Konuşmaya başlar başlamaz söylediğiniz sözler sizin fikrinizin ne olduğunu hemen açığa verir… Hele de Ulema kültüründen geliyorsanız, Halife-i Osmano-kütüphanesinden, o uyduruk üfürükhaneden ders almışsanız, egonuzu, çıkarınızı, iktidarınızı ve yandaş-çıkarsal ilişkiyi korumak için sanki ağızdan değil de ‘başka yerden’ sözler edersiniz. Allah cümle alemleri bu yobazlardan korusun! Ki, bir kere iktidarı ele geçirdi mi üfürükten iftiralarla başınıza kalmadık belalar getirirler. Katran kazanında insanları kaynatanlar sözü aslında bu dünya için-halife-i yobazo-tiranlar dönemi iktidarları içinde söylenmiştir ki, sadece cehennemle ilgili değildir.
Bu yobaz sözler karşısında insan ister istemez VAAY BEE! Bu adam ve adamlar gerçekten ağızdan mı konuşuyorlar; yoksa başka yerlerden mi konuşuyorlar diye kendi kendinize sorarsınız? Çünkü Halife-i Osmani-Ulema aklı, yandaş ve bunların şürekasının sarf ettikleri sözler ağza ve ağızlara yakışmayan sözlerdir de ondan. Her söz ağızdan çıkmamalı, ağza güzel sözler yakışır diye boşuna denmemiştir.
Beğenmediğin, doğru bulmadığın, tam zıt olduğun, hatta anlamsız ve bir hiç bulduğun aklı ve düşünceyi de okuman, irdelemen gerekiyor ki bir doğru algılama, analiz etme ve sonunda doğru bir senteze varabilesin…
Ha! Şurası bir gerçektir senin doğruların benim saçma ve de hatta ağza yakışmıyor olarak gördüklerimdir. Tam tersi karşıtı içinde geçerlidir. Amma velâkin tek bir yöntem vardır o da eleştiridir. Benim doğrularımda, senin saçmalıklarında eleştiriye açık olmalıdır. Evet, sen saçmala, ben de doğrularım ile yanıtlayayım. Biliyorum ki AKP-TC eleştiriye açık değildir. Ne kadar saldırır ise saldırsın eleştiri aslında hiçbir sınır tanımayan o kıtadan bu kıtaya uçan gökyüzünde süzülen göçmen kuşlardır. Ne yapsanız da ne etseniz de o gökyüzünde uçan göçmen kuşların varılacağı yere varmasını engelleyemezsiniz.
Şöyle bir Avrupa ve Dünya basınına bakıyorum; kim ne yazmış, kim ne söylemiş diye. Bazı ırkçı kafalar ağza yakışmayan sözler sarf etseler de; AKP-TC şürekâsının yöneticilerinin ve yandaş gazeteler vb gibilerinin sarf ettikleri sözlerden şöyle bir en azından yarım ve de hatta bir adım ilerdeler. Bir düşünün! Türkiye’deki egemen aklın ki, eğer akıl denilirse buna geldiği akıl sefaleti noktasına…
İşte AKP’li bir vekilin ağzından çıkanlar: “Erdoğan’ı gördüğümüz zaman Salli Ala Muhammed deriz”. Hoppala(!) Şu saçmalığa bak! Demekten başka ne diyelim..? Bunlar tamamen Aziz Nesinlik, rahmetlinin döneminde bile Demireller hariç böylesi saçmalıklara fazlaca rastlanmazdı, en azından bunlara o eşsiz mizahi anlatımıyla yanıtlar verirdi. Ayrıca, anladığım kadarı ile dil bilgisi cümle kurma kuralına göre de düşüncenin akışını bozan cümlelerdir.
Şimdi irdelersek; ”Salli Ala Muhammed” ne demek? Bir kere Salli Ala Muhammed bu şekliyle Arapça-Türkçe yapıtlarda bu yukarıdaki şekliyle rastlamadım. Vekil bu cümleyi bölüyor ve yarısını alıyor ve de Vekil, işine geleni bilerek ya da bilmeyerek din tüccarlığı yapıyor ve de her sözünün içerisinde kendince dini yine politikasına alet ederek yandaş ve şürekâsına ne kadarda inançlı olduğunu ispatlamak istiyor kendi psikolojisi dünyasında. Cümlenin tamamı ise şöyle yazılmakta bu söz konusu yapıtlarda “Allahümme Salli ve sellim ala seyyidina Muhammed din ve ala alihi ve sahibi ve selim” (“Allahım (peygamberimiz) Hz. Muhammed’e ve aline (evladu iyaline) selam ve esenlikler eyle”. Bir kere bu sadece İslam peygamberine yani bir şahsa ve onun evladu iyaline söylenmiştir ki sadece ve sadece ona ait bir cümledir… RTE bunun neresinde ve de ne ilişkisi var. İslam dünyasında 36.000 çeşit İslam yorumu ve tasviri vardır, Alevi ocaklarından tutunuz bilmem hangi mezhep ve hangi Ahmet Hoca, Osman Hoca’ya varıncaya kadar, Suudi Arabistan kral ailesinden ( …) Fas kralına kadar hepsi kendisini Muhammed ailesinden, evladu iyalinden, gelmiş kabul eder… Şimdi birde RTE evladu iyaline mi eksikti!?
Sizler Erdoğan’ı gördüğünüz zaman nasıl olurda Muhammed’i işin içerisine koyarsınız? Böylesi bir akıl donması sadece Türkiye’de mevcut. Ne Araplarda ne de başka yerlerde, üstelik bu adamlar Arapçayı da tam bilmiyorlar ve de bilmedikleri halde kraldan daha kralcı geçinerek Araplara da Arapça öğretmeye yakında başlayabilirler o bozuk Arapçaları ile tam Arapça bilenlere(!) Bu satırları yazanın da Arapça bildiği sanılmasın-F.K.
Kendi dalında doktora diplomalı bir Tunuslu tanıdığıma bu sarf edilen vekilin cümlesini gösterdiğimde bu cümle yarım dedi ve gülerek Türklerin Arapçası(!) Diyerek bana bu tam değil dedi. Ki, Magrep ülkelerinde Arapçası Mısır vb gibi ülkelerin Arapçasından farklı…
Bu sözleri sarf eden, sonunda söyleyeceğimi başından söyleme gereği duyarsam, akıl donması sadece birkaç vekille, yandaş gazetecilik ile sınırlı değil. Diyanet işleri başkanının evlik konusundaki fetvasından tutunuz, “Kaçak saray”daki tek adamın sarf ettiği sözler ve de E. Erdoğan hanımefendinin “Harem” konusunda sarf ettiği sözler gerçektende AKIL DONMASI’ndan başka ne olabilir?
Bu saçmalıklara karşı eleştirimi sürdürmeye devam edersem;
Diyanet İşleri Başkanının ağzından çıkanlar: “Ateistle, dinsizle ( …) evlenilemez”. Peki, Başkan bey! Sorarsak; sizlerin o çok övdüğünüz “Valide Sultan”lar zorla oradan, buradan kaçırarak “Harem” e kapattıkları bayanlar ile yatarken gerçekten onların dinli, dinsiz olup olmadıklarını biliyorlar mıydı ve de bu barbar ve tiran Sultanlar için bu söz konusu dinli, dinsizliğin önemi var mıydı ya da bu barbarca, çılgınca zevki sefaya dalan bu adamlar için bir insanın ne kadar önemi olabilirdi? Etme-eyleme başkan! Bu kadar da “işkembe”den atmak neyin nesi? Biraz merhamet, acıma ve vicdani duygu da mı yok? Ayrıca, evlilik gönül birliği vb gibi olmakla birlikte kişiye ait iki kişi arasındaki bir sevgi olayıdır(…). Sizin fetvanızla onların iç işlerine karışmanız haddinize mi düşer? Bu halife-i Osmano-yobazlıktan ne zaman vazgeçeceksiniz? 21. Yüzyılda sizin fetvanızla iki kişi arasına kadın-erkek dalış yapmanız neyin nesidir? Siz mi karar vereceksiniz kiminle evleneceğime?
Bu Sultanlar için bakınız neler, ne saçmalıklar yapılmıyor ve de programlar dahi düzenleyebiliyorlar. “Tarihimize iz bırakan valide sultanlar” programında E. Erdoğan Hanımefendi bakınız ne diyor: “Harem, Osmanlı hanedan üyeleri için daha çok bir okuldur (…)”.
İşte gerçekten burada, bu kadar da olamaz!!! DUR BURADA! Demeyi hak ediyor. Harem’de eziyet görmüş hemcinsleri için biraz merhamet duygusu olamaz mı insanda? Böylesi azıcık dahi merhamet kalmamış bir iktidar erki ile nereye kadar varılabilinir?
Gerçekten insanın VAY BE! VAY BE! VAAY BEE!!! Diyesi geliyor. Bu sözler akıl tutulmasını bir tarafa bırakalım, akıl donmasının ta kendisidir demesine diyelim de… OLAMAZ BÖYLE BİR ŞEY! Demek daha doğru olur.
Harem ne idi? Harem, genellikle Arap tiranlarından gelme-kalma bir gelenek ile Osmanlı Padişahlarının da uyguladığı bir vahşilik yöntemi idi, tek farkı o bizim ünlü tarihçilerin ağızlarını ballandıra ballandıra ‘ağız’dan çıkardıkları “Padişahlar o kadınlardan eş edinebiliyorlardı”. BRAVO! Ne kadarda bir ilerleme(!) Diye alay etmekten başka bir şey kalmıyor.
Osmanlı dinastisi’nin cinsel egolarını tatmin etmek için yakın ve uzak diyarlardan yine zorla getirilen kadınların ve kızların zorla hapsettirildiği bir çeşit kadın toplama kampı idi Harem.
Sadece fiziğine, “güzelliğine” bakılarak zorla Harem denilen cinayet-ırza geçme toplama kampına hapsedilen kadınlardan bazen de seçilerek Padişahların eşi seçilebiliniyordu. Harem, Harem ağaları denilen zorla kısırlaştırılan “erkek” adamlarca da korunuyordu ve de bu erkekliği kalmamış “erkek” adamlar bu zavallı kadınlar ile ilişkiye girmesinler diye böyle yapılıyordu. Çünkü buradaki kadınlar Padişah’ın mülkü sayılıyordu…
CHP Vekili Hanımefendiye burada katılıyorum “Erdoğan Hanımefendi 1000 odalı kaçak sarayın birkaç odasını Harem’e ayırsın”.
Bu “ağızlar”dan çıkan sözler bana şunu hatırlatıyor ki şimdi burada yeri olmasa da. Eğer gerçekten 1923’te gerçek bir burjuva devrimi olsaydı bu Hurafeler, bu uyduruk akıl dışı düşünceler böyle su yüzüne çıkmazdı.
Kısacası, sözün özü hangisine VAAY BEE!!! Diyelim. Saymakla bitmez Cumhur reisinden-Tek adam, Başbakanına, E. Erdoğan Hanımefendi’den, Din Başkanlığı rezosuna mı, Star, şu, bu 2. Abdülhamit gazeteciliği nemi? Toplumsal olaraktan büyük bir AKIL ve AYDINLANMA devrimine ihtiyacımız aşikâr görünüyor.
13/03/’16