Nelere kadirmiş bu anayasa!
Kürt ne yapsa ne istese, karşısına sopa veya anayasa çıkartılır. Sadece Hükümet yetkilileri değil, sokaktaki vatandaş bile sıkıştığında, “memleketin düzen nizamı var, anayasası var yaptığınız, istedikleriniz anayasaya aykırı” diyebiliyor.
Sopanın devrede olmadığı evrede Anayasa, Türk şoven siyaseti için Kürt meselesinde adım atmamanın sığınağı, Kürt siyasetini oyalama ve atılacak adımları ertelemenin aracıdır daima. Hükümet yetkilileri, Kürt meselesinde atmak istemediği adımları perdeleme ihtiyacı duyursa imdadına anayasa yetişir. Her defasında, “adım atacağız fakat görüyorsunuz anayasa engeli var” diyerek gerçek tutum perdelenir.
Hükümet yetkilileri, bugün ısrarla “sıkıntı yok çözüm süreci ilerliyor” der; Başbakan Davutoğlu Kürt meselesinin “çözümünde”, “derenin yarısı geçildi” yani bir şey kalmadı mesajını verir; kimi yazarlar çözüm sürecinde, “gemi açık denizlerin hırçın dalgalarıyla boğuşarak yol alıyor. O kadar mesafe aldı ki ayrıldığı limana artık dönemez. Yolun üçte ikilik kısmı geçildi” der; AKP’nin hükümet ve parti yetkilileri övünerek “ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verdik”, “çözüm süreci çerçeve yasasını çıkarttık” nakaratını tekrarlar; Türk rejimi, iktidarı ve muhalefetiyle nasıl da “dünyanın ileri demokrasileri arasında yer aldıklarını” belirtir… Ama pratikte Kürtlerin ulusal bir talebinin karşılanmasına gelince işler değişir. Sopa kullanılacak zemin yoksa koro halinde anayasanın arkasında saklanır. Son iki örnek;
Kürt meselesinin çözümünde Mecliste yasal çerçeve oluşturmak amacıyla ilgili yasa tartışılır, Kürt kelimesi tartışılan yasaya alınmadığı gibi tutanaklardan bile çıkartılır, gerekçe belli; anayasa!
Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri’de halkın kendi imkânlarıyla açtığı Kürtçe özel ilkokulları, ilk günden polis zırhlı araç ve TOMA’larla kuşatıp mühürler. Valiliğin mühürlemeye gerekçesi belli; Anayasa’nın 42’nci maddesi!Valinin de başbakanın da cumhurbaşkanın da bildik gerekçeleri hazır; “anayasa izin vermiyor”!
I – “Çözüm” 2015 seçim sonrasına erteleniyor
Hükümetin epeydir “çözdük-çözüyoruz” dediği Kürt meselesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimini “sağ selim” arkaladıktan sonra Eylül olmadı Ekim ayında “kapsamlı paket açıklanacak” diyor ama bir taraftan da “anayasa engeli var adım atamıyoruz” söylemi yeniden yazılıp propaganda ediliyor. Yani “çözüm” bu kez de 2015 genel seçimler sonrasına ertelenmek isteniyor.
Hükümet programında ilk kez “çözüm yer aldı” diye, içeriğinde bir şey var mı yok mu bakılmadan övülmeye başlandı. Övülen Hükümet programında ise “çözüm” adına hedeflenen; “1-Terörün bitmesi, 2-Silahsızlandırma, 3-Toplumsal hayata kazandırma ve 4-Demokratik siyasete katılımın önünü açmak”! Çözüm adına devlet ajandasında başka neler görünüyor?
“İnsan hakları temelinde Kürt ve Alevi meselesinin çözümü” ve “tek kimlik temelinde” çok kültürlülüğün korunması”! Yani Türkiye’nin demokratikleşmesi!
Demek ki, çözüm süreci, Türkiye’nin demokratikleşmesinin sınırları içerisinde Kürt sorununun çözülmesinin ötesinde bir şey içermiyor. Demek ki Kürt meselesi, bir ulus ve ülke meselesi değil insan hakları ve demokratikleşme çerçevesinde ele alınıyor. Dolaysıyla Hükümetin açıkladığı çözüm çerçevesi, Kürdistan meselesi bir yana Kürt meselesini bile çözemez, çünkü meselenin çözümü, demokratikleşmenin sınırlarını aşan bir çerçeveyi gerektiriyor.
Hükümetin hedeflediği, “Türkiyelileşme” adı altında tek kimlik olarak Türk kimliği etrafında herkesin asimilasyona tabi tutulmasıdır ki bunun varacağı yer; okullarda kaldırılmış olsa da “ne mutlu Türküm diyene” söyleminin farklı biçimler altında sürdürülmesi olacak.
Hükümetin açıkladığı bu hedefler, hem çözüme dönük bir şey içermiyor hem ayrıca yeni de değil, devlet ve hükümetlerinin her zaman dile getirdikleri hedefler. Bunların dışında İmralı’da Öcalan ile görüşmelerde üzerinde anlaşılan ama açıklanmayan yönelimler var mı? Bilmiyoruz. Belirtilenler ise en ilerisi silahların susması ve yasal zeminde Kürtlerin siyaset yapmalarının önünün açılmasıdır. Yani bu süreç, “Öcalan’a özgürlük ve PKK dâhil Kürt partilerinin isimleriyle siyaset yapmalarının önünün açılmasını” sağlayabilir.
Öcalan’a özgürlük ve Kürt partilerinin adıyla açık siyaset yapmalarının önü açılacaksa bunun da karşılığı olacak ki sanırım İmralı’da pazarlık bunun üzerinde yürütülüyor. Devlet, bu adımları PKK Kuzey’de silahlı savaşa son vermesi karşılığında mı planlanıyor? Görünen bu! Ortadoğu’da Kürdistan parçalarını da içine alan ve daha uzun yılları kapsayacak savaşın devam edeceği koşullarda Kürdistan’ın en büyük parçasında PKK silah bırakır mı? Sorunun yanıtı PKK’de.
Kürt/Kürdistan meselenin tıpkı dün Norveç bugün Katalanya, İskoçya gibi barışçıl siyaset yoluyla çözümlenmesini doğru buluyoruz. Kanın dökülmemesi, gençlerin ölmemesini içerecek olan barışçıl demokratik çözüm sağduyulu herkesin beklenti ve hedefidir, önemsiyoruz. Fakat Ortadoğu’daki siyaset iklimi buna imkan sunar mı? Ayrı bir konu.
Öcalan’a özgürlük ve PKK başta olmak üzere tüm Kürt siyasal yapılarına açık siyaset yapma ortamının yaratılması önemlidir, olumludur ama bu Kürt/Kürdistan meselesinin çözümü değil, çözüm dinamiklerinin açık siyaset yapmasının önünün açılmasıdır o kadar. Tabi açılabilirse!
Açılabilirse diyoruz çünkü hükümet adım atmaya kalkarsa yine anayasa engeline ya da “genç subaylar rahatsız” propagandasının basıncı altına alınabilir. Tam da bu süreçte Genelkurmay Başkanı Özer’in “Bize bilgi verilmiyor-Kırmızıçizgilerimiz aşılmamalı”açıklamasını nasıl okumak lazım? Mesele Kürdistan olunca, Ordu’nun son sözü söyleyeceği unutulmamalı ayrıca Ordu da tıpkı anayasa gibi, Kürt meselesinde adım atmak istemeyen kurumlar için “görüyorsunuz Ordu sıkıntılı hele biraz daha bekleyelim” türünden yeni bir ertelemenin gerekçesi olabilir.
Kısacası, Kürdistan adıyla partilerin kurulmaları ve ana dilde eğitim gibi hedefler için bile, “anayasal engel var” denilerek 2015 seçimleri sonrasına randevu verileceğinin güçlü işaretleri var. Başbakan ve yandaş medya, “hele seçim sonuçlarını bekleyelim, Allah’ın izniyle anayasal çoğunluğu sağlarsak kimse bizi tutamaz, meseleyi çözeriz” diyerek 2015 seçim sonrasını işaret etmeye başladılar bile!
2015 genel seçimlerine bir yıldan az zaman kaldı ancak taktik ve hatta stratejilerin bile günlük/anlık değiştirildiği Ortadoğu için bu uzun bir zaman dilimidir, bu sürede çok şey değişebilir. Genel seçimlere kadar Ortadoğu ve Kürdistan’ın Güney ile Batı parçalarında neler olur? IŞİD ne olacak? Erdoğan’sız AKP seçimde nasıl bir sonuç alacak? Seçim sonrası yeni hükümeti kuracak olan parti ya da koalisyon hükümeti mecliste anayasal çoğunluğu sağlar mı sağlamaz mı? Kırmızıçizgilerini yeniden hatırlatan Türk Genelkurmayı Ortadoğu’daki gelişmelerle paralel ne yapar?
