Sol Kemalizm ve 21. Yüzyılda Onun Savunucusu Olarak TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 

Kemal Okuyan’ın 13 Mayıs’ta soL TV’de dile getirdiği görüşler, kuşku götürmez ki bu coğrafyanın kadim halklarından biri olan Kürt halkının gerçekliğine karşı — bütün inkârcılara, saldırılara ve baskılara rağmen boyun eğmemiş; kimliğini ve benliğini koruyarak kendisini yeniden var etmiş bir halkın tarihsel gerçekliğini — yok sayan bir ideolojik saldırıdan başka bir şey değildir. 

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürtlere yönelik devletin baskı ve zor araçlarını kullanarak gerçekleştirdiği onlarca katliamı ve soykırım girişimini görmezden gelerek Cumhuriyet’i ilerici bir adım olarak sunması ve bununla birlikte Kürtlerin maruz kaldığı durumu “kısmi dışlanma” gibi masumlaştırıcı bir ifadeyle geçiştirmesi, binlerce yıllık birikimin sonucu olan bir kültüre karşı açılmış savaşın üstünü örtmekten ibarettir. Bu tutum, inkârcı devlet aklının sol içinde yeniden üretilmesidir. 

Cumhuriyet tarihi boyunca özellikle Kürt halkına yönelik hem kültürel hegemonya hem de baskı aygıtları bir arada kullanılmış; yalnızca asimilasyon değil, zorla göç ettirme, dili yasaklama, kimliği yok sayma gibi uygulamalarla birlikte onlarca katliam gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla bu gerçekliği hâlâ görmezden gelen bir anlayış, sol değildir. Bu anlayış, ulusalcılığa sığınmış, sınıf mücadelesinde yenilgiyi kabullenmiş, Marksizm’den yüz çevirmiş ve kendine alan açmak isteyen Türk ulusalcılığının sol varyantıdır. 

Kürtlerin siyasal alandaki kazanımlarının “emperyalizmin oyuncağı” olarak lanse edilmesi ise düpedüz sömürgeci refleksin sol içinde kendini yeniden üretmesidir. Bu yaklaşım, Lenin’in ve diğer devrimci önderlerin açıkça dile getirdiği “kendi kaderini tayin hakkı”nın inkârıdır. Bir kadim halkın kültürel, dilsel ve siyasal mücadelesini emperyalist projelere indirgemek, onu kriminalize etmek; ezen ulus sosyalistlerinin en klasik hamlesidir. Bu, düpedüz sol şovenizmdir. 

Esas kritik nokta şudur: Bu tür söylemler yalnızca Kürt meselesini görmezden gelmekle kalmaz, aynı zamanda Kürt sosyalistlerini, Marksistlerini ve aydınlarını Türk solunun güdümüne sokmaya çalışır. Kürt Marksistleri ve devrimcileri kendi tarihsel özgünlüklerini, taleplerini ve mücadele hattını inşa etmeye çalışırken; Okuyan ve benzerleri bu süreci baltalamak ve onları Türk solunun gölgesine hapsetmek için Kürt kimliğini bastırmak istiyor. Daha uygun bir ifadeyle, Kürt kimliğini bastırmak için ellerinden geleni yapmalarına rağmen bunu başaramadıkları için adeta çıldırmaktadırlar. Zira bu sadece ideolojik bir yönlendirme değil, aynı zamanda ulusalcılığı sol maskeyle yeniden üretme çabasıdır. 

Bu “Cumhuriyet savunusu” boşuna değildir; çünkü Türk üst kimliği, ulusalcı ve ulusallığı bilinçaltında gizleyen sosyalistlerin, onu oradan söküp atamayanların — Okuyan gibilerin — bilinçaltındaki özlemle tam da bu tür savunularda görünür hâle gelmektedir. Cumhuriyetçilik burada bir ilericilik değil, Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı bastırılmış milliyetçi arzunun tarihsel rasyonalizasyonudur. Bu artık gizli değil, apaçık ortadadır. 

Sınıfsal mücadeleyi kullanarak ulusal kimlikleri bastırmaya çalışan bu tür hareketler, enternasyonal sosyalizmin değil, ulusalcılığın sol versiyonudur. Ve Kürt halkı bu oyunu çoktan bozmuştur. Dolayısıyla Okuyan’ın temsil ettiği çizgi enternasyonalizm değil, Türk ulus devletinin ideolojisinin sol yüzüdür. Bundandır ki kendisi Kürtleri görmezden gelmekte, onları duymamakta ve — kendisinin yaptığı gibi — egemen sınıfın ideolojisine boyun eğmeye çağırmaktadır. 

Ancak tarihin defalarca kanıtladığı üzere, bütün baskılara rağmen Kürtler hiçbir şekilde bastırılmayı kabul etmemekte; direnmektedir. Ezilenin susması değil, konuşması gerekir ve bu, bir devrim kadar kutsaldır. Kürtler, kendi mücadelesini var olan tüm zor ve baskı aygıtlarının gölgesinde inşa etmeyi başarmıştır. Dolayısıyla Türk solu ya bu sesi duyacak ya da tarihsel olarak çökecektir. 

Türkiye’de artık yüz yıl önceki masalların anlatısı değil, devrimci bir kopuş perspektifinin zamanı gelmiştir. Bunun yegâne yolu da Kürtlerin ulusal ve sınıfsal mücadelede özneleşmesi ve eleştirinin halkların özgür eşitliği üzerinden inşa edilmesidir. Kemal Okuyan gibileri için devrim, devletin sınırları içinde kaldıkça anlamlıdır. Oysa bizler için devrim, egemenlerin koyduğu sınırların parçalanmasıyla başlar. 

Yazarın diğer makaleleri

Verified by MonsterInsights