasının önündeki en büyük engel konumuna gelmişti” dedi.[143]

 

IV.4) VARUFAKİS FAKTÖRÜ

 

Yánis Varoufákis’i tanımayan kaldı mı? İktisat ile ilgisi hiç olmayanlar bile, karşımıza sık sık Yunanistan Maliye Bakanı olarak çıkan Varoufákis ile ister istemez tanıştı.[144]

Örneğin Troyka’nın, ülkesinin uygulaması istenen ekonomik reformların başarısız olacağının altını çizen Varoufákis, Yunanistan’ın tarihe “gelmiş geçmiş en büyük makro ekonomi yönetimi felaketi” olarak geçecek bir programla karşı karşıya olduğunu söyledi.[145]

Troyka muktedirleri ondan hiç hoşlanmadılar. Bu bağlamda Avrupalı bakanlar Varoufákis’le diyalogu kestikçe, Tsípras devreye girdi, Merkel’i yumuşatmaya çalıştı; sağduyularına sığındı.[146]

Boğaziçi Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Vangelis Kechriotis’in, “SYRIZA parti programından çok taviz verilecekse, ki öyle görünüyor,”[147] uyarısını dillendirdiği tabloda SYRIZA hükümetinin sunduğu teklifleri IMF ve AB kurumları yine kabul etmezken Başbakan Tsípras, “Kimsenin demokrasiyi gömmeye hakkı yok”; Maliye Bakanı Varoufákis de “Yeter, buraya kadar,”[148] tepkisini verirlerken; Tsípras, SYRIZA üyesi olmayan ve davranışları parti içinde de tartışma konusu olan Varoufákis’ten istifasını istedi. O da istifasını açıklarken, “Alacaklıların dayattığı talebi kıvançla yerine getiriyorum,” dedi.[149]

Varoufákis, 6 Temmuz 2015 itibariyle görevinden istifa ettiğini açıklayıp, “Bizim ‘Hayır’ımız, demokratik ve rasyonel bir Avrupa’ye ‘Evet’ demektir,” dedi.[150]

SYRIZA’nın ikinci zaferini ilan ettiği gecede eski Ekonomi Bakanı Varoufákis, oy verme işleminin başlamasına saatler kala Twitter hesabından attığı mesajlarla Başbakan Tsípras’a “ihanet etti”. Varoufákis, ilk mesajında takipçilerine kurtarma paketine karşı çıkan Yunan Komünist Partisi’ne oy vermeleri çağrısı yaptı. Eski Bakan, ikinci mesajında ise yeni kurulan Halkın Birliği partisine oy vereceğini açıkladı…[151]

Görevinden ayrılması ardından Varoufákis, Avro Grubu’nun “Tam anlamıyla Almanya’nın kontrolünde olduğunu” belirtirken, Yunanistan’a “tuzak kurulduğunu” ifade etti.

Varoufákis, AB ve Yunanistan arasındaki anlaşma öncesindeki söyleşide, “İlerleyen günlerdeki anlaşmalar Yunanistan için iyi olur mu?” sorusuna, “Aksine daha kötü olacak. Hükümetimizin borcun yeniden yapılandırılması konusunda ısrar edeceğini ümit ediyorum ve onlara güveniyorum,” yanıtını vermişti.[152]

Ayrıca, Yunanistan’ı kurtarma programının tarihte uluslararası düzeyde en büyük başarısızlık olduğunu belirterek, “Borcun yeniden düzenlenmesini kapsamayan bir anlaşmayı imzalamaktansa kolumu kesmeyi tercih ederim,”[153] diyen Varoufákis, Tsípras hükümetinin AB ile vardığı anlaşmayı eleştirerek, bunun “yeni bir çeşit postmodern işgal” olduğunun altını çizip, üzerinde anlaşmaya varılan tasarruf önlemlerinin ülkedeki aşırı sağ kesimi güçlendireceğini öngörerek, anlaşmayı tank yerine banka kullanılan bir darbeye benzetip, “Postmodern işgale boyun eğersek Altın Şafak’ın (ırkçı Yunan partisi) güçlenmesi dışında bir sonuç göremiyorum,” diye eklemişti.[154]

 

IV.5) TAVİZ(LER)

 

Özetle; “Taç giyen baş, akıllanır” atasözü kanımca; Tsípras ve SYRIZA için de geçerli olacaktır. İktidara gelirken ‘Kamu borçlarını ödemeyeceğiz’ deseler de; avro içinde kalacakları varsayımıyla; nihayetinde her şeyi kırıp, dökmeyecekler,”[155] diyen Ali Ağaoğlu haklı çıkmıştı!

Yunanistan’daki referandumdan, ezici çoğunlukla “Hayır” oyu çıkarken, Başbakan Tsípras, masaya geri döneceklerini açıkladı.[156] Kreditörlere yazdığı mektupla küçük tavizler karşılığında masaya konulan şartları kabul edeceğini bildirdi.[157]

“Ne oldu da Yunan hükümeti 10 Temmuz 2015’de halkın referandumda ‘Hayır’ dediği anlaşmanın karbon kopyasını AB Komisyonu’na yardım talebi ile iletti?”[158] mi?

James Petras’ın, “Seçimleri kazanmak ve iktidara teslim olmak”[159] formülüyle betimlenmesi mümkün olan Tsípras, “Bir nevi düyun-u umumiye”ye[160] “Evet” deyip; sert “kemer sıkma” önlemlerini Brüksel’e göndermişti.[161]

Tsípras, önerilerini Avro Bölgesi’nde kalmayı sağlayacak ve kreditörlerin taleplerini karşılayacak biçimde şekillendirmeye başladı. Önerilere en önemli destek ise Fransa ve İtalya’dan geldi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nde kalmak için kararlılık gösterdiğini belirterek önerileri, “Ciddi ve inanılır” olarak tanımladı. İtalya Başbakanı Matteo Renzi de, “Bir anlaşma olacağı konusunda daha iyimser olduğunu,” söyledi.[162]

Avro Bölgesi Maliye Bakanları Grubu Başkanı Jeroen Dijsselbloem de, “Yunanistan Başbakanı Tsípras ile yapıcı görüşmeler yaptık,” demişti.[163]

Ayrıca IMF’nin yaptığı yazılı açıklamada, “Yunan mercilerinden, IMF’den yeni kredi imkânı istediklerini bildiren bir mektup aldığımızı teyit ediyoruz. İlgili müzakerelerin zamanlaması ve usulü konusunda Yunan mercileri ve Avrupalı ortaklarımızla görüşeceğiz,” denildi.[164]

Yunanistan, kreditörlerin (AB ve IMF) 25 Haziran’da sunduğu ve halkın referandumda yüzde 61.3 “Hayır” ile reddettiği önerilerine benzer bir kemer sıkma paketi hazırlayarak 3 yıl için 53.5-58.5 milyar Avro kredi talebinde bulunurken; örneğin emeklilerden sağlık sigortası kesintisi yüzde 4’den yüzde 6’ya çıkarıldı.[165]

Anlaşmaya göre, kemer sıkma önlemlerinin ağırlaşarak devam edeceği sözü verildi. KDV artırımı dahil vergi düzenlemeleri, çalışma piyasası reformu ve emeklilik reformu gerçekleştirilecek. Kurtarma paketinin referandumda “Hayır” denilen paketten daha ağır olması dikkat çekti.

i) Referandumda Yunan halkı Atina Uluslararası Havalimanı’nın, 39 bölgesel havalimanının, petrol şirketi Hellenic Petroleum HELPE, piyango şirketi, birçok otoyol ve limanın özelleştirilmesini istememişti. Yeni paketle, kamunun en değerli aktiflerinin transfer edilmesiyle Atina’da 50 milyar avrodan bir özelleştirme fonu oluşturulacak. Özelleştirmeler Troyka denetiminde yapılacaktı.

ii) Yeni anlaşmayla birlikte Yunanistan’da kamu çalışanları azaltılacak. Bankacılık sektörü yeniden yapılandırılacak, eczaneler, süt üreticileri ve fırınlar başta olmak üzere birçok sektörle ilgili yeni düzenlemeler de yapılacaktı.

iii) IMF ile anlaşma vadesi dolduğunda yenilenecekti.

iv) Halk, yüzde 26 olan kurumlar vergisinin yüzde 28’e çıkartılmasını, 2016 sonuna kadar kurumlar ve kişisel işletmelerden gelir vergisinin yüzde 100 peşin alınmasını referandumda kabul etmezken, yeni paketle Yunanistan otomatik bütçe kesintilerini öngören mali kurala geçecek. KDV artırımı, vergi düzenlemeleri, çalışma piyasası ve emeklilik reformu da böylece gerçekleştirilmiş olacaktı.

v) Yunanistan tüm bu şartları karşılaması hâlinde bile borçlarını kısmen de olsa sildiremeyecek. Atina Avro Bölgesi’nin diğer üyelerinden aldığı ikili kredileri kırpamayacaktı…[166]

 

AB’DEN OLUMLU TEPKİLER ALAN TASARRUF PAKETİ TEDBİRLERİ[167]
KDV (3 kademe olacak) -Yüzde 6: İlaç, kitap ve tiyatro.

-Yüzde 13: Temel gıda maddeleri, enerji, su ve konaklama (otel vs).

-Yüzde 23: Diğer ürün ve hizmetler, geri kalan gıda ürünleri ile lokanta, restoran vs.

-Adalara uygulanan yüzde 30 vergi indirimi iptal edildi. Merkeze uzak bazı adalarda 2016’ya kadar devam edecek.

ÇİFTÇİLER -Çiftçilerin kullandığı dizel yakıttan alınan Özel Tüketim Vergisi iadesi kademeli olarak sona erecek.

-2017 yılına kadar vergilendirilmeleri yüzde 13’ten yüzde 28’e çıkacak.

EMEKLİLİK -2022 yılına kadar emeklilik yaşı 2 ila 12 yıl artacak (40 yıl çalışanlar 62 yaşında, geri kalanı ise 67 yaşında emekli olacak)

-Emekli maaşlarına devlet katkısı kaldırılacak.

-2022’ye kadar erken emeklilik iptal edilecek.

EKAS VE SİGORTA PRİMLERİ -Yaşlı emekliler ve özürlülere verilen Emekliler için Sosyal Dayanışma Ödeneği’nde (EKAS) 2019 yılına kadar kademeli şekilde iptal edilecek.
KRİZ VERGİSİ ENFIA ENFIA, 2015 ve 2016’da da sürecek. Kriz döneminde hayata geçirilen gayrimenkuller vergisi ENFIA’dan devlet kasasına 2 yılda toplam 5.3 milyar avro girecek.
VERGİLER -Dayanışma vergisi herkes için arttırılacak.

-Firma ve işletmelerden alınan kurumlar vergisi yüzde 26’dan 28’e yükseltilecek.

-Meslek sahipleri ile şirketlerden alınan peşin vergi miktarı yüzde 100’e çıkacak.

-Vergi kaçırmanın önüne geçmek için yeni tedbirler alınacak.

-Lüks araç ve yatlara vergi oranı yüzde 10’dan 13’e çıkacak

-Kapalı olan çok sayıda meslek serbest bırakılacak. İsteyen bu sektörlerde işletme kurabilecek.

SAVUNMA -2015 yılında 100 milyon avro, 2016’da ise 200 milyon avro savunma harcamasına tırpan vurulacak.
TELEVİZYON KANALLARI -Televizyon kanalları ile yeni lisans ihalesi yapılacak.

-Televizyon reklamlarından alınan vergi oranı artacak.

-4G ve 5G ruhsatlarından gelir hedefleniyor.

ÖZELLEŞTİRMELER -Almanya’nın kazandığı 14 çevre havaalanı özelleştirmesi tamamlanacak.

-Pire ve Selanik limanları özelleştirilecek.

-Yunan demir yolları özelleştirilecek.

 

Özetle Tsípras, kreditörlerle yürüttüğü müzakerelerde reddettiği koşulların çok daha ağırlarını Avro Bölgesi Zirvesi’nde 17 saat süren maraton pazarlıkların ardından kabul etmek zorunda kaldı. Almanya Başbakanı Merkel’in, “Güvenimiz kalmadı” vurgusuyla başlayan zirvede, üç yıllık bir dönem için 82-86 milyar avro tutarında bir kurtarma planı anlaşması yapılması için anlaşıldı. Varılan uzlaşı Yunanistan’ın bazıları yarına kadar olmak üzere çok sayıda adım atmasını gerektiriyor.

Anlaşma, Almanya’nın talepleri doğrultusunda şekillendi. Zirve sonrasında Merkel’e varılan anlaşmada yer alan şartların 1919’da Almanya’ya imzalatılan Versailles Antlaşması’nı andırıp andırmadığı soruldu. Merkel, “Tarihi karşılaştırmaların tarafı olmak istemiyorum özellikle de benim yapmadıklarım söz konusu olduğunda” yanıtını verdi.[168]

Ceyda Karan’ın, “SYRIZA hükümetinin uzlaşma ile avro’da kalma arzusunun ilk tezahürü olarak AB-IMF’yi beş aydır zorlayan Maliye Bakanı Varoufákis feda edildi. Kâfi gelecek mi? Hiç sanmam,”[169] notunu düştüğü yeni paket düşünüldüğünde; Tsípras’ın, “Büyük mücadele verdik ve önümüzde zorlu kararlar var. Mali tıkanma ve mali sistemde çöküşü engelledik. Borcu yeniden yapılandırmayı başardık. Büyümeye dönebilmek için bir savaş vereceğiz. Bütün Avrupa’ya onur mesajı verdik,”[170] açıklaması oldukça tartışmalıydı![171]

Çünkü Vangelis Kechriotis’in, “SYRIZA’nın en büyük korkusu bu (yani yeni-yn.) hükümetin ‘sol bir parantez’ olarak algılanıyor olmasıdır,”[172] notunu düştüğü hâle ilişkin olarak her şeyi çok iyi özetliyor Mine Söğüt’ün şu satırları:

“Kapitalizmin en büyük şansı, en azılı düşmanlarını bile kandırabilecek tüm argümanları satın alabilecek kadar zengin olmasıdır. Bu sayede en sıkı solcular dahi kapitalizme neden karşı olduklarını zaman zaman unuturlar. Ruhlarını satmamakla övünüp bedenlerini elleriyle teslim ediverirler. Kapitalizmin ruhla falan ilgilenmediğini, zaten bedenin peşinde olduğunu anladıklarında da iş işten çoktan geçmiş olur.”[173]

 

V. AYRIM: UYARILAR, ELEŞTİRİLER

 

“SYRIZA hareketi Türkiye, Avrupa ve dünya için çok önemli de olabilir, veya kendini önemsizleştirebilir, ama AB tarafından çökertilebilir de,”[174] türünden suya sabuna dokunmayıp; hem nalına hem da mıhına vuran “genellemeler” yanında; SYRIZA’yı haklılaştırma zorlamasını bir kenara bırakmakta yarar var.

“SYRIZA’yı haklılaştırma” zorlamasına en “iyi örnek”: Immanuel Wallerstein’ın, “SYRIZA kendi önceliğini gerçekleştirebilmek uğruna bir dizi kısa dönemli ve çok zor tercihler arasında cambazlık yapıyor. Yanlış kararlar alabilir, hatta daha kötüsü, seçimlerde verdiği sözlere aykırı ciddi tavizler verebilir,”[175] satırlarıdır.

Reel-politiker mazeretlerden, pozisyonlardan teori kotarılması olası olmadığı gibi, SYRIZA’ya sınırsız hoşgörüde somutlanan bu tür bir tutumun doğru olması mümkün değildir.

Görülmesi gerek, siyasal pozisyonu itibariyle, SYRIZA yapabileceğini yapmayı göze almamıştır.

Örneğin Londra Üniversitesi’nde profesör ve Yunanistan parlamentosunda SYRIZA milletvekili Costas Lapavitsas, “Tek yol Avro Bölgesi’nden çıkmak,”[176] derken; SYRIZA açısından avrodan çıkış alternatifinin masaya yatırılması giderek bir zorunluluk hâlini aldığı koordinatlarda “Aslî sorun SYRIZA’nın ülkedeki egemen sınıflarla doğrudan bir cepheleşmeyi göze alıp, alamayacağı”na[177] kilitlenmişken; -tekrarlayalım,- SYRIZA yapabileceğini yapamayıp, “AB’ye hayır” diyememişti.[178]

Oysa, “AB iddia edildiği gibi bir uygarlık projesi değildi! AB, uluslararası finans-kapitalin, Almanya hegemonyası altında şekillenen antidemokratik, emperyalist projesiydi.”[179]

Bu tabloda SYRIZA adına “imkânsızlık teorileri” kotarmak da doğru olamaz.

Tıpkı Korkut Boratav’ın, “Devrimci dönüşüm aşamalarında değilsek, sınıf mücadelelerinde mevziler kazanılır; müzakereler yapılır; uzlaşmalar aranır. Uzlaşmalar, teslimiyete (yenilgiye) de dönüşebilir. Yunan halkı bu seçeneği istemiyor. Galibiyet ufukta görünmüyor; çünkü SYRIZA drahmi’ye dönüş seçeneğini peşinen dışladı. Onurlu bir uzlaşma arıyor; ama karşı taraf ödün vermiyor”;[180] Ergin Yıldızoğlu’nun, “Günümüz kapitalizminde tek, hele Yunanistan gibi küçük, kaynakları sınırlı bir ülkede demokratik reformları, sermaye sınıfını uzlaşmaya zorlayacak biçimde sürdürmek, eğer İspanya ve İtalya gibi daha büyük ve güçlü ülkelerde de benzer gelişmeler ortaya çıkmaya başlamazsa bence olanaksız. SYRIZA’nın önündeki en büyük engel bu: Yunan egemen sınıfları ve kapitalizm. Bu engeli bu koşullarda aşmasıysa bence olanaklı değil”;[181] Slavoj Zizek’in, “Asıl trajik olan, kapitale direnmenin ne kadar güç olduğudur. Yunanistan’da yaşanan trajediyi, bir absürtlük tiyatrosu olarak alabiliriz. Referanduma giden ve ‘Hayır’ yanıtını alan yönetim, hemen ertesi gün bunun tam tersi bir karar verdi. AB paketine evet dedi. Onları suçlamıyorum. Şahsen çok üzülmüş de olsam, doğru olanı yaptılar.”[182] “Onların ‘Hayır’ı, Avrupa’yı içinde bulunduğu uyuşukluktan kurtaramayacaklarını her gün kanıtlayan AB bürokratlarına söylenen bir ‘Hayır’ idi. İşlerin hep süregelmiş hâlineydi bu ‘Hayır’; bizlere hiçbir şeyin olağan hâliyle gidemeyeceğini söyleyen umutsuz bir haykırıştı,”[183] satırlarındaki türden “imkânsızlık”tır dikkat çekmek istediğim…[184]

Elbette SYRIZA konusundaki uyarı ve eleştiriler bunlarla sınırlı değil.

James Petras’ın, Güney Avrupa kuşağında yer alan ülkelerdeki yükselişi “solcu olmayan sol” olarak tanımladığı[185] SYRIZA, bir çok uyarıya, eleştiriye muhatap oldu.

Örneğin Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun, “SYRIZA Yunan halkının ümidi olarak iktidara geldi. Ama bu ümidi ne kadar canlı tutabilecek? Bunu yapmazsa çok eleştirdiği, kendisinden önceki iktidarların durumuna düşer”;[186] Prof. Dr. Korkut Boratav’ın, “SYRIZA’nın AB ve Yunan sermayesinin baskısına boyun eğmesi durumunda varlık sebebinin ortadan kalkacağını ve PASOK’laşacak,”[187] uyarıları; bir kehanet gibi gerçekleşti…

Alp Kayserilioğlu ise, “SYRIZA’nın ters takla atışına ve yeni halk düşmanı uygulamaları”na[188] dikkat çekerken; Barış Yıldırım da ekledi: “SYRIZA, Troyka’ya karşı mücadele ettiği eski omuzdaşlarını gazlayarak “Ya sosyalizm ya barbarlık” kavşağında sağ tarafa meylettiğini gösterdi.”[189]

Ve nihayet Yunanistan’da polisin 2008’de öldürdüğü Aleksis’in yoldaşı ve banka soymaktan hükümlü anarşist tutsak Nikos Romanos da, “Muhalefetteyken karşı çıktığı tüm neo-liberal politikaları uygulayacak olan SYRIZA kısaca, kapitalist çepere ait bir devletin tüm bu jeopolitik, ekonomik ve askeri yükümlülüklerini tamamıyla sürdürüyor,”[190] saptamasını yüksek sesle telaffuz etmişti.

Aslı sorulursa; S. Çiftyürek’in, “SYRIZA kazanmışken, kaybetmekle yüzleşebilir,”[191] öngörüsü gerçekleşiyordu!

Bu hâl; SYRIZA’yı koşulsuz destekleyerek, ötesine berisine aldırmadan ayakta alkışlayanlar, “radikal demokrasi meftunları” için bir dersti ve özeleştiriyi gerekli kılıyordu.

Bu konuda ender görülen tutarlı duruşu; “Tsípras Hükümetinin hiç bir inisiyatif ortaya koymadan sürdürdüğü beş ay süren görüşmeler cesaret kırıcıydı ve benim nedenselleştirdiğim kötümserliğimi haklılaştırdı… Şimdi diyebilirim ki hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş ve öngörülerimizde yanılmışız,”[192] diyen Alain Badiou’da gördük… O kadar!

Bizde ise, kayda değer bir şey yoktu; suskunluk ve geçiştirme dışında!

Oysa, coğrafyamızda -neredeyse!- SYRIZA’cı olmayan yok gibiydi. Hayali kurulan geniş yelpazeyi birleştiren SYRIZA, post-Marksistlerin gönlünde taht kurup, paylaşılmaz olmuştu.

CHP bile SYRIZA sempatisini gizlemeyip açığa vurmuştu; ÖDP ve HDP de öyle…

Ancak sürdürülemez kapitalizme el süremeyen; sınıf mücadelesi yerine sosyal iyileştirmeciliği ikameye kalkışan; liberal solculuğu, devrimcilik diye sunmaya kalkışan bu “radikal demokrasi” illüzyonu kısa sürede karaya oturdu; fiyaskoya kapı açtı.

Evet, “SYRIZA kısa sürede fos çıktı”![193]

 

V.1) MÜCADELEYE DEVAM

 

“Yunanistan’a ‘bi’ şeycikler’ olmaz. Kısa sürede de ‘eski hamam eski tas’ durumuna dönülür. Yunanistan Batı dünyası himayesinde yaşamını sürdürür,”[194] öngörüsünü -ne yazıktır ki!- doğrulayan ülkedeki yeni döneme ilişkin olarak, “Avrupa’yı baskısı altında tutan muhafazakârlık siyasi olarak Tsípras ve SYRIZA’yı ezip geçmek istiyor ki yeni bir alternatif paradigma/ pan-Avrupacı model ortaya çıkmasın. SYRIZA’ya, Podemos ve Sinn Fein’i bitirmek/ durdurmak/ öldürmek için saldırıyorlar,”[195] diyen Yannis Albanis’in asılsız “abartıları”nı bir kenara bırakıp; Theodoros Karyotis’in, “Acilen bir taban hareketine ihtiyaç var. Yeni bir mücadele dönemi başlıyor,”[196] uyarısına kulak verme zamanıdır.

Evet, mücadele devam ediyor.

Kolay mı? SYRIZA Hükümetinin troyka ile imzaladığı anlaşmaya karşı 3. genel grev gerçekleştirildi. Grev en çok eğitim, sağlık, taşımacılık, telekomünikasyon, enerji iş kollarında etkili oldu. Katılımın yüzde 90’a kadar çıktığı belirtildi. Liman işçileri, köyüler, esnaflar, emekliler, işsizler kendi pankartlarıyla eylemlere katıldılar.

Atina’da üç farklı alanda yapılan gösterilerde SYRIZA hükümeti hedefteydi. Sendikalar yaptıkları açıklamalarda “SYRIZA hükümeti sol bir parti olarak iktidara gelmesine rağmen halkı kandırdı. Troykayla uzlaşarak işçi ve emekçilerin haklarını elinden aldı. Sosyal güvenlik paketinde yaptığı değişikliklerle işçileri mezara koydu” denildi. Sendikalar aynı zamanda mücadelelerinin yeni başladığını ve SYRIZA’ya karşı mücadele etmeye devam edeceklerini söylediler.[197]

Yunanistan’da SYRIZA hükümetinin sosyal sigortalar yasasını oylamaya sunma kararından sonra ülke çapında 48 saatlik grev kararı alındı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Yunanistan Kamu Çalışanları Sendikası (ADEDY) 6 ve 7 Mayıs 2016 tarihlerinde genel grev ilan etti. Yunanistan Mücadeleci İşçiler Cephesi de (PAME) yasa tasarılarının Mecliste görüşüldüğü süre içinde grev ilan ettiklerini açıkladı. İki günlük genel grev, Paskalya kutlamaları ile çakışması nedeniyle 8 Mayıs’a ertelenen 1 Mayıs gösterileri ile de birleştirilince üç güne çıkmış oldu.

Yunanistan’ın elliden fazla kent ve ilçesinde genel grev dolayısıyla üç gün boyunca miting, yürüyüş ve benzeri etkinliklerin yapılacağı açıklanırken 6 Mayıs 2016’da Atina’da üç ayrı yerde miting düzenlendi. Klatmonos ve PAME, Omonia Meydanı’nda toplanarak Meclise yürüdü. Sol örgütler ve bazı sendika şubeleri de akşam saatlerinde Haftia Meydanında toplanarak Meclise yürüdüler. PAME, 50 bin üzerinde bir kitle ile yürüdü. Yürüyüşün asıl gövdesini işçi sendikaları oluşturdu. Troyka (AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF üçlüsü) ve hükümet karşıtı çok sayıda pankartın taşındığı miting ve yürüyüş sırasında aynı doğrultuda da sloganlar atıldı.[198]

Kimse mücadelenin, Troyka’nın Tsípras’ına (ve SYRIZA’sına) teslim olacağını ummasın, beklemesin.

Elbette Yunanistan örneğinden çıkarılacak çok ders var. Yunanistan gelecekte Avrupa’nın tümünde yaşanacaklara[199] bir giriş niteliğinde.[200] Çünkü Yunanistan krizinin geldiği kritik nokta, sadece bu ülkenin değil, Avrupa’nın da geleceği konusunda ciddi kaygılara yol açıyor. Hasılı Yunanistan krizi, bütün bu deneyimlerin ışığında, Avrupa için belirleyici bir sınav oluyor.[201] (“Özetle, yalnız Yunanistan’ı değil, AB’yi de zor günler bekliyor!”[202] diyenler haklı çıkmıştır!)

Söz konusu sınav herkese çok şey öğretiyor; öğretti ve öğretecek de![203]

Doğaldır ki Frantz Fanon’un, “Sömürgeleştirilen insan, istekli bir şekilde işkenceci olmak isteyen, işkence görmüş insandır. Kendi rolünü bırakıp, kendisini avlayanların rolünü almaya hazırdır,”[204] uyarısını unutup/ unutturmadan…

Kabul edin ya da etmeyin Tsípras, “sömürgeleştirilen insana” iyi bir örnektir!

Çünkü tabanın öfkesini absorbe eden Tsípras (ve SYRIZA’sı) Karl Marx ile Friedrich Engels’in, Merkez Komitesi’nin Komünist Birliğe Çağrısı’ndaki (1850), “Her durumda devrimci değil, yalnızca reformist bir biçimde hareket edecek olan demokratların önerilerini en son sınırına dek itelemeli ve bunları özel mülkiyete doğrudan saldırı biçimine dönüştürmelidirler; böylelikle, örneğin küçük-burjuvalar demiryollarının ve fabrikaların satın alınmalarını önerecek olsalar, işçiler bu demiryollarının ve fabrikaların, gericilerin mülkleri olarak, devlet tarafından hiç bir tazminat ödenmeksizin doğrudan zoralımını istemelidirler,” ile Oscar Wilde’ın, “Tarih okumuş herkesin bildiği gibi, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerlemeler itaatsizlik yolu ile gerçekleşir, itaatsizlik ve isyan yoluyla,”[205] uyarılarını “es” geçmişlerdir!

Tsípras gibi “radikal demokratlar” için soru(n) buradadır.

Çünkü “Devleti ve iktidarı, bunların teknolojisini, bunların uluslararası özelliklerini, ait oldukları emperyalist, hegemonyacı sistemi konuşmayı kabul etmeden, bırakın sosyalizmi, demokrasiyi konuşmak bile olanaklı değildir. Kapitalizmi, kapitalizmin uluslararası karakterini konuşmadan, ekonomik reformlardan söz etmek de boş çabadır.”[206] Ve bugün kapitalist sistemi konuşmak, onu tahkim etmek ve onu yıkmak dışında bırakmadığı sonucuna vardırır.

Yaptıklarıyla, özellikle de yapamadıklarıyla “Tsípras, siyaseten hızlı yaşadı ve genç olarak ölmek üzere”dir.[207]

Ama bu kadar da değil; O, AB Komisyon başkanı, kıdemli antikomünist Donald Tusk’un, “Avrupa’da aşırı sol bulaşıcılık tehlikesinden” korkuyor, “Avrupa 1968’e benziyor,”[208] diye betimlediği ve bir toplumsal imkânın heba edilmesinin başrol oyuncusu, sorumlusudur.

Görülmesi gerek: “Toplumsal mücadeleler tarihinde, ‘ütopik’ çözüm önerisi sahiplerinin güçlü basınçlar karşısında katı ‘gerçekçi’lere dönüşmesinin yeterince örneği bulunuyor. Avrupa Finans-kapitalinin Yunanistan halkına karşı yükselttiği katı sınıf mücadelesi, Yunan halkını cehennemi koşullara mahkûm etti. Emekçilerin içinde yaşadığı somut koşullar itibariyle, içinden geçilen süreçte Yunanistan’da Sosyalizm ‘ütopik’ bir öneri değil, halkın bu cehennemden işçi sınıfı öncülüğünde çıkışının yegâne gerçekçi yoludur.

İşçi sınıfı öncülüğünde girilecek sosyalizm yolu, Yunan halkına emperyalist-kapitalist kurum ve ilişkiler ağı içinde yer alarak ‘tedrici reformlar’ aracılığıyla ‘kurtuluş’ vaat etmekten çok daha gerçekçi ve uygulanabilir somut bir seçenektir. Emek güçleri açısından, Yunanistan işçi sınıfı ve bağlaşıklarını sınıf mücadelesini yükseltmeye, onları emperyalist kurum ve ilişkiler ağı dışında yeni bir toplum kuruculuğuna çağırmaya; Avrupa emekçileri ile bu temelde yeni örgüt ve ilişkiler biçimlendirmeye çağırma ve bunların adımlarını atma, ‘Avrupalı partnerlerle’ yürütülecek müzakerelerden çok daha sonuç alıcı, kelimenin gerçek anlamında devrimci bir yoldur…

Tsípras’ın yazısında ifade ettiği öğe, ‘social cohesion’ın (toplumsal uyum) kapitalizmin kurum ve ilişkiler ağı içinde kalarak sağlanması bu kriz konjonktüründe mümkün değildir. Toplumsal uyum, Bernstein’dan beri tüm reformist sosyalistlerin kriz konjonktüründe sermayeden bekledikleri, ancak kapitalizmin temel eğilimleri nedeniyle bir türlü gerçekleşmeyen bir taleptir. Kapitalizm kendi temel eğilimleri nedeniyle, ancak toplumsal uyumsuzluk, toplumsal çelişki ve çatışmalarla birlikte var olabilir.

Devrimler, nesnel tarihsel ve toplumsal çatışma ve kopuşmalardan çıkagelirler, ancak bu kopuşmaları bilince çıkaran, sistemle kopuşan eğilimlerle bütünleşen ve onları politik olarak doğru hedeflere yönelten öznel politik güçlerdir. İçinden geçilen süreçte öznel politik güçlerin rolü özel bir önem kazanmıştır. Yunanistan emekçilerinin yaşlı kıtanın devrimci merkezi konuma gelmesi, bütünüyle öznel politik güçlerin cüret, kararlılık, politik esneklik ve devrimci kapasitesine orantılıdır. Yunanistan’da uygulanan kemer sıkma paketleri ile yaratılan dünya, Rosa Lüksemburg’un sözcükleri ile Barbarlığa denk düşmektedir. Alternatifi ise Rosa’nın kendi sözcükleri ile sosyalizmdir. Yunanistan emekçileri, Barbarlık ile Sosyalizm arasında bir noktada geleceklerini arıyorlar…”[209]

Aksi taktirde, Yunanistan halkını daha fazla açlık, daha fazla yoksullaşma, daha fazla baskı ve daha fazla çürüme bekliyor! Kolay mı? Yunanistan İstatistik Kurumu (ELSTAT) verilerine göre, ülke 40 aydır deflasyondan hâlâ çıkamadı[210] ve kitlelerin hoşnutsuzluğu çoğalarak devam ediyor…

 

13 Temmuz 2016 07:30:30, Ankara.

 

N O T L A R

[1] “Bir olta iğnesinin ucundaki kurt gibi.” (Leonard Cohen.)

[2] “İspanya’da da Yapabiliriz”, Gündem, 25 Mayıs 2015, s.13.

[3] “İspanya’ya Sol Damga”, Gündem, 26 Mayıs 2015, s.13.

[4] Seyfi Öngider, “Yunanistan ve Türkiye Solları”, Radikal İki, 20 Mayıs 2012, s.5.

[5] Aslı Aydın, “Bir Yunan Tragedyası Değil, Hepimizin Hikâyesi”, Birgün, 2 Temmuz 2015, s.5.

[6] Ahmed Pelda, “Yunanistan’dan, AB’nin Devletleşmesine Darbe”, Gündem, 13 Temmuz 2015, s.4.

[7] Işık Kansu, “Yunan Trajedisi”, Cumhuriyet, 11 Temmuz 2015, s.18.

[8] Murat Çakır, “Hayır’dan Sonra Yunanistan”, Gündem, 11 Temmuz 2015, s.13.

[9] “Diren SYRIZA, İstanbul Seninle”, Gündem, 6 Temmuz 2015, s.13.

[10] Emre Aköz, “SYRIZA Dünyaya Umut”, Sabah, 27 Ocak 2015… http://www.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2015/01/27/syriza-dunyaya-umut

[11] Güray Öz, “Korkunun Gerçek Nedeni”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2015, s.7.

[12] Oral Çalışlar, “Güneyi isyanlarda, ‘Yahşi Batının’…”, Radikal, 7 Haziran 2015… http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral_calislar/guneyi_isyanlarda_yahsi_batinin-1392302

[13] Foti Benlisoy, “… ‘Yukarıdakiler’ ve ‘Aşağıdakiler’ Arasında SYRIZA Hükümeti”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2015, s.2.

[14] Nilgün Cerrahoğlu, “Kim Korkar Tsípras’tan?”, Cumhuriyet, 27 Ocak 2015, s.10.

[15] Onur Öncü, “SYRIZA Baharı”, Gelecek, No:135, 30 Ocak 2015, s.15

[16] Gülsen Candemir, “SYRIZA Umudu Yükseltti”, Birgün, 23 Şubat 2015, s.6

[17] Hasan Cemal, “Alexis Tsípras’ın Seçim Zaferi Beni Gerçekten Heyecanlandırdı Ama…”, T24, 27 Ocak 2015… http://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/alexis-Tsíprasin-secim-zaferi-beni-gercekten-heyecanlandirdi-ama,11137

[18] “Fidel Castro’dan Aléxis Tsípras’a: ‘Sana Yürekten Başarılar Diliyoruz’…”, 7 Temmuz 2015… http://direnisteyiz.net/haber/fidel-castrodan-aleksis-ciprasa-sana-yurekten-basarilar-diliyoruz/

[19] Erinç Yeldan, “Umudun Kıvılcımları”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2015, s.11.

[20] Güray Öz, “SYRIZA Bize Ne Diyor?”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2015, s.7.

[21] Onur Erem, “Maite Mola: SYRIZA Başarırsa Tüm Avrupa’ya Örnek Olacak”, Birgün, 11 Mart 2015, s.10.

[22] Elif Görgü, “PCE(ML) Genel Sekreteri Raul Marco: Avrupa’da İnisiyatif El Değiştirebilir”, Evrensel, 6 Şubat 2015, s.10.

[23] Mahir Adalı, “… ‘Yunan Solu’ Kendi Gücünü SYRIZA’yla Birlikte Keşfetti”, Radikal, 17 Mayıs 2012, s.17.

[24] Türey Köse, “Türkiye Solunda SYRIZA Heyecanı”, Cumhuriyet, 27 Ocak 2015, s.10.

[25] Yüksel Taşkın, “Bizim Sol Yapabilir mi”, Taraf, 27 Ocak 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/bizim-sol-yapabilir-mi/

[26] Herkül Milas, “Yunanistan’da Ne Görüyoruz?”, Zaman, 3 Şubat 2015… http://www.zaman.com.tr/herkul-millas/yunanistanda-ne-goruyoruz_2275367.html

[27] Caner Ertay, “Bu Bir Darbedir”, Halkın Sesi, Yıl:10, No:237, 22 Temmuz-4 Ağustos 2015, s.8.

[28] Onur Yıldız, “Popülist İtirazdan Popülist İdareye: SYRIZA ve PODEMOS Örnekleri”, Mülkiye Dergisi, 2015 39 (2), s.291-292.

[29] Işıl Özgentürk, “Önce Şunu Bir Okuyalım!”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2015, s.18.

[30] Ö. İskender Özturhanlı, “SYRIZA’nın Hipotezi”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2015, s.2.

[31] Murat Çakır, “PODEMOS Önemli Bir Mevzidir”, Gündem, 11 Mart 2015, s.13.

[32] İbrahim Varlı, “Ne Etti La Bu SYRIZA Size!”, Birgün, 14 Temmuz 2015, s.4.

[33] Aydın Engin, “Seni Gidi SYRIZA Seni!”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2015, s.12.

[34] Aydın Engin, “Şirketler Avrupası Emeğin Avrupası”, Cumhuriyet, 6 Temmuz 2015, s.7.

[35] Ergin Yıldızoğlu, “SYRIZA Üzerine Soğukkanlı Notlar…”, Cumhuriyet, 16 Temmuz 2015, s.8.

[36] Ergin Yıldızoğlu, “Oxi: Bir Süreçte Bir Adım…”, Cumhuriyet, 9 Temmuz 2015, s.8.

[37] Turan Eser, “Komşuda Pişer Bize de Düşer”, http://birgun.net/news/view/komsuda-piser-bize-de-duser/12649

[38] Cem Somel, “Yunan Emekçilerine Selam!”, Gündem, 9 Temmuz 2015, s.4.

[39] Hayri Kozanoğlu, “Podemos Mercek Altında”, Birgün, 17 Şubat 2015, s.10.

[40] Hayri Kozanoğlu, “Tsípras Zulme ‘Yeter’ Dedi!”, Birgün, 30 Haziran 2015, s.5.

[41] “Chomsky: Tarih Düz Bir Çizgide İlerlemez”, Birgün, 28 Eylül 2015, s.12.

[42] “Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu: Yunanistan 40 Yıllık Oyunu Bozdu”, 6 Temmuz 2015… http://www.xn--yenidenatlm-7zbb.com/yunanistan-40-yillik-oyunu-bozdu-turkiye-de-domino-etkisi-yaratacak/367/

[43] “Kürkçü: Yunanistan’ın Borcunu Türkiye Üstlensin”, Hürriyet, 29 Haziran 2015… http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29410822.asp?utm_source=newsletter&utm_medium=mailling&utm_campaign=gunluk-bulten

[44] Sezin Öney, “Seni Sevmeyen Ölsün SYRIZA”, Taraf, 26 Mart 2015, s.3.

[45] Nagehan Alçı, “Tsípras’ı Övenler Şimdi Utanıyorlar mıdır?”, Milliyet, 5 Temmuz 2015, s.16.

[46] “Yunanistan’ın borcunu Türkiye ödesin” demeciyle tepki çeken HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, bu sefer de “Yunan halkı borçlarla bir şekilde başa çıkmaya karar vermişken ‘Doğru olan borcun tamamını inkâr etmektir,’ demenin değeri yok,” dedi. (Ertuğrul Kürkçü ‘Kendini Aştı’: Borcu İnkâr Etmek Siyaseten Kabul Edilemez”, http://haber.sol.org.tr/turkiye/ertugrul-kurkcu-kendini-asti-borcu-inkâr-etmek-siyaseten-kabul-edilemez-121975) İyi de neden?!

[47] “Tsípras’ın İhaneti Sol İçinde Ciddi Tartışmalar Yarattı”, Evrensel, 29 Ağustos 2015… http://www.evrensel.net/haber/259345/ciprasin-ihaneti-sol-icinde-ciddi-tartismalar-yaratti

[48] S. Çiftyürek, “SYRIZA, Podemos Avrupa’nın Yeni Sosyal Demokrasisi!”, Newroz, Yıl:8, No:263, 5 Şubat 2013, s.3.

[49] Ahmet İnsel, “Sia Anagnostopulu: Ezmeden Reformlara Devam”, Cumhuriyet, 13 Eylül 2015, s.8.

[50] Miguel Mora, “Noam Chomsky: SYRIZA ve Podemos; Çevre Ülkelerin Canına Okuyan Neo-Liberal Saldırıya Karşı Bir Tepkidir”, Birgün, 16 Şubat 2015, s.10.

[51] Gizem Örnek, “Doğan Çetinkaya: SYRIZA’nın Politikaları Uygulanabilir Göründü”, Evrensel, 17 Şubat 2015, s.10.

[52] Devrimci Hareket, “Yunanistan’da SYRIZA Sınavı!”, 27 Ocak 2015… http://www.devrimcihareket.net/gundem/672-yunanistanda-syriza-snav.html

[53] James Petras, La Haine, 15 Haziran 2015.

[54] “… ‘Radikal Sol’un Kapitalizmle Dansı”, 5 Temmuz 2015… http://www.halkingunlugu.net

[55] “Petras: SYRIZA Alman Sermayesi ve NATO’ya Hizmet Ediyor”, 30 Temmuz 2015… http://haber.sol.org.tr/dunya/petras- syriza-alman-sermayesi-ve-natoya-hizmet-ediyor-124565

[56] James Petras, “SYRIZA: Yağma, Talan, Yılgınlık”, 23 Haziran 2015… http://www.sendika.org/2015/06/syriza-yagma-talan-yilginlik-james-petras/

[57] Yakup Kepenek, “SYRIZA Soluğu”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2015, s.11.

[58] İki örnek!

İlki şu: “Ben Yunanistan seçimlerinde oy verecek konumda olsaydım, hiç tereddüt etmeden, iki nedenle SYRIZA’yı desteklerdim… Bir taraftan muhafazakâr yazarlar SYRIZA’nın ‘radikal sol’ olduğunu vurgulayarak seçmeni korkutmaya çalışıyorlar. Öbür taraftan bazı sosyalist gruplar, partiler SYRIZA’yı yeterince sol bulmadıkları, uzlaşma eğilimi sergilediği için desteklemek istemiyorlar. ‘Radikal sol’, ‘sol’ kavramlarını tanımlamaya çalışır, ondan sonra SYRIZA’yı bu tanımların içine yerleştirmeyi denersek bence bu çelişkili görüntü değişebilir. Solu temel olarak iki kanada ayırmak gerekir. Biri çalışanların, cinsel, etnik, ulusal dini baskı altında olanların yaşamlarını iyileştirecek, özgürlüklerini geliştirecek reformlar yapmayı arzulayan, ama kapitalizmin koyduğu sınırlamaları veri alan ‘kapitalist gerçekçi’ kanat. İkincisi, bu birinci kanadın yapmak istediklerini olumlu bulmakla birlikte, bu reformları gerçekleştirmenin, uzun dönemde korumanın, kapitalizmin sınırlarının ötesine geçmeden mümkün olmadığını ya da bu olanağın çok sınırlı olduğunu düşünerek, ekonomik modelden, siyasi iktidarın (devletin) yapısına kadar köklü -radikal- değişiklikler arzulayan kanat… SYRIZA birinci kanada ait, ‘radikal olmayan’ bir sol parti.” (Ergin Yıldızoğlu, “Neden SYRIZA?”, Cumhuriyet, 26 Ocak 2015, s.10.)

İkincisi de şöyle: “SYRIZA da, kendi ülkesindeki sosyalist/komünist hareketlerin parçası, uzantısı olan bir partidir. İktidara gelmesi, sosyal devrimlerin anavatanı olan Avrupa’da da ‘sola salınmaya başlayan sarkaç’ dönüşümünün filizlenme işareti midir? Bu soru, Avrupa’nın devrimci hareketleriyle tarihsel olarak bağlantılı Türkiye sosyalistleri için de önem taşımalıdır. ‘Niçin başkası değil de SYRIZA?’ sorusu abestir. Somut koşullar, bu tarihsel dönemeçte Avrupa/Alman emperyalizmine ve Yunan burjuvazisine karşı mücadele sorumluluğunu bu partiye yıkmıştır. SYRIZA bu yükü, sorumluluğu üstlenebilecek mi? Önemli soru budur. Devrimci dönüşüm aşamalarında değilsek, sınıf mücadelelerinde mevziler kazanılır; müzakereler yapılır; uzlaşmalar aranır. Uzlaşmalar, teslimiyete (yenilgiye) de dönüşebilir.” (Korkut Boratav, “SYRIZA: Mücadele, Müzakere, Uzlaşma?”, 6 Şubat 2015… http://www.sendika.org/2015/02/syriza-mucadele-muzakere-uzlasma-korkut-boratav/)

[59] Cem Gurbetoğlu, “Ali Rıza Güngen: Fırsat Penceresi Açıldı Sonucu Mücadele Belirler”, Evrensel, 12 Şubat 2015, s.10.

[60] Özge Özdemir, “Yunanistan Sağlık Bakanı Panayotis Kouroublis: Silah Yarışına Verilen Para Sosyal Haklara Harcanmalı”, Milliyet, 26 Nisan 2015, s.26.

[61] Cem Somel, “SYRIZA’nın Zaafı”, Gündem, 16 Temmuz 2015, s.4.

[62] Yorgo Kırbaki, “SYRIZA 213 Günde 13 Puan Kaybetti”, Hürriyet, 31 Ağustos 2015, s.16.

[63] Seyfettin Gürsel, “SYRIZA, Uzlaşmayı Seçti”, Zaman, 23 Şubat 2015, s.6.

[64] Nilgün Cerrahoğlu, “… ‘SYRIZA Modeli’ Çöktü”, Cumhuriyet, 23 Ağustos 2015, s.9.

[65] Mehmet Uğur Ekinci, “AB SYRIZA’dan Korkmalı mı?”, Sabah, 31 Ocak 2015, s.25.

[66] Çeviri: Kontra Salvo… Kaynak: http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2014/12/syrizann-selanik-program-15-eylul-2014.html#more

[67] Süleyman Yaşar, “İşte Sol Partiyi Öne Geçiren Program”, Taraf, 14 Ocak 2015, s.5.

[68] “SYRIZA Yoksulların Borçlarını Silecek”, Birgün, 19 Ağustos 2015, s.11.

[69] “Yunanistan’da seçim, SYRIZA, Yunan solu gibi konulara girince, yazılan yazılarda birkaç kere olsun, ‘popülizm’ kavramı geçmesin olmaz. Tabii popülizm ne Yunanistan’a özgün bir şey, ne de solla sınırlı. Her yerde var ve her siyasî çizginin kendi ‘popülizm yapma’ yolları belirlenmiş. Popülizm, siyaset adamının toplumla ilişki kurmasının belli başlı yöntemlerinden biri… Şöyle diyeyim: dünya görüşü düzeyinde, ‘popülist’ denebilecek bir ideolojiyi sakıncalı bulurum, çünkü böyle bir bakış, maddî ve nesnel süreçleri kavramakta da, değerlendirmekte de, yetersiz kalır. Nesnel gerçeklikten kopuk talepler ya da iddialar vb., sonuçta, sol siyaset için zararlıdır. Ama somut siyasetin yürütülmesine, ‘popülist’ diyeceğimiz öğeler, tavırlar vb. zorunlu olarak karışır. (Murat Belge, “Siyasette Popülizm”, Taraf, 3 Şubat 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/siyasette-populizm/)

[70] Özlem Yüzak, “Borç Köleliği ve Krediokrasi (2)”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2015, s.10.

[71] Özlem Yüzak, “Prof. Dr. Özlem Onaran: AB ve Troyka Hatasını İtiraf Etmez”, Cumhuriyet, 12 Temmuz 2015, s.9.

[72] Mustafa Sönmez, “Komşuda İş Çok Zor Yonca”, Birgün, 30 Haziran 2015, s.5.

[73] Taha Akyol, “Sol İktidar”, Hürriyet, 27 Ocak 2015, s.18.

[74] Uğur Gürses, Yavaşlatılmış Tren Kazasının Son Sahnesi”, Radikal, 29 Haziran 2015… http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ugur_gurses/yavaslatilmis_tren_kazasinin_son_sahnesi-1387219

[75] Borçlular, o zaman, “kemer sıkma politikaları depresyon yaratıyor, borç böyle ödenmez” diyebilir, hatta halk adına, “bu borcu biz almadık alanlar ödesin” diyerek neo-liberal dayatmaları referanduma sunabilirlerdi. (Ergin Yıldızoğlu, “Yunanistan Aynasında Kapitalizm ve Demokrasi”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2015, s.8.)

[76] Mustafa Sönmez, “Komşuda ‘Hayır’ Zamanı…”, Birgün, 1 Temmuz 2015, s.5.