Bütün bu soruların bize hatırlattığı esas şey; mevcut Ortadoğu ikliminde yüzleştiği Kürdistan basıncı altında bunalmış olan Türk devletinin zaman kazanmak istediğidir! Bunu da; içeriği belirsiz “yol haritaları” çıktı çıkıyor propagandasıyla; “çözüm ve demokratikleşme paketini” Hükümet ha bugün ha yarın kamuoyuna açıklayacak tartışmalarıyla; “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı” her 15 günde bir toplanıyor üzerinden “çözüm” umudunun diri tutulmasıyla… Dün “Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanana kadar askıda tutulan” süreç, bu kez de 2015 seçim sonrasına ertelenecek! O zamana kadar Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasında kim bilir neler olur!
O zamana kadar eğer Türk rejimi, bir devlet projesi olarak sürdürdüğü “çözüm” sürecinde silahlı PKK’nin Kuzeyden çıkmasını sağlayabilirse, her yanı savaş ateşinin sarmış olduğu Ortadoğu’da kendini belli bir “riskten” korumuş olarak hedeflediği “çözüm” sürecine dönebilir ve hatta CHP ile MHP’nin bile olurunu alabileceği bir anayasa değişikliğine gitme ihtimali güçlenebilir dolaysıyla liberallerin çokça sözünü ettiği “ikinci cumhuriyetin” kapısı açılabilir.
II – Demirtaş’ın, “PKK hükümetle doğrudan görüşmeye karşı” açıklaması sorunludur
Demirtaş, hükümetin Kandil’le doğrudan görüşme yapılabileceği yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine, “Bildiğim Kandil de Avrupa da hükümet ve MİT ile doğrudan teması kabul etmiyorlar.” “Liderimizle görüşüyorsunuz bu bizi bağlıyor, yeterlidir” diyorlar. Tam yetki Abdullah Öcalan’dadır. Onunla yapılan her görüşme, vardığınız mutabakat bizi bağladığı için biz ayrıca görüşmeyi doğru bulmuyoruz” diyorlardı. Bildiğim kadarı ile bu tutumları da değişmemiştir henüz” demişti.
Demirtaş yorum değil “diyorlar” diyerek PKK’nin Kandil ve Avrupa kurumlarının görüşlerini aktarıyor ve “Bildiğim kadarı ile bu tutumları da değişmemiştir” diye de ekliyor. Bu açıklamaya PKK’den de herhangi bir tekzip gelmedi. Demirtaş’ın PKK’nin görüşü olarak sunduğu bu açıklama bir açıdan sorunludur kabul edilemez.
Birincisi; çözüm süreci yani bir halkın özgürlük meselesinin çözümü, ne kadar etkili ve yetkili olursa olsun Öcalan’ın tek başına devlet ile varacağı mutabakata havale edilemez. Dünyada bunun örneği de yoktur. Ne ulusal kurtuluş hareketlerinde ne Latin Amerika gerilla hareketlerinde ne de kurumsal tarafları bulunan herhangi bir görüşmede taraflar bir şahıs üzerinden bağlayıcı sonuçlara gitmezler.
Dikkat edilirse, çözüm sürecinde, bir tarafta sadece Öcalan yer alırken, diğer tarafta hükümet daima meseleyi bir devlet projesi olarak kurgulayıp Milli Güvenlik Kurulu bilgisi dâhilinde sürdürdü.
Türk Devleti, nasıl ki kurumsal olarak meseleyi ele alıyor, her adımında hem kendi bağlayıcı resmi karar mercilerini işleterek hem de sivil kurumların ve hatta gerektiğinde tartışmayı kamuoyuna taşıyarak daha geniş bir konsensüs sağlamayı hedefliyorsa; Kürt siyasetinin de bir ülke ve halkın geleceği meselesini bir şahsiyet üzerinden müzakere yürütüp sonuçlandırması da doğru değildir.
İkincisi; doğru olmadığı gibi hem halkımızın temel meselesi olması nedeniyle hem de şimdi Destayi Diyaloga Kurd adı altında Kuzeyde sürdürülen ulusal demokratik ittifak görüşmeleri nedeniyle bizi de ilgilendiriyor. Eylül sonunda yapacağımız üçüncü toplantının gündemi, çözüm sürecine yaklaşım ne olacak? Gündem çözüm süreci ama eğer DBP ve DTK zaten “Öcalan hepimiz adına hükümet ile görüşüyor olması yeterlidir” diyorsa zaten ittifak adına geriye bir şey kalmaz.
Sonuç olarak;
Kürt siyaseti, devletin her defasında oyala-ertele siyasetine ortak politikayla karşı durmalı. Ortak duruşun çerçevesi gerek “Ortak Akıl Toplantısı”nda gerekse 15-16 Haziran 2013 Konferans sonuç bildirisinde yer alıyor. Ortak Akıl Toplantısının dört temel hedefi uğruna alanlara çıkmanın tam zamanı! 19-09-2015