Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Öncelikle 23 Ocak Putin-Erdoğan arasındaki Moskova zirvesini özetleyip sonra bu özetin arka planını irdeleyeceğiz.
Moskova’da uzlaşma yok! Yapılan basın açıklamasında; Putin, Suriye’de siyasi çözüme Erdoğan’ın ise daha çok ekonomik-ticari ilişkilere vurgu yapması dikkat çekiciydi!
Putin’in; “Şam, Kürt temsilcileriyle görüşmeli”, “Suriye sorununu siyasi ve demokratik yollarla çözmeyi düşünüyoruz”, “Siyasi çözümü konuştuk” diyerek Minbiç ve Fırat’ın Doğusuna Türkiye’nin askeri müdahalesine kapıları kapattı!
Erdoğan yine Moskova yollarındaydı ama Moskova diplomasi yolları Türkiye için düne göre daha çok taşlıydı! Çünkü artık ne Halep – El Bab ne de İdlip – Efrin denklemi sahada yoktu!
Moskova, Suriye’de yeni işgalleri onaylamak bir yana Suriye’nin toprak birliği hedefiyle eski işgallerin bitirilmesine odaklanmış.
Minbiç ve özellikle Fırat’ın Doğusu yani Rojava Kürdistan’ında Güvenli Bölge meselesinde;
Erdoğan; “ABD olumlu baktığını bize ifade etti” deyip Türk egemenliğinde güvenli bölge ısrarını sürdürürken; Putin, “Suriye ve BM’den gelen bir karar yok” diyerek net karşı tutumla kırmızı kart gösterdi!
Suriye ve Rojava Kürdistan’ı üzerinde yaşanan bu son gelişmeyi belirtikten sonra, sürecin arka planını ve nelere gebe olduğuna ilişkin yol gösterici temel noktaları özetleyelim.
I – ABD’nin Trump üzerinden yaptığı Ortadoğu ve Suriye hamleleri stratejik değil taktik adımları içermekte. ABD’nin 40 yıllık Avrasya egemenlik stratejisinde değişim yok, değişiklik taktik hamlelerle sınırlı. Trump’ın twitter üzerinden “Suriye’den çekiliyorum” çıkışı hem Pentagon hem de sahada ki gelişmeler ışığında her an değişime açık. Örneğin, Trump “Suriye’den çekiliyorum” demesinin ardından, önce Minbiç ardından Heseke’de ABD’yi hedef alan IŞİD saldırılarına; İsrail’in, Suriye topraklarında İran ile savaşı tırmandırması, sahadaki pratiğin ABD taktiklerindeki değişkenliğin işaretleri zira bu adımlar ABD’yi daha fazla bölgeye çekmekte.
Bu duruma, İran’ın yayılmacı pratiği ve İsrail’i, Şii militanlığı ile kuşatma hamleleri de eklenince, ABD’nin bölgeden çekileceğini düşünmek saflık olur! Kaldı ki Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı bölge, Rusya-ABD küresel hesaplaşmanın bugün ağırlık merkezini oluşturmakta.
II – SSCB sonrasında Rusya, Karadeniz’de ki hamlelerine, Akdeniz’e yani sıcak denizlere yeniden demir atmışken ve Suriye savaşında tayin edici oyunculuğuyla savaşı Suriye rejimi lehine çeviren esas aktör haline gelmişken; “Suriye sahası benden sorulur” duruşundan geri adım atmayacak. Rusya, geniş Avrasya sahasının her alanında ABD’nin hegemonya hamlelerini önce durdurup sonra karşı presle birçok alanda geri adım attırmışken küresel emperyal hegemonya savaşının önemli ayağı Ortadoğu’da asla geri durmayacak.
İran ve Irak’ın, Kürdistan meselesi nedeniyle parçalanmasıyla sarsılacak bölge statükosundan kendisine dönük büyük tehdit algılayan Rus emperyalizmi, giderek Kürdistan üzerindeki sömürgeci kıskacın küresel savunucusu haline gelse de Suriye birliği temelinde Kürt taleplerine açık kapı politikasını sürdürecek.
III – İran “Genişlemezsem büzüşür parçalanırım” ilkesinden hareketle, Irak ve Suriye’nin toprak birliğinin korunmasını kendi varoluş nedeni gördüğünden, Kürdistan merkezli tüm hamlelerin önünün kesilmesini birincil hedef olarak belirlemiştir. Ayrıca Şii Hilali hedefiyle Sünni Arap rejimleri ve İsrail ile girdiği amansız rekabetten asla geri adım atmayacak! Yani Esad rejiminin ayakta kalmasında ikinci güç konumundaki İran, İsrail’in burnunun dibinde var olma savaşından geri adım atmayacak.
IV – “Kürtleri Irak-Suriye’de durdurmazsam, Diyarbakır’ı tutamam, parçalanırım” tehdidini “Milli Güvenlik” konsepti haline getirip iç ve dış “düşman” algısını Kürt karşıtlığı üzerinden inşa eden Türkiye’de, bu pozisyonundan geri adım atmayacağı görülmekte. Türk devletinin Kürdistan politikasında ki şu yönlendirici faktörleri de ekleyelim;
“ABD, Rusya ve İran, atalarım Osmanlı’nın eski topraklarında at koştururken ben sınırlarıma hapsolamam” milliyetçi düsturun kamçılayıcılığı doruktayken;
“Fırat’ın Doğusu kurtarılmadan son vatanımızda birliğimiz hep muallâkta kalacak. Hazırlıklar tamamlanınca Fırat’ın doğusuna kuvvetle girilmeli yer gök titremeli” ısrarı sürdürülürken;
Esas Kürdistan tehdit algısı nedeniyle “kahrolsun Moskova’dan, çok yaşa Moskova”ya ve “Esad’a ölümden Esat ile çalışabiliriz” noktasına gerilemişken;
Kürdistan merkezli “parçalanırım” korkusuyla etrafına ördüğü duvarlarla Türkiye’yi yarı açık cezaevine getirmişken, Türkiye’de bölgesel pozisyonundan kolay geri adım atmayacak.
V – İran tehdidi karşısında başta Körfez ülkeleri titreyen Sünni Arap rejimlerinin ayakta durabilmek için daha çok ABD ve müttefiklerinin ipine sarıldıkları, bunun için “tarihsel düşman” İsrail ile bile yakınlaşıp Filistin davasını sırtından atılması gereken “yük” olarak görme noktasına geriledikleri; İran ve Şii müttefiklerini zayıflatacaksa taktik hamlelerle Kürdistan meselesine destek verebileceklerinin kimi pratik adımlarını atıyorken; hatta İran yayılmacılığına bariyer olabilmek amacıyla İsrail ile ABD yönlendiriciliğinde bölgesel blok oluşturmanın denemelerini yaparken onlar da pozisyonlarını değiştirmeyecekler.
VI – Esad ilerleyip Cihadistleri etkisizleştirdikçe “ülkede tek sorun SDG kaldı. Biz bu problemi iki yöntemle çözmeyi amaçlıyoruz. Birincisi müzakerelere açığız. Eğer müzakerelerden sonuç alınmazsa güç kullanarak bölgeleri kurtarmaya devam ederiz” derken Kürt halkına karşı savaş kartını açıp Türkiye’nin Kuzeyden artan baskısını “bak elime düştünüz” fırsatına çevirme hazırlığıyla İdlib sonrasını bekleyip, Kürtlere “savaş bitti silahları bırakın kültürel haklarla yetinin” demeye başlayan Esad gerçeği de var!
VII – Onca işgal, sürgün, katliam, soykırımdan sonra küresel-bölgesel güçlerin bölge üzerinden süren uzatmalı postmodern savaşının yarıklarından da yararlanarak Güney ve Rojava Kürdistan’ın da elde edilen yarı bağımsız yarı federal statü mevzilerini koruyup ilerletmek için ölümüne direnmekten başka seçenekleri bulunmayan Kürt gerçeği var!
VIII – Bu siyasal manzarada, “Bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış” misali Trump, Twitter hesabında ABD’nin Suriye siyasetini bir twit ile tartışmaya açıp tüm siyasetçi, yazar ve yorumcuları bir anda ters köşe ederek şaşkına çevirdi.
İlginç olan ABD’nin, Suriye ve Rojava’da varlığı başta Türkiye, Astana süreci üçlüsü için bir dert idi “ayrılıp gidiyorum” demesi iki dert olmuş gibi. Çünkü ABD’nin “çekiliyorum” hamlesi Astana üçlüsü arasında yol açtığı çelişkilerin süreçte İran ve Türkiye’nin, Suriye ve Rojava Kürdistan’ından çekilip çekilmemesi üzerinden, Rus-Türk ve Rus-İran ilişkilerini germeye adaydı, bunun ilk izleri 23 Ocak Moskova zirvesinde görüldü.
Bu durumda merak edilen soru ABD Rojava’dan çekilirse ne olur? En kötü senaryo Türkiye Rojava Kürdistan’ını Kuzey Kürdistan ile birleştirir böylece parça üçe iner! Ondan sonrasını da Suriye-İran-Rusya düşünsün! Demem şu ki ABD desteğinde Türk ordusu Efrin-Kobani-Qamışlo hattını askeri denetime alacak diğer Astana bileşenleri ise “ah ne güzel” deyip Türkiye’yi alkışlayacaklar beklentisi Moskova’da duvara tosladı! Ki Rusya’nın ateşteki kestaneleri Suriye maşasıyla alması da Astana sürecini yatıştırmaya yetmeyecek!
IX – Postmodern savaşta, Trump’ın twitleri birbirini izlerken, siyaset kadrosunu altüst eden karşıtları da içermekteydi. Trump’ın “çekiliyorum” kararının ardından iştahlanan Türkiye’yi görünce bu kez “Türkiye, Kürtlere saldırırsa ekonomik olarak mahvederim” twiti geldi. Buna Pompeo “Türklerin Kürtleri katletmemesini sağlamanın önemi, dini azınlıkların korunması hâlâ ABD’nin görevlerinin bir parçası” açıklaması eklendi! Yetmedi, Bolton’un “Türkiye’nin Washington ile işbirliği olmadan Suriye’de askeri operasyonu istemedikleri beyanı eklenince, Türk siyaset kadrosu şaşkındı! Öyle ki Türk siyasetçi ve stratejistleri o şaşkınlıkla; “Ey Amerika ‘Suriye’den çekiliyorum’ kararın iyi olmaya iyi de bari şu SDG’yi de beraberinde ya çıkarsaydın Rojava’dan ya da en azından silahsızlandırsaydın” önermesine kadar işi götürdü!
Ortalık siyasal kördüğüm halini alınca Türkiye, yeniden Rusya ve İran ile Astana sürecinde umut arayışına girdi. Demek ki, ABD’nin Rojava ve Suriye’den çekilmesi ve Türkiye-ABD yakınlaşmasının muhtemel sonuçları, sadece Kürtler değil yanı sıra Astana üçlüsü Rusya-İran-Türkiye’de dert etmeye başladı zira ABD’nin varlığı onların iç perçiniydi ve bu perçinin ortadan kalkma durumu vardı.
X – Özetlediğimiz bu olgu ve süreçlerin kesiştiği süreçte Moskova’ya gidiş nedeni açıktı; Minbiç ve Fırat Doğusu’na işgal için izin almak! Ama kırmızı kartla yüzleşti! Nedenleri;
Birincisi, Rusya için Suriye sorunsalı artık Esad’ın ayakta tutulması aşılıp toprak birliği hedefi öne çıkmışken, Türkiye’nin güvenli bölge hedefi kabul edilemezdi, edilmedi de!
İkincisi; Rusya, Kürdistan korkusunu da kullanarak bölgede ABD’den uzaklaştırıp kanatları altına alma hesabıyla Türkiye’ye Efrin’de hava sahası açarken, ABD ile yakınlaşan Türkiye’ye, Minbiç ve Fırat’ın Doğusu işgaline yeşil ışık yakmayacaktı, yakmadı da!
ABD’nin basıncıyla PYD’nin Menbiç’i terk edip Fırat Doğusuna geçeceği; sonra sağlayacağı hava desteği ile Türkiye’nin Kürtleri Rojava’dan güneye yani Arap çöllerine süreceği; ABD himayesinde sınır boyunca 32 km derinlikte bir “güvenli bölge” oluşturmasına Rusya’nın onay vereceğini beklemek de saflık oldu! Onay verilmedi. Üstelik Türkiye, Efrin-İdlib denkleminde İdlib’te yapması gereken görevlerini halen yerine getirmemişken!
Üçüncüsü; Bu tabloda buyursun Türkiye ayıklasın pirincin taşını! Kürdistan korkusuyla yüklü hamleleri sonucu Türkiye iki arada bir derede nefessiz kaldı! Kürtlerden oldunuz! Rusya’ya yanaştınız ABD dirsek gösterdi, ABD’yle tekrar yakınlaştınız bu kez Ruslar “öyle mi” deyip kaş çattı! 23 Ocak zirvesinin özeti bu!
Durumu tahmin eden Erdoğan, “Geçmişteki kötü tecrübelerimiz nedeniyle ihtiyatla karşılıyoruz. Fırat’ın doğusuna operasyon kararı alınmıştır. Trump ile yaptığımız görüşme ve birimlerimizin temasları bizi bir müddet daha beklemeye yöneltti” deyip ekledi; “Bize verilen sözler tutulur süreç işlerse ne ala aksi takdirde hazırlıklarımızı büyük ölçüde tamamladık kendi stratejimiz doğrultusunda gereken adımları atacağız” demekle Fırat’ın Doğusuna harekatın askıya aldığı mesajıyla Moskova zirvesinden beklenti çıtasını düşürmüştü! Yani perşembenin geleceği çarşambadan belliydi!
XI – Rojava Kürdistan’ı, savaş değil barış ve özgürlük istiyor
Rojavalı Kürtlerin Esad’a sunduğu yol haritasında;
“-Suriye topraklarının birliği,
-Suriye’de demokratik bir cumhuriyet kurulması ve özerk bir Kürt bölgesinin bu sistemin parçası olması,
-Özerk yönetimin Şam’daki parlamentoda milletvekilleri ile temsil edilmesi,
-Bu yönetimin Suriye devletinin bayrağının yanında dalgalandıracağı bir bayrağının olması,
-Özerk yönetimin diplomatik ilişkilerinin Suriye halkının ve anayasasının çıkarları ile çelişmemesi, Şam’ın dış politikasının tanınması,
-Suriye ordusunun tanınması, SDG’nin Suriye ordusuna katılıp sınırları korumakla görevlendirilmesi,
-Özerk yönetimdeki iç güvenlik birimlerinin Suriye anayasası ile çelişmeyecek bir şekilde yerel konseylere bağlı olarak çalışması,
-Arapçanın Suriye’nin tamamının resmi dili olduğunun kabul edilmesi ve anadil eğitiminin özerk bölgede eğitimin temelini oluşturması,
-Özerk bölgede tarih, kültür ve edebiyat gibi derslerde eğitimin yerel dillerde yapılması,
-Suriye’nin kaynaklarının bölgelere adil biçimde dağıtılması” …şeklinde belirlenen taleplerin Türkiye’yi tehdit ettiğini kim iddia edebilir?
Kürtler, başta Türkiye hiç kimseyi tehdit etmiyor, sadece ülkeleri Rojava’da barış ve özgürlük içinde yaşamak istiyor! Artan işgal tehditlerine işgallere karşı kendilerini koruyacak güvenli alan istiyor. Kürt ve diğer yerleşik halkların özgürce ve komşularıyla barış içerisinde yaşayacağı güvenli toprak diyor. Türkiye veya başka sömürgeci bir devletin at koşturacağı ve yerleşik olmayan halklara TOKİ ile villalar yapacağı tampon bölgeye ise hayır diyor! Türkiye ve Kürdistan halklarının çıkarlarına olan, sınırda tampon ya da duvar örmek değil barış-dostluk köprüsü kurmaktır!
Yerel seçim yaklaşıyor. Yılların yıpranmışlığına 2019 yılında ağırlaşan ekonomik krizin sonuçları sosyal hayata yansıdıkça yani soğan-patates yeniden cep yakmaya başladıkça AKP seçimlerde milliyetçi oyları devşirecek sınır ötesi askeri harekatta ısrar ediyor! Bu ısrar Kürt ile Türk’e felaketlerle yüklü! AKP iktidarına çağrımız şudur; Kürt tehdit algısı nedeniyle bir ABD, bir Rusya’ya yaklaşacağına bin yıllık komşunuz ve kardeş halkınız Kürtlerle barışmayı hedefleyin! Çözüm birileriyle savaşta değil, barışta! Trump/ABD’nin Yerel Seçimlerde bir parça AKP’yi yatıştıracak yani milliyetçi oyları devşirecek alan açmasına da kanmayın zira sonradan faturası ağır olabilir.
Rojavalı Kürt siyasetine çağrımız; TEV-DEM ile ENKS’nin tek ulusal cephede ortaklaşarak kazanımların korunması için birlikte direnmeyi geliştirin. ABD ya da başka bir gücün sizleri birleştirmelerini beklemeden ulusal ittifak yolunda adım atın! Ve Güney Kürdistan’ın iki ayrı Peşmerge ordusundan çıkarılacak dersle, TEV-DEM ve ENKS askeri güçlerinin tek komuta altında birleşmelerinin önünü açın!
Sonuç yerine; belirttiğimiz belli başlı dinamikler pozisyonlarından geri adım atmadıkları ya da attırılmadıkları ve bölgenin temel meselesi olan Kürdistan meselesi çözüm bulunmadıkça barış uzak!
24. 01.2019
Okan Hastanesi/İstanbul