[77] “Varoufákis: Batarsak 1 Trilyon Avro Kaybedecekler”, Hürriyet, 5 Temmuz 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29460084.asp

[78] Costas Lapavitsas, “Yunanistan Şantaja Uğruyor, Çıkış Yolu Eurozone’u Terk Etmek”, 27 Haziran 2015… http://www.sendika.org/2015/06/yunanistan-santaja-ugruyor-cikis-yolu-eurozoneu-terk-etmek-costas-lapavitsas/

[79] Uluslararası yatırım bankası Barclays Capital, Yunanistan’ın Avro’dan çıkması durumunda hangi ülkelerin en çok etkileneceğini değerlendirdi. Krizin etkilerini, ülkelerin kurtarma fonuna destekleri, ellerindeki Yunanistan tahvilleri, türev piyasasındaki faaliyetleri göz önüne alınarak yapılan hesaplamalara göre, en çok zarar görecek ülkeler şöyle: i) Almanya: Krizin Almanya’ya maliyeti 91.6 milyar Avro olacak. Bu, ülke milli gelirinin yüzde 3.3’üne denk… ii) Fransa: Ülke, milli gelirinin yüzde 3.3’ü olan 70.1 milyar Avro zarar edecek… iii) İtalya: 61.2 milyar Avro zarar öngörülüyor. Bu da milli gelirin yüzde 3.8’i demek… iv) Slovakya: Milli gelirinin yüzde 4.2’si kadar zarar edecek… v) Estonya: Milli gelirinin yüzde 4.3’üne denk bir zararla karşılaşacak… vi) Malta: Milli gelirinin yüzde 5.3’ünü kaybedecek… (Pelin Ünker-Zeki Tezer, “Yunanistan Avrupa’yı da Ateşe Attı”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2015, s.9.)

[80] Nilgün Cerrahoğlu, “Tsípras Zaferinin Dersleri”, Cumhuriyet, 22 Eylül 2015, s.14.

[81] Faruk Şen, “Avro’dan Çıkış Yolu Gözüktü”, Milliyet, 25 Temmuz 2015, s.10.

[82] Fehim Genç, “… ‘Komşu’ KDV Şokunu Türkiye’de Atlatacak”, Milliyet, 21 Temmuz 2015, s.8.

[83] “Yunanistan’da ekonomi 2012’de yüzde 7, 2013’te yüzde 4 üstü üste küçülmüş. Resmi işsizlik yüzde 27, genç işsizliği yüzde 55. Dış borç stoku 570 milyar dolar. Yani milli gelirinin yüzde 234’ü.” (Mustafa Sönmez, “Komşuda İş Çok Zor Yonca”, Birgün, 30 Haziran 2015, s.5.)

[84] Mustafa Paçal, “Taverna Ekonomisi ve SYRIZA”, Taraf, 9 Temmuz 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/taverna-ekonomisi-ve-syriza/

[85] Ceyda Karan, “Yunanistan ve AB Gemisi”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2015, s.13.

[86] Hayri Kozanoğlu, “Tsípras Zulme ‘Yeter’ Dedi!”, Birgün, 30 Haziran 2015, s.5.

[87] Cem Somel, “Yunan Halkının Düştüğü Belâ”, Gündem, 2 Temmuz 2015, s.4.

[88] Buna rağmen, “2010-2013 yılları arasında ‘Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ (SIPRI) verilerine göre 2011 yılı sabit dolar kuruyla Yunanistan 28 milyar 478 milyon dolar tutarında silah ithal etti.” (Süleyman Yaşar, “Yunanlılar Silah Tacirlerine Hayır Dedi, Sıra Türkiye’de”, Taraf, 27 Ocak 2015… http://www.taraf.com.tr/yazarlar/yunanlilar-silah-tacirlerine-hayir-dedi-sira-turkiyede/)

[89] İbrahim Okçuoğlu, “Yunanistan’da ‘Post-Marksizm’in Zaferi!: Ezilenlerin Hükümeti…”, 2 Şubat 2015… http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com.tr/2015/02/yunanistanda-post-marksizmin-zaferi.html

[90] Yorgo Kırbaki, “Komşuda Rüzgâr Soldan Esiyor”, Hürriyet, 25 Ocak 2015, s.20.

[91] The Guardian, 18 Eylül 2013

[92] Ali Yurttagül, “Atina Depremi Brüksel’i Sarsar mı?”, 29 Ocak 2015… http://www.zaman.com.tr/ali-yurttagul/atina-depremi-brukseli-sarsar-mi_2274202.html

[93] Korkut Boratav, “Yunanistan Nasıl Çökertildi?”, 30 Ocak 2015… http://www.sendika.org/2015/01/yunanistan-nasil-cokertildi-korkut-boratav/

[94] Serge Goulart, “Brezilya Yargısı Engizisyon Mahkemelerine Dönüşerek İşçi Partisi ve CUT’a Saldırıyor”, Gündem, 22 Ocak 2013, s.11.

[95] Cesar Chelala, “Yunanistan’da Ekonomik Krizin Halk Sağlığına Etkisi”, 30 Temmuz 2015… http://sendika1.org/2015/07/yunanistanda-ekonomik-krizin-halk-sagligina-etkisi-cesar-chelala/

[96] Mustafa Sönmez, “Komşuda ‘Hayır’ Zamanı”, Birgün, 1 Temmuz 2015, s.5.

[97] Ahmet İnsel, “Referandum Tsípras’a”, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2015, s.14.

[98] “AB’den Komşu’ya Düyun-U Umumiye”, Milliyet, 14 Temmuz 2015, s.7.

[99] Mithat Yurdakul, “Derviş’in Fikri Komşu’nun Zikri”, Milliyet, 15 Temmuz 2015, s.9.

[100] En ucuz 10 ada içerisinde 55 milyon dolarla en görkemli ada olan Omfori Adası, 4.5 milyon metrekarelik bir araziye sahip. İçerisinde sadece bir adet yapı bulunuyor ve adanın yeni sahibi, Yunan hükümetinden alacağı izinler sonrasında adanın yüzde 20’sine turizm amaçlı tesisler yapabilecek… İçerisindeki 4 bin zeytin ağacıyla yatırımcılar için bir başka cazip adadan biri olan Dulichium Adası 28.4 milyon dolara satışta ve 5.4 milyon metrekarelik büyüklüğe sahip durumda. Burası da bulunduğu bölgeye bakıldığında turizm tesislerine uygun bir yerleşim yeri olarak pazarlanıyor… Listedeki 3 numaralı 38.6 milyon dolarlık ada ise Atina’ya olan yakınlığıyla dikkat çekiyor, 348 bin metrekarelik ada 38.6 milyon dolara satışta… En ucuz adalar liginde 3.3 milyon dolarla yatırımcı için en uygun bütçeli ada olan Lihnari Yarımadası ise 384 bin metrekarelik alana sahip durumda. Acil satış listesinde olduğu belirtilen adanın yüzde 50 indirimli fiyatla listelendiği belirtiliyor. Tatlı suyu ve yolları bulunan ada binlerce zeytin adasına da ev sahipliği yapıyor. (“Yunan Zenginler Yüzde 50 Tenzilatlı Ada Satıyor!”, Milliyet, 17 Temmuz 2015, s.11.)

[101] Levent Dölek, “Tsípras… İhanet mi, Ricat mı?”, Devrimci Karadeniz… http://devrimcikaradeniz.com/cipras-ihanet-mi-ricat-mi/

[102] “Özelleştirmeye ‘Dur’ Dediler”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2015, s.12.

[103] “Şanlı Yunan Tarihine Göre Kararınızı Verin”, Milliyet, 28 Haziran 2015, s.20.

[104] “Tsípras: Halkımı Aşağılatmam”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2015, s.13.

[105] “Kemer Sıkma Yunanistan İçin Bitti”, Milliyet, 26 Ocak 2015, s.13.

[106] Özlem Yüzak, “Borç Köleliği ve Krediokrasi (1)”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2015, s.8.

[107] “Savaşçı Hükümet Sözü”, Gündem, 21 Eylül 2015, s.13.

[108] “Tsípras: Sol Platform Temsilcisi Bakanları Kabineden Çıkardı”, 18 Temmuz 2015… http://siyasihaber.org/cipras-sol-platform-temsilcisi-bakanlari-kabineden-cikardi1

[109] Uğur Koçbaş, “O Artık Başbakan”, Vatan, 26 Ocak 2015, s.11.

[110] Herkül Milas, “Yunanistan’da SYRIZA Dönemi”, Zaman, 27 Ocak 2015… http://www.zaman.com.tr/herkul-millas/yunanistanda-siriza-donemi_2273797.html

[111] “25 Ocak 2015 seçimlerinde SYRIZA birinci parti olarak çıktı. İçişleri Bakanlığı verilerine göre seçime katılma oranı 63’e indi yani her üç seçmenden biri sandıktan umudunu kesmiş ki gitmedi. Seçim sonuçları Radikal Sol Koalisyon olarak SYRIZA yüzde 36.34 ile 149, Yeni Demokrasi Partisi (ND) yüzde 27.8 ile 76, Altın Şafak yüzde 6.31 ile 17, Nehir (POTAMİ) yüzde 6.02 ile 17, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) yüzde 5.48 ile 15, Bağımsız Yunanlılar Partisi (ANEL) yüzde 4.72 ile 13 ve Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) yüzde 4.69 ile 13 sandalye kazanmış oldular. Yorgo Papandreu’nun Sosyalist Demokratlar Hareketi ise yüzde 2.46 ile seçim barajının altında kaldı. Ekonomik krizle bağlantılı olarak siyasetin merkezi zayıflarken sol ve sağ siyaset uçları güçlenmeye başlıyor. Örneğin, SYRIZA solda birinci parti olarak çıkarken, neo-faşist hareket Altın Şafak 3. Parti olacak kadar güçlenmiş oldu. Girilen süreçte siyaset uçlarının güçlenmesi sadece Yunanistan’ın değil İspanya dahil Avrupa’nın yüzleşeceği gelişme olarak görülmeli.” (S. Çiftyürek, “Yunanistan Seçim Sonuçları; Siyasetin Uçları Güçleniyor!”, 27 Ocak 2015… http://rojnameyanewroz.com/page/19?sayfa=news&sablon=1&category=29&type=haber&s=0&e=1000%3B)

[112] “İktidardayken KDV’yi Artıran SYRIZA’dan Seçim Vaadi: Eğitimde KDV Kalkacak”, 2 Eylül 2015… http://haber.sol.org.tr/dunya/iktidardayken-kdvyi-artiran-syrizadan-secim-vaadi-egitimde-kdv-kalkacak-128358

[113] Hasan Bülent Kahraman, “Tayyip Erdoğan Komünist mi?”, Sabah, 28 Ocak 2015, s.22.

[114] “Tsípras, Nâzım Hikmet’in Şiiriyle İstifa Etti”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2015, s.10.

[115] “Yunanistan Başbakanı Aléxis Tsípras İstifa Etti”, Hürriyet, 20 Ağustos 2015… http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29864793.asp

[116] Nilgün Cerrahoğlu, “Tsípras Efsanesinin Sonu mu?”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2015, s.16.

[117] Güray Öz, “SYRIZA ve Liberallere Takmak”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2015, s.9.

[118] Selva Demiralp, “Yunanistan’da Düğüm Çözülüyor”, Milliyet, 3 Temmuz 2015, s.11.

[119] Murat Birdal, “Referandum ve Sonrası”, Evrensel, 10 Temmuz 2015, s.5.

[120] Bülent Tanık, “AB Oligarşisine Hayır!”, Cumhuriyet, 9 Temmuz 2015, s.8.

[121] Hüseyin Aykol, “Yunanistan’da Ne Oluyor?”, Gündem, 2 Temmuz 2015, s.11.

[122] Nilgün Cerrahoğlu, “Tsípras’ın ‘Pirus Zaferi’…”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2015, s.9.

[123] Nagehan Alçı, “53.5 Milyar Avro ve 1 Bardak Soğuk Su”, Milliyet, 12 Temmuz 2015, s.15.

[124] Korkut Boratav, “Solda SYRIZA Tartışmaları”, 25 Eylül 2015… http://sendika1.org/2015/09/solda-syriza-tartismalari-korkut-boratav-2/

[125] “Tsípras’ın Zafer Konuşması: Bıraktığımız Yerden Devam Ediyoruz”, Radikal, 21 Eylül 2015… http://www.radikal.com.tr/dunya/ciprasin_zafer_konusmasi_biraktigimiz_yerden_devam_ediyoruz-1437835

[126] Ayşe Ferliel Barounos, “Tsípras İçin Karar Günü”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2015, s.9.

[127] “SYRIZA Fiilen Uygulamamalı”, Gündem, 20 Temmuz 2015, s.13.

[128] “Mecliste 50 Vekillik Fire SYRIZA’yı Böler mi?”, Milliyet, 16 Ağustos 2015, s.19.

[129] “SYRIZA’da Olağanüstü Kongrede Bölünme Riski”, Milliyet, 31 Temmuz 2015, s.19.

[130] Yorgo Kırbaki, “Yoldaşları SYRIZA Lideri Tsípras’a Sırtını Döndü”, 23 Ağustos 2015… http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29880574.asp?

[131] “Yunanistan’da Kabine Değişikliği”, Radikal, 17 Temmuz 2015… http://www.radikal.com.tr/dunya/yunanistanda_kabine_degisikligi-1399367

[132] “SYRIZA Merkez Komitesi’nde 53 İstifa Daha: ‘Halkın Hayır Oyuna Sahip Çıkacağız’…”, 27 Ağustos 2015… http://sendika1.org/2015/08/SYRIZA-merkez-komitesinde-53-istifa-daha-halkin-hayir-oyuna-sahip-cikacagiz/

[133] “Ekonomik Kriz SYRIZA’yı da Böldü”, Cumhuriyet, 22 Ağustos 2015, s.10.

[134] Ahmet İnsel, “SYRIZA Radikal Sol Gömleği Çıkarırken”, Cumhuriyet, 24 Ağustos 2015, s.13.

[135] Stathis Kouvélakis, “Yunanistan: Halkın Birliği’ne Giriş” , 31 Ağustos 2015… http://sendika1.org/2015/08/yunanistan-halkin-birligine-giris-stathis-kouvelakis/

[136] “Halkın Birliği Liderlerinden Stathis Kouvélakis ile Söyleşi: SYRIZA’dan Sonra…”, 13 Eylül 2015… http://sendika1.org/2015/09/halkin-birligi-liderlerinden-stathis- kouvelakis-ile-soylesi-syrizadan-sonra/

[137] “SYRIZA’da Beklenen Son: Bölünme”, Milliyet, 22 Ağustos 2015, s.22.

[138] Ayşe Ferliel Barounos, “Tsípras Acele Hareket Ederek Kazandı”, Cumhuriyet, 22 Eylül 2015, s.14.

[139] Yücel Özdemir, “De Masi: Yunanistan’a Yapılan Ekonomik Terörizm”, Evrensel, 1 Temmuz 2015, s.10.

[140] Yücel Özdemir, “AB’nin ‘Yunanistan Sendromu’…”, Evrensel, 26 Haziran 2015, s.11.

[141] Erinç Yeldan, “… ‘Reform’ Denilen Tılsımlı Sözcük”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2015, s.12.

[142] Tevfik Dalgıç, “Yunanistan ve Mali Yıkım”, Cumhuriyet, 14 Temmuz 2015, s.16.

[143] Seyit Aldoğan, “Maliye Bakanı’nı Kızağa Çeken Tsípras, Referandumu İşaret Etti”, Evrensel, 30 Nisan 2015, s.10.

[144] Yunanistan’ın maliye bakanı Varoufákis, AB ile pazarlıklardan ve siyasetten istifa etti. Ardında popüler bir kitap bıraktı. Kitap, her şeye kadir bir ABD yaratıyor ve ona Küresel Minatauros adını takıyor.

Kitapta, ana metni destekleyecek açıklamalar, tanımlar ve sayısal örnekler kutularla verilmiş. Minotaurus da Girit Minoraurus’u kutusunda açıklanmış: Tanrı Poseidon’un Girit kralı Minos’a hediye ettiği muhteşem boğa kurban edilmeyince kral cezalandırılır. Karısı boğaya aşık olur ve yarı insan yarı boğa Minotaurus doğar. İnsan eti ile beslenen Minotaurus haraca bağlanan Atina kralının yolladığı yedi genç erkek ve yedi bakire kız ile gürbüzleşir. Dönem, Girit’in bölgesel hâkimiyet dönemidir. Ta ki, Atina kralının oğlu Theseus tarafından Minotaurus öldürülene ve yeni bir dönem başlayana kadar. (Yánis Varoufákis, Küresel Minotauros: Amerika Avrupa ve Küresel Ekonominin Geleceği, Çev: Ferhat Kohen, Encore Yay., 2015, s.40-41.)

Varoufákis’e göre, “Küresel Minotauros ABD”dir. Dolayısıyla da, kitabın neredeyse tamamı bu benzetmeye teorik ve ampirik meşruiyet sağlayan bir anlatım izler. ABD, önce belli özellikleri olan bir egemenlik biçimi tesis eder, sonra kriz yaratır ve bir başka egemenlik biçimini kurar günümüze gelinir. (E. Ahmet Tonak, “Varoufákis’in Eklektisizmi…”, 25 Temmuz 2015… http://www.sendika1.org/2015/07/varoufakisin-eklektisizmi-e-ahmet-tonak/)

[145] “Eski Maliye Bakanı Varoufákis: Reform Paketi Başarısız Olacak”, Hürriyet, 18 Temmuz 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29581924.asp

[146] Korkut Boratav, “Yunanistan Referandumu Üzerine”, 3 Temmuz 2015… http://www.sendika.org/2015/07/yunanistan-referandumu-uzerine-korkut-boratav/

[147] Vangelis Kechriotis, “Yunan Solunun İmtihanı: Hangi Avrupa?”, Radikal, 29 Haziran 2015… http://www.radikal.com.tr/yenisoz/yunan_solunun_imtihani_hangi_avrupa-1387226

[148] “SYRIZA Hükümeti: Yeter Artık”, Gündem, 16 Haziran 2015, s.13.

[149] Ahmet İnsel, “Mülklü Kibrinin Parolası: Popülizm”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2015, s.13.

[150] “Yunanistan İçin İki Bomba Haber”, Hürriyet, 6 Temmuz 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29469469.asp

[151] “Tsípras’a Son Dakika İhaneti”, Milliyet, 21 Eylül 2015… http://www.milliyet.com.tr/cipras-a-son-dakika-ihaneti/dunya/detay/2120635/default.htm

[152] “Eski Maliye Bakanı Varoufákis: Bize Tuzak Kuruldu”, 14 Temmuz 2015… http://siyasihaber.org/eski-maliye-bakani-varoufakis-bize-tuzak-kuruldu

[153] “Borç İçin İmza Atacağıma Kolumu Keserim”, Milliyet, 3 Temmuz 2015, s.11.

[154] Mithat Yurdakul, “Derviş’in Fikri Komşu’nun Zikri”, Milliyet, 15 Temmuz 2015, s.9.

[155] Ali Ağaoğlu, “Komşu Avroyu Çökertir mi?”, Vatan, 26 Ocak 2015, s.7.

[156] “Tsípras Masaya ‘Hayır’la Dönecek”, Milliyet, 6 Temmuz 2015, s.7.

[157] “Tsípras’ın Geri Adımı Karşılık Bulmadı”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2015, s.8.

[158] Uğur Gürses, “… ‘Zorba’nın Zorunlu U DÖNÜŞÜ”, Hürriyet, 11 Temmuz 2015, s.11.

[159] James Petras, “SYRIZA: Yağma, Talan, Yılgınlık”, 23 Haziran 2015… http://xn--yenidenatlm-7zbb.com/SYRIZA-yagma-talan-yilginlik-james-petras/311/

[160] Uğur Gürses, “Yunanistan’a 2001 Modeli Koşullar”, Radikal, 13 Temmuz 2015… http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ugur_gurses/yunanistana_2001_modeli_kosullar-1396039

[161] “Tsípras, Halkın Karşı Çıktığı Paketi Brüksel’e Gönderdi “, Taraf, 10 Temmuz 2015… http://www.taraf.com.tr/dunya/cipras-halkin-karsi-ciktigi-paketi-bruksele-gonderdi/

[162] “Avrupa Anlaşma Konusunda İyimser”, Hürriyet, 11 Temmuz 2015, s.11.

[163] “Tsípras’ın Tavizleri Atina’yı Karıştırdı”, Gündem, 25 Haziran 2015, s.13.

[164] “Yunanistan IMF’den Yeni Kredi İstedi”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2015, s.6.

[165] “Eziyete Değer miydi?”, Hürriyet, 11 Temmuz 2015, s.11.

[166] “Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutuldu”, Milliyet, 14 Temmuz 2015, s.7.

[167] “Tsípras, Halkın Karşı Çıktığı Paketi Sundu”, Hürriyet, 10 Temmuz 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29515059.asp

[168] Güven Özalp, “Avrupa, OXI’nin Rövanşını Aldı”, Hürriyet, 14 Temmuz 2015… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/29540459.asp

[169] Ceyda Karan, “Avrupa’nın Hesapsızlığı”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2015, s.9.

[170] “SYRIZA aslında kendi kendisini bir tavizler kısır döngüsüne hapsetmiş durumda. Her taviz yeni ve daha büyük tavizleri gündeme getiriyor. ‘Kurumlar’ Yunan bankacılık sisteminin altını oyar, ülkeden ciddi sermaye kaçışları yaşanır ve AB eliti alttan alta SYRIZA’yı bölerek yeni bir hükümet formülasyonu şekillendirmeye gayret ederken Tsípras ve etrafındakiler hâlâ beyhude yere bir ‘haysiyetli uzlaşı’ arayışında.” (Foti Benlisoy, “Yunanistan: ‘Hannibal Ante Portas’…” 23 Haziran 2015… http://baslangicdergi.org/yunanistan-hannibal-ante-portas/)

[171] “Yeni Pakette Anlaşma Sağlandı”, Gündem, 14 Temmuz 2015, s.13.

[172] Vangelis Kechriotis, “Popülizm ve Pragmatizm Arasında Yunan Sol Hükümeti”, Radikal, 13 Temmuz 2015… http://www.radikal.com.tr/yenisoz/populizm_ve_pragmatizm_arasinda_yunan_sol_hukumeti-1395967

[173] Mine Söğüt, “Meğer Sen Ne Güzel Komşumuzmuşsun Yunanistan”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2015, s.16.

[174] Orhan Bursalı, “SYRIZA, Dünyanın İhtiyacı Olan Büyük Öfke mi?”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2015, s.6.

[175] Immanuel Wallerstein, “Yunan Melodramı ya da Aslında Kim Ne İstiyor?”, Birgün, 11 Mayıs 2015, s.11.

[176] Costas Lapavitsas, “Yunanistan’a Şantaj Yapılıyor”, Birgün, 29 Haziran 2015, s.13.

[177] Murat Birdal, “Yunanistan Geleceğini Arıyor”, Evrensel, 30 Ocak 2015, s.5.

[178] “SYRIZA’nın en azından, çok zor dört koşulu yerine getirmesi gerekir: 1) Kendini bu kopuşa örgütsel olarak hazırlamak; 2) Bir erken seçimle ya da başka yollarla, halkın ezici çoğunluğunu arkasına almak; 3) Devletin şiddet araçlarının başındakileri ya etkisizleştirmek ya da ikna etmek; 4) Toplumun dokusunu tamir etmek için gereken kaynağı nereden, nasıl, hangi sınıfların tepkisini çekme riskini göze alarak bulacağını ortaya koymak. SYRIZA, AB içinde dayatılan emperyalist mantığı, Yunanistan devletinin bir ucundan NATO’ya bağlı sermaye-güvenlik kompleksini aşamaz, olta iğnesinden kurtulamaz… Hem de, ekonomik büyüme üretemeyen bir modelin kurallarına, sırf Almanya ve uluslararası mali sermaye dayattığı için, uymak adına…” (Ergin Yıldızoğlu, “SYRIZA’nın Sınırları”, Cumhuriyet, 13 Nisan 2015, s.9.)

[179] Ergin Yıldızoğlu, “SYRIZA’nın Işığında Avrupa”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2015, s.11.

[180] Korkut Boratav, “Uzlaşma mı? Yenilgi mi?”, 27 Şubat 2015… http://www.sendika.org/2015/02/uzlasma-mi-yenilgi-mi-korkut-boratav/

[181] Ergin Yıldızoğlu, “Tek Ülkede Demokratik Reform!”, Cumhuriyet, 11 Şubat 2015, s.4.

[182] Evrim Altuğ, “Slavoj Zizek: Bir Kapitalizm Ürünü: IŞİD”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2015, s.6.

[183] Slavoj Zizek, “Avrupa’nın Uyanması İçin Şans”, Birgün, 13 Temmuz 2015, s.12.

[184] Geçerken ekleyeyim: “SYRIZA’nın seçimleri kazanarak hükümet kurma noktasına gelmesiyle, yeni bir durum oluştu. İşin ‘kolay’ kısmı bitti, zor ve tehlikeli kısmı başladı. Şimdi, SYRIZA’ya, paradigmamızı değiştirerek bakmamız gerekiyor. Bu yeni durumun içinde SYRIZA’yı, haritası yapılmamış tehlikeli denizlere açılmaya başlayan, ‘yapısal sağlamlığı’ da şüpheli bir gemiye benzetmek olanaklı,” (Ergin Yıldızoğlu, “SYRIZA: Seçimlerden Önce ve Sonra…”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2015, s.4.) da deniliyor!

[185] “James Petras Avrupa’yı Yazdı: Solcu Olmayan Solun Yükselişi”, 24 Haziran 2015… http://haber.sol.org.tr/dunya/james-petras-avrupayi-yazdi-solcu-olmayan-solun-yukselisi-120531

[186] Leyla Tavşanoğlu, “Prof. Ersin Kalaycıoğlu: Umutsuzluk Radikalizme İtiyor”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2015, s.10.

[187] Türey Köse, “Prof. Dr. Korkut Boratav: AB Baskısına Teslim Olmamalı”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2015, s.7.

[188] Alp Kayserilioğlu, “Yunanistan’da Genel Grev”, 15 Kasım 2015… http://sendika7.org/2015/11/yunanistanda-genel-grev-alp-kayserilioglu/

[189] Barış Yıldırım, “Syntagma Meydanında Gaz Bombaları: Radikal Demokrasinin Hızlandırılmış Sonu”, 16 Temmuz 2015… http://gezite.org/syntagma-meydaninda-gaz-bombalari-radikal-demokrasinin-hizlandirilmis-sonu/

[190] “İtalya ve Yunanistan Sınırı Göçmen Kanıyla Sırılsıklam”, Birgün, 27 Temmuz 2015, s.12.

[191] S. Çiftyürek, “SYRIZA Kazanmışken, Kaybetmekle Yüzleşebilir”, Newroz, Yıl:9, No: 269, 14 Temmuz 2015, s.3.

[192] Alain Badiou, “11 Melankolik Maddede Greklerin Gelecekteki Durumu”, 3 Eylül 2015… http://sendika1.org/2015/09/11-melankolik-maddede-greklerin-gelecekteki-durumu-alain-badiou/

[193] Mustafa Yalçıner, “SYRIZA’cı Kimse Kaldı mı?”, Evrensel, 13 Temmuz 2015, s.9.

[194] Güngör Uras, “Yunanistan’a Hiçbir Şey Olmaz”, Milliyet, 23 Haziran 2015, s.7.

[195] Yannis Albanis, “Grexit, Üçüncü Mutabakata Karşı Tercihtir”, Birgün, 30 Mart 2015, s.10.

[196] Theodoros Karyotis, “SYRIZA Teslim Oldu: Şimdi Yenilenmiş Bir Halk Direnişinin Zamanıdır!”, 17 Temmuz 2015… http://siyasihaber.org/SYRIZA-teslim-oldu-simdi-yenilenmis-bir-halk-direnisinin-zamanidir1

[197] Seyit Aldoğan, “Yunanistan’da Emekçiler Hayatı Durdurdu”, Evrensel, 5 Şubat 2016, s.11.

[198] Seyit Aldoğan, “Yunanistan’da Troyka Yasalarına Karşı, Hayatı Durduran Grev”, Evrensel, 7 Mayıs 2016, s.11.

[199] “Avrupa solu uzunca bir süredir hasta. İdeolojik bir sefalet içerisinde. Bir bütün olarak hem de. Bunu kabul etmek gerekir.” (İbrahim Varlı, “Avrupa Solu, İtaatsizlik, B Planı”, Birgün, 15 Eylül 2015, s.11.)

[200] İbrahim Varlı, “IŞİD Barbarlığından Neo-Liberal Zorbalığa”, Birgün, 23 Haziran 2015, s.11.

[201] Sami Kohen, “Avrupa’nın Yunan Sınavı”, Milliyet, 8 Temmuz 2015, s.20.

[202] Semih İdiz, “Yalnız Yunanistan’ı değil, AB’yi de Zor Günler Bekliyor”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2015, s.12.

[203] “Türkiye’nin AB’ye üyeliğini savunanların iki temel tezi vardır. Birincisi, üyeliğin demokrasi getireceği, demokratik hakları genişleteceği, güvenceye kavuşturacağı, ikincisi; üyelikle ekonominin düze çıkacağı, büyümede yeni rekorlara imza atılacağıdır. İkisi de uydurma, ikisi de yalandır. Yunanistan’ın başına gelenler bu iki büyük yalanın son ama gözleri açacak ölçüde güçlü kanıtıdır.” (Güray Öz, “Yunanistan Dersleri”, Cumhuriyet, 17 Temmuz 2015, s.7.)

[204] Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, çev: Şen Süer, Versus Yay., 2014.

[205] Oscar Wilde, Sosyalizm ve İnsan Ruhu, Çev: Fuat Sevimay, Aylak Adam Yay., 2013, s.11.

[206] Ergin Yıldızoğlu, “SYRIZA Deneyimi Ne Söylüyor?”, Cumhuriyet, 25 Şubat 2015, s.4.

[207] Erhan Ayaz, “Rüya mı Yoksa Kâbus mu?”, Cumhuriyet, 22 Temmuz 2015, s.16.

[208] Ergin Yıldızoğlu, “Aşil’in Kalkanı”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 2015, s.9.

[209] Cenk Ağcabay, “Tsípras’tan Avrupa’ya ‘İdeal Kapitalizm’ Çağrısı”, 22 Ocak 2015… http://www.sendika.org/2015/01/ciprastan-avrupaya-ideal-kapitalizm-cagrisi-cenk-agcabay/

[210] “Yunanistan’da Deflasyon 40. Aya Ulaştı”, 8 Temmuz 2016… http://uzmanpara.milliyet.com.tr/haber-detay/gundem2/yunanistanda-deflasyon-40–aya-ulasti/51000/51715/

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights