Ana SayfaGIŞTÎResmi tarih üzerine

Resmi tarih üzerine

Hakan Yurdanur / Sosyalist Mezopotamya, Sayı:11, Aralık 2021

Toplumsal olarak yaşadığımız bugün düne hakim olarak onu egemenlik altına alarak inşa ediliyor. Egemenliğin sürekli kılınması da bugünün ihtiyaçları doğrultusunda geçmişin sürekli yeniden anlatım ve düzeltmeleri ile mümkün. Geçmişi sipariş üzerine yeniden yazmak karşımıza kurgulanmış tarih anlayışını çıkarmakta. Buraya kadar söylediklerimizi içinde barındıran resmi tarih, olanı değil olması isteneni anlatıyor diyebiliriz. Ritüellerle, metinleri çarpıtıp sözü eğip bükmeyle, deneyimin veriyle değil fikirlerle, hatta aksiyomlarla yol alan bir tarih anlayışı ile karşı karşıyayız. Kestirmeden söylersek; olmayanı olmuş, olanı da olmamış gibi gösteriyor bizlere. Böyle olunca da efsaneler, putlar, cengaverler, sultanlar… havada uçuşuyor her yeri kaplıyor.

Her yanımız “resmi”yetle kaplı. Resmi bayram, resmi daire, resmi tören… Belirtmekte yarar var; bir yerde bir kavramın olması orada o kavrama uygun düşen şeylerin olduğu anlamına gelmiyor. Ya da bir şeylerin olması ona uygun kavramları var etmiyor. 

Resmi tarih yazımında ana amaç savaş meydanlarında zafer kazanmaktan önce insanların zihinsel algısını kazanmaktır. Savaş meydanlarda değil zihnin içindedir ve galibiyet ebed müddet geçerlidir. Bu anlamı ile yazım yeniden tanımlama (tanımlananı yapma) yaptığını dayatma şeklinde ilerlemektedir. Bu dayatma aslında ‘yalan’ tarihin de yaratılmasıdır. Yalan tarih Dünyayı değiştirilemez kılmayı anlatmakla kalmayıp Dünyayı değiştirmek isteyenleri de değiştirmek için çabalar. Tabi ki bu nafile bir çaba olmaktan öteye geçemez. Egemen siyasi yapılara alternatif üreten, bundan daha fazlasını yapan siyasi hareketlerin en zorlandığı ama en çok dayandığı gerçeğin kendisi ve onun dillendirilmesidir. Yalanlara karşı gerçeği savunmak, muhalif olmak zor iştir. Muhalif olmak dönemin üretim ilişki ve biçimlerini, bunların içinde yoğrulduğu sınıf mücadelelerini iktidarın gözlüğü ile değil kendi gözü ile bakabilmektir.

Dilediğimiz ortamda değil, kendimizden önce var olan belirli yasalarla ve zorlarla belirlenmiş verili koşullar altında Dünyaya geliyoruz. Bu süreç kendiliğinden oluşmuyor, bir savaşın sınıflar arası savaşın sonucu olarak doğuyor. Bu savaşın tarihi kendi gerçeğine kendi gözü ile bakan resmi olmayan tarihtir…

Resmi tarih yazımında tarihsel olgular ile kurgular arasında ki sınırlar kaldırılır. Geçmişin kuruluş efsaneleri bugünün ve geleceğin kurtuluş felsefeleri olarak sunulur. Bu anlamı ile resmi tarihin iki kez yazıldığını söyleyebiliriz. Birinci yazım gerçekleri saklamak, gizlemek, var olanı yok etmek, yok olanı var etmek içindir. İkinci yazım ise birincide yazılanlara inandırmak, rıza göstertmek, olmazsa zihinsel ve bedensel işgal ile ele geçirmek, kabul ve dikte ettirmek içindir. Eklemekte yarar var; resmi tarih gerçek tarihin anti-tezidir…

