Ana SayfaNIVÎSKARÊNKürtlerin kendileri bağımsızlığa hazır mı?

Kürtlerin kendileri bağımsızlığa hazır mı?

Irak-Suriye-Ürdün’ün geleceği ve

test edilen Kürdistan’ın bağımsızlığı!

S.Çiftyürek

 

I- Ortadoğu’da Irak ile başlayıp süren ve bölgesel savaşlarla derinleşen kaosta kimi küresel ve bölgesel güçler IŞİD benzeri yapılara ihtiyaç duyuyorlar. Derken farklı güçlerin farklı amaçlarına hizmet edebilecek birçok örgüt sahne aldı bunlardan biri de IŞİD.

Malum, Ortadoğu’da mevcut sınırlara dayanan sistem yürümüyor ve bunda herkes hemfikirken yeninin adını ise kimse koyamıyor. Tam da bu süreçte, küresel ve bölgesel odakların, bazen mevcut düzenin yapıştırıcısı, bazen de yeni sınır ve devletlerin bir unsuru olabilecek ve önemlisi kaosu yönetmede yardımcı enstrüman (araç) işlevini üstlenecek bir IŞİD’e ihtiyaçları vardı.

Bir şey daha net ortaya çıktı; ilk Irak işgaliyle tek başına bölgeyi emperyal çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek isterken Batılı stratejik müttefiklerini bile elinin tersiyle iten ABD, çıkmaza girince Ortadoğu’nun siyaset kodlarını derinden okuyabilen İngiliz aklını yeniden arkalamasının da bunda payı var diye düşünmek lazım. Görünen odur ki ABD, Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme arayışında, “İngiliz emperyal geleneğini” arkalamak istiyor ki İngiliz emperyalizminin Ortadoğu aklı dediniz mi durup düşüneceksiniz!

Bölgede, Irak’ın parçalanmasıyla başlayıp Suriye, Ürdün,  Lübnan, Körfez ülkeleri ve birkaç adım geriden Türkiye ile İran’ı da etkisi altına alacak potansiyele sahip bir gelişme söz konusu. Aynı süreçte bağımsız Kürdistan’ın yanı sıra bağımsız Filistin ve de Irak ile Suriye Sünni Araplarını kapsayacak muhtemel bir Sünnistan devleti söz konusu. Dahası, Irak ve Suriye’de Şii ve Nusayri devletlerinin kuruluşunu kapsayan yeni sınır ve devletler söz konusu. Muhtemel gelişmeler belirtilenle de sınırlı değil. Filistin devleti mevcut topraklarında mı yoksa İngiliz ajandasında ki yer alışıyla Ürdün’de mi kurulacak? Lübnan parçalanırsa ne olacak? Kimi kime monte edecekler? Bağımsız Kürdistan devleti bir mi, birden fazla mı olacak? Sorular, sorular!..

Ortadoğu’da ki muhtemel zincirleme gelişmelerin bir Arap-Fars ya da Türk-Arap bölgesel savaşı ihtimalini barındırması; Ukrayna-Rusya arasında ki askeri ve siyasal kriz, Güneydoğu Pasifik’te yaşananlar eklendiğinde, büyüyen jeopolitik riskler, bölgesel ve uluslararası ticaretin yanı sıra küresel finans piyasalarını olumsuz etkilemekte. Ve üstelik bunlar olurken BM tıkanmış vaziyette. Bu fotoğraf, bize bölgesel ve hatta küresel savaş riski potansiyelini gösterir.

Böylesine muhtemel gelişmeleri bölgede göğüslemeye ne ABD’nin kovboy silahşorluğu ve teknolojik aklı ne de İngilizlerin derin Ortadoğu aklı yetmez artık. Yetmeyeceği için de kriz yönetimi tercih ediliyor ki IŞİD işte tam da burada anlamlı bir yer işgal eder.

IŞİD’in arkasında kim var sorusuna konu ile ilgili Kürdistan Petrolü, Sünnilerin İsyanı ve Musul” başlıklı ilk yazımda; “Öncelikle Sünni Arapların gerek Batı Irak’ta gerekse orta ve Doğu Suriye’de IŞİD’e desteği olmadan bu mümkün olmazdı ama işin içerisinde başka hesaplar da var. IŞİD sınırlı bir militan güçle önce 3.5 milyonluk Musul’u çatışma olmadan ele geçirdiyse; ardından Kuzeydoğuya yani Kürdistan bölgesine ve Güneydoğuya yani Bağdat’a doğru harekete geçiyorsa; … birçok kent ve kasabayı çatışmasız ele geçirdiyse, IŞİD’in gücünü ve hatta Arap Sünni aşiretlerinin desteğini aşan başka güçlerin de farklı hesaplarla devrede olduklarını akla getiriyor. Yani denklem çok bileşenli ve derinden işliyor” demiştik. Yakından bakılırsa;

*ABD ve Batılı emperyalist müttefikleri, bölgede bir taş yerinden oynadı mı ucu herkese değecek olan gelişmenin altında şimdilik kalkamayacağı için Kürtlere “bağımsız devlet ilanında acele etmeyin” telkinlerinde bulundukları net görülmekte. İşte böylesine girift ve zincirleme gelişmelere gebe geniş coğrafyada süreci yönetmede ABD ve müttefiklerinin duruma göre dolaylı, duruma göre dolaysız kullanabilecekleri bir IŞİD’e ihtiyacı vardı.

ABD, yaşadığı kimi sorunlar nedeniyle Kürtleri, Bağdat rejimi ile Bağdat rejimini de (İran politikalarından duyduğu rahatsızlık nedeniyle) IŞİD ile dengeleme siyaseti izlediğini daha önce belirtmiştik. Yeni olan, IŞİD’in birden bire Bağdat ilerleyişini yarı yolda bırakıp yönünü Kürdistan’a çevirmesi, Şengal işgalinin yanı sıra Kerkük ve başkent Hewler’i tehdit eder hale gelmesiyle ABD bu kez, Bağdat ve Hewler’e dönüp “bak gördünüz düşmanınız ortak” diyerek Irak’ta “uzlaşı” hükümetini kurmaya çağırdı etkili de oldu. Kısacası IŞİD, Irak’ın geçici de olsa birliğinin yapıştırıcısı oldu ya da yapıldı!

Bu arada “bakın ben olmadan sizler güvencede değilsiniz” mesajını hem Bağdat’a hem de Hewler’e veren ABD’nin Irak özelinde dolaylı da olsa IŞİD’e ihtiyacı kalmadığı söylenebilir ki ABD zaten, Bağdat ve Hewler ile birlikte IŞİD’e karşı operasyon yapmaya başladı bile. Batılı güçlerin Irak’ta şimdilik IŞİD’e ihtiyaçları azalsa bile, Ortadoğu bütününde IŞİD ya da benzer bir Sünni yapılanmaya halen ihtiyaçlarının olduğu, olacağı açık. Yeni sınır ve devletlerin oluşumuna gebe Ortadoğu’da bir Sünnistan devleti gündeme gelecekse ya IŞİD’e ya da yeni bir yapılanmaya ihtiyaçları olacak.

*Sünni eksenin baş aktörleri olarak Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerin üzerinde ortaklaştıkları Sünni eksenin yanı sıra her birinin özgün nedenlerle de IŞİD’e destek verdikleri biliniyor. Türkiye hem Ortadoğu’da Sünni eksenin örülmesi hem de Batı Kürdistan halkının siyasal yönelişlerini kırmanın, bunu başaramazsa geriletmenin aracı olarak kullandığı ve başından beri askeri, siyasi destek verdiği ortada.

  1. Arabistan ise, önce Irak’ın parçalanmasıyla yüzleşeceği komşu Şii devletini engellemek için Irak birliğinin birleştirici unsuru olarak kullanmak, sonra Irak parçalanması engellenemezse bu kez kurulacak yeni Şii devleti dengeleyecek komşu Sünnistan devletinde etkin olmak için IŞİD’i destekliyor. Gelinen aşamada, Türkiye kimi gelişmeler sonucunda IŞİD’e desteğini adım adım zayıflatırken, S. Arabistan halen destekleyenler arasında.

*Suriye BAAS rejimi de gerek diğer Suriye muhalif gruplarıyla giriştikleri iktidar savaşında gerekse de Kürtlere karşı saldırıları nedeniyle “bırak birbirilerini yiyip güçten düşsünler” politikasıyla yer yer IŞİD’in varlığına göz yumduğu biliniyor. Ayrıca IŞİD’in dün Kobaniye, bugün Şengal’e saldırırken BAAS ve Türk rejiminden tümüyle bağımsız hareket etmemiştir.

*Kürdistan Hükümeti de dün Bağdat’ı zayıflatacak olan IŞİD varlığından ve saldırılarından dolaylı da olsa çıkarları olduğu söylenebilir ki tersinden de Bağdat’a dokunmayacak ama Hewler’e saldıracak bir IŞİD, Şii eksenin ve Bağdat’ın hesabına gelebilirdi. Fakat buradan kalkarak “Hewler ve IŞİD arasında ittifak var” denilemez ve zaten bu tür spekülasyonlar IŞİD’in Güney Kürdistan’a adeta dört bir koldan saldırmasıyla birlikte kendiliğinden çöktü.

Kürt hükümetinin, Suriye üzerinde derinleşen Doğu-Batı ayrışmasında Batı ekseninde yer alması, IŞİD’in de Batı ekseninde ki kimi devletlerce desteklenmesi gibi faktörler, “IŞİD, Şii Bağdat rejimi dururken bana niye saldırsın” öngörüsüzlüğüne düştüğü söylenebilir.

*Bunlardan hareketle IŞİD’i sadece dış güçlerin desteğinin ürünü bir örgüt olarak görmek yanlıştır. IŞİD’in esas Irak ve Suriye Şii rejimlerinin Sünni Arap halkı üzerindeki baskılarına karşı büyük tepkiden beslendiğini eklemeliyiz. Zaten IŞİD’in bugün Irak’tan Lübnan’a kadar geniş sahada savaşabiliyor olmasında, dayandığı Sünni kitle destek ve inancının önemli payı var.

Dolaysıyla geleceğin muhtemel Sünnistan devleti düşünüldüğünde IŞİD ya da evirileceği yeni yapı geçici değil kalıcı denilebilir. Eğer Irak ve Suriye’nin parçalanmasının peşi sıra zincirleme gelişmeler kaçınılmaz ise ve bu parçalanmışlığı göğüsleyecek sosyalist ortak yaşam şimdilik günün pratik seçeneği değilse, Sünnistan devleti ihtimali güçlüdür ama IŞİD üzerinde olur olmaz o ayrı bir konu.

IŞİD saldırıları, ilk adımda Kürtler ile Şiileri güvenlik kaygılarıyla birleştirirken ikinci adımda Maliki’nin istifasıyla da Sünni Arapların yeniden Bağdat rejimine ortak edilmelerinin yolunu da açtı. Şii, Kürt ve Sünni Arapların konfederal bir Irak üzerinde geçici de olsa yeniden uzlaştırılmalarıyla birlikte IŞİD, gerek küresel gerekse bölgesel aktörler için Irak’ta şimdilik bir gereklilik olmaktan çıkıyor! Böylece başlangıçta birden fazla aktörün aracı olan IŞİD giderek birilerinin desteklediği aracı haline geliyor, gelişmeler bu yönde. IŞİD dış desteğinin daralmasında, kendisini destekleyenlerin kılıcını sallamanın ötesinde kendi kılıcını da sallaması hatta işi erken devlet ilanına kadar götürmesi ve sergilediği tüyler ürpertici vahşetin de payı var.

 

II- Kürtler iç iktidar hesaplarını bir kenara bırakmalı

IŞİD’in Güney Kürdistan kentlerinden sökülüp atılması savaşı ortaklaşmış operasyonlarla devam ediyor. Kürt askeri güçleri ve Irak merkezi ordusu, Mahmur, Musul barajını geri aldı şimdi de Şengal işgalini kırmaya yönelmiş durumdalar ve bu uzak olmayacak. Güney Kürdistan ve giderek Batı Irak’tan çıkartılacak IŞİD’in Batı Kürdistan ve Doğu Suriye’ye yöneleceği açık, şimdiden Efrin’e saldırdığının haberleri geliyor.

Daha önce de; “Şengal İşgali, Ulusal Birliğe Vesile Olsun!” başlıklı çağrımızda; “Çoğu kez bir musibetin bin nasihatten iyi olması genellemesi, Şengal işgali üzerinden Kürdistan ulusal demokratik güçlerinin düşmana karşı ortaklaşması açısından da iyi sonuçlara vesile olacağının işaretleri artıyor. Kürdistan parçalarının siyasi ve askeri güçlerinin bugün Şengal işgalinin kırılmasında ortaklaşmaları yarın Batı Kürdistan’ın savunulmasının yolunu döşeyebilir” demiştik. Peşmerge, HPG ve Batı Kürdistan Peşmergesi ile YPG’nin devam eden operasyonla Şengal ve çevresini IŞİD’den temizlerken peşini bırakmadan Kobani, Efrin’e kadar ortak harekâtı sürdürerek Kürdistan parçalarının erken örtüşen geleceklerine siyasal ve askeri yanıt oluşturmayı hedeflenmeli. Kürdistan halkının öne çıkan ortak beklentisi budur.

Bu beklentinin gereklerinin yerine getirilmesi önemlidir ama bunun kadar bir diğer mesele ise Kürdistan’ın farklı parçalarındaki siyasi güçler, Şengal’de ortak düşman IŞİD atıldıktan sonra kendi aralarında iç iktidar kavgasına girişirlerse böyle bir gelişme tüm Kürdistanlılar için beterin beteri olur! Siyasi aktörler sabah akşam “bıraküji istemiyoruz” deseler de Batı Kürdistan’da iç iktidar hesaplarına dayalı yaşanan gerilimlere Güney Kürdistan iç iktidar hesapları ya da Şengal dağı gibi stratejik öneme sahip coğrafya üzerinde egemenlik hesapları da eklenirse hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kanlı iç kavgalara yol açabilir.

Kürt siyasal parti ve hareketleri içerisinde İran ve Türk devleti başta olmak üzere işgalci devletlerin güçlü elleri bulunduğu ve Kürdistan’ın bağımsızlığı meselesinin bu devletleri ciddi rahatsız ettiği gerçeği dikkate alınırsa daha fazla dikkatli davranmak gerektiği ortada. Öyle ki Kürdistan parçaları arası patlak verecek bir iktidar kavgası, sadece Güney’de değil tüm parçalarda kazanımları bir anda ciddi tehlikeye atabilir.

Bilinmelidir ki, IŞİD eğer Peşmerge’yi yenilgiye uğratırsa PKK Batı Kürdistan’da tutunamaz, tersinde de dün IŞİD Kobani’yi düşürseydi şimdi Güney’in işi daha zor olacaktı.

Sözünü ettiğimiz potansiyel tehlikeyi köklü aşmanın yolu, Ulusal Kongre (UK) ile parçalar arası stratejik yönelim üzerinde ortaklaşmaktan geçer. Kaldı ki bugün Kürtler arası dayanışmayı aşan ortaklaşmaya yönelmek, parçalanmış Kürdistan coğrafyasının siyasete dayattığı zorunluluktur.

Dolaysıyla Güney ile Batı’nın kendi iç birliklerini pekiştirmeleri başta gelmek üzere parçaların ulusal demokratik birlikleri üzerinden UK’nin yaratılmasına yönelmek bir zorunluluk. Hangi açıdan bakılırsa kapılar UK’ye açılıyor ancak UK’nin önünde de bir değil birden fazla iç ve bölgesel engel bulunuyor.

Birinci ve asıl engel; Kürtlerin kendi içerisinden gelen engellerdir. Parçalı Kürdistan siyasal yapısına bir de ulusal sorunun çözümünde köklü model farkı eklenince UK üzerinden ortaklaşmak zorlaşıyor.

İkincisi; işgalci devletler başta olmak üzere dış güçlerin Kürtlerin UK adı altın birleşmelerinden rahatsız olmalarıdır. Rahatsız olan dış güçler Kürt siyaseti içerisinde ciddi elleri varsa ki vardır bu durum daha da önem kazanır.

UK, özellikle günümüzde yaşamsal önemde gereklidir ama adım atarken bu muhtemel sorunları da aşmanın ön hazırlıkları yapılmalıdır.

 

III- Asıl Olan Kürtlerin Bağımsızlığa Hazır Olmalarıdır

ÖSP açıklamasında kullandığımız “bir musibetin bin nasihatten iyi olması” vurgusu Kürdistan’ın bağımsızlığı meselesinde de meramımızı açıklamaya yardımcı olacak nitelikte. Peşmerge’nin Şengal savunmasında ilk başta gösterdiği zafiyetin temelinde şunlar görülmekte:

1- Peşmerge vur kaç gerilla taktiğinden ilk kez düzenli ordu olarak ülke-alan savunmasında sınav verdi ki birçok açıdan buna hazır olmadığı görüldü. Ayrıca kendisi düzenli ordu ama eldeki silahlar halen hafif piyade silahlarını ya da vur kaç taktiğine dayalı gerilla silahlarını aşmamış olması bunların başında geliyor.

2- Düzenli ordu ama halen KDP ile YNK Peşmergesi ayrımının tam olarak aşılamamış olması zafiyetin bir diğer nedenidir ki hızla aşılması kendini dayatmıştır.

3- “IŞİD bize saldırmaz” öngörüsüzlüğü Şengal’de hazırlıksız yakalanmalarına neden olmuştur. Bu hem Êzidi halkının büyük acılar yaşamasına yol açmış hem de Peşmerge’nin itibarına gölge düşürmüştür.

Sonuç olarak; IŞİD saldırısı üzerinden Kürdistan’ın bağımsızlığı test edildi ve görüldü ki birçok açıdan Kürtlerin halen bağımsızlık için atmaları gereken adımlar var. Yani burada da bir musibet bin nasihatten iyi geldi. Peşmerge ilk kez ülke savunmasına geçti ve deney kazandı dahası düzenli ordu için gerekli silahları tam olmasa da uluslararası güçlerden almaya başladı.

Şu ya da bu devlet istiyor-istemiyor bu bir yere kadar önemlidir asıl önemli olan Kürtlerin kendilerinin bağımsızlığa hazır olmalarıdır. Yukarıda belirttiğimiz zaafların yanı sıra “Ortadoğu’da Yön Arayan Tarih Ve Kürdistan’ın Bağımsızlığı” başlıklı yazıda belirttiğimiz yedi maddedeki hazırlıklarla Kürtlerin kendileri öncelikle bağımsızlığa hazır olmalıdırlar. 19-08-2014

[email protected]

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights