Fatima Çelik / Deutsche Welle Türkçe
Nuran Aygül, ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle greve katıldığı için işten çıkarılan 257 Migros depo işçisinden biriydi, 18 gün süren mücadeleleri olumlu sonuçlandı. DW Türkçe’ye konuşan Aygül (24), “Hem işimize geri dönüğümüz için hem de taleplerimiz karşılandığı için çok mutluyum” diyor.
“Bu süreçte onurumuzu en çok zedeleyen şey, kendi iş yerimizden polis zoruyla çıkartılmak oldu” diyen Aygül, yalnızca ücret artışı değil, haysiyetleri için de mücadeleye devam ettiklerine dikkat çekiyor. Sözlerini “Bu ülkede hak talep etmek çok zor ama yine de yılmadık” diye sürdüren Aygül, “Diğer işçiler de vazgeçmesin, direnince kazanabileceklerini onlar da görecek” mesajını veriyor.
Son dönemde Türkiye, uzun süredir olmadığı kadar işçi eylemlerine sahne oluyor. Emek Çalışmaları Topluluğu’nun verilerine göre 6 Ocak – 21 Şubat 2022 tarihleri arasında Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde toplam 92 işçi grevi kaydedildi, bunlardan ikisi kamuda, 90’ı ise özel sektörde yaşandı. Çalışma, tamamına yakını fiili olan grevlerin yüzde 67’sinin tümüyle işçilerin inisiyatifiyle gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
“Senede ortalama 97 fiili grev oluyordu, bu sayıya bir buçuk ayda ulaştık”
Sosyal politikalar ve emek hareketleri üzerine çalışmalar yürüten Dr. Alpkan Birelma, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede “Türkiye’de senede ortalama 97 fiili grev yaşanıyordu. Biz bu sayıya bir buçuk ayda ulaşmış durumdayız” diyerek son dönem işçi eylemlerinin yoğunluğuna dikkat çekiyor.
Bunun bir tesadüf olmadığını, işçiler arasında bir süredir hareketlilik yaşandığını aktaran Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Birelma’ya göre eylemlerin bu dönemde ivme kazanmasına sebep olan bazı etkenler var: Artan enflasyon, asgari ücret tartışmaları ve Trendyol, Migros gibi kazanım elde eden grevlerin yaydığı cesaret.
“İşçiler günden güne değersizleştirildiklerini hissediyor”
DW Türkçe’ye konuşan Umut Sendikası Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu, tabandaki huzursuzluğu metal işçileri üzerinden örneklendiriyor. “2000’lerin başında metal işçilerinin ücretleri ortalama dört asgari ücrete denk geliyordu, şimdiyse bir buçuk asgari ücret civarında” diyen Aksu, işçilerin hayat pahalılığı ve yaygınlaşan güvencesizlik karşısında yeniden bir çare arayışına girdiği görüşünde.
“Sosyal bağlarından koparılmış halde günde 18 saati bulan mesailerle çalışan, ücretlerinden başka hiçbir aracı olmayan işçiler, temel haklarından mahrum bırakıldıklarını ve günden güne değersizleştirildiklerini hissediyor” diyen Aksu, bu durumun işçilerde öfke birikmesine sebep olduğunu, isyanın bu birikimle yaygınlaştığını savunuyor.
Aksu, eylemlere katılan işçiler arasında lise, ön lisans ve üniversite mezunu eğitimli gençlerin oranının yüksek olduğuna dikkat çekiyor. “Genç işçiler, kendilerini önceki nesille kıyaslıyor, mülksüzlükle damgalandıklarını ve geleceklerinin sakatlandığını görüyor” diyen Aksu, “Kendiliğinden gibi görünen tepkilerin tamamında politik bir muhteva var” görüşünü savunuyor.
“Eskiden işçileri biz arardık, şimdiyse taleplerine yetişmeye çalışıyoruz”
Son dönem yaşanan işçi eylemlerinde Umut Sendikası, DGD-SEN, BİRTEK-SEN gibi bağımsız sendikalar ön plana çıkıyor. “İşçi, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK gibi konfederal yapıların patronajın bir parçası kılındığını acı tecrübelerle gördü” diyen Aksu, işçilerin artık kendi bağımsız sendikalarını kurma eğiliminde olduğunu, UMUT-SEN’in de bir tür çatı görevi görerek bu tür faaliyetlere ön ayak olduğunu aktarıyor.
“Eskiden işçileri biz arar bulurduk, şimdiyse onların taleplerine yetişmeye çalışıyoruz” diyen Aksu, UMUT-SEN’i “bir sınıf mücadelesi odağı” olarak tanımlarken, çalışma prensiplerini de şu sözlerle anlatıyor:
“Tamamen gönüllü bir ekibiz, bürokrasimiz yok, aidat toplamıyoruz. Yasayla tanımlanmış iş kolu sendikacılığını tanımıyoruz. Sigortalı, güvencesiz, esnek, part-time ya da serbest… Direnme ve hak arama eğilimine sahip her işçiye koşuyoruz. Anında aksiyon aldığımız için sonuç elde etme olasılığımız da yüksek oluyor.”
Umut Sendikası Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu
“İşçiyi gören vatandaş da faturalarını alıp sokağa çıktı”
İşçi eylemlerini dikkat çekici kılan bir diğer nokta da itirazların sokaktaki görünürlüğünü artırması oldu. Çünkü Türkiye’de protestolar uzun süredir sokağa rahatlıkla taşınamıyordu. “İktidar bu eylemlere müdahale etmeyi göze alamadı, birkaç defa yeltense de ters tepti” diyen Dr. Alpkan Birelma, “İşçi eylemleri, sokağa çıkmaya dair yaratılan korku iklimini kırdı. İşçiyi gören vatandaş da faturalarını alıp sokağa çıktı” ifadelerini kullanıyor.
Öte yandan Başaran Aksu, işçilerin ülkedeki politik atmosferi ölçüp tartarak pozisyon aldığı görüşünde. “AKP iktidarının ve Erdoğan’ın artık eski kudretinde olmadığını tüm işçi çevreleri görüyor” diye düşünen Aksu, “İktidarın zayıfladığını gören alt sınıflar kartlarını açıyor ve ortak talepleri etrafında mobilize oluyor, şu an yaşananlara bir sebep de bu farkındalık” görüşünü savunuyor.
“Önümüzdeki aylar daha hareketli geçecek”
Peki, işçi eylemlerinin artma ihtimali var mı? Son bir buçuk ayda yaşanan 90 özel sektör grevine en az 15 bin işçinin katıldığını, grevlerden 32’sinin kazanımla sonuçlandığını aktaran Dr. Alpkan Birelma, “Bu kazanımlar cesaret yayıyor, enflasyonun etkilerinin daha net hissedileceği önümüzdeki aylar daha hareketli geçecek” diyor.
Başaran Aksu ise çiftçilerin ve esnafın da bu dalgaya eklenebileceği ön görüsünü taşıyor. “Mart ayında çiftçilik faaliyetleri başlayacak. Yakıt, gübre fiyatları çok yüksek, çiftçiler arasında ciddi bir huzursuzluk var” diyen Aksu, esnafın yüksek faturalar karşısındaki çaresizliğinin bir eylemliliğe dönüşebileceği görüşünde.