Resmi tarih savunma tarihi olmasının yanında ve hatta ondan daha önemli olarak pozitivist bir tarih yazımıdır. Bu durumda yazılmış bir tarih toplumsal yapıları ve ilerlemeyi tek boyutta, tek yönlü ele alır. Sınıfların yapısını, bir adım ileri giderek sınıfların varlığını inkar eder. Bütün toplumların aynı tarihsel diziliş yolunda, belirli bir şemaya göre ilerlemeleri gerektiğini savunur. Bununla da kalmaz sosyal olayları doğa olayları ile bir tutar, özdeş sayar. Bu bir tutmanın altında çok önemli ipuçları yatar. Eğer toplumsal yaşam ile doğa arasında bir uyum ve doğa yasalarının karşı konulmaz işleyişi toplum içinde geçerli ise o zaman toplumsal gelişme insanın hem bilincinden hem de eyleminden bağımsız işler demektir. Böyle olunca da insan bilincinin gereği eylemi ile toplumu anlayamaz, anlasa da etkileyemez, etkilese de değiştiremez… Toplum daha önceden belirlenmiş doğa yasalarına uygun işler, onu değiştirmeye yönelik çabalar nafiledir sonuç almak imkansızdır. Bu yasalara karşı müdahale etmek dengeyi bozar ve evrim yasalarına karşı gelmeyi gerektirir. 

Resmi tarih ısmarlama olduğu için görevlendirmeyi de gerektirmekte. Görevlendirilmiş kişi memurlaştırılmanın etkisi altında yazma işine girişir. Memur görevlendirme ile geldiği için onu görevlendirenlerin ihtiyaçlarını gidermeye koyulacaktır. Bu maaşlı memurlar aynı zaman da profesyoneldir. Kendilerinden istenileni, istenilen şekilde senaryolaştırmakla görevlerini yapacaklardır. Senaryolarında insanların kendi tarihlerini yapamayacaklarını ve yazamayacaklarını sık sık belirtir ve eklerler; insanlar tarihe değil, siyasi erke karşı sorumludurlar.

Siz hiç kendi yazdığını olumsuzlayan, eleştirel bakan resmi tarih yazımı okudunuz mu? Okuyamazsınız. Çünkü resmi tarih tezlerinde toplumsal bellek canlı tutulmaz, unutturulur. Unutturmanın önemli bir uygulama alanı da önce yer değiştirmek sonra yerine geçmek şeklinde olmakta. Devlet vatanın, hükümet halkın yerine geçmekte. Hükümetin devlete dönüşmesi ile halklar tektipleştirilmekte. En sonunda da hepsi vatana dahil edilmekte. Bu aslında soyut kimlikten ulusal birey inşa etme çabasıdır. 

Resmi tarihin tarihsiz ve tehlikeli şimdiki zamanında birey savunmasız, korkak, muhtaç ve güçsüz olarak tanımlanmakta, kurtarıcısına sıkı sıkı sarılması ve onun izinden ayrılmaması tembihlenmekte.

Tarih unutulanı hatırlamak ise resmi tarih hatırlananı unutturmaktır. Geçmiş ne kadar abartılır, mükemmelleştirilirse bugün yaşanan kötülüklerin üstü o derece örtülmüş olur. Bu örtü çelikten bir zırh gibidir. Bir yapının içi ne kadar boş, uydurma efsanelerle dolu ise dışı  o kadar korunaklı, kaplamalı, şatafatlıdır. 

Resmi tarih tartışmayı yok eden tarihsiz bir tarihtir. Diyaloğun yerine monoloğu koyan, konuşmayan iktidarların sessiz dilidir. 

Tarihin sonunun ve kapitalizmin nihai zaferinin ilan edildiği günümüzde resmi tarih gelişen, değişen, yok eden yeni liberal politikalara uyum sağlamanın da tarihidir. Bu anlamı ile bırakın egemen sisteme muhalif olmayı onu sonuna dek destekler ve kutsar.

Resmi tarihin en büyük panzehiri gerçeğin siyasallaşması, politik olarak su yüzüne çıkarılması olacaktır.

Geçmişin yok sayılmaya çalışıldığı bir süreçte geçmişin yok edilemeyeceğini biliyoruz. Bu anlamı ile nereden geldiğimizi bilmeliyiz ki nereye gittiğimizi de bilelim.

Seneca’nın anlamlı sözü ile bitirelim “Tarih geriye doğru anlaşılır, ileriye doğru yaşanır .”

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights