Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dünyanın büyük bir bölümünü şaşırttı. Noam Chomsky, Truthout’un kendisiyle yaptığı bu özel röportajda bu işgalin tarihe, 21. yy’ın en büyük savaş suçlarından biri olarak geçecek, sebepsiz ve gayri-meşru bir saldırı olduğunu söylüyor. C.J. Polychroniou’nun yaptığı söyleşiyi Aysel Yıldırım [email protected] için çevirdi.
Noam, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali pek çok insanı şaşırttı, dünya çapında bir şok dalgası yarattı. Halbuki Putin’in, NATO’nun doğuya doğru yayılması ve “kırmızı çizgisi” olan Ukrayna’ya ilişkin güvenlik taleplerini Washington’un kale almayı reddetmesi karşısında fazlasıyla tahrik olduğuna dair pek çok işaret zaten vardı. Sence Putin neden böyle bir dönemde bir işgal başlatmaya karar verdi?
Cevaba geçmeden önce, tartışma götürmeyen birkaç gerçeği ortaya koyalım. En önemlisi şu ki, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali büyük bir savaş suçudur ve ilk akla gelen iki çarpıcı örneği vermek gerekirse, ABD’nin Irak işgaline ve Hitler-Stalin’in 1939 Polonya işgaline benzetilebilir. Açıklama aramak her zaman mantıklı ama bunda bir gerekçe, bir hafifletici sebep yok.
Şimdi soruya dönelim; Putin’in zihninde neler döndüğüne dair fevkalade kendinden emin yorumlar yapılıyor. Klasik hikaye, paranoyakça fantezilere kapılmış olduğu, yalnız kaldığı, etrafının şu an boş boş gezip Mar-a-Lago’ya Lider’in hayır duasını almaya giden Cumhuriyetçi Parti artıklarına benzeyen sürüngen saray maiyetiyle dolduğu vs. şeklinde.
Sövüp saymalar da geçer akçe olabilir ama diğer olasılıkları da dikkate almak gerekli. Belki de Putin, kendisinin ve etrafındakilerin yıllardır yüksek sesle ve açık bir şekilde dile getirdiği şeyi söylüyordur. Belki de şunu kastediyordur: “Putin’in en önemli talebi NATO’nun daha fazla üye almamasının, bilhassa Ukrayna ve Gürcistan’ı almamasının temin edilmesi olduğu için, açıkçası Soğuk Savaş sonrasında ittifakta bir genişleme olmasaydı, ya da bir genişleme olacaksa da Avrupa’da Rusya’yı da kapsayacak bir güvenlik yapısını inşa etme politikasıyla uyumlu bir genişleme yaşansaydı, besbelli bugün yaşadığımız kriz için ortada bir sebep kalmayacaktı”. Bu satırların yazarı ABD’nin eski bir Rus büyükelçisi Jack Matlock. Kendisi ABD kordiplomatik arasında az sayıdaki önemli Rusya uzmanlarından biri. İşgalin hemen öncesinde yazmış. Yazısının devamında da kriz “sağduyu yoluyla kolaylıkla çözülebilir… Sağduyu gereği de, şüphesiz, ABD çıkarları çatışmayı değil barışı desteklemeyi gerektirir. Ukrayna’yı Rusya etkisinden yalıtmaya çalışmak, yani ‘renkli devrimleri’ kışkırtanların itiraf ettikleri amaca yönelmek- saçma ve tehlikeliydi. Küba Füze Krizi’nden aldığımız dersi bu kadar çabuk mu unuttuk?” demiş.
Matlock yalnız değil. Birkaç esaslı Rusya uzmanından bir diğeri, CIA Başkanı William Burns de, anılarında, altta yatan meselelerle ilgili benzer sonuçlara yer veriyor. Bu konuda bundan da güçlü fikirler sunan [Diplomat] George Kennan’ın sözleri, eski Savunma Bakanı William Perry’nin de desteklediği ve diplomat unvanı olmayan ama ünü dünyaya yayılmış uluslararası ilişkiler uzmanı biliminsanı John Mearsheimer ve daha nice hayli ana akım figür tarafından gecikmeli de olsa geniş bir şekilde alıntılanmış.
Bunların hiçbiri öyle kıyıda köşede kalmış belgeler değil. WikiLeaks tarafından sızdırılan ABD iç yazışmalarında şöyle geçiyordu: 2. Bush’un NATO’ya katılması yönünde Ukrayna’ya yaptığı pervasız teklif, derhal Rusya’nın sert uyarılarına yol açmış, Rusya yayılmacı askeri tehdidi hoş görmeyeceğini söylemişti. Çok açık.
Bu arada “sol”un, “Kremlin’in çizgisi” konusunda yeterince şüpheci olmamakla “sol”u suçlamak gibi garip bir huyu var, fark etmişsinizdir.
Dürüst olmak gerekirse, gerçekten bu karar neden alındı, Putin bu kararı tek başına mı aldı yoksa zaten Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi mi -ki kendisi oranın da başı- bu kararı aldı, bilmiyoruz. Bununla birlikte adı geçen -yani planlama sisteminin üst düzeylerinde yer almış- insanlar tarafından detaylıca incelenmiş kayıtlar da buna dahil, çok iyi bildiğimiz bir şeyler var. Kısaca, kriz 25 yıldır demleniyor, ABD Rusya’nın güvenlik kaygılarını reddettiği, özellikle de net kırmızı çizgilerini -yani Gürcistan ve Ukrayna’yı- gözardı ettiği zamandan beri demlenmekte.
Bu trajedinin önüne geçilebilirdi. Son ana dek. Buna inanmak için gayet güçlü nedenlerimiz var. Bunları daha önce de konuştuk, defaatle. Putin’in suç teşkil eden bu saldırganlığı neden şu anda başlattığı sorusuna dönecek olursak, bu konuda istediğimiz spekülasyonu yapabiliriz. Ama bunu hazırlayan arkaplan gayet açık – bu sadece görmezden gelindi, karşı falan çıkılmadı.
Bu suçtan ötürü acı çekenlerin, bunun neden yaşandığına ve engellenip engellenemeyeceğine dair sorgulamalara, kabul edilemez bir müsamaha gibi bakması anlaşılabilir. Ama anlaşılabilir olması hatalı olmadığı anlamına gelmiyor. Eğer bu trajedi karşısında, kurbanlara yardım edecek bir tepki vermek istiyorsak -ve tabii gelmekte olan daha da kötü felaketleri engellemek istiyorsak- akıllıca olan, gerekli olan şu: nerede yanlış yapıldı ve süreç nerede düzeltilebilirdi noktasında öğrenebileceğimiz her şeyi öğrenmek. Kahramanca jestler bizleri tatmin edebilir. Ama işe yaramıyorlar.
Her zamanki gibi, bu uzun zaman önce aldığım bir dersi aklıma getiriyor. 1960’ların sonunda, Avrupa’da Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden (ABD’deki tabiriyle ‘Vietkong’dan) birkaç temsilcinin de katıldığı bir toplantıya katılmıştım. Çinhindi’de işlenen korkunç ABD suçlarına karşı sert muhalefetin yükseldiği kısa bir dönemde yaşandı bu. Bazı genç insanlar o kadar öfkeliydiler ki, sonu gelmeyen caniliklere ancak şiddetle cevap verilebileceğine inanıyorlardı: Main Street’te cam, çerçeve indirmek, ROTC (yedek subay eğitim birliği) merkezini bombalamak vs. Vietnamlılar ise konuya çok farklı bakıyorlardı. Bu tür önlemlere sert bir biçimde karşı çıktılar. Etkili bir protesto modeli olarak da şunu sundular: Vietnam’da öldürülen ABD askerlerinin mezarları başında birkaç kadın sessizce dua etsin. Amerikan muhaliflerini neyin haklı ve gururlu hissettirdiğiyle ilgilenmiyorlardı. Yaşamak istiyorlardı.
Küresel Varoşta korkunç acılar yaşayan, emperyal şiddetin asıl hedefi olan kurbanlardan farklı versiyonlarını sık sık duyduğum bir hikaye bu. Yüreğimizde hissetmemiz gereken, ders niteliğinde bir hikaye. Farklı koşullara uyarlamamız gereken… Bugün bu çaba şu anlama geliyor: bu trajedi neden yaşandı ve önlemek için neler yapılabilirdi anlamak ve buradan aldığımız dersi bir sonraki trajediyi anlamak için kullanmak.
Soru biraz insanın canını yakıyor. Bu son derece önemli meseleyi burada değerlendirmek için vakit yok ama reel ya da hayali krizler karşısında eller hep ‘zeytin dalına değil de altıpatlara’ uzanıyor. Bu neredeyse bir refleks ve sonuçları genelde -geleneksel kurbanlar için- korkunç oldu. Eylem ya da eylemsizliğin sonuçlarını anlamaya çalışmak, bunun ötesini, bir iki adım ötesinde ne varı anlamaya çalışmak ise her zaman değerli. Apaçık gerçekler bunlar, evet, ama sürekli tekrarlamakta fayda var zira haklı tutkular söz konusu olduğunda hemen unutuluyorlar.
İşgalden sonra elimizde kalan olasılıklar can sıkıcı. En az kötü olanı, hala var olan diplomatik olasılıkları desteklemek, aslında birkaç gün evvel ulaşılabilir gibi görünen bir sonuca, en yakın yere ulaşma umuduyla. Neydi o olasılık? Ukrayna’nın Avusturya tarzı bir tarafsızlaşma konumuna gelmesi, içinde bir tür Minsk II federalizmi olan bir versiyona varılması. Şu an bu noktaya ulaşmak daha zor. Ve -ister istemez- burada Putin’e bir imdat çıkışı bırakmak gerekecek. Ya da netice Ukrayna için ve herkes için çok daha vahim hale gelecek, belki de hayal edemeyeceğimiz kadar vahim.
Adaletten çok uzak. Ama uluslararası ilişkiler söz konusu olduğunda adaletten ne zaman söz edebildik ki? Dehşet verici sicili bir daha gözden geçirmeye gerek var mı?
İstesek de istemesek de artık seçenekler, saldırı eyleminden ötürü Putin’i cezalandıran değil ödüllendiren çirkin bir sonuçla sınırlı. Ya da güçlü bir ölümcül savaş olasılığıyla. Ayıyı köşeye sıkıştırıp çaresizce etrafa saldırışını izlemek tatmin edici olabilir – ki saldırabilir. Ama bu hiç de akıllıca değil.
Bu arada bizler, zalim saldırganlara karşı kahramanca vatanlarını savunan insanlar için, vahşetin ortasından kaçanlar için ve büyük bir kişisel risk alarak, kendi devletini işlediği suçtan ötürü kamusal olarak eleştiren ve hepimize ders veren binlerce cesur Rus insanı için anlamlı olabilecek her tür desteği vermek adına elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Ayrıca kurban konumundaki çok daha geniş bir kesime -Yeryüzü üzerindeki tüm yaşama- yardım etmenin bir yolunu bulmak için de çalışmalıyız. Bu felaket tüm büyük güçlerin, aslında hepimizin, şimdiden karanlık sonuçlara yol açan büyük çevresel yıkımı kontrol altına almak için birlikte çalışmamız gereken bir anda gerçekleşti. Öyle ki, derhal olağanüstü çaba gösterilmezse, bu yıkım çok daha kötüye gidecek. Aklımızı başımıza devşirmemiz için IPCC düzenli olarak yaptığı değerlendirmelerin en güncel ve şu ana kadar en kaygı verici olanını yayımladı[6]. Bu değerlendirme gemimizin nasıl da felaketler denizinde yan yattığını bize gösteriyor.
Bu arada, atılması gereken adımlar durduruldu hatta geri gitmeye başladı; feci şekilde ihtiyaç duyulan kaynaklar yıkıma tahsis edildi ve dünya şu anda fosil yakıt tüketimini, hem de en tehlikeli ve kolay erişilebilir olan kömür de dahil olmak üzere artırma eğiliminde.
Şeytan olsa bundan daha grotesk bir konjonktür yaratamazdı. Bunu inkâr edemeyiz. Her bir dakika aleyhimize işliyor.
Rus işgali BM Anlaşması’nın, diğer bir devletin toprak bütünlüğüne karşı tehdidini veya güç kullanımını yasaklayan 2. madde 4. bendini ihlal ediyor. Buna rağmen Putin 24 Şubat’ta yaptığı konuşmada yasal gerekçeler sunmaya çalıştı ve Rusya Kosova, Irak, Libya ve Suriye’yi örnek göstererek Amerika Birleşik Devletleri’nin ve müttefiklerinin uluslararası hukuku defaatle ihlal ettiğini belirtti. Putin’in Ukrayna’yı işgal için yaptığı yasal gerekçelendirmelere ve Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası hukukun durumuna dair yorum yapmak ister misin?
Putin’in saldırganlığı için yasal gerekçe sunma çabasına dair söylenecek hiçbir şey yok. İnandırıcılığı sıfır.
Elbette ABD ve müttefikleri göz kırpmadan uluslararası hukuku çiğnediler, bu doğru, fakat bu yine de Putin’in işlediği suçları hafifletmez. Yine de Kosova, Irak ve Libya’nın Ukrayna’daki çatışmaya doğrudan etkisi oldu.
Irak işgali, Nazilerin Nürnberg’de asılmasına neden olan suçların tıpkısının işlendiği, safi sebepsiz saldırganlığın örgütlendiği bir örnekti. Ve Rusya’nın suratına bir yumruktu.
Kosova vakasında NATO saldırganlığının (yani ABD saldırganlığının) “yasal değil ama haklı” olduğu iddia edilmişti (örneğin, Richard Goldstone başkanlığındaki Uluslararası Bağımsız Kosova Komisyonu tarafından). Böyle görülmesinin sebebi de bombalamaların mevcut zulme son vermek niyetiyle yapılmış olmasıydı. Bu karar kronolojiye takla attıran, kronolojiyi tersine çeviren bir karardı. Zulüm furyasının, işgalin bir neticesi olduğuna dair çok fazla kanıt var: tahmin edilebilir, tahmin edilmiş, ön görülmüş zulüm. Dahası, diplomatik seçenekler mevcuttu ama her zamanki gibi, şiddet uğruna göz ardı edildi.
Üst düzey ABD yetkilileri öncelikle Rus müttefiki Sırbistan’ı bombaladıklarını teyit ettiler -hem de onları öncesinde uyarmadan. Ki bu durum Rusların ABD ile beraber çalışma ve Soğuk Savaş sonrası bir Avrupa güvenlik düzeni kurma çabalarını tersine çevirdi. Irak’ın işgali ve Libya’nın bombalanması -ki hemen öncesinde Rusya bir BM Güvenlik Konseyi Kararı’nı veto etmeyeceğini söylemesine rağmen NATO derhal ihlal etti -bu ters gidişi iyice alevlendirdi.
Vakaların sonuçları vardır; fakat gerçekler doktrine dayalı sistem içinde saklanabilir.
Uluslararası hukuk Soğuk Savaş sonrası dönemde, bırakalım eylemsel düzeyi, sözel düzeyde bile değişmedi. Başkan Clinton ABD’nin hukuka uyma gibi bir niyetinin olmadığını açıkça beyan etti. Clinton Doktrini, “kilit piyasalara, enerji arzına ve stratejik kaynaklara serbest erişimini güvence altına almak” gibi hayati çıkarlarını savunmak adına ABD’nin, “tek taraflı askeri güç kullanımı” da dahil olmak üzere, “gerektiğinde tek taraflı” hareket edebilme hakkını saklı tuttuğunu ilan eder. Clinton’dan sonra gelen başkanlar da, cezalandırılmadan yapabilen herkes de hukuku ihlal etti, ediyor.
Bu, uluslararası hukukun değersiz olduğu anlamına gelmez tabii. Bir uygulanabilme alanı var ve bazı açılardan yararlı bir standart.
Görünen o ki, Rus işgalinin amacı Zelensky hükümetini devirip onun yerine Rus yanlısı bir hükümet getirmek. Fakat, ne olursa olsun, Ukrayna’yı Washington’un jeostratejik oyunlarında bir piyon olma kararı dolayısıyla iç karartıcı bir gelecek bekliyor. Bu bağlamda, ekonomik yaptırımların Rusya’nın Ukrayna’ya karşı tavrını değiştirmesine yol açma olasılığı nedir sence? Yoksa ekonomik yaptırımlar daha büyük bir şeyin mi peşinde? Örneğin Putin’in Rusya içindeki kontrolünün altını oymak ve Küba, Venezuela, belki de Çin’le bile ilişkilerinin altını boşaltmak mı istiyorlar?
Ukrayna en makul seçimleri yapmamış olabilir ama emperyal devletlere sunulan seçeneklerin Ukrayna’ya sunulmadığı da malum. Yaptırımların Rusya’yı Çin’e daha da bağımlı hale getireceği fikrine şüpheyle yaklaşıyorum. Ciddi bir değişiklik olmazsa, Rusya kleptokratik bir petrol ülkesi olarak kalacaktır -ki bel bağladığı bu kaynağın acilen azalması gerekiyor yoksa hepimiz bittik. Rus finansal sisteminin yaptırımlar ya da diğer yollarla gerçekleştirilecek sert bir saldırıyı kaldırıp kaldıramayacağı şüpheli. Alın size, bağrımıza taş basıp Rusya’ya bir imdat çıkışı bırakmak için bir neden daha.
Batılı hükümetler, ana akım muhalefet partileri -İngiltere’deki İşçi Partisi bile- ve ayrıca kurumsal medya, şoven bir Rus karşıtı kampanyaya yüklendi. Hedef tahtasındakiler sadece Rus oligarklar değil, aynı zamanda Rus müzisyenler, orkestra şefleri ve hatta Chelsea Futbol Kulübü başkanı Roman Abramoviç gibi futbol kulübü sahipleri. Rusya işgalin ardından Eurovision 2022’den bile çıkarıldı. Bu, kurumsal medya ve uluslararası toplumun ABD’nin Irak’ı işgali ve ardından yıkımına karşı ABD’ye karşı sergilediği tavrın aynısı değil mi?
Alaycı yorumun son derece yerinde. Ve ‘biz bu filmi görmüştük’ diyebiliriz.
İşgal Batı ve Rusya arasında (ve belki de Çin’le işbirliği içinde bir Rusya arasında) sürekli bir çekişmenin yaşandığı yeni bir dönemin başlangıcı olabilir mi sence?
Küllerin nereye düşeceğini söylemek zor – ve bu belki de bir metafor olarak kalmayabilir. Şu ana dek Çin soğukkanlılığını korudu ve muhtemelen genişleyen küresel sistem içinde dünyanın büyük bir kısmını kapsayan geniş çaplı ekonomik entegrasyon programını ileriye taşımaya çalışacak. Birkaç hafta evvel rakiplerin birbirlerini yok edişlerini keyifle izlerken Arjantin’i Kuşak ve Yol inisiyatifi içine aldı.
Daha evvel de konuştuğumuz gibi, çekişme türlerin ölüm fermanını çıkaracak ve bu oyunun galibi yok. İnsanlık tarihinde can alıcı bir noktadayız. Bu inkâr edilemez. Bu göz ardı edilemez.
Kaynak: [email protected]
Yeni Yaşam Gazetesi