Enver ŞEN / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Bu aralar ittifaklar, karşılıklı saygı, hassasiyet ve benzeri deyimler üzerinde çok konuşuluyor, tartışılıyor. Bir ülkenin önünü açacak ya da var olan karanlığın devamına karar verilecek olan “tarihi” bir seçimden sonra aslında gayet normal görülmeli. Muhalefet aldığı hezimetin sebeplerini ve sonuçlarını incelemek, analiz etmek zorunda. Ancak soru Kürdistan ve Kürdler olunca durum değişiyor, karşılıklı hassasiyetler artıyor.
Burada Evrensel Gazetesinde Yusuf Karadaş’ın yazdığı iki yazıyı (Kürt solu – Türk solu tartışması ve ittifaklar sorunu, birinci yazı 20 Haziran 2023, ikinci yazı 23 Haziran 2023 ) baz alarak EMEP’in Programına göz atmaya çalışacağım.
2017 yılında kabul edilen programda Kürdistan ve Kürdleri konu alan bölümler şununla sınırlı:
Türkiye Devrimi Bölümünün,
2. Madenin alt başlığı
2 c ) Kürdistan’da da kapitalist gelişime bağlı olarak uluslaşma sürecinin ilerlediği, ancak başta Kürt ulusu olmak üzere ulusal toplulukların tüm haklarının ayaklar altına alındığı, birikim, pazar ve kaynaklarının emperyalizmin ve iktidardaki Türk büyük burjuvazisinin denetimi altına girdiği ve Türk ulusunun egemen ulus olarak örgütlendiği.
2 d) Feodal üretim ilişkilerinin devrimci tarzda değil, evrim yolu ile çözülerek tasfiye olduğu bir süreçte gelişerek egemen oldu.
6 ) Türkiye uzun zamandır kapitalist üretim ilişkileri ve tekellerin egemen hale geldiği, ancak feodal kalıntıların gittikçe zayıflamakla birlikte özellikle Kürdistan’da varlığını sürdürdüğü bağımlı bir kapitalist ülkedir.
Amaç bölümü
2 ) EMEP Türk, Kürt ve her milliyetten Türkiye işçi sınıfı partisidir. Amacı tüm sınıfların bütün biçimleriyle baskı ve sömürünün kaldırıldığı sınıfsız toplumun kurulmasıdır.
Kürdistan’da 40 yıldır (haydi programın kabullendiği 2017 yılını baz alırsak 33 yıl yapar) devam eden bir kirli savaş var. Binlerce köy yakıldı yıkıldı, yüz binlerce Kürdistanlı yerinden yurdundan edildi. Büyük şehirlere sürüldü sürülüyor. On binlerce Kürdistanlı zindanlara binlercesi hala rehin. Kürd dili ve kültürüne amansız bir soykırım uygulanmakta. Türk devleti Kürdistan’ın tümünü sömürgeleştirmek için her şeyi yaptı yapıyor. Kuzey Kürdistan’ın dışında, Kürdistan’ın öbür iki parçasını Başur’u ve Rojava’yı fiilen işgal etmeye çalışıyor. Kürtlere dünyanın neresinde olursa olsun yaşam hakı tanımıyor. Sosyalist bir parti -üstelik Kürdistan’da da örgütlü olduğunu söyleyen- bütün bunları görmeden, emperyalizmin ve iktidardaki Türk büyük burjuvazisinin denetimi altına girdi diye geçiştirmemelidir. Bir coğrafya ve o coğrafyada yaşayan sadece halklar değil aynı zamanda tüm yaşam yok ediliyor.
Günümüz Türkiye’si belirtildiği gibi sadece dışa bağımlı kapitalist bir ülke değil. Türkiye bölgesel bir emperyalist güçtür. Bu konuda Ortadoğu’da İran’la sürekli bir yarışma içindedir. Türkiye, İsveç merkezli düşünce kuruluşu olan Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2022 yılı küresel silah ihracatı raporuna göre dünyada 12. sırada bulunuyor. Bu veriler 2018 – 2022 yılları arası için. Bir önceki devreye göre (2014- 2018) silah ihracatını %69 artıran bir ülke. Türkiye başta Kürdistan’ın üç parçası (Bakur, Başur ve Rojava) olmak üzere Kıbrıs, Azerbaycan, Somali, Katar, Libya, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Arnavutluk, Libya, Bosna-Hersek ve Kosova’da askerleri bulunan bir ülke. Saydığımız ülkelerin içişlerine müdahale ediyor. Onları dizayn etmeye çalışıyor. Azerbaycan – Ermenistan savaşında doğrudan taraf oldu. Kıbrıs’ı, Kuzey Doğu Suriye Özerk Bölgesi (Rojava’yı) açık bir şekilde sömürgeleştirmeye çalışıyor. Yer yer başarılı da oldu denebilir. Örneğin, Efrin’e kaymakam atayarak yönetimi tamamen kendine bağladı. Efrin’in demografik yapısını değiştirdi. Kürdlerin var olan tüm yaşam izlerini kaldırıyor. Kürd nüfusun hemen hemen tümüne yakını Efrin’den çıkarıldı. Okullarda Türkçe eğitim yapılıyor. Tarım ve diğer üretim araçları Kürdlerden alınarak, kendilerinin yerleştirdiği terörist IŞİD militanlarına teslim edildi. Zeytin ağaçlarına kadar her şey çalındı çalınıyor. Bütün bunlar sıradan dışa bağımlı kapitalist bir ülkenin yapacağı işler değil.
