Yönetmenliğini ve senaristliğini, Kürt Sinemasında Kısa ve Belgesel film alanlarında çalışmalarını sürdüren genç sinemacı Nedim Rojhat Yeşilçınar‘ın üstlendiği Qemçûrçî adını taşıyan kısa film, geçmişten günümüze hayatın gerçeğinin hikayesini farklı bir bakış açısı ile anlatıyor.
Birçok film festivalinde ve film günlerinde gösterimi gerçekleştirilen film, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kadar Kürt kentlerinde kesilmiş hayvan başına toplanan Qemçûr (Kamçur) vergisini konu edinerek meseleye farklı bir objektiften bakıyor. Verginin toplandığı köyden bir çocuğun günlük işlerine devam eden köylülere ‘Qemçûrçî hat’ diye seslenmesinin ardından yaşananları anlatan film, köyde yaşayan emekçi Kürt insanının o dönemdeki ekonomik ve sosyal durumu hakkında kesitler sunarak, Kürdistan coğrafyasında geçmişte yaşananları en gerçekçi haliyle izleyicilere aktarıyor.
Söyleşi: Rûmet Onur Kaya
SîneNûçe sitesi olarak Qemçûrçî filminin yönetmeni ve senaristi Nedim Rojhat Yeşilçınar ile film hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle, kısa filminiz hayatın gerçeğini en yalın ve güçlü bir biçimde anlatıyor. Filmin konusu aslında tarihte var olan ancak az bilinen bir konu ve ifade ediliş biçimi olarak da özgün. Filmin konusunun şekilleniş süreci hakkında okuyucularımıza bilgi verebilir misiniz?
Benim için en önemli olan şey filmin yaşamın içinde olmasıdır. Yaşamımın bir parçasını aktarmış olmam yani… Sanat, insanın gerçeğinden beslenmiyorsa, yani hissettiği de gerçek olmaz. Ben, yaşamadığım ve özellikle de hissetmediğim şeyi sanata dönüştürmem. Bu konuda Yılmaz Güney’i öğretici bulurum ve hep örnek veririm. Kendi adıma konuşursam; aslında her şey ezilmişlikten geçiyor. Ezilen bir ulusun çocuğu olarak yaptığım filmin içinde kendi halkımın yaşanmışlığına değinilmesi gerektiğine inanıyorum. İşte bundan dolayı tarihten geçen bir olay bizim filmimizin konusu oldu ve merkezine oturdu.
Bildiğiniz üzere etkisi günümüzde eskiye göre azalsa da, Dengbêjlik ve Çîrokbêjlik geleneğinin toplumumuzun kültürünü, geleneklerini ve geçmişte yaşananların günümüze aktarılması noktasında çok önemli bir yeri var. Filminizin konusu ve senaryosunun yazım sürecinde Dengbêjlik geleneğinin anlatımlarının bir etkisi oldu mu? Olduysa sizin filminizin anlatım sürecini nasıl biçimlendirdi?
Arkadaşımı ziyaret amaçlı Batman’a geçmiştim. Şansıma o gün evin bütün ahalisi toplanmış ve konuşuyorlardı. Konuşmalar ve Çîroklarla (Eski Kürt sözlü geleneği olan hikayelerle) gece devam ediyordu. Sonra birden dede Qemçûrçî diyerek başladı hikayeye ve bu benim dikkatimi çok çekti. Komik bir hikaye olarak dinlemiş ve çok gülmüştük. Üzerine biraz düşününce aslında gülmemiz değil ağlamamız gerektiğini düşündüm. Çünkü Qemçûrçî hikayesi bir halkın kimsesizliğini anlatıyordu. Hal böyle olunca konu üzerine araştırmalar yapmaya devam ettim. Van, Hakkari, Şırnak gezip durdum. Her Qemçûrçî dediğimde farklı bir öfke ve hüzünle farklı hikayeler dinlemeye başladım. Sonrasında ise kaçak bir çay ve sarılı bir tütünle şekillenmeye başladı Qemçûrçî’nin senaryosu.
Dengbêjlik ve Çîrokbêjlik bizim tarihimiz, geçmişe dair var olan bütün yaşanmışlığımızdır. Çünkü tarihimiz, sözlü edebiyat ve sözlü kültür üzerinden bu günlere geldi. Kitaplar, akademiler, okullar yoksa dil ve dilin ürünleri bu günlere nasıl gelecek? Dengbêjler ve Çîrokbêjlerle elbette! İşte Dengbêj ve Çîrokbêjler, bizim hem akademimizin, hem okullarımızın, hem de kitap ve kütüphanemizin görevini görmüşlerdir.
Bu konu eskiden beri edebiyatı da etkisi altına almış bir durumda. Eskiden Yaşar Kemal’in Evdalê Zeynikêüzerine ne kadar övgüde bulunduğunu bilirsiniz. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da çok fazlaca bahseder. Ki edebiyatını da Dengbêjleri dinleyerek kurmaya başladığını söyler. Şimdilerde ise, Kürt Edebiyatında‘Dengbêjesk Edebiyat’ olarak isimlendirilen bir akım kuruldu. Ve bu konuda iki kitap yazıldı. (Xemzêm/şiir veWarê Firaran/roman)
Benim de bir şiirini seslendirdiğim A.BEDİR tarafından kurulan ve Azadîya Welat Gazetesi’nde bir röportajla duyurulan bu akım, Dengbêj tarzında kurulan mistik ve mitolojik dili, kurguyu ve betimlemeyi kullanmaya başladı. Aslında edebiyatta da sinemada da bu bir ‘öze dönüş’ olarak isimlendirilebilir. A. Bedir’in deyimiyle, ‘Sinemanın Denbêjesk bi tarzda anlatımı’ da denebilir. Sağolsun ki A. Bedir, beni de bir ‘Dengbêjê Sînemayê’ (Sinema Dengbêji) olarak isimlendirir. (Kendisine teşekkürlerimi sunarım.) Bence, A.Bedir’in tespiti doğrudur. Sinemam, Dengbêjesk bir sinemadır.
Bundan dolayı onlar olmadan bizim geçmişe dair bir şeyi şekillendirmemiz imkansız (en azından benim için). Qemçûrçî bir Çîrok olmasından kaynaklı bana kadar ulaştı. Dolayısıyla bizim filmimiz Dengbêjliğin ve Çîrokbêjliğin etkisiyle değil, daha da ötesi onlarla şekillendi.
Sinema; canlıyı, insanı ve hayatı anlamak ile anlamlandırmak için çok önemli bir noktada bulunuyor. Toplumların geçmişten günümüze yaşadığı acıları, özlemleri ve umutları anlatmak ve var olan gerçekleri göstermek bakımından, yeni diller ve yeni arayışlarla farklı boyutlar kazanan sinema sanatı insanları aydınlatan, bilinçlendiren ve başka dünyalara açılmasını sağlayan bir yolculuk yaşatıyor. Diğer sanat dallarına göre yeni olmasına rağmen bütün sanat dallarını da içine alarak günümüz dünyasında müzik ile birlikte insanlara en çok ulaşan ve en çok etkileyen sanat dalı olarak hayattaki yerini alıyor. Siz bir genç sinemacı olarak sinemanın kısa film alanında çalışmalarınıza nasıl başladınız, hayatınızda sizi sinema sanatına yönlendiren nedir?
Ben aslında tiyatroya gönül veren bir insanım. İzleyiciyle birebir olmak ve en önemlisi yereli anlamak, anladığını onlara geri sunmak, onlarla ağlayıp gülmek beni tiyatroya sıkı sıkıya bağlayan şeyler. Ben, seyircilerimi görmek isteyen ve onlarla birlikte soluk almak isteyen bir insanım. Şırnak’ta yaşanan olaylardan en çok çocuklar etkilenmişti. Bizlerde onları savaşın gölgesinden uzaklaştırıp, yaşanılabilir bir dünya olabileceğine inandırabilmek için palyaço olup sokaklara doluşmuştuk. O zamanlarda bir film çekileceği onun için bilgilerimizin istendiği söylendi. Oraya seçildik ve film ekibiyle çalışırken neden tiyatro değil de sinema dediğimiz de hemen hemen herkesin ortak olarak söylediği; ‘‘Sinema ile gerçeği olduğu gibi yansıtıp hem bugüne hem de yarına, hem dünün ve bugünün yaşanmışlıklarını anlatabileceğiz her yerde.’’ sözü benim sinemaya geçmem için yolumu aydınlatan bir ışık oldu. Ve tabi Alain Badiou’nun, ‘’Sinema, karmaşıklığın bir formudur.” Belirlemesi… İkisi de öğreticidir benim için. Özellikle felsefi zeminimde oturtmak için…
Çünkü daha önceden çektiğimiz Bêzar kısa filmi ve Dengbêjên Gundê Torik kısa belgeselde hiç bu şekil düşünmemiştik. Biz bu kısa film ve belgeseli aynı anda birden fazla yerde göstermiştik oysa.
Yani bu anlatmaya çalıştığım şeyler, sanatın insan hayatını olumlu şekillendirme, daha yaşanılır bir dünyadan bahsetme, (o dünyayı kuramasak da, en azından o dünyanın var olduğundan onu haberdar etme) bu dünyaya egemen olan şiddetin ve sömürünün karşısında, sinema cephesinde nasıl durulacağını önemsememdi.
Sinemanın kısa film ve belgesel alanlarında çalışmalar yürüten genç bir sinema yönetmeni olarak, sinema sanatına ilgi duyan veya sinema alanında çalışmak isteyen genç sinemacılara neler söyleyebilirsiniz?
Yeni başlayan dostlar için sinema söyle ya da böyle diye zırvalamayacağım. Diyeceğim o ki dünya ya şöyle uzaktan baktığımızda gördüklerimizi sıralar isek; demin de bahsettiğim gibi; savaşlar, açlık, sömürülen ölen/öldürülen işçiler, tacize ve tecavüze uğrayan kadınlar/çocuklar, yarınından umudu olmayan gençler ve bunun benzeri sayabileceğim daha nice şeyler var. Bunların hepsinin yok olması ve geleceğin sadece barış ve tokluk üzerine kurulması için çalışmamız gerekiyor. Ama bir olarak değil milyonlar olarak. Bizler farklı yerlerden görsek de yaşamı anlatacaklarımız bir olacaktır. Bunların yarını oluşturacak bireyler tarafından izlenip idrak edilmesi için çalışmalıyız/çalışmak mecburiyetindeyiz. Bu dünya, bizim ellerimizle güzelleşecek, güzelleşecekse. Yarının çocuklarına, bir armağan olarak…
Son olarak son süreçte kısa film veya başka projeleriniz var mı? Projeleriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Elbette hazırda bekleyen senaryolarım var. Şimdi ise Yasemîn adlı bir kısa filmin hazırlıklarını yapıyorum. Yine hayatın içinden ve savaşın çocuklar üzerinde olan etkisini anlatan bir film. Bunu çekmek istiyorum çünkü beni buna çeken şey hayatın içinden/gerçek olması. İşin açıkçası şuan kısa filmde devam etmek istiyorum. İnandığım doğruları yaşanan ezilmişliklerle vermek istiyorum. Sonrasında ise hayallerimi süsleyen filmimi çekmek istiyorum. Küçüklüğümden beri izlediğim tarihi filmlerde bütün halkların son savaşlarını anlatan filmler bulunmakta yalnız benim kendi halkım bulunmamaktaydı. Bunun hep acısını çektim. Bende sırf gelecek olan Kürt çocukları bu durumu/acıyı hissetmesin diye kolları sıvayıp iki yıldır yazdığım senaryoyu çekeceğim yani umut ediyorum.
SîneNûçe www.sinenuce.com
Qemçûrçî Filminin Fragmanı: