Hakan Yurdanur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Coğrafi parçalanmalar sadece harita üzerinde yapılan çizimler üzerinden açıklanamazlar. Çok daha derin ve farklı anlamları barındırırlar. Bir ovayı, nehri, denizi, dağı çeşitli parçalara ayırmak (eşit ama daha çok eşitsiz pay etmek), yaşamı ve yaşatılan tüm değerleri parçalamak, paramparça etmektir. Buralarda yaşayan kültürü, tarihsel mirası, deneyimi, sosyal bağları, inançları… kısacası her şeyi ölüme mahkum etmektir.
Olaya, sadece ekolojinin bilimsel yorumu üzerinden bakanlar şunu söyleyeceklerdir: coğrafi parçalanmalar etki alanlarını yok etmez. Örneğin, bir gölü ikiye bölüp ayırmanız, bölünen kısımlarda ki yaşamları yok etmez. Fakat bu mantık içerisine fazlaca siyasetin bulaştırıldığı egemenin bilim anlayışıdır. Biliyoruz ki sınıflı toplumlarda tarafsız bilim ve teknik olamaz!
Bölme ve parçalama kavramlarına daha yakından bakalım. Bölme, matematiksel anlamının dışında bir şeyi parçalara ayırarak içine alma, kendinde toplama, kendisine ait etme anlamlarını taşır. Önce bütün gelir sonra da onun içindekiler. Bütün belirleyen içindekiler ise belirlenendir. Bu anlamı ile içindekiler tamamıyla bütüne bağlıdır, onsuz var olamazlar. Parçalama ise bütünü bir daha bir araya gelmemek üzere parçalarına ayırmak demektir. Bütün, bölündüğünde parçalar toplanıp bir araya gelirken parçalama ile bu ortadan kalkar. Parçalama sonucu parçalananları tekrar toplayıp bir araya getiremezsiniz. Örneğin nehir bir bütündür. Başladığı ve bittiği yer bilinir. Eğer nehri parçalayarak bölerseniz o vakit size ait olan nehir kıymetli diğerleri ise kıymetsiz kabul edilir. Orman bir bütündür. Ama benim bölgemde, şehrinde ki orman değerli diğeri ise değersizdir. Parçalama özü itibarı ile bütünü bozma, onu yok sayma, dışlama işlevlerine sahiptir.
Doğanın parçalanması yukarıda söylediğimiz tüm unsurları barındırır. Çünkü, doğal alanlar ekonomik ve siyasi yönden işgal edilmiş alanlardır. Ekonomik işgale uğramıştır çünkü, doğal alanlar sermaye için kâr alanlarıdır. 1980’lerle birlikte sermayenin üretim, bölüşüm ve dolaşım dengeleri yeniden düzenlendi. Doğal ve siyasi tüm sınırlar sermaye lehine kaldırıldı. Üstelik onun her alana nüfuz etmesini kolaylaştıracak tedbirler devlet eliyle tek tek alındı. Sermayeye uygulanan hemen hemen tüm yaptırımlar kaldırıldı. Ucuz işgücü ve ucuz hammadde bunlardan bazılarıydı. İşte bu dönüşüm sermayeye sınırsız boyutta hareket imkanı sağlarken insan, toplum ve doğaya sınırlar koydu. Bu sınırlar parçalanmaları tetikledi. Benim olan ve benim olmayan üzerinden inşa sosyal, politik, ideolojik ve ekolojik parçalanmalar giderek arttı.
Özellikle ekolojik alanda ki parçalanmalar çok ilginç. İki komşu ülke, şehir, ilçe arasında sınırlar içinden geçen nehir aynı muameleyi görmüyor. Egemen söylem, düzen ve işleyiş tarafından farklılaştırılan bu mekanlar da birisi için nehir diğeri için pis su birikintisi olabiliyor. Ormanın yanması bile bundan nasibini alabiliyor. Bir taraf için “canım ormanlarımız yandı” olurken, diğer taraftaki yangın “iyi ki yandı” olabiliyor.
Burada ekolojik ideoloji devreye giriyor. Ne demek ekolojik ideoloji kısaca bahsedelim. Ekolojik ideoloji, ekolojik parçalanmaları direk olarak egemen ideoloji üzerinden kodlayıp okumak demektir. Bu okuma ekoloji mücadelelerinin eylemlerini de belirliyor. O nedenle üzerinde daha çok durulmalı ve tartışılmalı. Bir ayrımın daha altını çizelim. Ekoloji mücadelesi ile çevre hareketleri bir ve aynı şeyler değildir. Ve birbirleri arasında çok büyük ve ciddi farklar vardır. Örneğin, ekoloji mücadelesi sınıf eksenli, kapitalizmi sorgulayan ve ona karşı çıkan yapıdadır. Çevre hareketi ise düzen içi reformlar üzerinden ilerler. Sorunu hukuki, idari, teknik yönleri ile çözmeye çalışır. Bu ayrımda aynı ekoloji ideolojisi gibi etraflıca tartışmayı gerektiriyor. Bu kısa yazının sınırlarını aştığı için ilerleyen yazılarda tekrar ele alacağımızı söyleyelim.
Coğrafi parçalanmalar sadece coğrafi mekanlar üzerinden yaratılmaz. Onun sınıfsal karakterinin de ortaya çıkarılması gereklidir. Sınıfsal ayrışımlar beraberinde sosyo kültürel ayrışımları da taşır. Yüzyılların tarihi ve mirası ile yetişen bir ağaç, meyvelerinin yanında yetiştiği bölgenin değerlerini de taşır. Uzun yıllar içinde hem kendi doğası hem de insanla kurduğu ilişkileri barındırır. Yöresel tüm mirası yansıtır. O nedenle bir ağacın kesilmesi, sadece bir ağacın kesilmesi olmayıp ondan çok daha fazlasıdır. Kültürün, sosyo ekolojik değerlerin ve daha birçoğunun kesilmesidir. Tarihsel mirasla elde edilmiş tüm birikimler, deneyimler hafıza yolu ile diğer kuşaklara aktarılırken araya giren kesim, bu mirasın aktarımını da kesmeyi hedefler.
Parçalamak aynı zamanda ırkçı ve faşist söylemleri de gündemde tutmaktır. Ekolojik ırkçılığın son zamanlarda ki yükselişi bunun kanıtı olsa gerek. Doğa üzerinden yapılan saldırılar insanın hem iç hem de dış doğasını ele geçirmeyi hedefler. İnsanın iç doğası (duyguları, düşünceleri) sürekli kontrol altında tutulmalı ve “ben” merkezli kinle tetiklenmelidir. Kontrol altına alınan iç doğa, nefret söylemlerinin egemenliği altında yeniden dizayn edilir. Aynı düzenleme yöntemi dış doğa içinde geçerlidir. İşgal edilen dış doğa rant alanı haline getirilir ve bu “üstün değerler” uğruna yapılır!
İnsan bedeni ile doğanın ele geçirilişi arasında ki yakın bağlar bize egemenin yol haritasını da göstermekte.
Ekolojik ayrıştırmalar, insan-insan, insan-toplum ve toplum-doğa arasına giren sınıf eksenli parçalanmalardır. Mücadele eden unsurların bunları dikkate alması, yeniden yorumlaması büyük önem taşımaktadır.
Başladığımız gibi bitirelim. Coğrafi parçalanmalar sadece harita üzerinde yapılan çizimler üzerinden açıklanamazlar.
Bu makale: Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 13 / Aralık 2022 (PDF) yayınlanmıştır.