Kürdistan’da feodal ilişkilerin varlığını sürdürdüğü tespitine gelince. Tam tersine Kuzey Kürdistan kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir bölge. Kapitalist üretim ilişkileri Türkiye’nin öbür bölgelerine göre daha geride olması bu gerçeği değiştirmez. Ayrıca 1990’lı yıllarda yakılan-yıkılan binlerce köyden şehirlere sürülen yüz binlerce Kürdistanlının işçileşmesi sonucu Türkiye işçi sınıfının çok önemli bir kesiminin de Kürdleştiği gerçeğini unutmamak lazım. Maalesef ezici bir çoğunluğu hala düşük ücretle ve en kötü işlerde çalışmak zorundalar.
EMEP Türk, Kürt ve her milliyetten Türkiye işçi sınıfı partisidir. Amacı tüm sınıfların bütün biçimleriyle baskı ve sömürünün kaldırıldığı sınıfsız toplumun kurulmasıdır. Hiçbir somut önermesi olmayan böyle bir amacı topluma indirgemek oldukça sorunludur.
20 Haziran 2023 tarihli yazısında şöyle diyor yazar: “Denilebilir ki bu dönem boyunca yürütülen tartışmalarda en tahrip edici ve mücadele birliği duygusunu en fazla zedeleyici noktalardan biri de ortaya çıkan sorun ve anlaşmazlıkların Kürt Solu ve Türk Solu arasındaki sorun ve anlaşmazlıklar biçiminde tarif edilmesi oldu – ki, bu tartışmaların böylesi tahrip edici sonuçlara yol açması da zaman zaman sosyal medya kampanyasına dönüşmeleri etkili rol oynadı.” Daha sonra 1950 -60’lı yıllarda ki gelişmelere değinen yazar, Kürd Özgürlük Hareketi de dahil birçok Kürd sol hareket ve bireyin Türkiye Solu içinde mayalandığını Abdullah Öcalan ve Mustafa Karasu’dan yaptığı alıntılarla dile getiriyor. Ayrıca İbrahim Kaypakkaya’yı, Deniz Gezmiş’i ve birçok gençlik liderlerinin söylemlerini dile getirerek bunu perçinlemeye çalışıyor. Sanki Kürdistan komünist ve sosyalist hareketi bütün bunları inkar ediyormuş havası vermeye çalışıyor. Kürdistanlı devrimcilerin tarihi inkar gibi bir tavırları yok, olamazda. Kürdistanlılar tarihin inkarından en çok zarar gören halklardır. Dünya komünist hareketinin enternasyonalist olduğunu belirtiyor. Evet II. Enternasyonal’le yok edilmeye çalışılan dünya işçi sınıfının bu görkemli geleneği III. Enternasyonal’le (Komintern 2 Mart 1919) yeniden doğdu son 20-30 yıla kadar da sürdü. Maalesef günümüzde yeni bir enternasyonalizm krizi yaşanmakta. Dünya komünist ve sosyalist partilerinin önemli bir kesimi giderek ulusal sol karakteri alıyorlar. -Ancak başka tartışmanın konusu- Marksist Leninistler enternasyonalist olmalarına rağmen zorunluluklardan dolayı ayrı ayrı ülkelerde ve ayrı ayrı partiler olarak örgütlendiler, örgütleniyorlar diyor. Doğru tam da öyle oluyor. O zaman Kürdistanlı Komünistlerin ayrı örgütlenmesini desteklemek Türkiye komünist, sosyalist hareketlerinin görevi değil midir? Neden bundan uzak duruyorlar, hatta karşı çıkıyorlar?
Nihayet DTK (Demokratik Toplum Kongresi) çalışmalarına Kürt illerinde HDP/DBP’yi dışta tutarsak “Kürdistani ittifak” içinde yer alan parti ve örgütlerin hepsinden daha fazla örgütlü olan sosyalist bir partinin temsilcisi olarak katılıyordum. Diyor yazar. Önce şunu söyleyeyim bu tepeden bakış açısı; sorunu sadece sayısala indirgemek özünde de Kürdistanlı komünistleri, sosyalistleri küçük düşürmektir. Yani Kürdlerden her şey olur ama komünist, sosyalist olmaz demektir. Bu bakış açısını tümden reddediyoruz. İşte tam da Türk Solu – Kürd Solu tartışması burada başlıyor. Bilinçli olarak bunu buradan alıp yarım yüz yıl öncesine (1968 Gençlik ve Öğrenci Hareketleri Liderlerine) taşımanın hiç bir anlamı yok. Onlar o koşullarda üzerlerine düşeni en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştılar. Herkes gibi eleştiriden muaf da değiller. Tartışma günümüzde kendisini Türkiye solu olarak gören yapıların Kürdlere ve Kürdistan soluna olan bakış açılarıdır. Kaldı ki bir partinin veya sivil kuruluşun kurucu üyeleri arasında Kürdlerin de olması tek başına o partiyi veya kurumu Kürdistani bir yapı haline getirmez. Beraber çalışmanın ortak hareket etmenin ön koşulu bir birini karşılıklı koşulsuz kabul etmekten geçer. Türkiyelileşmenin yanında Kürdistanlaşmayı da en az aynı boyutta savunmak gerekir. Keşke yukarıda söylenenin yerine Türkiye’nin batısında hangi şehirlerde, fabrikalarda tarım alanlarında Kürd gerçeğini oradaki halka anlattığı, Kürdistan’daki savaşa karşı hangi eylemlerin yapıldığı anlatılabilinseydi. O zaman somut enternasyonal dayanışma dile getirilmiş olunurdu.
İttihat ve Teraki geleneğinin devamı olan M.Kemal ve arkadaşları şu sıralar yüzüncü yılını karşıladığımız Lozan Antlaşması ile Kürdistan’ın dörde bölünmesini başardılar. Tabii ki onlar yalnız değildi. Özellikle İngiltere-Fransa rolü: (Syks – Picot anlaşması 16 Mayıs 1916) bunlara burada değinmeyeceğiz.
Kürdistanlı yurtseverler için düşmanın çizdiği bugünkü reel sınırlar geçerli değil. Bu sınırları içselleştirmedik, içselleşmesini önlemek içinde ellimizden gelenin daha fazlasını yapıyoruz yapmaya da devam edeceğiz. Bizim için Kürd sorunu değil, işgalci dört ülkenin (Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin) bir Kürdistan sorunu vardır. Çözümü de bir bütün olarak elle alınmalıdır. Çünkü sorun sadece dil, kültür ya da ekonomik geri kalmışlık değil, Kürdistan’ın ve Kürdistan halklarının statü sahibi olma sorunudur. Var olan ve oluşmakta olan statüleri korumak daha da geliştirmek bütün Kürd oluşumlarının ortak amacı olmalıdır. Efrin, Amed, Hewlêr, Mahabad aynıdır. Hepsi Kürdistan’ın illeridir. Lozan Türkiye için tapu ise ki Kemalist kuruculardan bugünkü yöneticilere kadar bütün yönetimler bunu dile getirdiler. Yani bu Türk devletinin politikasıdır. Ayrı ayrı hükümetlerin değil. Erdoğan bununla yetinmiyor daha da ileriye giderek bütün Kürdistan’ı işgal etmeye çalışıyor. Yani Misak-ı Milli sınırlarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Sadece Kuzey Kürdistan’da değil aynı zamanda yıllardır Başur ve Rojava’ya karşı da yok etme savaşı sürdürüyor. Kürdleri ve Kürdistan’ı statüsüzleştirmeyi var olanları da (Başur ve Kuzey Doğu Suriye Özek Bölgesi) ortadan kaldırmak için ellinden geleni arkasına koymuyor. Onun için diyoruz ki Lozan Kürdler için yüzyıldır süren bir idam kararıdır. Bu idam kararını ortadan kaldırmak Kürdlere ve Kürdistan’a statü sağlamak için bir araya gelmek, ortak hareket etmek zorundayız. Bu amaçla Kasım 2019’da Hewler’de Kürdistan’ın dört parçasından komünist, sosyalist ve işçi partileri bir araya geldi. Bu toplantı bu alanda Kürdistan’da yapılan ilk toplantıydı. İki gün boyunca Kürtdistan’ın sorunları tartışıldı. Çalışmaların düzenli devam etmesini sağlamak için de bir çalışma komitesi oluşturuldu. Komite çalışmalarını sürdürüyor.
Elbette yüz yıldır bölünmüş Kürdistan’ın her parçasının kendine has o bölgede öne çıkan sorunları var. Bunları kimse yadsımıyor. Onun için de her parçada her politik yapı ve görüşte partilerimiz mevcut. Bu bizim zenginliğimizdir. Önemli olan bu zenginliklerimizi tüm Kürdistan için ortaklaştırmaktır.
Bu çalışmalar sadece Kürdistan ve Kürdistan halkları ile sınırlı olmamalı. İçinde bulunduğumuz ülkelerin komünist, sosyalist patilerini ve o ülkedeki tüm demokratik sosyal yapılanmaları da içermelidir. Ortaklıklarımız ayrılıklarımızdan daha fazladır gerçeğini unutmamamız gerekir.
18 Temmuz 2023